8 Aralık 2013 Pazar

102 08 Aralık 2013 Pazar 07:27 GEZİ REHBERİ................................Konya ve Mevlana

Işık durakları (*)

Konya ve Mevlana 

Sabah erken saatte Ankara’dan Konya'ya doğru yola çıkıyoruz. Niyetimiz Mevlanayı, Şems-i Tebriziyi ziyaret etmek, Şeb-i Arûs’a katılıp dönmek. Yolda Kur'an okunuyor, hep birlikte salavat-ı şerife getiriliyor, ilahi ve dualarla gidiyoruz.

Konya'da gece kar yağmış. Puslu, soğuk, yaşlı bir sabah vakti şehre girdik. Selçuklu başkenti Konya, şimdi bir milyonun üstünde nüfusu, modern görünümüyle büyük bir şehir.  


İşte Mevlana ! Sadece Türkiye'den değil dünyanın her yerinden akın akın ziyaret edilen manevi bir kutup noktası. Yanında Kanuni Sultan Süleyman'ın oğlu II.Selim'in daha Konya'da şehzadeyken başlattığı, babasının ölümü üzerine padişahlığında tamamladığı Sultan Selim camii. 

Öğle namazını Sultan Selim camiinde kılıyoruz. Cami, onarıma alınmış, ama bir kısmında ibadet edilebiliyor. Cami çıkışı meydanda toplaşıyoruz. Daha önce bu meydan ağaçlarla kaplı imiş, şimdi düz, geniş aydınlık bir alan.

Mevlanayı ziyaret etmeye hazırlanıyoruz. Rehberimiz bize Horasan erleri, Mevlana ve Selçuklu başkenti Konya'yı anlatıyor. Böylelikle Konya'da yedisi adı bilinen, yedisi bilinmiyen ondört peygamber ile üçyüzseksenbeş evliyaullahın yattığını öğreniyoruz.  

Mevlana avlusunda, türbenin hemen karşısında tarihi derviş hücreleri restore edilmiş. Geçmiş dönemlerden kalan tarihi kültür mirası birbirinden değerli yüzlerce obje burada görülebiliyor. Bunlardan birisi de elyazması Mesnevi-i Şerif  nüshası. 

Bir başka hücrede bir Mevlevi dervişinin kaldığı mekan canlandırılmış. Mutbah, yani Mevlevi dergahının mutfağı da aynı avluda ve yine kendi orjinal tarihi objeleriyle ziyaretçilerine açık. Mutbahın geniş ve ferah salonunda bir sofra kurulu. Etrafında Şeyh efendi ve talebeleri. Sanki yemek yeniyor.   Mevlana türbesi içiyle dışıyla aslında bir hazire. Hocalar, talebeler, babalar, evlatlar hepsi bir arada. Tabi hepsi Mevlana hazretlerinin etrafında kümelenmişler.   Ve işte alimken aşık olan, aşıkken yanan, o ateşle pervane olup cihanı aydınlatan gönüller sultanı Mevlana Hz.nin sandukası.

Türbenin (Müzenin) içi bir hayli kalabalık. Yerli yabancı, ayakta duran yürüyen, bir köşede oturan, okuyan pek çok insan bir arada. Binanın yapısı, havası, sanki değişik manevi bir iklimde olduğunuzu hissettiriyor.   Müzenin her tarafı tarihi yadigarlarla dolu. Çıkışa doğru bir bölümde sakal-ı şerif var. Abartmıyorum, kokusu hala burnumda. Ayrıca el yazması eserler ve hat sanatında kullanılan kalem ve kalemlikler gördük. Mesela el yazması bir Kur'an-ı Kerim var. Yazanın bir hanım olduğunu öğrendik. Ancak sadece bir harekesi yanlış olduğu için yazan yazdığı bu esere ismini koymaktan imtina etmiş. Hassasiyete, zerafete bakınız.  

Ziyaretimiz tamamlandı. Geçtiğimiz yıllarda restorasyonu tamamlanmış bu harikulade güzel yapı ve avlusundaki şadırvan gerçekten göz alıcı.  Türbe ve etrafındaki müştemilat (şimdi müze deniyor) Mevlana sevgisiyle zaman içinde yapıla eklene bugünkü şeklini almış. 

Bu harikulade güzel ve manevi ortamdan dualarla ayrılıyoruz. Ama gönlümüzü de arkamızda bırakarak. Karnımız da acıkmış. Konya'ya gelip te Mevlana Pide yememek olur mu ? İşte misafir edildiğimiz mekan da bize o güzel ve beklenen ikramı yapıyor. Yemekten sonra ikindi namazını selatin tarzı küçük bir camide kılıp Konya'da buluşan iki denizden biri olan Şems-i Tebrizi Hz. ne yöneliyoruz. Konya’da buluşup gönülleri tutuşturan, ışık kaynağı iki denizin birinden diğerine.

Gelecek yazıda buluşmak üzere selam ve sevgi ile..

----------------
(*) Bilgi Peşinde'de yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder