18 Haziran 2022 Cumartesi, 12:30
İnsan topraktan
geldi, yine ona dönecek. Yaradılışta toprağın suyla balçık halinde insanın aslı
olduğu anlatılır. Ulu yaratıcı ona en güzel şekli vererek can vermiş, ruh
vermiş, ona isimleri öğreterek Ademoğlu için dünya hayatını başlatmıştır. O
günden bu yana binlerce yıl geçti. İnsanlar yeryüzüne yayılıp çoğaldı. Toprağı
işlemeyi, ürün almayı ve yerleşik hayatı öğrendi. Toprak çoraklaşınca, kuraklık
artınca yaşamak için başka başka diyarlara göç etti. Birbiri ardı sıra
şehirler, devletler ve medeniyetler kurdu. Toprak için ter döktü, kan akıttı,
savaşlar yaptı. Böylece yeryüzünü hem imar hem berbat etti. Ama topraktan
kopamadı, ayrılamadı.
Toprak onun için hem
çile hem nimet kaynağı oldu. Adına "yurt" koydu, "vatan" koydu.
Nimetine de külfetine de razı oldu. Ekti, biçti, üzerinde mülk edindi.
Defalarca yakılan yıkılan şehirleri defalarca yeniden inşa etti. Yeni yeni
Babil kuleleri, piramitler, devasa gökdelenler yükseltti. Buna karşı en büyük
zenginliği toprağa etmediğini de bırakmadı. Zehirledi, çölleştirdi, çöplük
yaptı atıklarına. Sarayları beğenmedi kibrinden ama losyonlarla süsleyip
koruduğu bedenini sonunda yine onun karanlık kucağına bıraktı. Toprakla insanın
serüveni işte bu kadar ironik.
Toprağın üst tabakası
insanların ve diğer canlıların beslenmesinde temel kaynak teşkil ediyor. Yerkabuğunun,
toz durumuna gelmiş türlü doğal kütle kırıntılarıyla, çürümüş organik
cisimlerden oluşan ve canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümüne toprak
diyoruz. Ürün aldığımız ekime elverişli arazi ve tarlalara da özelleştirerek
"toprak" adını veriyoruz. Aslında o bir cm toprak ortalama 1000 yılda
oluşuyor. Bir gram toprağın içerisinde de milyonlarca canlı bulunuyor ve
ekosistemin devamı için bunların hepsinin ayrı önemi var.
Genel olarak kabul
edilen bir teoriye göre Dünya, Güneş'in etrafında, yine güneşin oluşumundan
arda kalan toz ve parçacıkların zamanla ve kütle çekimi ile bir araya gelerek
oluşmuş eriyik bir gök cismi idi. Boşlukta dönerken zamanla soğuyan bu kütlenin
üzeri sert bir kabuk halini aldı. Bu sert kabuğu oluşturan kayaların
milyonlarca yıl boyunca çeşitli etkilerle ile ayrışması sonradan içerisine
organik maddelerin karışımından toprak oluştu. Hâlen de bu oluşum devam ediyor.
Normal bir toprağın
%5'i organik maddeler, %45'i de inorganik maddeler olmak üzere %50'si katıdır.
Diğer yarısı ise %25 Hava ve %25 sudan oluşur. Toprağın katı kısmında; Çakıl,
kum, kil, mil ve tuz bulunuyr. Bu katı maddelerin arasında kalan boşluklara ise
su ve hava yerleşiyor. Su oranı artıkça hava oranı azalır. Normalden daha fazla
Karbondioksit ve nem, daha az oksijen kalıyor.
Bütün bu bilimsel
teferruata karşılık insan için toprak var olan bir maddeden başka bir şey
değildir. Aslında küçük bir çakıl taşının bile milyarlarca yıllık hikâyesi
üzerindedir. Yeni kazılmış bir toprak kimbilir kaç bin yıldır gün yüzü görmemiş
bir birikintidir. Sarı, kırmızı ya da kara toprağın, birbirinden farklı renk ve
yapıda yuvarlaklaşmış çakıl taşlarının ne kadar ilginç bir geçmişi vardır Allah
bilir.
Toprakla insanoğlunun
ilişkisini, ona olan bağlılığı en güzel Aşık Veysel'in dizeleri anlatır bana
göre. Ama bir adamın dünya imtihanını "Dost dost diye nicelerine
sarıldım" sözleriyle başlayıp "Benim sadık yârim kara topraktır"
diye özetleyip noktalaması hem ilginç hem de ibret vesilesi.
Dost
dost diye nicelerine sarıldım/Benim
sadık
yârim
kara topraktır/Beyhude
dolandım
boşa
yoruldum/Benim sadık
yârim
kara topraktır
Nice
güzellere
bağlandım
kaldım/Ne
bir vefa gördüm
ne fayda buldum/Her türlü
isteğim
topraktan aldım/Benim
sadık
yârim
kara topraktır
Koyun
verdi kuzu verdi süt
verdi/Yemek verdi ekmek verdi et verdi/Kazma ile döğmeyince
kıt
verdi/Benim sadık
yârim
kara topraktır
Ademden
bu deme neslim getirdi/Bana türlü türlü
meyva yetirdi/Her gün
beni tepesinde götürdü/Benim
sadık
yârim
kara topraktır
Karnın
yardım
kazmayınan
belinen/Yüzün
yırttım
tırnağınan
elinen/Yine beni karşıladı
gülünen/Benim
sadık
yârim
kara topraktır
İşkence
yaptıkça
bana gülerdi/Bunda
yalan yoktur herkes de gördü/Bir
çekirdek
verdim dört
bostan verdi/Benim sadık
yârim
kara topraktır
Havaya
bakarsam hava alırım/Toprağa
bakarsam dua alırım/Topraktan
ayrılsam
nerde kalırım/Benim
sadık
yârim
kara topraktır
Dileğin
var ise Allah'tan/Almak için
uzak gitme topraktan/Comertlik toprağa verilmiş
Hak'tan/Benim sadık
yârim
kara topraktır
Hakikat
ararsan açık
bir nokta/Allah kula yakın
kul Allaha/Hak'kın
hazinesi gizli toprakta/Benim sadık yârim
kara topraktır
Bütün
kusurlarım
toprak gizliyor/Merhem çalıp
yaralarım
düzlüyor/Kolun
açmış
yollarımı
gözlüyor/Benim
sadık
yârim
kara topraktır
Herkim
olursa bu sırra
mazhar/Dünyaya
bırakır
ölmez
bir eser/Gün
gelir Veysel'i bağrına
basar/Benim sadık
yârim
kara topraktır
Veysel’in yaşadığı bölgede hiç meyve ağacı yokmuş. Ama Sivrialan’da ilk meyve bahçesini o yetiştirmiş. Uğraşmış, çabalamış köyünün etrafına da her türlü meyve ağacını ekmiş ve büyütmüş. Veysel, kardeşlerinin yardımıyla bahçe yapmaya başladığı zaman köylüleri “Atalarımız bunca yıl böyle bir iş yapmamışlar, şu kör adam onlardan iyi mı bilecek ki böyle ise kalkıştı?” demişler.
Birkaç yıl sonra ağaçlar yetişmiş, meyve vermiş. Köylüler önceki dediklerini hatırlayıp
utanmışlar ve bu defa “O kör değilmiş,
meğer kör olan bizmişiz” diyerek Aşık Veysel’i kutlamışlar. İste böylesine
uzağa ve hakikati görebilen bir insanmış Veysel. Ondan böylesi güçlü bir
şiir/Türkünün çıkmasına da şaşırmamalı.
23 Haziran 2022 Perşembe, 17:00
Ateş-i narda gördüklerim
"Ateş", yüksek sıcaklık ve çoğunlukla alev veren hızlı yanma olayının adıdır. Eski dilde od ve nâr sözcükleri de aynı anlamda kullanılmış. İnsan yaşamının vazgeçilmez unsurlarından. Hatta kontrol altına alınması, medeniyetin ortaya çıkmasının başlangıcı sayılıyor.
Ateş kadar insana hem dost, hem düşman başka bir şey var mıdır acaba? Sabah uyandığında yeryüzünü aydınlatan güneş aynı zamanda temel bir ısı kaynağıdır. Onunla mevsimler oluşur, onunla hayvan ve bitki yetişir. Onunla hasat edilir ürünler. Onunla kurutulup saklanır yiyecekler. İnsanoğlu ateşten yararlanmayı öğrendiğinden bu yana ocağında onunla ısınıp onunla karnını doyurmuştur. Onu kullanıp yönetmek hayatını kolaylaştırmış, idamesi için vazgeçilmez kılmıştır.
Ancak Habil'le Kabil'in Rabbine yakınlık çabası da kurban yakarak olmamış mıydı? Tarihin ilk cinayeti bu olaydan sonra gerçekleşti. Yeryüzünün en büyük felaketlerini de onunla yaşadı insanoğlu. Yanardağ püskürmeleri, yıldırım düşmeleri ve orman yangınları ilk gördüğü örneklerdi. Tarih boyu evini, köyünü, şehrini yakıp kül eden yangınlarla mücadele etti. Envaiçeşit ateşli silahla yaralandı, yok edildi. Çünkü ateşi kullanan zeka ve el, onu en ölümcül silahlarda da kullanmıştı.
Güneş bizim için her
yönden bir ibret vesilesidir. Onun varlığı olmadan var olamaz, ısısı ve
enerjisi olmadan yaşayamazdık. Kütlesinin %74'ünü ve hacminin %92'sini hidrojen
oluşturuyor. Yüzey sıcaklığı 5500 °C ve çekirdeğinin sıcaklığıysa 15,6 milyon
°C’dir. Güneş'ten çıkan enerjinin ancak 2,2 milyarda 1'i yeryüzüne ulaşıyormuş.
Geriye kalan enerji ise uzayda kayboluyor. Güneş’in üç günde yaymış olduğu
enerji, Dünya'daki tüm petrol, ağaç, doğalgaz vb. yakıta eşdeğer olduğu
hesaplanmış. Güneş ışınları 8,44 dakikada yeryüzüne ulaşırken sarı gibi
görünür. Bunun nedeni aslında beyaz olan günışığının atmosferden geçerken
kırılmasından başka bir şey değil.
İnsanoğlu onun
zehirli tarafını ilk İblisten öğrenmişti. Onun Adem’e secde etmemesine, bu isyanıyla
da huzurdan kovulmasına neden olan şey "ben ateşten yaratıldım, o
topraktan" kibri değil miydi? Bu yüzden o andan itibaren insanın en büyük
düşmanı odur. Ateşin korkunçluğu ona uyanlara azap olmak için yaratılmış
cehennemle zirve noktaya ulaşır. Bütün resuller ve nebiler insanları o acı
akıbete karşı uyarmışlardır. İndirilmiş kitaplar da cehennem azabını bütün
dehşetiyle tasvir ederler.
Ateşin meydana gelebilmesi için yanabilen bir maddenin tutuşma sıcaklığında oksijen ile temas etmesi gerekiyor. Örneğin ağaç ve atmosfere bir başlangıç enerjisi verildiğinde ortaya ateş çıkıyor. Ağaç gibi şeylerin yanmasının altında yatan neden, bolca hidrokarbon bulundurmaları. Bu şekilde yakıt ve oksijenin devamlılığı ve teması yanmanın da sürekli olmasına sebep oluyor. Bir alevin söndürülmesi ise, yanmaya sebep olan unsurlardan oksijenin veya yakıtın yok edilmesi ve sıcaklığın düşürülmesi ile mümkün.
İlginç olan; insan
için olmazsa olmaz elzem şeylerden su, hava, toprak ve ateşte neredeyse ortak
nokta oksijen. Hava ile ciğerlerimize çektiğimiz bu madde aynı zamanda suyun da
temel elementi. Ateşin yanması ve sürdürülebilmesi içinse oksijen mutlak
gerekli. Toprak bile su ve organik
maddeler açısından oksijen içeriyor. Demek ki varoluşumuz oksijene bağlı. Ölene
kadar nefes oluyor bize. Çoğu zaman su olarak karşımıza çıkıyor. Isınmak,
ısıtmak ve aydınlatmak için yine ona, dolayısıyla da ateşe ihtiyacımız var.
İnsan öyle nahif ve zayıf bir şey ki varlığı için böyle sonsuz sayıda oluşuma bağımlı. Bunlardan herhangi birinin yokluğu hatta dengesizliği onu tehlikeye sokuyor. Bu nasıl bir denge, nasıl bir ölçü hayret verici. İnsanoğlunun bütün bu denge, nimet ve hikmetin ortasında aslını unutması, hatta isyanı anlaşılır şey değil. Elbette şükretmesi, hamd etmesi gerekiyor. Bu fazladan bir çaba değil, tabii bir sonuç. Ne derler: "Anlayana Sivrisinek Saz, Anlamayana Davul Zurna Az!"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder