14 Mart 2020 Cumartesi

14 Mart 2020 Cumartesi 00:00 CORONA GÜNLERİ...............................CoronaVirüs mü dediniz?


CoronaVirüs mü dediniz?

İçimiz dışımız KoronaVirüs oldu. Dünya geçmişte bundan çok daha büyük salgınlar yaşadı. Eskilerin söylediği gibi ölenler gitti, kalan sağlarla hayat devam etti. Onca felakete rağmen böyle panik, böyle korku yaşandı mı ? Sanmıyorum.

Küresel bir salgını küçümsemiyorum, asla! Ancak, çağımızın iletişim, ulaşım, teknoloji ve bilimsel imkanlarıyla adeta ortaya çıkan bu mutasyon geçirmiş gizemli virüs çarpan etkisiyle olduğundan çok daha büyük gösteriliyor. Buna muhatap olan insan da karşı karşıya olduğu algı fırtınası sonucu bilinçli ve sorumlu davranacağı yerde tam anlamıyla 'cozutuyor'.

İnsanlar sanki koruyacakmış gibi maske alma derdinde, olmadı kolonya, dezenfektan peşinde. Marketlere hücum hangi salim akılla izah edilebilir ki? Ya ortalığa birdenbire çıkıveren karaborsacılara ne demeli? Sosyal medyada, internette saçılan yalan ve fitne mikroplarına bir ilaç var mı acaba? Fırsatçılığın bu kadar adî biçimi doğrusu insanlık namına yüzümüzü kızartıyor.

Ölümden bu kadar korkuyorsak, neden o hiç gelmeyecekmiş gibi yaşıyoruz? Kıyametten dehşetle korkup "Ne zaman gelecek?" diye soranlara verilen cevap çok kısa ve basit: "Onu boşver, ne zaman gelecekse gelecek. Sen öldüğünde kıyametin kopmuş olacak zaten. Edeceksen sen onu merak et."

Ecel gelmişse baş ağrısı bahane demiş atalarımız. Bir zamanlar sıtma da, çiçek de, veba da, verem de küresel ölçekte salgın hastalıklardı. Kuş gribini de gördük, domuz gribini de. Şarbon hastalığı da deli dana hastalığı da bu çağda yaşandı. Derdi veren dermanını da veriyor, bunu bilmiyor muyuz?

Elbette tedbir alınacak, mutlaka derman aranacak. Bugün garipsenen 'karantina' uygulaması insanlığın tarihi kadar eski kadim bir uygulama. Peygamber efendimiz zamanında da bizzat tatbik edilmiş. Zamanımızda çok daha etkili ve güçlü imkanlar var. Hem dünyada hem ülkemizde gereken yapılıyor, yapılacak da.

Dikkat ediyor musunuz "TEMİZLİK" diyorlar, "ELLERİNİZE, AKSIRIĞINIZA DİKKAT EDİN" diyorlar. Belirtiler belli, dikkat edin, tedbirli olun diyorlar anlamıyor musunuz? Soğukkanlı, sabırlı ve salim akıl gerektiriyor böyle günler. Telaş, panik ve fırsatçılık zamanı değil.

Hatırlayın! Atadan, dededen bildiğimiz şeyler var. Temizlik de bunlardan biri değil mi? "Temizlik imandandır" denmemiş miydi? Çok basit tedbirlerle Allahın izniyle bu bela da atlatılacak.Nihayetinde bir aylık bir süreyle imtihandayız diye farz edelim. Baharın ilerleyen günlerinde hava sıcaklığı artacak ve güneş bu mikrobu yok edecek, bu kadar basit işte.

Yetkililer ne söylüyorsa güvenip uyalım. İşi sulandıranların, bulandıranların, fitnebaz ve fırsatçıların kayığına binmeyelim. Sakin ve akıllı olalım. Tedbir almayı panik ve telaşla karıştırmayalım. İşin ciddiyetini mikroskopla büyütüp dünyanın sonu geldiye çevirmeyelim. Gerekeni yapıp ondan sonra Allah'ımıza sığınalım ve tevekkül edelim. Son kertede derdin de dermanın da sahibi odur.

Düşünüyorum da iyi ki olacakların, ölümün ve kıyametin vakti saati gizli kalmış. Ya bilseydik ? Bir şu halimize bakın, bir de bilmediğimiz daha nice musibetlerle karşı karşıya kalabileceğimiz ihtimalini. Eyvah ki eyvah!
------------------
13 Martta arka bahçede çalışıyorum. 11 gibi bahçedeki otları yolarken taze ebe gömeçlerini fark ettim. Fotoğraflarını gönderip ebegümeci yemeği tarifi istedim eşimden. Taze taze yapayım bari. Bir ara bisikletle markete gidip bazı ihtiyaçları aldım. Bu arada çocuklarım arasında konferans devam ediyordu: "Çalışan anne babaların çocukları ne olacak peki?" "Evde kitap okuyacakmış çocuklar..biz de Ece'yi önüne kitapları dizip eve bırakacağız:)" "Oğuzhan sen napcan?" "Biz de şimdilik bir şey yok. İstanbul’a döneceğim. Kedimi özledim." 

Tam bu sırada [12:24] Annemin hastaneden çıkış haberi geldi. Ben de "Çocuklar annem eve çıkmış. Biyopsi sonucu alınmış, salı günü için nükleer tarama randevusu vermişler. Allah nasip ederse pazartesi bende gideceğim" diye mesajla bildirdim hemen durumu. Sibel "Babacım, biyopsi raporunu gönderebilirler mi bana?" diye sordu. Ben de İzmir'den gelen fotoğrafları ona ilettim. "Raporu gönderdim. Çok selam kızım. İşlerin kolay olsun" mesajıyla. Ama gönderdiklerim patoloji raporu değil, epikriz, yani hastanede nerede yattı, ne yapıldı, onları anlatan yazılarmış. Ben yine kız kardeşimden asıl raporu isterken Sibel arayıp "Ben Dr. İlker Bey'den patoloji sonucunu öğrendim. Pet-CT (bir çeşit tomografi, kanserin vücutta yayılımını görmek için) istemişler, onu çektirince neler yapılabilir diye konuşacağız" dedi. Bu arada kız kardeşimden saat 16:29'da patoloji raporu geldi, onu da Sibel’e yolladım.


Ben bunlarla meşgulken bir de baktım; Boncuk! Arka balkona çıktı geldi. Evet o, o da buradaymış. Çok sevindim tabi. Biraz daha olgunlaşmış kilo mu almış ne? Yalnız boğazının altı yolunmuş, sanki bir yaralanma durumu var. Bu kışı da atlatmış, ayakta kalmış ya. Evini de unutmamış, yavrusu panda ile buralarda kalmış. Onu gördüğüme çok sevindim. Saat 18 gibi budama yapılmaya başlandı. Meyve ağaçlarımızın daha sağlam, daha sağlıklı meyve vermesi için lazımdı. Bir de bordo bulamacı göztaşı ile ilaçlattırabilsem.18:34'de büyük kızım "Tadilât işlerini ne yapacaksın?" diye sordu. "Şu anda onu planlayamıyorum. Hayırlısı.." diye cevap verdim. Gerçekten de hem annemin hastalığı hem de şu corona denilen küresel felaket hiçbir plana geçit vermeyecek gibi görünüyordu.

Sabah Sağlık Bakanı, Türkiye'de bir kişide daha Corona virüsü tespit edildiğini açıklamıştı. Koca akşam saatlerinde üç yeni vaka daha tespit edildiğini bildirdi. Bakan Koca, Corona virüsü görülen beş kişinin doğrudan birbirleriyle bağlantılı olduğunu söyledi. Türkiye ayrıca İran, İtalya, Güney Kore, Irak ve Çinin ardından, Almanya, Fransa, İspanya, Norveç, Danimarka, Belçika Avusturya, İsveç ve Hollandaya da seyahat yasağı getirdi. ABD’de ise Başkan Trump, Beyaz Saray’da basının karşısına geçti ve ülke genelinde acil durum ilan etti.

Saat 20:53'de kız kardeşim annemin bir fotoğrafını gönderdi. "Maşallah. Çok iyi gördüm seni annem. Bak eve de çıktın inşallah iyi olacaksın. Ellerinden öperim. Allah nasip ederse Pazartesi oradayım" diye yazdım karşılık olarak. Çok güzel keyfi varmış yemek yerken. Gelince çorba yedirmiş. Ardından uyumuş. Yarın yıkayacaklarmış. Şimdi salona almışlar, Tv izleyecekmiş.

Kız kardeşim "Ama gördün mü son gönderdiğim patolojiyi. Kötü huylu yazıyor" diye dertleşti. "Rabbim hayra çıkarsın. Bunu biliyorduk zaten. Sibel de gördü raporu, doktorla da görüştü. Şimdi sorun sadece midede mi yoksa başka yerlere de sıçramış mı? Bunu da tarama sonucu öğreneceğiz" dedim çaresiz. Kız kardeşim "Başka yere sıçramamış olsa bile midenin ömrü çok az" demiş asistan doktor. "Aynı İlhami gibi" diye de ilave etti kız kardeşim. Eşini aynı dertten kaybetmişti, süreci çok iyi biliyordu."Biyere götürmeyelim derim, kanama her an geçirebilirmiş. En azından hastaneye götürürüz diyorum. Geldiğinde konuşuruz" diye yazdı. "Tamam" dedim kısaca, ama haklıydı. Artık ne İstanbul’a gitmek hatta ne de Susurluğa evine götürebilmek imkânsız gibi görünüyordu.

14 Mart’ta 15:44 itibariyle arka bahçe de tamamdı. Otları temizlenmiş, meyveler budanmış,  boğazları açılmış ve gübrelenmişti. Her zamanki gibi sağa sola birkaç bir şey daha ektim, suladım. Belleme yapmamaya ve sebze ekmemeye karar vermiştim. Akşam haberlerinde Corona virüsle mücadele kapsamında 9 Avrupa ülkesindeki Türk vatandaşlarına ülkeye dönmeleri için 17 Mart gece yarısına kadar süre verildiğini duydum. Ayrıca Türkiye'nin karşılıklı olarak sınırlarını kapattığı ülkeler arasına Gürcistan'da katılmış. Dünyanın diğer ülkeleri de işin vahametini yavaş yavaş anladılar. ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence İngiltere ve İrlanda'dan da seyahatlerin yasaklanacağını açıklamış. Son 72 saatte vakalar ikiye katlanıp 4 bin 500’e yükselince ve 91 kişi yaşamını yitirince Fransa da, kriz yönetiminde 3’üncü ve en yüksek aşamaya geçmiş. Cumartesi gecesinden itibaren, ülkede tüm bar, restoran ve eğlence mekânları kapatılmış.

12 Mart 2020 Perşembe

12 Mart 2020 Perşembe 00:00 CORONA GÜNLERİ...............................Pandemi

Türkiye'de ilk vaka

Orjan'da ikinci günüm; 11 Mart Çarşamba. Gidip marketten bazı ihtiyaçlar aldım, Panda'ya da ikramiye olarak tavuk ciğeri. Ayrıca belki Boncuk’ da gelir diye 2 kilo da kedi maması aldım.

Bugün ön bahçede çalışıyorum. Otlarını temizledim. Biraz sardunya, lavanta, gül gibi çiçekler diktim sağa sola. Malum baharın başındayız. Bahçeye bakmak gerek. İnşallah yarın öbür gün arka bahçeyi de temizleyip meyvelerin boğazlarını açmak istiyorum. Uygun bir adam bulabilirsem meyve ağaçlarımızı budattıracağım.


Kendime akşam için bir çorba pişirdim. Bahçede iki limondan birini kopardım, çorba için kestim. İlk limonumuz o oldu. Panda ise dedesinden hiç ayrılmıyor. Ona da aldığım ciğerleri tavada kızarttım, sevdi. İçerde yiyor, içiyor benim yanımda yöremde dolanıyor. Seviyorum, fotoğraflarını çekerken adeta poz veriyor gibi bakıyor. Benimle birlikte TV seyrediyor. Kısaca evde birlikte yaşıyoruz. Yatarken çıkarıyorum, sabah çağırdığımda vişneden iniveriyor.

Bugün salgın açısından da önemli bir gün. 11 Mart itibariyle Dünya Sağlık Örgütü, Corona virüs salgınını pandemi kategorisine aldı. Aynı gün Türkiye’den de maalesef ilk vaka açıklaması geldi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca hasta için, "Virüsü Avrupa temasıyla aldığı bilinmektedir" dedi.

Bu arada Fildişi Sahilleri, Honduras ve Bolivya da ilk vakalarını açıkladılar. Katar’da vaka sayısı bir günde 24’ten 262’ye yükselmiş. ABD’de Corona vakası tespit edilen kişi sayısı 1000’i geçerken, şimdiye kadar en az 30 kişi de hayatını kaybetmiş durumda. Başkan Donald Trump, Corona salgını nedeniyle İngiltere hariç Avrupa ülkelerinden ABD'ye tüm seyahatlerin 30 gün askıya alınacağını açıklamış.

Pandemi ilan edildi 

12 Mart Perşembe günü öğleye doğru Burhaniye'ye gittim. Bazı malzeme ihtiyaçları vardı. Bu arada çocuklarıma "Araba plakalarınızı yazın. Orjan’a giriş için yazdıracağım" diye bir mesaj çektim. Orjan’da kapıya plaka tanıma sistemi kurulmuş. Tabi iyi bir şey. Burhaniye’den saat 14 gibi döndüğümde yönetime gidip bir form doldurdum ve araçlarımızı kaydettirdim. 

Arka bahçede işlenirken bir baktım bizim Panda kuş yuvasına çıkmış sere serpe güneşleniyor. Hayret ettim. Sanki ona yapmışım ben o kuş yuvasını. Bi de güzel çıkıp güneşleniyor, bak sen şuna! Tabi hemen fotoğraflarını çektim. Saat 20' de küçük kızım "Okullar tatil" haberi verdi.  Yarım saat sonra öğretmen olan büyük kızım "Birazdan bizim durumumuz da açıklanacak" diye ayrıntı beklediğini bildirdi. 9'a doğru oğlum

"Biz napacaz ya?" diye katıldı mesajlaşmaya. Bir an için anlayamadım ama devam etti: "Kreşler de muhtemelen tatil. Kriz masası toplansın!" O zaman anladım kreşlerin tatil olması onlar için hiç de iyi bir haber değil. Torunumu özlemiştim, konu da çetrefilliydi: "Siz konferansa girin, bana Ecemin fotoğrafını gönderin" dedim.

Bu arada büyük kızım beklediği haberi iletti: "Bizim okula girmemize gerek yokmuş. Öyle dedi bakan." Küçük kızımın sorunu ise bambaşkaydı: Bizim orjan’da yatar herhalde zaten mart sonu demiştik ama.." Gerçekten de herkesi derinden etkileyecek zor bir döneme girilmişti. Türkiye’de ortaokul ve liseler 16 Mart'tan itibaren 1 hafta eğitime ara verdi. 23 Mart’tan itibaren eğitimlere internet ve televizyon üzerinden evden devam edileceği bildirildi. Üniversiteler de 3 hafta tatil edildi. Aynı gün itibariyle küresel çapta can kaybı sayısı 4 bin 600’ü, vaka sayısı 126 bini geçmişti. Çin ise yedi haftadır süren salgında ilk defa 15 yeni vakayla günlük en düşük sayıyı açıklıyordu.

11 Mart 2020 Çarşamba

11 Mart 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı152.....................................Çakırdikenleri

Çakırdikenleri
Geçen haftaki son yazım ‘Anlamadan olmaz’ başlığı ile çıktı. Bir özet mahiyeti taşıyordu. Zira; aldığım geri bildirimlerden önerimin yeterince anlaşılmadığını düşünmüştüm. Gerçekten de meseleyi 'anlamak' konuya giriş için daha ilk adımdı ve önemliydi. İnşallah artık meseleye bir yakınlık sağlanmış olmalı. Çünkü önümüzdeki haftalarda 'Neredeyiz?' sorusuna cevap vermeye çalışacağız. Bunun için Susurluklu bazı değerli dost ve arkadaşlarımı yazılarımdan ve görüşlerimden haberdar etmek, destek ve katkılarını almak üzere bir WhatsApp grubu kurdum. Grup üyeleri elbette ki değişik siyasi görüşlere sahip insanlar. 

Nihayetinde politik bir amacım yok, aksine Susurluğun geleceği için bir konsensüs arıyorum. Amacımız yolumuzu tanımak, aydınlatmak ve Susurluğu buna hazırlamaktır. Ayrıca bu çalışma zaten önerimiz olan stratejik planın kendisi olmayacak. Onu bizzat Susurluk yapacak. Biz sadece yolu göstereceğiz. Anlamayı, benimsemeyi, inanmayı, destek ve katkı vermeyi kolaylaştırmaya çalışacağız. Kişisel olarak Susurluk'ta birlikte yürünebilecek bir zemin var mı yok mu diye çok merak ediyorum. Fark şu ki: olmasa da yazacaklarımı bitirmeden inşallah vazgeçmeyeceğim.
Şu anda odaklandığımız konu Susurluğun geleceğine yönelik makro bir bölgesel / stratejik plan yapılması. O halde radarlarımızı biraz daha geniş bir çapa ayarlamalıyız. Eminim yetişmiş pek çok Susurluk değerinin bu tür bir makro plan çalışmasına katkısı olabilir. Artık biliyoruz ki 'Neredeyiz?' sorusu 'Tehditler', 'Fırsatlar' 'Güçlü' ve 'Zayıf' yönlerle ilgili. Bu aşamada en azından üzerinde konuşabileceğimiz bir listeye ihtiyacımız olacak. Bir süre önce WhatsAppta bazı 'Tehdit' örnekleri vermiş, okuyucularımdan katkı beklediğimi yazmıştım. O davetim hala geçerli. Bu yazımda da "Sizce Susurluğun gelişmesini zorlaştıracak, engelleyecek ve zarar verebilecek dış 'Tehdit' ler nelerdir?" sorusunu yineliyorum. Misal de veriyorum yardımcı olabilmek için: 'Deprem, sel basması, ekonomik kriz, çevre kirliliğine yol açabilecek sanayi işletmeleri vb. gibi.  Ayrıca "Sizce Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek dış 'Fırsat’ lar nelerdir?" sorusunu da ortaya koyuyorum. Ne gibi 'Fırsat' larla karşı karşıyayız? Mesela Susurluk için organize sanayi bölgesi kurulması, ziraat fakültesi açılması ve İzmir otoyolu vb. gibi gelişmeler bizim için birer fırsat mıdır? Yine İstanbul sanayicisinin giderek kendine bu bölgede yer araması, bölgenin otoyollar, demiryolu ve liman sahası olması, lojistik merkez imkânlarına sahip olması, tarımsal üretimin sanayi, ticaret ve istihdamın gelişmesine temel olabilecek potansiyel taşıması birer fırsat olabilir mi? Ne dersiniz? 
Bu haftaki yazım, Susurluğun sahip olduğu ‘Güçlü’ ve ‘Zayıf’ yönlerine bir örnek olacak. Evet, ilk olarak sosyal-insani bir ‘zayıf yönümüz’ü, yolumuzdaki ‘Çakırdikenleri’ ni dile getireceğim. Benim de pek çok kişinin de aklına hemen geliveren ‘Ama’ lardan en önceliklisi bu. Millet olarak hep süreç başlatmakta iyi olduğumuz, ancak sonunu aynı heyecanla getiremediğimiz düşünülür.  Sonuç için yeterince gayret sarf edilmediğinden, iyi niyetle çalışanların engellendiğinden, yöneticilerin bu tür çabaları samimi ve içten sahiplenmediklerinden şikâyet edilir. Bu 'zaaf' tabi ki Susurluk için de geçerli. O nedenle konu Susurluğun bir 'zayıf' yönü olarak elbette masaya yatırılmalı. Yol yürüyenler çakırdikenlerini bilir. Acısını tanırlar. Sinsiliğini, batınca fark edildiğini yaşamışlardır. Önemsemediğiniz, hiç dikkate almadığınız bir şeydir. Adeta nohut büyüklüğünde küçük bir deniz mayını sarı sivri dikenlerle donanmıştır. Toprağa hangi yanıyla düşerse düşsün ayağınıza batacak şekilde dururlar. Rüzgârla yola gelişigüzel saçılmışlar ve kuru otlar arasında kendisini kamuflajlamışlardır. Kendinizi daha büyük engellere hazırlamışken o küçücük şey ayağınıza batınca doğrusu canınız epey acır. İnsan dili de çakırdikenine benzer biliyor musunuz? Bir Ezop masalında dile getirildiği gibi o; hem dünyanın en tatlı şeyi, hem de en acı olanıdır. Yumuşacık, küçücük bir şeyin bu kadar hain, bu kadar şeytani, bu kadar akrep olabileceğini ancak batınca anlar insan. O ısırana, zehrini boşaltana kadar anlayamazsınız düşmanlığını. Sahibi önce sizi duymaz görmez. Siz adım attıkça yanınıza yanaşır. Sizden görünür, kulağınıza fısıldar, yolunuzdan saptırmaya çalışır. Baştan yokmuşsunuz gibi davranan o tipler size yol yordam öğretmeye çalışmaktadır. Kulak vermezseniz ufaktan etrafınızı zehirlemeye başlamışlardır bile.
Sureti haktan görünerek kafalarda soru işaretlerini çoğaltmaya koyulmuşlardır. Siz durmayıp yürüdükçe muhalefetleri sinelerinde gizlenir ve büyür. Yola serptikleri çakırdikenleri her adımda canınızı yakar. 

Bu vesvese ve kibir baronları ise hep uzaktan seyrederler olan biteni. Yetinmezler, bir de etrafa “Ben demiştim” edasıyla hareket çekerler. Olumsuzluklara bizzat neden olanların düzeltmek için hiç çaba harcamaması insanın zoruna gider. Ya da sanki her konuya vakıfmış da onlar devlet sırrıymış gibi tavırlara girip, bilgi ve katkı vermemeleri insanı çileden çıkarır. Ortada duran sorunların birinci elden ilgilisi ve sorumlusu oldukları halde çözüm çabalarına uzak durmaları başkalarını da engeller.

Birde guguk kuşu gibi olanlar vardır ki doğrusu insana pes dedirtir. Bu guguk kuşları karakteri gibi kendileri de tipsiz ve çirkindirler. Yuva yapmazlar, hiç bir iş yapmadan ortalıkta gezinip yumurtlayan başka bir kuş gözetlerler. Gözlerine kestirdikleri kuş ayrılınca onun yuvasına bir yumurta bırakırlar. Diğer yumurtalardan bir gün önce çıkan guguk kuşu yavrusu diğerlerini aşağıya atar ve yuva sahibi kuşun sadece kendini beslemesini sağlar. Bu üçkâğıtçı kuşa benzeyen bazı insanlar da laf kalabalığından başka hiç bir iş yapmayıp, ya birilerinin fikirlerini çalıp kendisininmiş gibi pazarlar yada birilerinin kuyruğuna takılıp makam mevki sahibi olmaya çalışırlar. Fakat guguk kuşu şahsiyetleri, iş yapma kabiliyetsizlikleri nedeniyle her işi başkalarına yaptırarak ayakta kalmayı sürdürürler.  Bütün gücün kendilerinde olduğuna, diğer insanların besleyici kuş gibi sadece kendilerine hizmet etmeye memur olduğuna inanmışlardır. Onlar büyük adam oldum edasındadır ancak memlekette sadece oturdukları koltuk kadar yer kapladıklarının farkında değildirler. Bu gibi insanlar da düz yolda gayretle yürüyenlerin ayağına batan çakırdikenlerine benzer. Diğerleri ayakları kan revan içinde bunlara bakıp son anda bizi de atar diye endişe ve güvensizlik içindedir. Yapılan çalışmaların sahiplenilmesinden hiçbir zaman emin olamazlar.
Bugün için önümüzde Susurluk için önemli fırsatlar var. Güney Marmara Kalkınma Ajansı da bunlardan biri. Kuşkusuz oluşmakta olan iki yeni gelişme de bizim için çok kıymetli fırsatlar gibi görünüyor. Bunlardan biri Susurluk’ta bir Ziraat Fakültesi açılması, diğeri de bakanlıktan onay alan Organize Sanayi Bölgesi. Otoban konusunun ilk anda 'tehdit' gibi görünse de aslında değerlendirilecek bir 'fırsat' olduğunu düşünüyorum. Yörsan ve Şeker fabrikası konusunda da benzer görüşlerim var. Ancak, hepsi için Susurluk yararına ve geleceği için çaba göstermek gerek. Elbette bu iş için başarabileceğine inanan bir ekip çok önemli. Öte yandan zaten büyük işler hiç de kolay değildir. İnsanların bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda uluorta konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek gerektiğinde ortadan kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur, birlikte olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır. Her şeye rağmen bu sürece dahil olacakların olumsuzluklara kafayı takmaktan kurtulmaları gerekiyor. Bundan sonra şikayetlenmek de boşa böbürlenmek de olmamalı. Zira yol adım atarak yürünür, çakırdikenlerine takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı vermeye odaklanmak yoldaki acıları azaltabilir. Daha büyük sulara varmadan küçük sularda boğulmamalıyız. Yol haritamızda şu an toplam 4-6 yazılık bir seriyle 'Durum analizi' var. Önümüzde duran 'tehdit' ve 'fırsat' ları, 'güçlü' ve  'zayıf' yönleri hep o stratejik plan yaklaşımı içinde ele alıp analiz edeceğiz. Sonuçta dört aşamalık tüm çalışma için yaklaşık bir yıl emek verilecek, düşüncelerimizi paylaşacağız. Bunlar Susurluğun önderleri tarafından sahiplenilmesi gereken adımlar. Amacımız işte bu süreci Susurluğa da mal edip benimsetebilmek. Duymayan kulaklara, okumayan gözlere, umutsuz gönüllere ulaştırabilmek. İnanın ki sonrası üç kişiyle de olur on kişiyle de.
Bakalım, niyet halis, inşallah akıbet de halis ola! Çok selam ve dua ile.
yyalcin3@gmail.com

10 Mart 2020 Salı

10 Mart 2020 Salı 00:00 CORONA GÜNLERİ.........................................Virüs kapıda, annem hastanede


Virüs kapıda, annem hastanede

Küresel salgının hızla yayılıp doruk noktaya doğru tırmandığı 2020'nin zor ve acılı mart ayını kronolojik bir sırayla görelim. Bu arada herkes gibi ben de bu ayda neler yaşamışım, neler olmuş hatırlayayım.

1 Mart’ta Türkiye, Corona virüsü endişesiyle Kuzey Irak sınır kapısını kapatma kararı aldı. 2 Mart’ta Corona virüsü başka Ortadoğu ülkelerinde de görüldü. Suudi Arabistan, Tunus ve Ürdün de ilk vakalarını açıkladı. Türkiye’de hala bir vaka kaydedilmezken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Kapımızda bir salgın olduğunu biliyoruz. Belki de şu anda bu virüsü taşıyan içimizde insanlar da olabilir ama şu anda vaka söz konusu değil” dedi. 3 Mart’ta ölü sayısı İran’da 77'ye, İtalya’da 79’a çıktı. Virüs 73 ülkeye yayıldı. Amerika’da ise virüse bağlı can kayıplarının sayısı 3 gün içine 9’a yükseldi.

Annemin mide kanaması geçirdiğini ve Ege Üniversitesi hastanesi aciline kaldırıldığı haberini alınca alelacele yeğenimle birlikte ikindiden sonra İzmir'e yola çıktık. Yolumuz Afyon ve Uşak üzerinden direk İzmir Bornova'ya idi. 17:19 da Kız kardeşim "Makinaya bağladılar kalbini, kan aldılar. Şu an acilde yatıyor sonuçlardan sonra bakacağız dedi doktor" bilgisini verdi. "Rabbim şifa ismiyle tecelli etsin. Geçer gider inşallah" dedim. 18:35'te yeniden "Durum nasıl?" diye sordum. "Şuan iyi gibi. Bilinci yerine geldi" dedi ve bir fotoğraf gönderdi. "Maşallah. Yolda olduğumuzu söyle sevinsin" diye karşılık verdim. Çok sevinmiş. Evde "Yılmazımı ara" demiş kız kardeşime.

19:12'de kız kardeşim kan alımından sonra Ege Üniversitesine sevk edildiklerini haber verdi. Kan bekliyorlarmış. Durumu kritikmiş. 19:33'te kan vermeye başlamışlar. 20:03'te yeğenim Aslı’ların şirket doktoru ege üniversitesindeki bir doktorla görüşmüş, arkadaşıymış. Endoskopi, kolonoskopi yapılacak vede yatış sağlanacakmış. Biz o anda Afyondan çıkmıştık, İzmir’e daha 300 km. vardı. 20:44'de bir fotoğraf daha geldi annemden. "Maşallah anneme" dedim. 21:42'de ikinci kanın takılacağı haberini aldık. Kan değerleri çok düşükmüş. Sonra Bir daha kan vereceklermiş. Annemin kan grubu A, R H (+) imiş.

Yolda ünlü hafız İsmail Coşar ile eşinin trafik kazası geçirdiğini öğrendik. Kaza Ankara'nın Polatlı ilçesinde meydana gelmiş. Kaza sonrası Kocatepe Camisi emekli imam hatibi, ünlü hafız İsmail Coşar ve eşi vefat etmiş. Tabi bir yandan annemin durumu, üstüne onun çok sevdiği bu kişinin vefatı moralimi daha da bozdu. Allah rahmet etsin. Gerçekten de, annem onu çok severdi. Allah’ın bir hikmeti Kocatepe avlusunda birdenbire karşılaşmıştık. Biz de şaşırmış ve çok sevinmiştik. O da aniden karşısına çıkan bu iki büklüm ihtiyar ve oğlundan adeta ürkmüştü.

Saat 22:14: Biz Manisa'nın Kula ilçesine yaklaşırken kız kardeşim Ege üniversitesine gitmekte olduklarını bildirdi. Ambulansta annemin yanındaymışlar. Gece yarısı 22:35'de Hastaneye varmıştık. Annem acilde kendindeydi. Kan verip, serum takmışlar. Kız kardeşlerim ve iki yeğenim de yanındaydılar. Diğerlerini eve gönderdik ben ve kız kardeşim acilde annemi yalnız bırakmadık. Sabah endoskopi yapıldı, biyopsi almışlar. Patoloji sonucu 15 gün sonra çıkarmış. Sibel'in okul arkadaşı Dr. İlker bey kız kardeşimi bulmuş. Kanser olduğunu söylemiş. Acildeki doktorlar endoskopi sonucuna göre ne yapılacağını bildireceklermiş.  Yatırıp, yatırmayacakları şimdilik belli değil.

Öğleye doğru hoca ve talebeleri acili dolaştı. Annemin başında da biz duyacak şekilde konuştular. Durumun ciddi olduğu belli, kanamayı durdurmaktan, kan takviye etmekten söz ediyorlar. Yatış için yer olamadığından bahsediliyor. Bir ara bir genç asistan geldi bize tek kişilik oda için fark vermemiz gerekebileceğini söyledi. Günlüğü 60-90 liraymış. Biz de olur öderiz dedik. Öğle üzeri yatış verildiğini söylediler.

Yatış vermeleri iyi oldu tabi ki. Birkaç gün de olsa gereği gibi bakılmış olacaktı. Sibel’le yazıştık sanırım oda bulunmasına onun arkadaşı yardımcı olmuş. O da sevindi. "İnşallah biraz rahatlar babaannecik, sonrası sonuçları ile planlanır zaten" dedi. İkindiye kadar bekledik, sonunda gelip aldılar. 17:56'da gastro 308 numaralı tek kişilik odasındaydık. İki gün gözetim altında olacakmış. Uyudu. Saat 20:51 de Sibel aradı uyuduğu için görüştüremedik. O da "Rahat etsin kadıncağız. Çok çok selam babacım. Uyuyorken telefonla rahatsız etmeyelim, yarın gündüz ben yine ararım" dedi. Biz arabayla eve gittik. Gece saat 22:09'de serum takmışlar.

5 Mart’a gelindiğinde biz yine odasında annemin yanındaydık ama bu arada salgın da 84 ülkeye sıçramıştı. Vaka sayısı dünyada 95 bini geçerken, can kaybı sayısı da 3 bin 30’ü aşmıştı. Aynı gün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Singapur’a giden Türk Hava Yolları uçağında bir yolcuda Corona virüsü tespit edildiğini açıkladı. İşler bizde de karışıyordu. Bu arada kız kardeşlerim anneme temiz giysi giydirmişlerdi. Saat 11:59'da çocuklarıma "İzmir Ege ün. den herkese çok selam. Hamdolsun gayet iyiyiz" mesajı çektim.

Gece saat 00:25'de suda eriyen potasyum vermişler, biraz içmiş. Sabah 07:20'de "uyuyabildi mi?" diye sordum; uyumuş. Kahvaltı vermemişler. Gece sadece antibiyotik vurmuşlar arada, serum takmamışlar. 07:25'te kız kardeşim "Gece bir iki kere bana bakarak nerde kaldınız saat kaç oldu ?" dediğini aktardı. Hafıza sıkıntısı olmuş. "Rabbim şifa versin” diye dua ettim.

Mart kapıdan baktırır

O gün 6 Mart Cuma'ydı. 08:20'de hastaneye gitmeden çocuklarıma şöyle bir haber ulaştırdım: "Az da olsa kanama var, yiyecek içecek verilmiyor. Böbrekte de sorun varmış. Antibiyotik uyguluyorlar. Halanız yanında. Biz gidip geliyoruz. Bakalım hafta sonu da buradayız galiba. Hayırlı cumalarımız olsun, dua edin bize." Durumu böyle böyle yavaş yavaş anlatmalıydım. Öğleyin Ankara'daki kız kardeşime; "Bugün daha iyi. Sabah çorba verdikleri için mutlu. Çok şükür kurtuldum diye seviniyor" diye yazdım. Ona gerçeği nasıl açıklayacağız bilemiyorum. Çok hassas bir durumu var. Üzüntülerini ve sevinçlerini çok abartılı yaşayabiliyor. Sanki onu bilinçli olarak İzmir’e götürmediğimizi, tam bilgi vermediğimizden şüpheleniyor gibi.

Cuma namazını hastanenin mescidinde kıldık. Akşam haberlerinde dünya genelinde hastalığa yakalanan kişi sayısının 100 bini geçtiğini, kurbanlar arasında ise ilk kez bir Türk'ün yer aldığını öğrendik. Mersin'in Mut ilçesinden Fransa'ya göçen 64 yaşındaki bir kişi Coronadan hastanede vefat etmiş. Bu arada Fransa’da gün içinde vaka sayısı 190 artarak 613’e yükselmiş. Evde uyumadan kız kardeşimle mesajlaştık. Yeni dalmış. Hava verince rahatlıyor. "İyi geceler" dedim ama aklım onlarda.

7 Mart’ta gündüz hastanede, gece evde mesaimiz devam etti. Anlaşılan biz kendi derdimizle meşgulken corona meselesi de gittikçe büyümekteydi. Maalesef 90 ülkeye yayılmış olan salgında vaka sayısı 102 bini, can kaybı sayısı da 3 bin 500’ü aşmış. 4 bin 747 vaka ile salgının ağır seyrettiği İran’da 124 kişi hayatını kaybetmiş. Corona virüsü nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 19’a ulaştığı ABD genelinde ise virüs tespit edilen kişi sayısı 400’ü aşmış durumda. Öğle arasında Cüneyt'ten bir mesaj aldım. "Çocuk kitabım çıkıyor bir iki haftaya. İnşallah Yağız okur" diye yazmış. Doğrusu bu güzel bir haberdi. İki yıl önce 'Serüvengiller' adlı bir çocuk kitabı yazmıştı. Geçen yıldan beri bekliyordu basılmasını.

Bugün 8 Mart Pazar odada yatışımız 5. gününde. Gece iyi geçmiş. Sürekli serum takılıyor, arada kan veriyorlar. Örnek için kan alınıyor bazen. İğnelerden kolları mosmor oldu. Ama genel durumu iyi, yemek vermediklerinden şikâyetçi. Armut canı çekmiş, çorba içmek istiyor. Arada su veriyoruz, o da az bir şey. Midedeki kanama duruncaya kadar serumlarla yetinmesi, bir şey yememesi gerekiyormuş. Akşam haberlerinde İtalya'da Corona virüsü ile mücadele çerçevesinde ülkenin kuzeyinde 16 milyon kişinin yaşadığı bölge için karantina kararı çıkmış. Birçok ülkede okullarda ve üniversitelerde eğitime ara verildiği bildiriliyor. Hafta sonu Oğlum Oğuzhan Bozüyük'ten, büyük kızım Elif de Adapazarı’ndan Ankara'ya gelmişler. Cüneytler de Eceyle gelmiş. Fotoğraflardan iyi vakit geçirdiklerini öğrendim. Sonra da herkes evine, köylü köyüne. 20:53'te Elif eve vardığını bildirmiş.

Pazartesi günü hepimiz bu yatışın ne kadar süreceğini merak ediyoruz. O iyi, canı elma istemiş, vermişler. Saat 13:55. Dr. İlker'le görüşmek için bekliyorum. Adam üç defa önümden geçti. Çok yoğun. Safra kesesi ameliyatları var galiba. Ben de inatla beklemeye devam ettim. Sonunda hem İlker hocayla hem de bölüm doktorlarıyla görüştüm. Biyopsi sonucu burada beklenecekmiş. Nükleer taramadan sonra gidebilirsiniz dediler. Bu süreçteki şeylerin evde yapılması zor olurmuş. Bu bizi rahatlattı. Gerçekten burada kalması ve bakılması en iyi çözüm. Kanaması durmuş görünüyor. İlaç takviyeleri ve günde dört kez oksijenle daha iyi. Elleri kolları serum ve kan iğnelerinden biraz şiş. Ama morali iyi. Bize yine eskilerden anlattı. İsmail Coşar'ın vefat ettiğini söylemedik tabi ki. Onun eski kasetlerinden birini dinlettik. Babama benzetiyor herhalde, seviyor dinlemeyi.

Bu rahatlamayla ertesi gün Orjan'a gitmeye karar verdim. Ama bu gece yanında ben olacaktım. Nafiyeyi hiç değilse bir gecelik değiştirmek lazımdı. Bir hafta sonra patoloji sonuçları ve diğer işlemler için yeniden gelmem lazım olacaktı. Sonrasına da bakacaktık.

Gecemiz güzel geçti. Odadaki televizyondan haberleri izleyebiliyordum. 9 Mart itibariyle dünya genelinde vaka sayısı 110 bini aşmış. Çin’de görülen yeni vaka sayısı son 24 saatte 40’a düşerken Avrupa’da tırmanışlar sürüyormuş. İngiltere’de vaka sayısı yüzde 30 artarak, 273’e, İtalya’da hastalığa yakalanan kişi sayısı son bir günde 1492 kişi artarak toplam 7 bin 375’e yükselmiş. 1100 vakanın görüldüğü Almanya ise 2 ölümle, ülkede ilk can kayıplarını ilan etmiş. İran salgın nedeniyle 70 bin mahkûmu serbest bıraktığını açıklamış. Salgın bu arada ekonomiyi de vurmakta. Dünya borsalarında yeni bir 'Kara Pazartesi' yaşanmış. Wall Street, Londra ve Frankfurt borsaları yüzde 7’nin üzerinde değer kaybetmişler. ABD ham petrol fiyatlarındaki yüzde 20 kayıp, 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana bir gün içinde yaşanan en büyük düşüş olmuş. Annemin ayakucundaki tekli koltuk uzatılabiliyor. Orada yarı uyur yarı uyanık sabahı ettim.

Ertesi gün İzmir’de yağmur yağıyordu. Daha önceden saat 10.30 otobüsünden bilet almıştım. Annem iyi görünüyordu. 08:11'de kız kardeşime "Geliyor musunuz?" diye sordum. "Sen gelemiyorsan özgürü eşyalarımla gönder" diye de ilave ettim. "Yok gelicez. Kahvaltı yapıyoruz" dedi. Biraz gecikince yoldan aradı "Yoldayız, yağmurdan dolayı çok trafik var" dedi. Neyse ki uç ucuna geldiler. Nöbeti devrettim, annemle vedalaştım ve yeğenim beni otogara götürdü. 10 Mart Salı günü saat iki buçuk gibi Orjan’daki evimdeydim. Genel olarak bir sorun yok gibiydi. Arka balkona baktım ne var ne yok diye. Bahçeler taze yeşil bir ot tabakasıyla örtülmüştü. Erik hariç meyvelerde çiçek yoktu.  Limon fidanımızda iki adet sarı limon gözüme ilişti, sevindim. Tam bu sırada geçen yaz yavru olan 'panda' kedimiz çıkıp geldi. Meğer oralardan ayrılmamış. Büyümüş te maşallah. Hemen ona yiyecek bir şeyler verdim. Su kabını tazeledim.

Dışarısı mevsime göre normal bir serinlikteydi. Akşam hava biraz daha soğudu. Klimayı çalıştırdım, eve sıcak hava üfürülmeye başladı. İnşallah yarın da elektrikli termosifonu tamir ettirecektim. Artık evde bir de arkadaşım vardı. Siyah beyaz Panda kedimiz aşağı yukarı 6-7 aylık olmuştu ve erkek olarak da biraz cüsseliydi. Tanıdı mı bilmiyorum ama hiç yabancı davranmamıştı. Sıcakkanlı, yumuşak huylu bir hayvandı. Umudum Panda evinden ayrılmadıysa belki annesi Boncuk da buralarda olmalıydı. Ancak, henüz görünmemişti, inşallah oda gelir umudundaydım.

Çocuklar; "Ev nasıl soğuk mu, hava nasıl?" diye sordular. "Hava kapalı ama soğuk değil. İzmir’de yağıyordu" cevabını verdim. Bu arada Panda yanımda geziniyordu. Bir ara baktım merdiven altındaki meyve sepetine girmiş oradan bana bakıyor. Yavruyken içine girip çıktığı küçük sepeti hatırlamış olmalı. Televizyonu çalıştırdım, bilgisayarımı açtım. Klima çalışıyordu ve evimiz sıcacık olmuştu. Panda da kâh dedesinin kucağına, kâh yanına oturuyor bana arkadaşlık ediyordu.

Bugün 10 Mart. Hem İran hem İtalya bir gündeki en yüksek can kaybını vermiş. 24 saatte İran’da 54 kişi, İtalya’da 168 kişi hayatını kaybetmiş. Lübnan ve Fas ilk can kayıplarını açıklamışlar. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Panama ve Moğolistan da ilk vakalarını açıklamış. Birleşmiş Milletler’ in (BM) New York’taki genel merkezi Corona virüsü endişesi nedeniyle ziyaretçilere kapanmış ve en önemlisi Dünya Sağlık Örgütü Pandemi (Küresel salgın) İlan etmiş.

9 Mart 2020 Pazartesi

09 Mart 2020 Pazartesi 00:00 CORONA GÜNLERİ................................Corona geliyor

Corona geliyor

Şu anda bütün dünya evlerine çekilmiş durumda. Ancak ateş düştüğü ocakları yakmaya devam ediyor. Her gün dünyanın dört bucağından toplamda binlerle ifade edilen ölüm sayıları geliyor. Çok şükür ki henüz bize gelmedi bu salgın. Ancak, ölenler sanki kendi sokağımızda, şehrimizde, ülkemizde imiş gibi gelişmeleri canlı yayınlarla izliyor adeta bizler de bu can pazarını yaşıyoruz. 

Annemin hastalığı da aşağı yukarı aynı günlerde ağırlaştı. Kendisi Allah hayırlı ömür, sağlık sıhhat afiyet versin; 1933 doğumlu, 87 yaşında. Bu yıl kış girmeden İzmir'deki kız kardeşimin yanına gitmişti. Baharda ve yazları kendi evinde olmak ister ancak kışları yalnız kalmasını istemediğimiz için bir bahaneyle alıp bahar gelinceye kadar ya Ankara'da ya İzmir'de tutuyoruz. Çok sayıda rahatsızlığı var. Kalp, tansiyon, fıtık, eklemlerde kireçlenme ve kemik erimesi ile ilgili bir torba ilaç kullanıyor. Daha önce bir dizinden ameliyat ettirmiştik. Son yıllarda da diz kapağının altına iğneyle sıvı veriliyordu. Şikâyetleri vardı ama nihayetinde kendi işini kendi görebiliyordu. Ancak bu yıl günden güne daha da kötüleştiğini fark ediyorduk.

27 Aralıkta Corona virüsün ilk vakaları Çin’de görülürken o İzmir’de, biz ise Adapazarı’na çocuklarımıza ve torunlarımıza gitmek üzere yola çıkmıştık. Telefonda biz Annemin ellerinden öptük, o da bizi öptüğünü söyledi. Kız kardeşim ayın 29'u Pazar günü 1 Ocakta vefat eden rahmetli kocası İlhami için evin önünde lokma döktüreceklerini söyledi. Mutlu ve iyi görünüyorlardı. Pazartesi günü biz yine otobüsle Ankara'ya döndük. Ankara'daki kız kardeşimin hastane işleri vardı. 7-8 yıl önce yine böyle bir yılbaşı arifesinde İbni Sina hastanesinde beyin ameliyatı olmuştu. Her yıl birkaç defa emar, tomografi ve kontrolleri için gidiliyordu. Döndük, Ocak ayının ikinci ve üçüncü haftasında arabamızla giderek hastane doktor işlerimizi hallettik.

1 Ocak’ta hastaların bir bölümünün Hunan Deniz Ürünleri Pazarı’nda çalıştığının ortaya çıkması üzerine, pazar kapatıldı. Uzmanlar bir yandan da yeni yılın ilk haftasında virüsü tanımlamaya çalışıyordu. Yeni virüsün 2002-2003 yılında dünya çapında 770 kişiyi öldüren şiddetli akut solunum sendromu SARS virüsü olmadığı ortaya çıktı. 7 Ocak’ta Dünya Sağlık Örgütü, Corona ailesine mensup yeni bir virüsün bu hastalıklara yol açtığını açıkladı. 2019-nCoV ismi verilen yeni tip Corona virüsü, SARS ve genel soğuk algınlığı virüsü ile aynı aileden geliyordu.

11 Ocak’ta Çin yeni tip Corona virüsünden ilk ölümü açıkladı. Deniz ürünleri pazarından alışveriş yapmış 61 yaşındaki bir adamın virüse bağlı kalp yetmezliğinden 9 Ocak akşamı öldüğünü duyurdu. Yaşamını yitiren kişinin, önceden kronik karaciğer hastalığı bulunuyordu. Ölüm haberi milyonlarca kişinin seyahat ettiği Çin yeni yıl tatili döneminde geldi. 13 ve 15 Ocak’ta hem Tayland hem Japonya birer Corona virüsü vakası açıkladı. Her iki kişinin de yakın zamanda Çin’in Wuhan kentini ziyaret ettiği belirtildi. 17 Ocak’ta Wuhan’dan ikinci ölüm haberi geldi.

20 Ocak’ta Dünya Sağlık Örgütü Corona virüsü raporunu yayınladı. Rapora göre Çin’de 258’i Wuhan şehrinin bulunduğu Hubei eyaletinde olmak üzere 278 Corona virüsü vakası görülmüştü. Wuhan’da altı kişi hayatını kaybetti. Virüsün insandan insana geçtiğine dair ilk açıklama da Çin Ulusal Sağlık Komisyonu Başkanı Zhong Nanshan’dan geldi. Amerika başta olmak üzere tüm dünyada birçok Asya ülkesinde hastalığın ilk görüldüğü Wuhan kentinden gelen kişilerin kontrolden geçirilmesi için havalimanları ve gümrük kapılarında önlemler uygulanmaya başlandı.

18 Ocakta sömestr tatili için Elifler Ankara’ya geldiler. Ertesi gün Ankara'ya kar yağdı. Güzel vakit geçirdik. 21 Ocak’ta ABD’nin Washington eyaletinde, Wuhan’dan yeni dönmüş bir kişide Corona virüsü görüldüğü açıklandı. O ara, 21 Ocak günü küçük torunumuz Tuna üç aylık olmuştu. Doğumdan sonra ve kış boyunca kızımızın bizde kalmasını istediğimiz için ufaklık bizde büyüyordu. Bu arada ihtiyaç olduğunda diğer küçük torunumuz Ece Mercan için de İnce’deki evlerine gidiyorduk. O da nerdeyse 2 yaşında olacak. Her ikisi de dünya tatlısı, güzel mi güzel kuzucuklar. Hakikaten torun sevgisi bambaşkaymış, sonbaharımızda bize adeta mutluluk aşısı oldular.

22 Ocak’ta Çin’de ölü sayısı 17, vaka sayısı 550’ye fırladı. Dünya Sağlık Örgütü Corona Virüsü Salgını için Acil Toplanıyor. 22 Ocak’ta Türkiye’den de salgınla ilgili ilk açıklama geldi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, "Şu an termal kamera dahil bütün hazırlıklarımızı yaptığımızı özellikle söylemek istiyorum." dedi.

23 Ocak’ta Wuhan’dan gelen karantina haberi Corona virüsü salgını riskini açıkça ortaya koydu. Wuhan’dan çıkışlar yasaklandı; şehir dışına yapılacak uçuşlar ve tren seferleri durduruldu. Pekin, 25 Ocak’ta başlayacak tüm Çin yeni yılı etkinliklerini iptal etti. 24 Ocak’ta Hubei eyaletinde karantina altına alınan şehirlerin sayısı 13’e çıktı. Karantinadan 41 milyon kişi etkilendi. Çin hükümeti 26 kişinin öldüğünü, 830 hastanın müşahede altında olduğunu açıkladı. Pekin hükümeti, Çin Seddi ve birçok turistik yerin kapatılacağını açıkladı.

27 Ocak’a gelindiğinde 18 şehirde 56 milyon kişi Çin’de karantina altındaydı. Yeni vaka sayısı hızla tırmanarak 4 bin 500’ü aştı. Hubei eyaletinde vaka sayısı bir önceki güne ikiye katlanarak 2714’ü buldu. Corona salgını Avrupa ülkelerinde önce Fransa’ya ulaştı. Karantinaya alınan üç hastanın da Çin’e seyahat ettikleri açıklandı. Corona Salgını Avrupa’ya Ulaştı Fransa’da 3 Vaka Görüldü

O gün biz birkaç günlük kış kaçamağı yapmak üzere Susurluğa yola çıkmıştık. Orada hava çok güzeldi. Yine de akşamları serin oluyor. Annemin evinde biraz etrafı toparladık, sobayı yaktık oturduk. Büyük kızım Elif de geldi, o hiç kışın Susurluğu görmemiş. Gece saat 23:55 te İzmir’deki kız kardeşim bir Whatsapp mesajıyla haberi verdi: Yarın "Sabah saat 11 de annemi göğüs için hastaneye götüreceğiz çok nefesi daralıyor soluk almakta zorlanıyormuş."

Ertesi gün saat 14:01'de kız kardeşim "Şimdi geldik. Doktor göğüste sıkıntı olduğunu, boğazda enfeksiyon ve göğüs boşluğunda iltihabi durum olduğunu söyledi. Nefes almasını kolaylaştırmak için makina aldık, evde hava vereceğiz. Antibiyotik de verdi. İnşallah göğsü rahatlar bundan sonra" mesajı attı. Biz Susurluk’ta iken bir yandan da telefonlaşma ve mesajlaşmaya devam ettik. Anlaşılan biraz konuştuğunda ya da hareket ettiğinde nefes almakta zorlanıyor, bu yüzden günde 3-4 defa hava veriyorlar, rahatlıyordu.

30 Ocak’ta Dünya Sağlık Örgütü’nden beklenen açıklama geldi. Örgüt küresel acil durum ilan ettiğinde Çin’de 31 bölgeye yayılan Corona virüsü 7 bin 700’den fazla kişiye bulaşmış, 170 can almıştı. 31 Ocak’a kadar Hindistan, Filipinler, Rusya, İspanya, İsveç ve İngiltere de virüsün görüldüğü ülkeler arasına katıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Çin’e seyahat uyarısı yapmasının ardından Amerikalı birçok hava yolu şirketi Çin ile ABD arasında uçuşları en az iki ay durdurma kararı aldı. Trump yönetimi son 14 günde Çin’e seyahat eden yabancı ülke vatandaşlarını ülkeye almama kararı aldı. Türkiye de şu ana kadar kesin olarak Corona virüsü kaynaklı hastalık tanısı konulan bir hasta bulunmadığını açıkladı.

1 Şubat'ta saat 16:36 da kız kardeşimden yeni bir mesaj daha geldi: "Annemi hastaneye götürüyoruz. Ambulans geldi, yanına almadılar ayrı gidiyoruz. Çiğli eğitim araştırma hastanesine. Bilgi veririm." Arada böyle sıkıntıları olabileceğini bildiğim için "Tamam, geçmiş olsun. Bilgilendir" dedim. 17:59'da "Durum nasıl" diye sordum. "Hava vermişler. Akciğer filmi çekilecek ona göre karar vereceklermiş" 19:35'te 2. kanı da almışlar. Kansızmış ve göğüs de çok iltihaplı imiş. 21:31 de "Hiç kanı yok. Şimdilik 1 ünite kan verecekler. 2 tüp kan aldılar. Bizi korkutacak bişey yok tahlil sonucu. Sadece göğüste yoğun iltihap ve baloncuk var, ilaç takviye edilecek. Pazartesi sabah dâhiliye Dr. benim yanıma gelin genişçe bakalım dedi. Şimdi kan verecekler. Uyuyor rahatladı" mesajı geldi. "Rabbim şifa ihsan etsin. Sağlıkla eve dönün inşallah" dedim.

00:20'd nihayet eve gelebildiler. Kız kardeşim çorba içiriyormuş. Rahatlamıştık ama bu şekilde Susurluk’taki birkaç gün sürekli kulağım onlardaydı. Nitekim kız kardeşim Pazartesi günü doktorla yaptığı görüşmeyi telefonla bana aktardı. Annem de yoğun göğüs iltihabı yani Kohl da varmış. Bazen nefes alamamasının ve kendisine hava verilmesinin sebebi buymuş. Doğrusu birçok rahatsızlığını biliyorduk ama bu daha önce hiç söz konusu olmamıştı.

1 Şubat itibariyle açıklanan can kaybı sayısı Çin’de 159’du. Şubat ayına girildiğinde Çin’de vaka sayısı 12 bine dayandı. Avustralya, Kanada, Almanya, Japonya, Singapur, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve Vietnam’dan yeni vaka haberleri geldi. Wuhan kentinden tahliye edilen 32’si Türk 42 kişiyi taşıyan askeri uçak da Ankara’ya gitti. Yolcular, Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi'nde karantina altına alındı.

Ertesi gün önce Orjan’a uğradık sonra da Elifle birlikte İstanbul’a geçtik. 2 Şubatta Üsküdar’daki evinde öğretmenimizi ziyaret ettik. Akşam saat 20:04'de "Annem nasıl" diye sordum. "Yataktan kalkmadıkça bir nebze iyi" cevabı aldım. 3 Şubatta da Elif Adapazarı’na, biz Ankara’ya döndük. 6 Şubatta Ankara'da yine kar yağdı. 10 Şubatta kız kardeşim bir fotoğrafını göndermiş; "Maşallah. Çok iyi görünüyor." dedim. Ben de ona "Bak annem sana torunlarını gönderiyorum. Ece isimleri öğreniyor. Dede torun (Tuna) pencereden yağan karı seyrettik" diye yazdım. Kız kardeşim de: "Gönder resim çok mutlu oluyor annem" dedi.

2 Şubat’ta Çin dışındaki ilk ölüm haberi Filipinler’den geldi. Şubat’ın ilk haftası sona ererken Çin’de ölü sayısı 563, vaka sayısı 28 binin üzerindeydi. Dünya Sağlık Örgütü ise yeni tip Corona virüsüne karşı hala bilinen etkili bir tedavi bulunamadığını duyurdu. 5 Şubat’ta Güneydoğu Asya’da iki haftalık turunu tamamlayan yolcu gemisi Diamond Princess, Japonya’nın Yokohama limanında karantina altına alındı. 3 bin 600’den fazla yolcu ve en az 100 kişilik mürettebat taşıyan gemide Corona virüsü vakaları hızla tırmandı. Türkiye’de Dünya Sağlık Örgütü tarafından halen seyahatlere kısıtlama talebi gelmemesine rağmen Çin ile uçuşların geceden itibaren durdurulacağı açıklandı.

7 Şubat’ta ise tüm dünyada tepkilere neden olan bir ölüm haberi geldi. Corona virüsüyle ilgili ilk uyarıları yapan ve çalıştığı hastanede virüsü kapan Doktor Li Wenliang'ın öldüğü duyuruldu. Polis Aralık ayında Li’nin de aralarında olduğu 8 doktora, ortaya çıkan virüs hakkında sosyal medya üzerinden arkadaşlarını bilgilendirdikleri için uyarı cezası vermişti. 10 Şubat haftasına girilirken Çin’de ölü sayısı 908’e çıkarak 2002-2003 yıllarındaki SARS salgınındaki can kaybını aştı. Ülkede vaka sayısı 40 bin 171’e yükseldi. Dünya Sağlık Örgütü’nden bir ekip Çin’e hareket etti. Salgının başlamasından bu yana ortalıkta görünmeyen Çin Devlet Başkanı Xi Jinping de 10 Şubat’ta Pekin’de bir hastaneyi ziyaret etti. Xi, virüsle mücadelede kararlılık mesajı verdi.

11 Şubatta "Annem nasıl?" diye sordum, "İyi olacak inşallah. Çok sarstı hastalık toparlanmaya çalışıyor" cevabı aldım. Ertesi gün balkona çıkmış, oradan bakınayım demiş. Tabi çok sevindik. 12 Şubatta Ankara’da yine kar vardı. "Maşallah" dedim "Biz de torunumla yağan karı seyrediyoruz" diye fotoğraf gönderdim. O gün Seval ablalar, ertesi günde Hasan abinin kızı Haticeler ziyaretine gelmişler. Sonraki günler böyle iyi haberlerini alarak, mesajlaşarak ve karşılıklı fotoğraf göndererek geçti.

11 Şubat’ta Dünya Sağlık Örgütü, yeni tip corona virüsünün adını “Covid-19” olarak belirledi. Aynı gün Çin’de ölü sayısı 1000’i aştı. 13 Şubat’ gelindiğinde Corona virüsü Çin’de 1300 can almış; 60 bin kişi etkilenmişti. Diamond Princess yolcu gemisinde virüsten etkilenenlerin sayısı 200’e dayandı. Japonya’dan ilk ölüm haberi geldi. Uluslararası toplumla hiçbir bilgi paylaşmayan Kuzey Kore, yabancı ziyaretçilere bir ay karantina uygulamaya başladı. 14 Şubat’ta Mısır’ın bir vaka açıklamasıyla Corona virüsü Afrika kıtasına da giriş yapmış oldu. Avrupa’dan ilk ölüm haberi de Fransa’dan geldi.

15 Şubat’ta ölü sayısının 1500’ü aştığı Çin’de Devlet Başkanı Xi Jinping, hükümetin halk teyakkuza geçirilmeden önce virüs tehdidinden haberdar olduğunu açıkladı. 17 Şubat haftasına girilirken Çin vahşi hayvanların tüketimini ve ticaretini yasaklamak için tasarı hazırladı. Corona virüsünün kaynağının bu yasa dışı pazarlar olduğu ifade ediliyordu. Japonya açıklarındaki Diamond Princess yolcu gemisinde bulunan ABD’li 300’den fazla yolcu da tahliye edildi. Bu yolcular iki haftadır gemide karantina altındaydı. Türkiye’de de 90 dakikada virüsü teşhis edebilecek ve Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği güvenilir sonuç elde etme koşullarına uygun yerli tanı koyma kiti tanıtıldı.

18 Şubat’ta Çin’de günlük vaka sayısındaki artış ilk defa 2 binin altında kaldı. Henüz hiçbir vaka rapor etmeyen Rusya ise, 20 Şubat itibarıyla Çin vatandaşlarının ülkeye girişini yasaklayacağını açıkladı. 19 Şubat’ta İran, sınırları içinde iki kişide Corona virüsü saptandığını ve bu kişilerin hayatlarını kaybettiğini açıkladı. 20 ve 21 Şubat’ta Güney Kore’den ilk ölüm haberi geldi, vaka sayısı tırmanışa geçerek 204’e ulaştı. İsrail ilk vakasını açıkladı, İtalya’nın kuzeydoğusunda da vaka sayısı 6’ya çıktı. İran'da virüse bağlı ölümlerin başlaması üzerine Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İran’dan Türkiye’ye giriş yapacak kişileri pasaport kontrolü öncesinde sağlık kontrolundan geçirmeye başladıklarını açıkladı.

21 Şubatta ben otobüsle, Selma Cüneytlerle Adapazarı’na gittik. 22 Şubat Yağızın doğum günüydü. Hep onlar Ankara’ya gelmişti bu defa bizi istedi Elif Adapazarı’na. Bir gün sonra da yine ben otobüsle onlar arabalarıyla Ankara’ya döndük. 26 Şubat saat 11:47'de "Dün itibariyle mübarek üç aylara girmiş olduk. Recep ayındayız. Bir sonraki ay Şaban, sonrasında da Allah nasip ederse 24 Nisan Cuma günü Ramazana kavuşmuş olacağız. 23 Mayıs Cumartesi günü de bayram olacak. Peygamberimiz "Allah'ım Recep ve Şaban'ı bize mübarek kıl, bizi Ramazan'a ulaştır" diye dua edermiş. Ben de aynısını tekrar ediyor annem, ailelerimiz ve çocuklarımız için Rabbimden sağlık, hayır ve güzellikler diliyorum. Çok selam" diye yazdım kardeşlerime ve anneme. Kız kardeşim de "Amin. Öyle görünüyor ki ramazanı İzmir’de annemle birlikte geçireceğiz. Annem artık tek başına evinde kalamaz. O halde değil artık. Dün evde hizmet veren kuruma tel açtım şikâyetlerini söyledim. Onlarda kendi aralarında değerlendirip bana geri dönüş yapacaklarını söylediler, selamlar" cevabı verdi. Ertesi gün kandil mübareği için telefonlaştık.

Ertesi gün evde hasta bakımdan arayıp öğleden sonra gelmişler, ancak bu bizim işimiz değil deyip dönmüşler. 3 Martta aniden gelen bir telefon her şeyi değiştirdi. Kız kardeşim "Abi yetiş, biz ambulansla hastaneye Ege üniversitesine gidiyoruz" dedi. Ağzından kan geliyormuş. Ben de apar topar yeğenim Özgürle birlikte İzmir’e doğru yola çıktık. Yolda sürekli telefonla bilgi aldık, nerede olduğumuzu bildirdik. Mide kanaması geçirmiş, yoğun bakımdaymışlar. Kan verilmiş, serum bağlamışlar. Kendindeymiş. Gece 12-01 gibi hastaneye girdik. Hatice de oradaydı. Annemi iyi gördüm. Birlikte fotoğraf çektirdik.

22 Şubat’ta İtalya’dan iki ölüm haberi geldi. İran da Corona virüsünde altıncı ölümü bildirdi. Çin’de vaka sayısında düşüş devam ederken Güney Kore’de bir günde 229 yeni vaka tespit edildi. 

23 Şubatta anneme mide endoskopisi yaptılar. 4 Mart itibariyle sonuç: "midede büyük çaplı bir kitle ve ona bağlı kanama var." O hafta kız kardeşim yanında kaldı biz de gittik geldik yanına. Bu arada Sibel’in orada bir okul arkadaşı varmış. Bize tek kişilik bir oda ayarladı. Biz de günde 90 lira fark vermeyi kabul ettik. 6 Mart Cuma günü yoğun bakımdan çıktık ve Gastroloji deki 308 numaralı odasına aldılar. Burada kanama durdurulacak, takviye kan ve serumla güçlenmesi sağlanacakmış. Bu arada biyopsi ile alınan parçanın patoloji sonucunu bekleyecekmişiz. O da 10-15 gün sürermiş.

Bir ara doktorların ağzından parça parça bazı şeyler işittik. Belki de bizi alıştıra alıştıra söylediler. "Büyük ihtimalle kansermiş", "patoloji sonucuna göre bir de nükleer taramadan geçmesi gerekecekmiş". "Böylece başka yerlere sıçrayıp sıçramadığı anlaşılabilirmiş." "Bütün bunlardan sonra ya ameliyat ya da kemoterapi önerilirmiş." "Ama her ikisi için de yaşlı olduğu için bunu önermiyorlarmış."

Evet, kötünün kötüsü var sözü ne kadar da doğruymuş. Biz bir sürü rahatsızlığı var biliyorduk ama Kohl olduğunu yeni öğrenmiştik. Mide kanaması geçirmişti ama büyük ihtimalle kanserdi. Başka yerlere de sıçrama ihtimali vardı ve tedavi için net bir şey öneremiyorlardı. Şu anda yapılanlar onu belli bir süre için rahatlatmaya yönelikti. Yani adeta emri hakkı bekleyecektik.

23 Şubat haftasına girildiğinde komşu ülkeler İran’la sınırlarını bir bir kapatmaya başladı. Üçüncü ölümün yaşandığı İtalya’da süren Venedik Karnavalı erken final yaptı; spor müsabakaları da ertelendi. İtalya'da Corona virüsünden ölümler artıyor. Türkiye, komşusu İran'da Corona virüsü nedeniyle 8 kişinin hayatını kaybetmesi üzerine üç sınır kapısını geçici olarak kapatma kararı aldı. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, İstanbul'da yaptığı açıklamada tedbir amaçlı olarak tüm sınır kapılarının geçici olarak kapatıldığını bildirdi.

24 Şubat’ta Kuveyt, Bahreyn, Irak, Afganistan ve Umman ilk Corona virüsü vakalarını açıkladı. Güney Kore’de vaka sayısı 830’u aştı. 77 bin 200’de fazla vakanın görüldüğü Çin’de ölü sayısı 2 bin 595 oldu. 25 Şubat’ta İran’da sağlık bakan yardımcısı da corona virüsü kaptığını açıkladı. Ülkede toplam vaka sayısı 95’i buldu 15 kişi hayatını kaybetti. Güney Kore’de vaka sayısı 977’e İtalya’da 229’a çıktı. Türkiye’de ise THY uçağıyla İran’dan getirilen 132 yolcu ve 8 kişilik mürettebat Ankara’da karantina altına alındı. Bu kişilerin kan örneklerinde Corona virüsüne rastlanmadığı açıklandı.

26 Şubat’ta küresel çapta can kaybı 2 bin 800’ü buldu; vaka sayısı 80 bini aştı. Virüs, Norveç, Romanya, Gürcistan, Pakistan, Makedonya ve Brezilya’ya yayıldı. Türkiye de kargo uçakları dahil İran ile tüm sivil uçuşları durdurdu. Dışişleri Bakanlığı da bir seyahat uyarısı yayınlayarak, zorunlu olmadıkça hastalığın yoğun olarak görüldüğü İtalya ve Irak’a seyahat edilmemesi tavsiyesinde bulundu. 27 Şubat’ta Estonya, Danimarka, Kuzey İrlanda ve Hollanda da ilk vakalarını kaydetti. Dünya çapında virüsten enfekte olanların sayısı 82 bini, can kaybı 2 bin 800’ü aştı. İtalya’da vaka sayısı 650’a fırladı. Bir günde üç kişi daha hayatını kaybetti; ölü sayısı 17 oldu. Suudi Arabistan Umre ziyareti için ülkeye en az 24 ülkeden yabancıların ve turistlerin girişini durdurma kararı aldı.

29 Şubat’ta Güney Kore’de 813 vakayla bir günde en büyük artış yaşandı. 3 bin 150 vaka tespit edilen ülkede 17 kişi hayatını kaybetti. İran da bir günde 388 yeni vakayla toplam 593 vakaya ulaştı; 43 kişi hayatını kaybetti. Katar da ilk vakasını açıkladı. Almanya’da dünyanın en büyük turizm fuarı ITB Berlin, açılmasına sayılı günler kala Corona virüsü salgını sebebiyle iptal edildi. ABD’den de Corona virüsü nedeniyle ilk ölüm haberi geldi.