4 Temmuz 2022 Pazartesi

04 Temmuz 2022 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ...........................Pandemi değerlendirmesi

Pandemi değerlendirmesi

Bugün 04 Temmuz 2022 Pazartesi. Bugün itibariyle Dünyada Corona pandemisi başlayalı 917 gün geçti. Ülkemizde de 838.nci gününde. Dünya son 2,5 yılı onunla geçirdi. Neredeyse 28 aydan fazla bir zamandır biz de bu salgınla yaşadık.

Haziran ayı vakalardaki artışa rağmen gerek vaka/test oranında (4,02%) gerekse ölüm oranında (0,10%) endişe edilecek bir görüntü vermedi. İyileşme oranı da  % 97,8 ile umutlarımızı karartmadı. Yapılan testlerle vaka sayılarının ilişkisine bakacak olursak, salgın başlarında %15 seviyelerinin üzerinde olan vaka/test sayısı Haziran 2022 sonunda hala %3-4 gibi. Ölüm oranının %1'in altında kaldığı, iyileşmenin %98 seviyelerinde olduğu bir tabloda umutlanmak için daha fazla sebebimiz var.

2022'ye girerken geçen yılın günlük ortalaması 165 iken, 2,5 yılın sonunda yıllık 109, aylık 3 vefat ortalamasına inmek azımsanacak bir sonuç değil. Ancak bayram sonu artan vakaların bu tabloyu ne kadar değiştireceğini hep birlikte göreceğiz. Kaybettiğimiz her hastaya Allah’tan rahmet, yakınlarına tekrar tekrar başsağlığı diliyorum.

Bugün de ülkemizin korona karnesini yazıyorum. Böylece iki yıldan fazladır sürdürdüğüm CORONA GÜNLERİ'ni noktalamış olacağım.

Dünyada Corona pandemisinin üzerinden iki buçuk yıl geçti. Ülkemizde de 30 aydan fazla bir zamandır biz de bu salgınla yaşıyoruz. Resmi otoriteler ilan etmeseler de hamdolsun en zor kısmı artık geride kaldı. Vaka sayılarında yeniden bir kıpırdanış olsa da hem dünyada hem ülkemizde günlük ölüm sayıları minimum seviyelerde. Fakat, şunu anladık ki; bu pandemi bitse de dünyanın farklı virüs ve salgınlarla imtihanı hiç bitmeyecek.

Ülkemizin salgında yaşadığı çizgiyi hatırlayalım. Bu bir tür hasar tespiti ya da finişe girerken bir değerlendirme. İlk tespit bir tür bilanço olsun: Ülkemizde covid sebebiyle bugüne kadar 15 milyondan fazla (15.180.444) insan bu hastalığa yakalandı. Yine 3 Temmuz itibariyle ölenlerin sayısı ise ne yazık 100 bine (99.057) yaklaştı. Ölüm oranı her ne kadar %1'in altında (0,0652) ise de maalesef her bin kişiden 6 ila 7'si kurtulamadı bu hastalıktan.


Ülkemizin bu süreçteki salgın seyrine bakacak olursak kabaca 8 adet kabarma ile belli başlı 8 zirve görülüyor. Bunların ilk ikisi 2020'nin Nisan ve Aralık aylarında gerçekleşmiş. 11 Nisan (yeni vaka: 5.138, 7 günlük ortalama: 4.033) ve 8 Aralık (yeni vaka: 33.198, 7 günlük ortalama: 32.096)da. Diğer dördü biri 2021'in yine Nisan (16 Nisan yeni vaka: 63.082, 7 günlük ortalama: 57.769)ayında, diğerleri 11 Ağustos (yeni vaka: 27.356, 7 günlük ortalama: 24.820), 21 Eylül (yeni vaka: 29.338, 7 günlük ortalama: 27.660) ve 12 Ekim (yeni vaka: 33.860, 7 günlük ortalama: 30.299) da yaşanmış. 2022'de ise; 12 Ocakta (yeni vaka: 77.722, 7 günlük ortalama: 68116), 4 Şubatta (yeni vaka: 111.157, 7 günlük ortalama: 101.166) iki önemli zirve var.  

Bu kabarma ve zirveleri aylık vaka sayıları grafiğinde de görebiliyoruz. Son iki yılın verileri 2021 Nisanındaki (1.503.409) yükseltiyi, Eylül (773.173) ve Ekim (850045) aylarındaki kabarmayı ve Ocak (2.137.362) Şubat (2.469.574) dalgasını açıkça gösteriyor.


Aylık toplamları günlük ortalamalara dönüştürdüğümüzde de benzer bir tablo çıkıyor karşımıza. 2021 Nisan ayında 50.114, Eylülde 25.772, Ekimde 27.421, 2022 Ocağında 68.946 ve Şubatta da 88.199 vakaların günlüğe indirgenmiş aylık ortalamaları. 2020 ve 21 dekiler alfa ve delta varyantlarının, 2022 dekiler ise Omicronun etkileri idi.

Görüldüğü gibi 2022 yılı Omicron varyantı ile birlikte salgında tüm zamanların en yüksek 2 zirvesinin görüldüğü yıl oldu. 2020 yılında günlük ortalama (1.277.869/291=) 4391 vaka ile toplam 1.277.869 seviyesindeydik. 2021 yılında toplam vaka 8.606.643'e ulaşırken günlük ortalama vaka da  (7.141.660/365=)19.566'ya yükselmiş oldu. 2022'nin ilk altı ayında ulaşılan toplam vaka sayısı 15.180.444 olurken günlük ortalama vaka sayısı da (5.531.805/182=) 30.395'e çıktı. Böylece toplam 838 günde ortalama günlük vaka 18.115 olarak gerçekleşmiş oldu.

2022 yılının ilk 6 ayı salgında bitişin başlangıcı, tüneldeki ışığı gördüğümüz son perdeydi. Aşağıdaki haftalık ortalamalar grafiği bu durumu açıkça gösteriyor.

2022 yılının ilk haftası günlük ortalama 63.717 idi. Takip eden 4 hafta boyunca tüm zamanların en büyük kabarması (68344---70.293--- 86.533---102.162) başladı. Böylece Şubatın ilk haftası günlük ortalama 102.162 vaka ile sadece 2022 yılının değil tüm salgın sürecinin zirvesini bize göstermiş oldu.


Şubat ayının ikinci haftasından itibaren vakalardaki iniş açıkça gözlenebiliyor. Öyle ki, sadece bir ay içinde 102.162---92848---86.365---71.421---42.682) %58'lik bir düşüş gerçekleşmiş. Mart ayında (42.682---26.834---18.969---15.170---13.191) de bu ivme %69'la devam etmiş. Nisan ayı haftalık ortalama günlük vakaların 2000'in altına indiği (13.191---8.356---4.802---3.096---1.967) bir dönem. Azalış oranı %85.

Mayıs ayında (1.967---1.429---1.522---1.235---1.066) günlük ortalamaların 1000 sınırına kadar indiği anlaşılıyor. Haziran ayında bu seviye (1.066---1.046---1.079---1.565) üç aşağı beş yukarı değişmemiş. Ta ki ay sonu temmuz başındaki vakaların yeniden yükselmesi (1.565---3.805---8.159---) başlayana kadar. Ancak bu kabarmanın pek bir kıymeti harbiyesi yok. Çünkü, artan vakalar vefatları aynı hızla yükseltmedi.

Aşağıda vefatlar açısından daha dalgalı bir salgın seyri görüyoruz. Burada da kabaca 7-8 adet kabarma var. Ama biraz daha dikkatli bakarsak burada da toplam 11 zirve görülüyor.


Bunlardan 5'i 2020'de. 19 Nisan (yeni vefat: 127, 7 günlük ortalama: 117) salgının ilk korkutucu zirvesi oldu. 23 Haziran (yeni vefat: 27, 7 günlük ortalama: 23) kabarması ise kalıcı değildi. 24 Eylüldeki (yeni vefat: 74, 7 günlük ortalama: 67) artış 30 Ekimde (yeni vefat: 78, 7 günlük ortalama: 74) de devam etti. Ancak hiçbiri 23 Aralıktaki (yeni vefat: 259,  7 günlük ortalama: 249) zirve kadar ürkütücü olmadı.

Neyse ki bu kabarma da 2021'in Ocak ayının ilk günlerinden itibaren 15 Marta (yeni vefat: 63, 7 günlük ortalama: 65) kadar düşmeye devam etti. Ancak Nisan sonuna kadar kademeli 4 sıçramayla 30 Mart (yeni vefat: 155, 7 günlük ortalama: 153), 7 Nisan (yeni vefat: 276, 7 günlük ortalama: 201), 23 Nisan (yeni vefat: 343, 7 günlük ortalama: 336) ve nihayet 30 Nisanda (yeni vefat: 394, 7 günlük ortalama: 351) ile vefatlar açısından ne yazık ki ülkemizdeki tüm zamanların en yüksek vefat sayısına ulaşılmış oldu.

2021'in Mayıs ayı başından Temmuzun 16'una ( yeni vefat: 66, 7 günlük ortalama: 42) kadar bu zirvenin de düşüşü izlendi. Fakat ardından hemen hemen 2,5 ay süren yeni bir kabarma daha yaşadık. 19 Temmuz (yeni vefat: 116,7 günlük ortalama: 47), 9 Ağustos (yeni vefat: 225, 7 günlük ortalama: 113), 31 Ağustos (yeni vefat: 252, 7 günlük ortalama: 245) ve 1 Eylül (yeni vefat: 290, 7 günlük ortalama: 255) gözlenen zirveler salgın sürecinin ikinci büyük kabarmasıydı.

Peşinden gelen 14 Eylül (yeni vefat: 276, 7 günlük ortalama: 249) , 6 Ekim (yeni vefat: 236, 7 günlük ortalama: 219) ve 17 Ekim (yeni vefat: 186, 7 günlük ortalama: 206) zirveleri kısa süreli bir düşüştü. Nitekim 3 Kasımda (yeni vefat: 246, 7 günlük ortalama: 218) ve 17 Kasımda (yeni vefat: 229, 7 günlük ortalama: 213) ile zirveleşen ancak yükselip sivrilemeyen bir başka kabarma daha görüldü.

Sonraki 2021 Aralık ve 2022'nin Ocak ayları hem düşüş hem de ciddi zirvelerle dikkat çekti. 10 Aralık (yeni vefat: 176, 7 günlük ortalama: 194) ve 24 Aralık (yeni vefat: 133, 7 günlük ortalama: 172) düşüşü simgeliyordu. 26 Aralık (yeni vefat: 318, 7 günlük ortalama: 166), 30 Aralık (yeni vefat: 281, 7 günlük ortalama: 153) ve 15 Ocak (yeni vefat: 344, 7 günlük ortalama: 156) tarihleri ise bunların arasındaki yükseltileri.

2022 yılında Ocak ayının sonundan itibaren 15 Şubata kadar son bir kabarma daha görüldü ki bu kabarmanın zirveleri: 28 Ocak (yeni vefat: 210, 7 günlük ortalama: 182), 11 Şubat (yeni vefat: 253, 7 günlük ortalama: 240) ve 15 Şubat (yeni vefat: 309, 7 günlük ortalama: 272) oldular.

Son olarak 19 Şubatla başlayan (yeni vefat: 278, 7 günlük ortalama: 275) ve 23 Şubatla (yeni vefat: 268, 7 günlük ortalama: 267) devam ederek; 1 Mart (yeni vefat: 203, 7 günlük ortalama: 237), 16 Mart (yeni vefat: 118, 7 günlük ortalama: 128), 22 Mart (yeni vefat: 90, 7 günlük ortalama: 100), 9 Nisan (yeni vefat: 35, 7 günlük ortalama: 37) ve 16 Mayısla (yeni vefat: 4, 7 günlük ortalama: 7) simgeleşen iniş süreci artık bu salgın bitiyor beklentisini arttıran bir seyir izledi.

O günden bu yana vefat sayıları ortalama 3-5 aralığında yatay bir çizgide ilerliyor. En büyük korku artan vakaların vefat sayısını yeniden yükseltmesi. Aşağıda son bir buçuk yıllık süreç aylar itibariyle vefat kabarmalarını ve düşüşleri gösteriyor. İster aylık toplam vefatlar olsun ister aylık ortalamalar olsun aynı dalgalanmayı benzer şekilde göstermekte.


İzlenebileceği üzere 2021 yılında 2 büyük kabarma ve 4 zirve var. Ocak (yeni vefat: 5112, günlük ortalama: 165), Nisan (yeni vefat: 8.594, günlük ortalama: 286), Mayıs (yeni vefat: 7.023, günlük ortalama: 227) Ağustos (yeni vefat: 5.282, günlük ortalama: 170) ve Eylül (yeni vefat: 7.205, günlük ortalama: 240). Bunlar alfa ve delta varyantlarının etkileri idi.

2022 yılına girdiğimizde Omicron varyantı ile birlikte ölüm sayıları 2021'dekiler gibi olmasa da ciddi bir zirve yaptı. Bu; Şubat (yeni vefat: 7.025, günlük ortalama: 251) idi. Mart 2022'denitibaren oldukça dik bir düşüşle gerçekleşen bu azalış doğal olarak salgının bitmekte olduğu yolundaki kanıları güçlendirdi.


Son altı aylık süreçte bu düşüşü haftalık bazda biraz daha yakın plan görelim. İlk 7 haftada (150---154---172---184---222---263---273) haftalık bazda günlük ortalama 273 vefata ulaşan bir zirveden sonra düşüş başlamış. Sonraki 12 hafta boyu (273---247---177---134---104---73---48---34---21---17---12---9---7) devam eden bu süreç halen 2-4 ortalama ile devam ediyor.

2020 yılı Aralık ayı sonunda vaka/test oranı (1.277.869/24.504.567=) %5,21 idi. ortalama %13,67 idi. Bir yıl sonra bu oran (8.606.643/119.724.911=) %7,19'a düşmüştü. 2022 Haziran sonu itibariyle 2,5 yıllık salgın sürecinin sonucu ise (5.531.805/166.366.616=) %3,33 olarak gerçekleşmiş bulunuyor.

Ölümlerin toplam vakalara olan oranına baktığımızda bunun 2020 yılı Aralık ayı sonunda  (20.881/1.277.869=) %1,63 yani bin kişide 16'nın biraz üstünde idi. 2021 yılı sonunda bu oran (82.798/8.606.643=) %0,96'ya yani bin kişide 9,6 yani onun altına düşmüştü. 2022 Haziran sonu itibariyle 2,5 yıllık salgın sürecinin sonucu ise toplam ölüm/toplam vaka oranı (99.057/15.180.444=) %0,65 olarak gerçekleşmiş bulunuyor.  Yani bu pandemide bugüne kadar hastalığa yakalanan bin kişiden 6,5'nu maalesef kaybetmiş olduk.

İyileşmelerin toplam vakalara olan oranına baktığımızda bunun 2020 yılı Aralık ayı sonunda  bu oran (997.385/1.277.869=) %78,05 yani yüz kişide 78'in biraz üstünde idi. 2021 yılı sonunda (8.013.206/8.606.643=) %93,1'e yani yüz kişide 93'ün üstüne çıkmıştı.  2022 Haziran sonu itibariyle 2,5 yıllık salgın sürecinin sonucunda ise toplam iyileşen/toplam vaka oranı (14.973.094/15.180.444=) %98,63 olarak gerçekleşmiş bulunuyor.  Yani pandemide bugüne kadar her yüz kişiden 99'a yakını bu hastalıktan kurtuldu. 

Bu sonuçta elbette sağlık sistemimizin ve aşı kampanyalarının büyük rolü var. 03 Temmuz 2022, pazar 19:00 itibariyle en az iki doz aşı olmuş 18 yaş ve üstü nüfusta 1.doz aşı yapılma oranı % 93'ü (57.860.003; %93,22) aştı. 2.doz aşı yapılma oranı ise % 85,5'un (53.089.93; % 85,53) üstünde. 3.doz uygulaması bile %45'e yakın (27.831.235; %44,84) görünüyor. Toplam uygulanan doz miktarı ise 147.839.557 olmuş.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Türkiye'nin 14-20 Haziran'da Çin ve Almanya'yı geride bırakarak, Kovid-19 aşılama hızıyla dünyanın en yüksek performansını gösteren ülkesi olduğunu bildirmiş. Bakan Koca, Twitter hesabındaki paylaşımda; "Aşılama hızında en iyi performans Türkiye'nin. 14-20 Haziran arasında, Türkiye, Çin ve Almanya'yı geride bırakarak, aşılama hızında en yüksek performansı gösteren ülke oldu. Her gün, aşı programındaki her 100 kişiden ortalama 1,45'inin aşısı yapıldı" bilgilerini vermiş. 


Salgın sonunda vaka sayısı açısından dünyanın ilk beş ülkesi; ABD, Hindistan, Brezilya, Fransa ve Almanya olarak sıralanıyor. Türkiye bunların ardından gelen ikinci beşli grup (Birleşik Krallık, Rusya, Güney Kore, İtalya ve Türkiye) arasında. Onların da ardından; İspanya, Vietnam, Arjantin, Okyanusya, Japonya, Hollanda, Avustralya ve İran geliyor. Bu 18 ülke dünya vaka sayısının %71,25'ini (381.353.031/535.240.550) yani dörtte üçünü oluşturuyor.

 

Can kaybı açısından ilk beş ülke; ABD, Brezilya, Hindistan, Rusya ve Birleşik Krallık. İlk beşi takip eden ikinci beşli grup da: İtalya, Fransa, İran, Almanya ve Arjantin olarak görünüyor. İkinci ondaki ülkeler bu kez; İspanya, Türkiye, Vietnam, Japonya, Güney Kore, Hollanda, Okyanusya ve Avustralya olmuş. Bu ilk 18 ülke dünyada salgın nedeniyle ölenlerin %61,02'sini (3.856.470/6.320.150) oluşturuyor. Yani dünyadaki salgın nedeniyle her yüz kişiden 61'i bu ülkelerde ölmüş. 

  

Vaka ve vefat sayıları ülke nüfuslarının farklı olması sebebiyle çok doğru bir ölçüt olmayabilir. Zira ölüm oranı diye nitelendirilebilecek can kaybı/vaka kriterine baktığımızda çok daha farklı bir sıralama ortaya çıkıyor: Brezilya, Rusya, İran, Arjantin, Hindistan, ABD, İtalya, İspanya, Birleşik Krallık, Türkiye, Almanya, Fransa, Vietnam, Japonya, Hollanda, Okyanusya, Güney Kore ve Avustralya. Bu listede de Türkiye 10.ncu sırada.


Özetle; Türkiye vaka sıralamasında ve ölüm oranında10.ncu, can kayıplarında 12.nci ve iyileşmelerde de 1.nci sırada yer alıyor. Almanya için bu sıralama 5-11-9 ve 12.nci şeklinde. Yakın nüfusa sahip doğu komşumuz İran ise vaka sıralamasında 18.nci, ölüm oranında 3.ncü, can kayıplarında 8.nci ve iyileşmelerde de 7.nci sırada bulunuyor.

Salgın elbette sadece virüs açısından hayatımızı etkilemedi, psikolojimizi, ekonomimizi, siyasetimizi ve sosyal hayatımızı da etkiledi. Mesela Sağlık Bakan Yardımcısı Tolga Tolunay, tüm illerde kurulan "Psikososyal Destek Hattı" aracılığıyla Kovid-19 salgını sürecinde 241 bin 219 kişiye hizmet verildiğini bildirmiş. Çünkü Dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgını insanlarda stres ve kaygıya da neden oldu. Sadece bizim değil dünya ekonomisi üzerindeki ağır tahribatı da henüz onarılmış değil. Muhtemelen de birkaç sene sürecek.

Koronavirüs salgını modern dünyada daha önce eşi benzeri görülmemiş şiddette ve büyüklükte bir krize yol açtı. Bu krizde ekonominin hem arz hem de talep cephesi farklı boyutlarda çok ciddi darbelere maruz kaldı. Ayrıca finansal piyasalar da bu kriz nedeniyle ciddi bir çöküş yaşadı. Koronavirüs salgını, ülkelerin sağlık sistemlerini ciddi şekilde zorlarken ekonomilerine de büyük zararlar verdi.

Koronavirüs kriziyle mücadele kapsamında hükümetler devasa mali destek paketleri açıklarken merkez bankaları da bol sıfırlı yeni likidite imkânları sunarak ekonomiyi ayakta tutmaya çalıştı. Ülkeler bir taraftan karantina önlemleriyle halkın sağlığını korumaya çalışırken diğer taraftan ekonomik aktivitenin mümkün olduğunca devam etmesi için yoğun bir uğraş verdiler. Öyle ki küresel ölçekte açıklanan ekonomik paketlerin toplam değeri 8 trilyon dolara yaklaştı. Türkiye’de de açıklanan kurtarma paketlerinin büyüklüğü 240 milyar TL’ye ulaşmıştır. Bu da bütçenin yüzde 21,9’una karşılık gelmektedir.

Şu anda dünyada bu salgınla ilgili olarak uygulanan “virüsün yayılmasını geciktirme ve zamana yayma” stratejisi temelde;

a)      sağlık sisteminin salgın nedeniyle çökmesinin önüne geçmek ve gereken tıbbi adımları atma kapasitesini korumak,

b)     virüsün aşısı (ve antiviral ilaçları) bulunana veya virüs yeterince mutasyon geçirerek görece zararsız hale gelene kadar zaman kazanmak adına uygulanmaktadır.

Şu halde, hastalık düşük bir yayılma hızıyla bir-iki yıllık süreçte muhtemelen nüfusun ciddi bir kısmına bulaşmış olacaktır ki bu da ciddi düzeyde bir “kitlesel bağışıklık” anlamına gelir. Öte yandan bu süreçte tam bir kitlesel bağışıklığın kazanılamaması veya koronavirüse yönelik aşının (ve güçlü antiviral ilaçların) bulunamaması durumunda ise salgının üçüncü yıl ve sonrasında da hayatlarımız üzerinde –ilk bir-iki yılki kadar olmasa da–önemli ölçüde etkili olacağı unutulmamalıdır.

İçinde bulunduğumuz süreç toplum sağlığı, tedavi ve aşı boyutlarında çokça belirsizlik barındırdığı için koronavirüs krizinin küresel ekonomi üzerinde kısa ve orta vadeli etkilerine dair nokta atışı tahminde bulunmak oldukça zordur. En iyimser senaryoda bile küresel ekonominin 2021’in ilk yarısına kadar “V” şeklinde bir toparlanma yaşaması çok mümkün gözükmemektedir. Küresel ekonominin kendine gelmesi için en az 1,5-2 yıl gerekebilir.

İkinci yıl içinde salgının büyük ölçüde ortadan kalkması şartıyla üçüncü yıl çok büyük oranda bir toparlanma ve telafi yılı olacaktır. Fakat ne toparlanma/telafi eksiksiz bir şekilde gerçekleşecektir ne de ekonomi “eski haline” dönecektir. Bu durumun arka planında ise temel olarak bir taraftan şirketlerin/yatırımcıların risk algılarında ve stratejik anlayışlarında yaşanacak dönüşüm diğer taraftan da tüketicilerin satın alma davranışlarında görülecek değişim bulunmaktadır.

Dünya ekonomisi yatırımcı ve tüketici davranışında/psikolojisinde yaşanacak dönüşüm karşısında kendisini belirli ölçüde “yeniden üretmek” zorunda kalacaktır. Bu dönüşümün büyük kısmı orta vadede tamamlanmış olacaktır fakat “yeni normale” tam geçiş için muhtemelen birkaç yıl daha beklemek gerekecektir.

Devletlerin kısa ve orta vadeye yönelik en önemli amaçları; sağlık sistemini direncini korumak, şirketleri ayakta tutmak ve işsizliği önlemek olacaktır. Uzun vadede ise bu yaşananların küresel sistemdeki olası etkilerini iyi analiz edip akıllı ve kapsamlı politikaları hayata geçirmek, ülkelerin politika ajandasının bir numaralı gündem maddesi olacaktır. Bunları başarabilen ülkelerin ilerleyen yıllarda küresel ekonomideki ağırlıklarını kayda değer oranlarda artırmaları beklenebilir.

Koronavirüs krizi Türkiye ekonomisi açısından bazı tehditlere gebe olabilir; ancak akıllı stratejilerin uygulanması, seçici ve koordineli politik adımların atılması ve bu krizin ortaya çıkarabileceği fırsatların değerlendirilmesi durumunda, Türkiye ekonomisinin orta gelir tuzağından kurtulup küresel ekonomideki ağırlığını arttırmasının söz konusu olabileceği unutulmamalıdır.

Küresel tedarik zincirlerinde yaşanan kırılmalar, gelişmiş ülkelerin başta Çin olmak üzere Doğu Asya’daki üretim üslerini yakın coğrafyalara ve kendi ülkelerine taşımalarına yol açabilir. Türkiye de sahip olduğu coğrafi avantaj nedeniyle üretim üslerinde yaşanması muhtemel bu dönüşümden orta vadede önemli ölçüde faydalanabilir ve küresel tedarik zincirlerine daha iyi bağlanabilir.

Keza salgın sırasında hem sağlanan hizmetin hem de üretilen tıbbi ekipmanların/cihazların yeterliliği ve kalitesi boyutlarında iyi bir performans gösteren ve dünyaya örnek olan Türk sağlık sektörü, “sağlık turizmi” ve “sağlık ihracatı” boyutlarında ilerleyen yıllarda önemli bir atılım gerçekleştirebilir. Genel olarak ise genç ve dinamik bir nüfusa ve canlı bir reel ekonomiye sahip olan Türkiye’nin koronavirüs krizinin yaralarını da görece hızlı bir şekilde sarma potansiyeline sahip olduğunu belirtmeliyiz.

Covid-19, SARS2 pandemisi hakikaten eski şiddetini kaybetti, ölümler eskisi gibi fazla değil. Hasta olanların sayılarında verilen rakamlara göre oldukça düşüş var. Toplumların büyük kısmının aşılanması, hastalık yapan virüsün varyantları ile hastalık yapmaları, hastalığın bulaşma hızında yükselme olmakla birlikte, daha katlanılabilir semptomları ile insanoğlunu aldatsa bile pandemi özelliklerini henüz kaybetmedi. Önümüzdeki dönemde dünyanın hiçbir yerinde artık kısıtlama ve kapanma olmayacak, fakat ‘Pandemi bitti’ demek için henüz erken, sonbaharda bu durumu daha net görebiliriz.

Pek çok uzman, pandeminin çok yakında endemik hale geleceğini belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan açıklamada, Covid-19 virüsünün HIV, sıtma, tüberküloz gibi endemik olabileceği ancak virüsün ne kadar süre daha dolaşımda kalacağını tahmin etmenin hala zor olduğu ifade ediliyor.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener, konuyla ilgili yaptığı açıklamada pandeminin bitişinden bahsetmek için henüz erken olduğunu belirterek, salgınının tamamen sona erdiğini anlayabilmek için önümüzdeki ekim ayını işaret etti. Korona virüsü servisleri ve yoğun bakım yatış oranında sayının oldukça düştüğünü kaydeden Prof. Dr. Şener, önümüzdeki dönemde dünyanın hiçbir yerinde korona virüsü önlemleri çerçevesinde kısıtlama ya da kapanma beklemediklerini söylemiş.

"Korona virüsü servislerimiz artık neredeyse boş diyebiliriz. Yoğun bakımlarda da Covid tanılı hasta sayımız neredeyse sıfıra indi. Pandeminin ilk başladığı dönem bir yana, 6-7 ay öncesini kıyas aldığımızda bile çok iyi durumdayız ancak hastane gibi riskli alanlarda hala maske ile dolaşma zorunluluğumuz devam ediyor. Çünkü pandemi süreci ile ilgili dünya genelinde de olağanüstü durum ortadan kalkmış değil. Bugün hala İngiltere, Almanya, ABD ve bize yakın ülkelerde de Omicron varyantının alt tipleri pençesi altındalar. Ülkemiz için olağanüstü bir durum yok ama hastanelerde teyakkuz hali devam ediyor. Bu durumun da bir süre daha devam etmesi gerekiyor" diye konuştu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder