Gıybet
Sözlükte
"uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak" gibi anlamlara gelen bu
kelimenin "gayb" kökünden türediği belirtiliyor.
Gıybet, dinî bir
kavram olarak, bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demek.
Kur'ân'da [1] gıybet yasaklanmış, gıybet yapmak
ölmüş bir kardeşinin etini yemeye benzetilerek bu davranıştan
sakındırılmıştır.
Bunun nedeni
İslâm'da insan haklarından olan kişinin dokunulmazlığı ilkesine büyük değer
verilmesidir. Zira bu husus "ırz" kavramı içinde görülmektedir. Bu
itibarla bir kimsenin gıyabında onun şahsıyla ilgili kusurlarından söz edilmesi
doğrudan gıybet tanımına giriyor. Hatta o kişinin çocukları, annesi, babası
ve diğer yakınlarının kusurlarından bahsedilmesi de aynı şekilde gıybet
sayılmış.
İslâm âlimleri
gıybetin haram ve büyük günah olduğu konusunda ittifak halindeler. Gıybet,
sözle olabileceği gibi yazı, ima, işaret ve taklit gibi davranışla da
olabilir. Bu tür söz ve davranışlar şayet gerçeği ifade ediyorsa gıybet, etmiyorsa
iftira sayılır [2] ki bu çok daha kötüdür.
Ancak bir söz veya
davranışın gıybet sayılıp sayılmaması niyetle de yakından ilgilidir. Buna göre bir
kimsenin yanlışlarının sırf onu küçük düşürmek amacıyla söylenmesi gıybet
sayılırken, yanlışlarının düzeltilmesi maksadıyla söylenmesi böyle değerlendirilmemiştir. Yine herhangi bir kişi veya zümreyi kastetmeden genel
olarak insanların kötülüğünden söz etmek de gıybet olmuyor.
Yine haksızlık yapanı
ilgili mercilere şikâyet etmek, fetvâ sormak, insanları kötülüklerden korumak,
kötülüğe engel olmak için destek aramak, lakabıyla şöhret bulmuş birini o lakabıyla tanıtmak, zulüm ve ahlâksızlığı hayat tarzı haline getirenleri kınamak amacıyla
aleyhinde konuşmak gıybet sayılmıyor.
Gıybetin yapılması
gibi dinlenmesi de haram. Bir zarar doğurma ihtimali yoksa sözle veya fiilî
olarak gıybete engel olunması, bu mümkün olmazsa gıybet edilen yerin
terk edilmesi, bu da mümkün değilse gıybete karşı bir hoşnutsuzluk duygusu
içinde bulunulması gerekiyor.
Gıybetin kin ve öfke, başkasını kötüleyerek kendi itibarını yükseltme düşüncesi,
kıskançlık vb. gibi çeşitli saikleri olabilir. Her ne ise tedavisi bunlardan kurtulmak ve tevbe
etmek olarak ifade edilmiş.
Dedikodu
Dedikodu denildiğinde,
başkalarının kişisel ve özel konuları hakkında yapılan konuşmalardan bahsediyoruz.
Çoğunlukla da insanların özel yaşamını konu alıyor. Dedikodu, bazen gerçek bazen
de tamamen hayali bir bilgi alışverişi olabiliyor.
Erkekler tarafından yapıldığında
sohbet ya da muhabbet olarak adlandırıldığından daha çok kadınlara
yakıştırılır. Ancak, dedikodu yapmak tek bir cinse özgü değil. Herkese genellenebilecek daha çok
kişisel nedenlere dayalı bir durum bu.
Bir dedikodu türü
olan söylenti ise ona karışmış kişilerle ilgili olaylarla ve konulara dair.
Çoğu zaman da bunların doğruluğu da yanlışlığı da net değil. Söylentiler
çoğunlukla belirsiz durumlara açıklık getirme çabası üzerinden yürüyor. İnsanlar
genelde tam bilgi sahibi olmadıkları ama merak da ettikleri şeylerin
dedikodusunu yapıyorlar. Ya da var olan bir durumun normal kabul edilen
standartların dışında kalmasından dolayı dedikodusu ediliyor.
Ancak, yaşanan
mahallede, çalışılan bir iş yerinde ortaya çıkan bir söylentiye zamanında
müdahale edilmezse oluşabilecek hasar gerçekten büyük olabilir. Çünkü, dedikodu çoğu
zaman yapıldığı ortamda kalmasına karşılık, söylenti bazen sınırları dahi aşabiliyor.
Halk arasında
dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılmakta. Ancak, söylenen söz eğer
bahsedilen insanı rahatsız edebilecekse niyet ne olursa olsun söylememeli.
Çünkü hoşa gitmeyen söz gıybet oluyor. Başka bir deyişle, bilmediğimiz
şeyleri [3]söylememeli, kendimize söylendiği
zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, diğer insanların arkasından konuşmamalıdır.
Bazı gazetelerde
dedikodu köşeleri bulunmakta ve bu sayfalarda ünlü ve toplumun gözü önünde olan
kişilerin dedikoduları yapılmaktadır. Böylece, onların yanlış hareketlerinden doğan
skandallar pervasızca ortalığa saçılmakta ve bu dedikodu üstünden toplum
zehirlenmektedir. Kuşkusuz bu çok daha zararlı, yozlaşmış bir davranış türüdür.
Buğz
Hubb; dostluk ve
sevgi, buğz ise bunun zıddı imiş. Bu anlamda buğz sevmemek, kin gütmek, hoşlanmamak demek. Hatta birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetmek oluyor.
Hiç şüphesiz başkalarına buğz
edip düşmanlık beslemek, İslâm ahlâkıyla bağdaşmayan bir davranış.
Hz. Peygamber de
çeşitli vesilelerle kardeşlik duygularını yok edecek davranışlardan [9] kaçınmaları hususunda mü'minleri
uyarmış. Herşeye rağmen insanlar arasında sevgi ve bağlılığı devam ettirmek, insanlığın
gereği olan ünsiyeti yaşatmak gerekiyor.
Buğz, ne kadar müslümanlar ve
insanlar arasında kötü huylardan sayılıyorsa, imansızlığa, kötülüklere
ve bunların sebepleri olan nefs-i emarenin kötü arzularına, şeytana ve insanı
kötülüğe iten içki, kumar, tembellik ve atalete karşı buğz etmek ve bu kötü vasıflara
düşman olmak ve onları düşman bilmek te güzel huylar arasında kabul edilmiş.
İnsanlara karşı buğz
etmek, insanları kalben sevmemek ve onlara düşman olmak, düşmanlık hisleri
taşımak giderek sevgi ve muhabbet hislerini zayıflatıyor. İnsanlar arasında soğukluğa ve
iletişim kopmasına neden oluyor. Buğz, nefreti, nefret de düşmanlığı doğuruyor. Sevgi ve dostluğu yok ediyor. Mü'min, başkasına kızarken de, başkalarını severken
de ölçülü [10]olmalı.
İftira
Sözlükte "yalan
söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak gibi" anlamlara geliyor.
İftira, ahlâk terimi olarak da bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek
demekmiş.
Kur'ân'da iftira ve
aynı kökten gelen kelimeler elli dokuz yerde geçmekte.
Mesela bir âyette [11] suçsuz birinin üzerine atılan
iftiranın büyük bir bühtan ve apaçık büyük bir günah olduğuna dikkat
çekilmiş.
Yine bu âyetlerden
birinde [12] Allah'ın, kendisine ortak koşma
fiilini de iftira olarak gördüğü anlaşılıyor. Buna göre Allah'a ortak koşan
kimse, yanlış bir inanç uydurup ona iftira etmekte ve affedilmeyecek büyük bir günah işlemiş olmaktadır.
İslâm'da iftira
haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel haberler doğruymuş gibi kabul
edilerek bunları araştırmadan inanmak da yasaklanmış. [13]
Ancak, günümüzde fertlerin
birbirine iftirası yanında basın, yayın ve sosyal medya yoluyla da çeşitli
iftiralar yapılabiliyor. Ancak, unutulmamalı ki namus, iffet, haysiyet ve
zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğu [14] da o nisbette ağır olacaktır. O yüzden gelen bir haberden emin olmadan bu dedikoduyu, gıybet iftira düşünmeden yaymaya alet olmamalıdır.
Bu yüzden mü'minleri kötü huy
ve davranışlardan uzak tutma gayreti içinde olan Hz. Peygamber onları iftira
konusunda da uyarmış, [17]iftiranın insanın âhiret hayatını
iflasa götürecek olan kul hakları arasında yer aldığını belirtmiştir.
Iftira son derece
kötü ve tahrib edici bir şey. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine
iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir durum. Iftira sonucunda en başta insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflayıp dayanışma gücü ortadan
kalkıyor. İnsanlar birbirine güven duymaz oluyorlar. Bu güvensizlik katlanarak, toplumun
sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etkiye dönüşüyor. Bu anlamda iftira, toplumdaki
güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibi adeta.
İftira, toplumda özellikle adaletin etki ve hızını kaybettiği zamanlarda yaygınlaşan bir nevi sosyal ve
ahlâkı bir hastalık. Çünkü adaletsizlik, kötü fiillerin
yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep oluyor.
Kaynak: DİB ve muhtelif
---------------
[1] "Ey iman edenler! Çokça zan etmekten kaçınınız,
şüphe yok ki, zannın bazısı günahtır ve birbirinizin kusurunu araştırmayınız ve
bazınız, bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeği
sever mi? -Bilâkis- onu çirkin görmüş olursunuz. Artık Allah'tan korkunuz,
şüphe yok ki, Allah tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir." (Kur'an,
Hucurat 49/12)
[2] Muhammed Peygamber "Gıybet nedir bilir
misiniz?" diye sordu. Yanında bulunanlar: "Allah ve onun elçisi daha
iyi bilirler" dediler. "Gıybet, kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfat
ile vasıflandırmaktır." buyurdu. "Kardeşimde söylediğim sıfat
bulunuyorsa?" diye sorulduğunda: "Söylediğin sıfat eğer kardeşinde
bulunuyorsa gıybet etmiş olursun, bulunmuyorsa iftira etmiş olursun."
buyurdu. (Müslim, Birr, 70; Tirmizî, Birr, 23)
[3] "Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin
ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalpten her biri bundan sorumludur. (Kur'an,
İsra/36)
[4] Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse
kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size
merhamet edilsin.(Hucurât, 49/10),
[5] Bir âyette, "Şeytan, içki ve kumar ile sadece
aranıza düşmanlık ve nefret (buğz) sokmaya çalışır..." (Mâide, 5/91)
buyrulmaktadır.
[6] "Ey îmân edenler! Sizden olmayan kişileri sırdaş
edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı
esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke (buğz)
ağızlarından taşmaktadır..." (Âl-i İmrân, 3/118)
[7] Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki Onlar (İbrâhim
aleyhisselâm ve berâberindeki mü'minler) kâfirlere dediler ki "Biz sizden
ve Allahü teâlâdan başka tapmakta olduğunuz putlarınızdan uzağız. Bizden sevgi
beklemeyiniz. Allahü teâlâya bir olarak inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda
düşmanlık ve buğz dâimâ âşikârdır (Putlara tapmayı terk ederseniz, sizi
severiz) . (Mümtehine sûresi 4)
[8] Günâh işleyeni eliniz ile men ediniz, buna kuvvetiniz
yetmezse, söz ile mâni olunuz. Bunu da yapamaz iseniz, kalbiniz ile buğz
ediniz, bu ise îmânın en aşağı derecesidir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
[9] "Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize haset
etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş
olunuz..." (Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 24-28).
[10] Bir hadiste, "Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, belki
bir gün ona buğz edersin; buğz ettiğine de ölçülü buğz et, olur ki onu bir gün
seversin" buyrulmuştur (Tirmizî, Birr, 60). (M.C.)
[11] "Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de
onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş
olur" (Nisâ, 4/112.) buyrulmak suretiyle
[12] Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını
asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için
bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira
etmiş olur(Nisâ, 4/48).
[13] Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsrâ, 17/36; Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse,
bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.(Hucurât,
49/6)
[14] Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o
kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar),
doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/3)
[15] (Buhârî, Vesâyâ, 23)
[16] Nebî (s.a.s) "Iftira eden kimse zarara
uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.
[17] (Müslim, Birr, 60)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder