
Virüs kapıda, annem hastanede
Küresel salgının hızla yayılıp doruk noktaya doğru
tırmandığı 2020'nin zor ve acılı mart ayını kronolojik bir sırayla görelim. Bu
arada herkes gibi ben de bu ayda neler yaşamışım, neler olmuş hatırlayayım.
1 Mart’ta Türkiye, Corona virüsü endişesiyle Kuzey
Irak sınır kapısını kapatma kararı aldı. 2 Mart’ta Corona virüsü başka Ortadoğu
ülkelerinde de görüldü. Suudi Arabistan, Tunus ve Ürdün de ilk vakalarını
açıkladı. Türkiye’de hala bir vaka kaydedilmezken Sağlık Bakanı Fahrettin Koca,
“Kapımızda bir salgın olduğunu biliyoruz. Belki de şu anda bu virüsü taşıyan
içimizde insanlar da olabilir ama şu anda vaka söz konusu değil” dedi. 3
Mart’ta ölü sayısı İran’da 77'ye, İtalya’da 79’a çıktı. Virüs 73 ülkeye yayıldı.
Amerika’da ise virüse bağlı can kayıplarının sayısı 3 gün içine 9’a yükseldi.
Annemin mide kanaması geçirdiğini ve Ege
Üniversitesi hastanesi aciline kaldırıldığı haberini alınca alelacele yeğenimle
birlikte ikindiden sonra İzmir'e yola çıktık. Yolumuz Afyon ve Uşak üzerinden
direk İzmir Bornova'ya idi. 17:19 da Kız kardeşim "Makinaya bağladılar
kalbini, kan aldılar. Şu an acilde yatıyor sonuçlardan sonra bakacağız dedi
doktor" bilgisini verdi. "Rabbim şifa ismiyle tecelli etsin. Geçer
gider inşallah" dedim. 18:35'te yeniden "Durum nasıl?" diye
sordum. "Şuan iyi gibi. Bilinci yerine geldi" dedi ve bir fotoğraf
gönderdi. "Maşallah. Yolda olduğumuzu söyle sevinsin" diye karşılık
verdim. Çok sevinmiş. Evde "Yılmazımı ara" demiş kız kardeşime.
19:12'de kız kardeşim kan alımından sonra Ege Üniversitesine
sevk edildiklerini haber verdi. Kan bekliyorlarmış. Durumu kritikmiş. 19:33'te
kan vermeye başlamışlar. 20:03'te yeğenim Aslı’ların şirket doktoru ege
üniversitesindeki bir doktorla görüşmüş, arkadaşıymış. Endoskopi, kolonoskopi
yapılacak vede yatış sağlanacakmış. Biz o anda Afyondan çıkmıştık, İzmir’e daha
300 km. vardı. 20:44'de bir fotoğraf daha geldi annemden. "Maşallah
anneme" dedim. 21:42'de ikinci kanın takılacağı haberini aldık. Kan
değerleri çok düşükmüş. Sonra Bir daha kan vereceklermiş. Annemin kan grubu A,
R H (+) imiş.
Yolda ünlü hafız İsmail Coşar ile eşinin trafik
kazası geçirdiğini öğrendik. Kaza Ankara'nın Polatlı ilçesinde meydana gelmiş.
Kaza sonrası Kocatepe Camisi emekli imam hatibi, ünlü hafız İsmail Coşar ve eşi
vefat etmiş. Tabi bir yandan annemin durumu, üstüne onun çok sevdiği bu kişinin
vefatı moralimi daha da bozdu. Allah rahmet etsin. Gerçekten de, annem onu çok
severdi. Allah’ın bir hikmeti Kocatepe avlusunda birdenbire karşılaşmıştık. Biz
de şaşırmış ve çok sevinmiştik. O da aniden karşısına çıkan bu iki büklüm
ihtiyar ve oğlundan adeta ürkmüştü.
Saat 22:14: Biz Manisa'nın Kula ilçesine
yaklaşırken kız kardeşim Ege üniversitesine gitmekte olduklarını bildirdi.
Ambulansta annemin yanındaymışlar. Gece yarısı 22:35'de Hastaneye varmıştık.
Annem acilde kendindeydi. Kan verip, serum takmışlar. Kız kardeşlerim ve iki
yeğenim de yanındaydılar. Diğerlerini eve gönderdik ben ve kız kardeşim acilde
annemi yalnız bırakmadık. Sabah endoskopi yapıldı, biyopsi almışlar. Patoloji
sonucu 15 gün sonra çıkarmış. Sibel'in okul arkadaşı Dr. İlker bey kız
kardeşimi bulmuş. Kanser olduğunu söylemiş. Acildeki doktorlar endoskopi
sonucuna göre ne yapılacağını bildireceklermiş.
Yatırıp, yatırmayacakları şimdilik belli değil.
Öğleye doğru hoca ve talebeleri acili dolaştı.
Annemin başında da biz duyacak şekilde konuştular. Durumun ciddi olduğu belli,
kanamayı durdurmaktan, kan takviye etmekten söz ediyorlar. Yatış için yer
olamadığından bahsediliyor. Bir ara bir genç asistan geldi bize tek kişilik oda
için fark vermemiz gerekebileceğini söyledi. Günlüğü 60-90 liraymış. Biz de
olur öderiz dedik. Öğle üzeri yatış verildiğini söylediler.
Yatış vermeleri iyi oldu tabi ki. Birkaç gün de
olsa gereği gibi bakılmış olacaktı. Sibel’le yazıştık sanırım oda bulunmasına
onun arkadaşı yardımcı olmuş. O da sevindi. "İnşallah biraz rahatlar
babaannecik, sonrası sonuçları ile planlanır zaten" dedi. İkindiye kadar
bekledik, sonunda gelip aldılar. 17:56'da gastro 308 numaralı tek kişilik
odasındaydık. İki gün gözetim altında olacakmış. Uyudu. Saat 20:51 de Sibel
aradı uyuduğu için görüştüremedik. O da "Rahat etsin kadıncağız. Çok çok
selam babacım. Uyuyorken telefonla rahatsız etmeyelim, yarın gündüz ben yine
ararım" dedi. Biz arabayla eve gittik. Gece saat 22:09'de serum takmışlar.
5 Mart’a gelindiğinde biz yine odasında annemin
yanındaydık ama bu arada salgın da 84 ülkeye sıçramıştı. Vaka sayısı dünyada 95
bini geçerken, can kaybı sayısı da 3 bin 30’ü aşmıştı. Aynı gün Sağlık Bakanı
Fahrettin Koca, Singapur’a giden Türk Hava Yolları uçağında bir yolcuda Corona
virüsü tespit edildiğini açıkladı. İşler bizde de karışıyordu. Bu arada kız
kardeşlerim anneme temiz giysi giydirmişlerdi. Saat 11:59'da çocuklarıma
"İzmir Ege ün. den herkese çok selam. Hamdolsun gayet iyiyiz" mesajı
çektim.
Gece saat 00:25'de suda eriyen potasyum vermişler,
biraz içmiş. Sabah 07:20'de "uyuyabildi mi?" diye sordum; uyumuş.
Kahvaltı vermemişler. Gece sadece antibiyotik vurmuşlar arada, serum
takmamışlar. 07:25'te kız kardeşim "Gece bir iki kere bana bakarak nerde
kaldınız saat kaç oldu ?" dediğini aktardı. Hafıza sıkıntısı olmuş.
"Rabbim şifa versin” diye dua ettim.
Mart kapıdan baktırır
O gün 6 Mart Cuma'ydı. 08:20'de hastaneye gitmeden çocuklarıma şöyle bir haber ulaştırdım: "Az da olsa kanama var, yiyecek içecek verilmiyor. Böbrekte de sorun varmış. Antibiyotik uyguluyorlar. Halanız yanında. Biz gidip geliyoruz. Bakalım hafta sonu da buradayız galiba. Hayırlı cumalarımız olsun, dua edin bize." Durumu böyle böyle yavaş yavaş anlatmalıydım. Öğleyin Ankara'daki kız kardeşime; "Bugün daha iyi. Sabah çorba verdikleri için mutlu. Çok şükür kurtuldum diye seviniyor" diye yazdım. Ona gerçeği nasıl açıklayacağız bilemiyorum. Çok hassas bir durumu var. Üzüntülerini ve sevinçlerini çok abartılı yaşayabiliyor. Sanki onu bilinçli olarak İzmir’e götürmediğimizi, tam bilgi vermediğimizden şüpheleniyor gibi.
O gün 6 Mart Cuma'ydı. 08:20'de hastaneye gitmeden çocuklarıma şöyle bir haber ulaştırdım: "Az da olsa kanama var, yiyecek içecek verilmiyor. Böbrekte de sorun varmış. Antibiyotik uyguluyorlar. Halanız yanında. Biz gidip geliyoruz. Bakalım hafta sonu da buradayız galiba. Hayırlı cumalarımız olsun, dua edin bize." Durumu böyle böyle yavaş yavaş anlatmalıydım. Öğleyin Ankara'daki kız kardeşime; "Bugün daha iyi. Sabah çorba verdikleri için mutlu. Çok şükür kurtuldum diye seviniyor" diye yazdım. Ona gerçeği nasıl açıklayacağız bilemiyorum. Çok hassas bir durumu var. Üzüntülerini ve sevinçlerini çok abartılı yaşayabiliyor. Sanki onu bilinçli olarak İzmir’e götürmediğimizi, tam bilgi vermediğimizden şüpheleniyor gibi.
Cuma namazını hastanenin mescidinde kıldık. Akşam
haberlerinde dünya genelinde hastalığa yakalanan kişi sayısının 100 bini
geçtiğini, kurbanlar arasında ise ilk kez bir Türk'ün yer aldığını öğrendik.
Mersin'in Mut ilçesinden Fransa'ya göçen 64 yaşındaki bir kişi Coronadan
hastanede vefat etmiş. Bu arada Fransa’da gün içinde vaka sayısı 190 artarak
613’e yükselmiş. Evde uyumadan kız kardeşimle mesajlaştık. Yeni dalmış. Hava
verince rahatlıyor. "İyi geceler" dedim ama aklım onlarda.
7 Mart’ta gündüz hastanede, gece evde mesaimiz
devam etti. Anlaşılan biz kendi derdimizle meşgulken corona meselesi de
gittikçe büyümekteydi. Maalesef 90 ülkeye yayılmış olan salgında vaka sayısı
102 bini, can kaybı sayısı da 3 bin 500’ü aşmış. 4 bin 747 vaka ile salgının
ağır seyrettiği İran’da 124 kişi hayatını kaybetmiş. Corona virüsü nedeniyle
hayatını kaybedenlerin sayısının 19’a ulaştığı ABD genelinde ise virüs tespit
edilen kişi sayısı 400’ü aşmış durumda. Öğle arasında Cüneyt'ten bir mesaj
aldım. "Çocuk kitabım çıkıyor bir iki haftaya. İnşallah Yağız okur" diye
yazmış. Doğrusu bu güzel bir haberdi. İki yıl önce 'Serüvengiller' adlı bir
çocuk kitabı yazmıştı. Geçen yıldan beri bekliyordu basılmasını.
Bugün 8 Mart Pazar odada yatışımız 5. gününde. Gece
iyi geçmiş. Sürekli serum takılıyor, arada kan veriyorlar. Örnek için kan
alınıyor bazen. İğnelerden kolları mosmor oldu. Ama genel durumu iyi, yemek
vermediklerinden şikâyetçi. Armut canı çekmiş, çorba içmek istiyor. Arada su
veriyoruz, o da az bir şey. Midedeki kanama duruncaya kadar serumlarla
yetinmesi, bir şey yememesi gerekiyormuş. Akşam haberlerinde İtalya'da Corona
virüsü ile mücadele çerçevesinde ülkenin kuzeyinde 16 milyon kişinin yaşadığı
bölge için karantina kararı çıkmış. Birçok ülkede okullarda ve üniversitelerde
eğitime ara verildiği bildiriliyor. Hafta sonu Oğlum Oğuzhan Bozüyük'ten, büyük
kızım Elif de Adapazarı’ndan Ankara'ya gelmişler. Cüneytler de Eceyle gelmiş.
Fotoğraflardan iyi vakit geçirdiklerini öğrendim. Sonra da herkes evine, köylü
köyüne. 20:53'te Elif eve vardığını bildirmiş.
Pazartesi günü hepimiz bu yatışın ne kadar
süreceğini merak ediyoruz. O iyi, canı elma istemiş, vermişler. Saat 13:55. Dr.
İlker'le görüşmek için bekliyorum. Adam üç defa önümden geçti. Çok yoğun. Safra
kesesi ameliyatları var galiba. Ben de inatla beklemeye devam ettim. Sonunda
hem İlker hocayla hem de bölüm doktorlarıyla görüştüm. Biyopsi sonucu burada
beklenecekmiş. Nükleer taramadan sonra gidebilirsiniz dediler. Bu süreçteki
şeylerin evde yapılması zor olurmuş. Bu bizi rahatlattı. Gerçekten burada
kalması ve bakılması en iyi çözüm. Kanaması durmuş görünüyor. İlaç takviyeleri
ve günde dört kez oksijenle daha iyi. Elleri kolları serum ve kan iğnelerinden
biraz şiş. Ama morali iyi. Bize yine eskilerden anlattı. İsmail Coşar'ın vefat
ettiğini söylemedik tabi ki. Onun eski kasetlerinden birini dinlettik. Babama
benzetiyor herhalde, seviyor dinlemeyi.
Bu rahatlamayla ertesi gün Orjan'a gitmeye karar
verdim. Ama bu gece yanında ben olacaktım. Nafiyeyi hiç değilse bir gecelik
değiştirmek lazımdı. Bir hafta sonra patoloji sonuçları ve diğer işlemler için
yeniden gelmem lazım olacaktı. Sonrasına da bakacaktık.
Gecemiz güzel geçti. Odadaki televizyondan
haberleri izleyebiliyordum. 9 Mart itibariyle dünya genelinde vaka sayısı 110
bini aşmış. Çin’de görülen yeni vaka sayısı son 24 saatte 40’a düşerken
Avrupa’da tırmanışlar sürüyormuş. İngiltere’de vaka sayısı yüzde 30 artarak,
273’e, İtalya’da hastalığa yakalanan kişi sayısı son bir günde 1492 kişi
artarak toplam 7 bin 375’e yükselmiş. 1100 vakanın görüldüğü Almanya ise 2
ölümle, ülkede ilk can kayıplarını ilan etmiş. İran salgın nedeniyle 70 bin mahkûmu
serbest bıraktığını açıklamış. Salgın bu arada ekonomiyi de vurmakta. Dünya
borsalarında yeni bir 'Kara Pazartesi' yaşanmış. Wall Street, Londra ve
Frankfurt borsaları yüzde 7’nin üzerinde değer kaybetmişler. ABD ham petrol
fiyatlarındaki yüzde 20 kayıp, 1991’deki Körfez Savaşı’ndan bu yana bir gün
içinde yaşanan en büyük düşüş olmuş. Annemin ayakucundaki tekli koltuk
uzatılabiliyor. Orada yarı uyur yarı uyanık sabahı ettim.
Ertesi gün İzmir’de yağmur yağıyordu. Daha önceden
saat 10.30 otobüsünden bilet almıştım. Annem iyi görünüyordu. 08:11'de kız
kardeşime "Geliyor musunuz?" diye sordum. "Sen gelemiyorsan
özgürü eşyalarımla gönder" diye de ilave ettim. "Yok gelicez. Kahvaltı
yapıyoruz" dedi. Biraz gecikince yoldan aradı "Yoldayız, yağmurdan
dolayı çok trafik var" dedi. Neyse ki uç ucuna geldiler. Nöbeti devrettim,
annemle vedalaştım ve yeğenim beni otogara götürdü. 10 Mart Salı günü saat iki
buçuk gibi Orjan’daki evimdeydim. Genel olarak bir sorun yok gibiydi. Arka
balkona baktım ne var ne yok diye. Bahçeler taze yeşil bir ot tabakasıyla
örtülmüştü. Erik hariç meyvelerde çiçek yoktu.
Limon fidanımızda iki adet sarı limon gözüme ilişti, sevindim. Tam bu
sırada geçen yaz yavru olan 'panda' kedimiz çıkıp geldi. Meğer oralardan
ayrılmamış. Büyümüş te maşallah. Hemen ona yiyecek bir şeyler verdim. Su kabını
tazeledim.
Dışarısı mevsime göre normal bir serinlikteydi.
Akşam hava biraz daha soğudu. Klimayı çalıştırdım, eve sıcak hava üfürülmeye başladı.
İnşallah yarın da elektrikli termosifonu tamir ettirecektim. Artık evde bir de
arkadaşım vardı. Siyah beyaz Panda kedimiz aşağı yukarı 6-7 aylık olmuştu ve
erkek olarak da biraz cüsseliydi. Tanıdı mı bilmiyorum ama hiç yabancı
davranmamıştı. Sıcakkanlı, yumuşak huylu bir hayvandı. Umudum Panda evinden
ayrılmadıysa belki annesi Boncuk da buralarda olmalıydı. Ancak, henüz
görünmemişti, inşallah oda gelir umudundaydım.
Çocuklar; "Ev nasıl soğuk mu, hava
nasıl?" diye sordular. "Hava kapalı ama soğuk değil. İzmir’de
yağıyordu" cevabını verdim. Bu arada Panda yanımda geziniyordu. Bir ara
baktım merdiven altındaki meyve sepetine girmiş oradan bana bakıyor. Yavruyken
içine girip çıktığı küçük sepeti hatırlamış olmalı. Televizyonu çalıştırdım,
bilgisayarımı açtım. Klima çalışıyordu ve evimiz sıcacık olmuştu. Panda da kâh
dedesinin kucağına, kâh yanına oturuyor bana arkadaşlık ediyordu.
Bugün 10 Mart. Hem İran hem İtalya bir gündeki en
yüksek can kaybını vermiş. 24 saatte İran’da 54 kişi, İtalya’da 168 kişi hayatını
kaybetmiş. Lübnan ve Fas ilk can kayıplarını açıklamışlar. Demokratik Kongo
Cumhuriyeti, Panama ve Moğolistan da ilk vakalarını açıklamış. Birleşmiş Milletler’
in (BM) New York’taki genel merkezi Corona virüsü endişesi nedeniyle
ziyaretçilere kapanmış ve en önemlisi Dünya Sağlık Örgütü Pandemi (Küresel
salgın) İlan etmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder