10 Nisan 2014 Perşembe

145 10 Nisan 2014 Perşembe 19:15 KAYIP DEFTER'den......................Yeşil çevre kulübü doğuyor

Yeşil çevre kulübü doğuyor


Yenilikler devam ediyor
Yurtta onarım bakım hiç bitmiyor. Bayramdan sonra geldiğimizde ana giriş kapısında yoğun bir çalışma vardı. Tek turnike iki giriş iki çıkış şeklinde çoğaltılmış, zemine beton atılmıştı. Anlaşılan yurda giriş ve çıkışlar ayrı turnikelerden olacaktı. Kartlar elektronik olacakmış. Turnikeye okutturulduğunda kollar dönecek, bu şekilde giriş çıkışlar da elektronik olarak takip edilebilecekmiş. Nasıl olacak bilmiyorduk ama, galiba bu müdür yurda turnike sistemi getirmeye kararlıydı.

Çünkü aynı tadilatların blok kapılarında da başlatıldığını görüyorduk. Kız bloklarında turnikelerle birlikte yönetim memuru odaları da elden geçiriliyordu. Hepsi aynı standartta olacak, bu da öğrenciyle memuru göz göze iletişime zorlayacaktı. Bizim bloklarda da ölçümler yapılmış, yazın ele alınacakmış. 

Öğrenci tepkisinden çekiniyorlar herhalde. Pilot uygulamayı kız yurtlarında başlatmışlar. Eminim güvenlik tarafı çok daha önceliklidir, ancak bu turnike sistemi özellikle akşam imzasını ortadan kaldıracağı için iyi olacak.

Zaten erkek bloklarında işlemiyor gibi, ancak kız bloklarında öğrencilerin sürekli şikayet ettikleri bir uygulama. Yönetmeliğe göre zorunluymuş. Çok saçma, düşünün yukarda odanızdasınız, akşam saat 21-22 arasında inip imza listelerini imzalayacaksınız. 

Belki öğrencinin yurtta olup olmadığını kontrol amacıyla başlatılmıştır. Ama, kesinlikle pratik değil. Üstelik öğrenciyi sahtekarlığa teşvik ediyor. Toptan imzalamalar, arkadaşının yerine imza atmalar falan. Kartlar otomatik olarak okunursa, öğrencinin giriş çıkış hareketleri de direk bilgisayara geçeceği için nihayet bu saçmalık bitecek ! Kutlamak lazım.

Kantinde birdenbire iki salonumuz daha  oldu. Meğer oradaki kapalı kapıların ardında neler varmış. Kırık sandalyeler, camlar, lambalar ve daha bir sürü ıvır zıvır. Görenler yakalanan yüzlerce kaçak elektrikli ocağın da oradan çıktığını söylediler. Bakım yapılıp, temizlenip boyanınca pırıl pırıl ışıklı, iki yeni etkinlik salonumuz oldu. Biri şimdiden müzikle ilgilenenlerin ortak mekanı. Aralarında organize olmuş çalışıyorlar, hatta bir grup konser bile verdi Ocak ayında.

Diğeri de sanki sanat merkezi gibi çalışıyor. Resim yapanlar, karikatür çizenler, el sanatlarıyla uğraşanlar, hatta mimarlık öğrencileri bile orada. Maket çalışmalarını hep birlikte o salonda yapıyorlar. Geçenlerde merak edip bir baktım; bir tarafta sohpet edip ellerindekini birbirlerine gösterenler, diğer tarafta masalarda çalışanlar. Salon sanki bir sanat atölyesi gibi olmuş. Düşündüm, ne de çok yetenekli genç varmış aramızda. Neredeymişler bu zamana kadar ?

Ama ne yapsınlar ki, koskoca kantinde köşe salonları iki karşıt grup zapt etmiş, başka da gidecek yer yok. Yeni açılan kültür merkezi de bu ihtiyacı karşılamıyor. Çünkü orada sessizlik gerek. Bu yeni etkinlik salonları hem kantinin içinde, hem de gürültünün. Hem çalışma, hem eğlence, hem de sohpet ortamı olmuş. 

Kantin zaten yurttaki sosyal hayatın merkezi konumunda. Bu salonlar da bu açıdan tam da uygun yerdeler. Nasıl olmasın ki, böyle ortamların olmazsa olmazı çay, kahve, tost, ayran, bisküvi de hemen yanı başlarında. 

Çay dedim de aklıma geldi. Duyduk ki kız bloklarının TV salonlarına çay makinaları konuluyormuş. Bir kenara da tost, sandviç, bisküvi türü kantin malzemeleri gelecekmiş. Kemal abinin söylediğine göre bu hazırlık yaklaşan ramazan içinmiş. 

Keşke bu uygulama bütün bloklarda olsa. Öğrencinin çay ihtiyacı keyfi bir tercih değil ki, özellikle ders çalışırken ve sohpet sırasında olmazsa olmaz bir durum bu. Ayrıca çay makinaları belki kaçak ocak kullanımını ve odalarda çay yapılmasını da azaltır kimbilir.

Düşünün, eşofman altını giymiş, kollu atletiyle bir öğrenci canı çay istediğinde kantine gider mi ? Gitmez tabi. İşte o zaman da elektrikli ısıtıcılarda çay yapmak kaçınılmaz oluyor. Yasak ama öyle işte. Blokta çay varsa niye bu kaçak göçek zahmete girsin ki öğrenci. Gider o kıyafetle blok kantininde çayını da içer, sohpetini de yapar. Blok kantinleri ya da mini büfeler fikrini destekliyoruz arkadaş. Kızlardan neyimiz eksik, biz de istiyoruz bloklarımıza.


Sandalye üretim merkezi
Bu ara okuma salonlarında birdenbire sandalye artışı dikkatimizi çekti. Mevcut sandalyeleri öğrenciler odalara alıyor, yönetim memurları, görevliler alıp salona geri götürüyorlardı. Meğer her odada yalnızca iki sandalye olacakmış. Standardı buymuş yani. 

Odamızdaki masanın etrafına sadece dört sandalye sığabiliyordu zaten. Onlar alınmadığı halde okuma salonumuzun sandalyeleri çoğalınca işin aslını yönetim memurlarına sorduk. 

Meğer idare binasının bloklara bakan arka yüzünde atölyeye benzer bir yerde sandalye üretim merkezi kurulmuş. Bloklardan, kantinden toplanan kırık, hurda sandalye yığınları orada elden geçiyor, tamir edilip blokların okuma salonlarına dağıtılıyormuş.

Bir gün okuldan gelince Kültür merkezinde Orhan'la beraber arkaya dolanıp şu yeri biz de görelim dedik. Baktık ki, hakikaten tepeleme yüzlerce sandalye arasında üç kişi harıl harıl çalışıyor. Biri kaynak yapıyor, diğeri sandalyelere vinleks kaplıyor. Üçüncüsü de bloklara gönderilmek üzere yapılmış sandalyeleri bir yerde topluyor. Böyle bitmiş, kullanıma hazır 20-30 tane sandalye var orada. Kolay gelsin dedik çalışanlara, selamımızı aldılar. 

Sorduk; "Ne kadar sandalye çıkar buradan ?" Eleman bir taraftan terini silerken bir taraftan da aklındakini bizimle paylaştı; "Her on sandalyeden 6-7 sini kurtarıyoruz. Burada bine yakın hasarlı sandalye var. İnşallah en az 650 sandalye çıkarırız." Sanki bu sandalyeler bizimmiş, kayıpken bulmuşuz gibi sevindik. Bu hesaba göre kabaca her bloka en az 50 tane yeni sandalye gelecek demektir. Okuma salonları ve blok kantinlerine dağıtılmak üzere.

Yine de "Biz bu yurtta iken sizin işiniz bitmez be usta" dedim yüzümü buruşturarak. Aslında "Keşke bir daha böyle şeyler olmasa, kırılıp dökülmese onca şey" anlamında bir dilekti bu. Orhan fıkırdadı "Kolay gelsin o zaman." İlgimiz onları da canlandırmıştı. Tebrik edip ayrıldık yanlarından.


Yeşil çevre kulübü
Kantine doğru yönelmişken Orhan dayanamayıp espriyi patlattı "Görüyonuz mu ? Nazik yerleriniz rahat etsin deyi adam gece gündüz çalışıyo. İmkan olsa fabrika bilem kurar bu adam be."  Güldük tabi, Orhan yine hemşerisini  övüyordu. 

Ama onun susmaya niyeti yoktu "Yeni telefon kulübelerini gördünüz mü ?" "Evet" dedi Mehmet, "Yuvarlak, renkli, yeni telefon makinaları konulmuş." Orhan haklıydı, kantinin içinde de görmüştüm iki tane. Plastik saydam bombeli siperlikleri olan duvara monteli makinalardı bunlar. "Duyduğuma göre blok girişlerine de konulacakmış aynılarından" diye devam etti Orhan. "Ne iyi, telefon için taa giriş kapısına gitmemize lüzum kalmeycek."

Kantine girerken öndeki açıklık alanda belki 20 kadar görevlinin kazma kürek çalıştığını gördük. Meydanı düzeltip, toprağını yenilemişler, çim ekiyorlardı. Giriş yolu üzerine sağlı sollu gül ekilmiş olduğunu da fark ettik. Demek ki bir süre önce başlatılan açık alanlar yeşillendirme çalışması devam ediyordu

Mehmet çocuklar gibi sevinmişti "Yaşasın ! Bu meydan artık yemyeşil olacak, gül bahçesine dönecek yolumuz." Ben de sevinmiştim ama, karamsar günümdeydim herhalde "Bizimkiler bırakırsa tabi. Yarın bahar gelir hepsi yayılır buralara, ne çim kalır ne çiçek." 

Hayalini bozduğum için bana ters ters baktı "Ne yani, çiğnenecek diye çim ekilmeyecek mi ? Koparılacak diye gül olmasın mı ? Biz de bir çevre grubu kurar, mücadele ederiz o zaman. Birileri kırıp dökmek, ezip çiğnemek için uğraşıyor. Biz niçin yapmak için, yeşil için, temiz bir çevre için çalışmayalım ?" 

Orhan şaşırmıştı, Mehmedi ilk defa böyle görüyorduk. Ben bile sevgili arkadaşımı iyi tanıdığım halde boş bulunup duraladım. Bir an onun ne kadar sessiz, mahçup ama inançlarında da bir o kadar çetin ceviz olduğunu unutmuşum. Canım arkadaşım benim, kolumu omuzlarına atıp sıkıca sarıldım ona "Tamam Mehmet, seni mi kıracağız. Öyle yaparız." Çevre kulübü fikri işte tam da orada, o anda doğmuştu.


Temizlik devrimi
Bizim odamız ön tarafa, güneye bakıyordu. Ancak blokların kuzeye bakan odalarında, özellikle de tam kuzey doğu köşelerde rutubet çok belirgindi. Yazın yapılan tadilat ve boya ile kısa süreli yok olmuş, ancak Ocak, şubat ayında duvarlarda yeniden yer yer yeşillenmeler olmuştu. 

Ayrıca tuvaletlere yakın odalarda durum daha da kötüydü. Rutubet ve koku gerçekten rahatsız ediciydi. Kimse o odalarda kalmak istemiyordu. Çünkü, akan tuvaletler sorunu devam ediyordu. Şikayet ediliyor, elemanlar gelip uğraşıyorlar, bir müddet hallolmuş gibi görünüyor, sonra akıntılar yeniden ortaya çıkıyordu. 

Şubat ayı ortalarında fark ettik ki akıntılar durmuş, epeydir tamirat tadilat görünmüyor. Akan tuvaletler, bu nedenle kapalı Wc kabinleri yok. Şikayet de duymuyoruz.

Merak ettim, inşaat mühendisliğinde okuyan Talat'a sordum. "Ne oldu, ne yaptılar da akıntı sorunu halloldu, ya da halloldu mu ki ?" Talat bizim blokta kalıyordu. Bazen basket oynuyorduk beraber. Yurttaki tamirat tadilat işleriyle epey ilgiliydi. Tuvalette karşılaşmıştık "By pass" yaptılar dedi göz kırparak. Anlamamıştım, öyle bakıyordum yüzüne. 

Güldü, "Bak" dedi eliyle lavaboların altından geçen pimaş boruları göstererek. "Bu borular aslında duvar içinden geçiyor. Kırıldığı, delindiği zaman da otomatikman duvarlara sızıyor pis sular. Zaten bu binalar prefabrik türü yapılmış." Ben tamamladım sözünü "Öyle olunca da duvarlar rutubet oluyor tabi."

"Evet" dedi "Aynen öyle." "Peki" dedim lavaboların altından geçen boruları göstererek "Bunlar ne ?, Daha önce yoktu". Elini omzuma attı, ciddiye alınmak, mesleğiyle ilgili konuşmak hoşuna gitmişti "İşte By pass bu ! İçerde kalan boruları öyle bırakıp, açıktan pimaş döşeyerek sorunu çözdüler. Bak yukarda üst kattan gelen tuvalet atıklarının geçtiği boruları görüyor musun ? İşte onlar da aynı yöntemle yenilendiler. Böylece akan bir yer varsa duvara, zemine sızmadan anında müdahale edilebiliyor."

O akşam öğrendiklerimi odadaki arkadaşlara anlattım. Levent diğer bloklarda da peyderpey bu işin yapıldığını duymuş "Valla tepeme pislik damlamasından bıkmıştım. Huylu gibi içeri girince her an damlayacak diye ikide bir yukarı bakmaktan işimi göremiyordum. Şimdi rahat rahat... Çok şükür ya !" 

Hamit "İnşallah tuvaletlere yakın odalar da rutubet ve kokudan kurtulurlar" dedi konuyu değiştirmek için. "İnşallah" dedik hep birlikte. Orhan "Ya çok iyi oldu bu iş. Yurtta ne kadar iyi şeyler olursa olsun, adamın tepesine şey damlayınca anlatamıyorsun. Gari iyi oldu, iyi. Bizi izlemeye devam edin…" Bizim Balıkesirli yine golünü atmıştı, herkes ne demek istediğini anlamıştı. Okan üstüne atladı, şakadan güreştiler yatakta.

Gülmekten kırılıyorduk. Mehmet "Asıl beni dinleyin siz. Benim haberime daha çok şaşıracaksınız" deyince Okan'la Orhan güreşmeyi bıraktılar, gözler Mehmede döndü. O bir şey söylüyorsa hakikaten önemli olmalıydı. Mehmet önce biraz kızardı ama sonra anlatmaya başladı "Hani geçen sene tuvaletten çıkan paspasla odamız siliniyor diye kızmıştık ya ?" Herkesten "Evet, eee..ne olmuş ?" sesleri çıktı.

"Hani bir ara görevlilerin ellerinde petrol varilleri gibi bir şeyler görmüştük de, bunlar ne böyle diye meraklanmıştık ?" Okan "Haa… onlar mı ? Ben onları E Bloka girerken gördüm. Bide saplı arabaları vardı. Altlarına tekerlek takmışlar. Ama, ne olduğunu anlamadım. Onlarla mı ilgili ? Hadi be Memet, çatlatma bizi. ne diyeceksen de." 

"Evet. Varilleri ikiye bölüp vileda gibi saplı temizlik arabası yapmışlar. E Blokta denenmiş, önümüzdeki ay da bütün bloklara dağıtacaklarmış" dedi Mehmet Okan'ı doğrulayarak. "Artık pis paspasların odalarımızda dolaşmasından kurtulacağız." Mehmedin temizlik konusundaki titizliğini ve çevre duyarlığını biliyordum ama doğrusu yine de konuyu pek anlayamamıştım. "Mehmet nasıl olacakmış o iş ? Elektrikli süpürge gibi mi yani ?"

Mehmet elindeki kalemle boş bir kağıda bir şeyler çizmeye başladı. Hem çiziyor hem anlatıyordu "Biliyorsunuz, her sabah biz okula gittikten sonra görevliler ellerindeki kocaman ağaç saplı paspaslarla koridorları ve odaları siliyorlar. Ama ucundaki keten çuval paspaslar yine tuvaletlerde yıkanıyor, hem de tuvalet taşlarında. Oradaki musluktan akan suyla sözde temizleniyor, ıslanıyor yeniden koridor ve odalara çıkıyorlar. Şimdi bu iş o tekerlekli yarım varillerle yapılacak. 

Paspaslar değiştirildi. Görevliler yarım varil temiz suyla ancak on oda paspas yapıp suyu değiştirecek şekilde  pilot uygulama ile eğitildi. İşte karşınızda son yılların en ilginç icadı tekerlekli temizlik arabaları ! Çok yakında... hizmetinizdee…"

Bizim Mehmet elleri havada, bir elinde temizlik arabası resmi, bir elinde kalem, ağzı kulaklarında alkışlarımızı bekliyor gibiydi. Nitekim istediğini de aldı, kısa bir duraklamadan sonra odadan bir alkış sesi yükseldi "Bravo !.. Yaşa !.. Helal olsun !.." Bende jeton ancak düşmüştü, bu uygulamanın fikir babası Mehmet'ti. Çünkü, geçen sene odada yaşadığımız olayı, sonrasında Mehmedin sık sık bir Müdür yardımcısına gitmesini hatırlamıştım.

Elindeki çizimi alıp daha yakından baktım. Gerçekten annemin viledasına benziyordu. Çiziminin detayları mükemmeldi. Resmi onun o günkü tepkisi ve temizlik konusundaki duyarlığıyla birleştirince işin sadece fikir bazında kalmadığını anladım. "Bu işin altında senin parmağın var galiba, haksız mıyım ?" dedim en kurnaz bakışımla. 

"Evet" dedi, "Bu sorunu sadece şikayet etmekle kalmadım, şöyle şöyle bir şey olsa olmaz mı diyerek yönlendirdim de. Geçen ay Müdür bey beni E Bloka çağırıp arabaların son halini gösterdi. Uygulamanın nasıl olacağını da orada öğrendim. Yakında siz de göreceksiniz." 

Mehmet benim en yakın arkadaşımdı. Aslında sessiz bir kişiliği vardı. Ağzının sıkı olduğunu da bilirdim. Ancak, çevreye olan duyarlığını böyle aşkla, heyecanla, adeta kendini aşarak göstermesi doğrusu beni bile şaşırtmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder