12 Nisan 2014 Cumartesi

146 12 Nisan 2014 Cumartesi 20:05 ESKİMEYEN KELİMELER..........Gıybet, Dedikodu, Buğz, İftira

Gıybet

Sözlükte "uzaklaşmak, gözden kaybolmak, gizli kalmak" gibi anlamlara gelen bu kelimenin "gayb" kökünden türediği belirtiliyor.

Gıybet, dinî bir kavram olarak, bir kimseden, gıyabında hoşlanmadığı sözlerle bahsetmek demek. 

Kur'ân'da [1] gıybet yasaklanmış, gıybet yapmak ölmüş bir kardeşinin etini yemeye benzetilerek bu davranıştan sakındırılmıştır.

Bunun nedeni İslâm'da insan haklarından olan kişinin dokunulmazlığı ilkesine büyük değer verilmesidir. Zira bu husus "ırz" kavramı içinde görülmektedir. Bu itibarla bir kimsenin gıyabında onun şahsıyla ilgili kusurlarından söz edilmesi doğrudan gıybet tanımına giriyor. Hatta o kişinin çocukları, annesi, babası ve diğer yakınlarının kusurlarından bahsedilmesi de aynı şekilde gıybet sayılmış.

İslâm âlimleri gıybetin haram ve büyük günah olduğu konusunda ittifak halindeler. Gıybet, sözle olabileceği gibi yazı, ima, işaret ve taklit gibi davranışla da olabilir. Bu tür söz ve davranışlar şayet gerçeği ifade ediyorsa gıybet, etmiyorsa iftira sayılır [2] ki bu çok daha kötüdür.

Ancak bir söz veya davranışın gıybet sayılıp sayılmaması niyetle de yakından ilgilidir. Buna göre bir kimsenin yanlışlarının sırf onu küçük düşürmek amacıyla söylenmesi gıybet sayılırken, yanlışlarının düzeltilmesi maksadıyla söylenmesi böyle değerlendirilmemiştir. Yine herhangi bir kişi veya zümreyi kastetmeden genel olarak insanların kötülüğünden söz etmek de gıybet olmuyor.

Yine haksızlık yapanı ilgili mercilere şikâyet etmek, fetvâ sormak, insanları kötülüklerden korumak, kötülüğe engel olmak için destek aramak, lakabıyla şöhret bulmuş birini o lakabıyla tanıtmak, zulüm ve ahlâksızlığı hayat tarzı haline getirenleri kınamak amacıyla aleyhinde konuşmak gıybet sayılmıyor.

Gıybetin yapılması gibi dinlenmesi de haram. Bir zarar doğurma ihtimali yoksa sözle veya fiilî olarak gıybete engel olunması, bu mümkün olmazsa gıybet edilen yerin terk edilmesi, bu da mümkün değilse gıybete karşı bir hoşnutsuzluk duygusu içinde bulunulması gerekiyor.

Gıybetin kin ve öfke, başkasını kötüleyerek kendi itibarını yükseltme düşüncesi, kıskançlık vb. gibi çeşitli saikleri olabilir. Her ne ise tedavisi bunlardan kurtulmak ve tevbe etmek olarak ifade edilmiş.

Dedikodu

Dedikodu denildiğinde, başkalarının kişisel ve özel konuları hakkında yapılan konuşmalardan bahsediyoruz. Çoğunlukla da insanların özel yaşamını konu alıyor. Dedikodu, bazen gerçek bazen de tamamen hayali bir bilgi alışverişi olabiliyor. 

Erkekler tarafından yapıldığında sohbet ya da muhabbet olarak adlandırıldığından daha çok kadınlara yakıştırılır. Ancak, dedikodu yapmak tek bir cinse özgü değil. Herkese genellenebilecek daha çok kişisel nedenlere dayalı bir durum bu.

Bir dedikodu türü olan söylenti ise ona karışmış kişilerle ilgili olaylarla ve konulara dair. Çoğu zaman da bunların doğruluğu da yanlışlığı da net değil. Söylentiler çoğunlukla belirsiz durumlara açıklık getirme çabası üzerinden yürüyor. İnsanlar genelde tam bilgi sahibi olmadıkları ama merak da ettikleri şeylerin dedikodusunu yapıyorlar. Ya da var olan bir durumun normal kabul edilen standartların dışında kalmasından dolayı dedikodusu ediliyor.

Ancak, yaşanan mahallede, çalışılan bir iş yerinde ortaya çıkan bir söylentiye zamanında müdahale edilmezse oluşabilecek hasar gerçekten büyük olabilir. Çünkü, dedikodu çoğu zaman yapıldığı ortamda kalmasına karşılık, söylenti bazen sınırları dahi aşabiliyor.

Halk arasında dedikodu, gıybet ile aynı anlamda kullanılmakta. Ancak, söylenen söz eğer bahsedilen insanı rahatsız edebilecekse niyet ne olursa olsun söylememeli. Çünkü hoşa gitmeyen söz gıybet oluyor. Başka bir deyişle, bilmediğimiz şeyleri [3]söylememeli, kendimize söylendiği zaman hoşlanmayacağımız bir şeyi, diğer insanların arkasından konuşmamalıdır.

Bazı gazetelerde dedikodu köşeleri bulunmakta ve bu sayfalarda ünlü ve toplumun gözü önünde olan kişilerin dedikoduları yapılmaktadır. Böylece, onların yanlış hareketlerinden doğan skandallar pervasızca ortalığa saçılmakta ve bu dedikodu üstünden toplum zehirlenmektedir. Kuşkusuz bu çok daha zararlı, yozlaşmış bir davranış türüdür.

Buğz

Hubb; dostluk ve sevgi, buğz ise bunun zıddı imiş. Bu anlamda buğz sevmemek, kin gütmek, hoşlanmamak demek. Hatta birisi hakkında gizli ve kalbi düşmanlık hissetmek oluyor.

Hiç şüphesiz başkalarına buğz edip düşmanlık beslemek, İslâm ahlâkıyla bağdaşmayan bir davranış. 

Çünkü, Kur'ân'da mü'minlerin birbirleriyle kardeş oldukları ilân [4]edilmiş kin ve düşmanlığa vesile olacak her türlü davranıştan uzak durulması [5] istenmiş.

Diğer taraftan bir başka ayette mü'minler kendilerine kin ve düşmanlık besleyen topluluklardan gelebilecek kötülüklere karşı da dikkatli olmaları konusunda [6]uyarılıyorlar. Hatta buğz edilmesi gereken bir durum [7]hakkında bile mü’minler açıkça ikaz [8]edilmişler.

Hz. Peygamber de çeşitli vesilelerle kardeşlik duygularını yok edecek davranışlardan [9] kaçınmaları hususunda mü'minleri uyarmış. Herşeye rağmen insanlar arasında sevgi ve bağlılığı devam ettirmek, insanlığın gereği olan ünsiyeti yaşatmak gerekiyor.

Buğz, ne kadar müslümanlar ve insanlar arasında kötü huylardan sayılıyorsa, imansızlığa, kötülüklere ve bunların sebepleri olan nefs-i emarenin kötü arzularına, şeytana ve insanı kötülüğe iten içki, kumar, tembellik ve atalete karşı buğz etmek ve bu kötü vasıflara düşman olmak ve onları düşman bilmek te güzel huylar arasında kabul edilmiş.

İnsanlara karşı buğz etmek, insanları kalben sevmemek ve onlara düşman olmak, düşmanlık hisleri taşımak giderek sevgi ve muhabbet hislerini zayıflatıyor. İnsanlar arasında soğukluğa ve iletişim kopmasına neden oluyor. Buğz, nefreti, nefret de düşmanlığı doğuruyor. Sevgi ve dostluğu yok ediyor. Mü'min, başkasına kızarken de, başkalarını severken de ölçülü [10]olmalı.

İftira

Sözlükte "yalan söylemek, uydurmak, asılsız isnatta bulunmak gibi" anlamlara geliyor. İftira, ahlâk terimi olarak da bir kimseye işlemediği bir suçu isnat etmek demekmiş.

Kur'ân'da iftira ve aynı kökten gelen kelimeler elli dokuz yerde geçmekte. 

Mesela bir âyette [11] suçsuz birinin üzerine atılan iftiranın büyük bir bühtan ve apaçık büyük bir günah olduğuna dikkat çekilmiş.

Yine bu âyetlerden birinde [12] Allah'ın, kendisine ortak koşma fiilini de iftira olarak gördüğü anlaşılıyor. Buna göre Allah'a ortak koşan kimse, yanlış bir inanç uydurup ona iftira etmekte ve affedilmeyecek büyük bir günah işlemiş olmaktadır.

İslâm'da iftira haram kılındığı gibi asılsız olması muhtemel haberler doğruymuş gibi kabul edilerek bunları araştırmadan inanmak da yasaklanmış. [13]

Ancak, günümüzde fertlerin birbirine iftirası yanında basın, yayın ve sosyal medya yoluyla da çeşitli iftiralar yapılabiliyor. Ancak, unutulmamalı ki namus, iffet, haysiyet ve zimmet üzerindeki bir iftira ne kadar çok yayılırsa, iftiracının sorumluluğu [14] da o nisbette ağır olacaktır. O yüzden gelen bir haberden emin olmadan bu dedikoduyu, gıybet iftira düşünmeden yaymaya alet olmamalıdır.

Hadislerde, büyük günahlar [15] arasında, kötülükten habersiz iffetli bir kadına zina iftirasında bulunmak da sayılmış. Şüphesiz bu en ciddi iftiralardan biri. Ama iftira eden kimse, bununla amacına ulaşamayacağı gibi sonuçta dünyevî ve uhrevî bakımdan da kendisi zararlı [16]çıkacaktır.

Bu yüzden mü'minleri kötü huy ve davranışlardan uzak tutma gayreti içinde olan Hz. Peygamber onları iftira konusunda da uyarmış, [17]iftiranın insanın âhiret hayatını iflasa götürecek olan kul hakları arasında yer aldığını belirtmiştir.

Iftira son derece kötü ve tahrib edici bir şey. Hem iftirayı yapan ve hem de kendisine iftira edilen kimse için oldukça rahatsız edici bir durum. Iftira sonucunda en başta insanlar arasındaki sevgi ve dostluk bağları zayıflayıp dayanışma gücü ortadan kalkıyor. İnsanlar birbirine güven duymaz oluyorlar. Bu güvensizlik katlanarak, toplumun sosyal hayatını tamamen felce uğratan yıkıcı bir etkiye dönüşüyor. Bu anlamda iftira, toplumdaki güzellikleri yakıp bitiren bir ateş gibi adeta.

İftira, toplumda özellikle adaletin etki ve hızını kaybettiği zamanlarda yaygınlaşan bir nevi sosyal ve ahlâkı bir hastalık. Çünkü adaletsizlik, kötü fiillerin yaygınlaşmasına ve artmasına yol açan bir başıboşluğa sebep oluyor.

Kaynak: DİB ve muhtelif
---------------
[1] "Ey iman edenler! Çokça zan etmekten kaçınınız, şüphe yok ki, zannın bazısı günahtır ve birbirinizin kusurunu araştırmayınız ve bazınız, bazınızı gıybet etmeyiniz. Sizden biriniz, ölü kardeşinin etini yemeği sever mi? -Bilâkis- onu çirkin görmüş olursunuz. Artık Allah'tan korkunuz, şüphe yok ki, Allah tevbeleri kabul edicidir, çok esirgeyicidir." (Kur'an, Hucurat 49/12)
[2] Muhammed Peygamber "Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sordu. Yanında bulunanlar: "Allah ve onun elçisi daha iyi bilirler" dediler. "Gıybet, kardeşini onun hoşlanmadığı bir sıfat ile vasıflandırmaktır." buyurdu. "Kardeşimde söylediğim sıfat bulunuyorsa?" diye sorulduğunda: "Söylediğin sıfat eğer kardeşinde bulunuyorsa gıybet etmiş olursun, bulunmuyorsa iftira etmiş olursun." buyurdu. (Müslim, Birr, 70; Tirmizî, Birr, 23)
[3] "Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalpten her biri bundan sorumludur. (Kur'an, İsra/36)
[4] Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah'a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.(Hucurât, 49/10),
[5] Bir âyette, "Şeytan, içki ve kumar ile sadece aranıza düşmanlık ve nefret (buğz) sokmaya çalışır..." (Mâide, 5/91) buyrulmaktadır.
[6] "Ey îmân edenler! Sizden olmayan kişileri sırdaş edinmeyin. Onlar sizi yoldan çıkarmak için ellerinden gelen hiçbir çabayı esirgemezler ve sizi sıkıntıda görmekten hoşlanırlar. Şiddetli öfke (buğz) ağızlarından taşmaktadır..." (Âl-i İmrân, 3/118)
[7] Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki Onlar (İbrâhim aleyhisselâm ve berâberindeki mü'minler) kâfirlere dediler ki "Biz sizden ve Allahü teâlâdan başka tapmakta olduğunuz putlarınızdan uzağız. Bizden sevgi beklemeyiniz. Allahü teâlâya bir olarak inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda düşmanlık ve buğz dâimâ âşikârdır (Putlara tapmayı terk ederseniz, sizi severiz) . (Mümtehine sûresi 4)
[8] Günâh işleyeni eliniz ile men ediniz, buna kuvvetiniz yetmezse, söz ile mâni olunuz. Bunu da yapamaz iseniz, kalbiniz ile buğz ediniz, bu ise îmânın en aşağı derecesidir. (Hadîs-i şerîf-Buhârî, Müslim)
[9] "Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize haset etmeyiniz, birbirinize sırt çevirmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz..." (Buhârî, Edeb, 57; Müslim, Birr, 24-28).
[10] Bir hadiste, "Sevdiğin kimseyi ölçülü sev, belki bir gün ona buğz edersin; buğz ettiğine de ölçülü buğz et, olur ki onu bir gün seversin" buyrulmuştur (Tirmizî, Birr, 60). (M.C.)
[11] "Kim bir hata yapar veya kasıtlı günah işler de onu bir suçsuzun üzerine atarsa büyük bir bühtan ve apaçık bir günah işlemiş olur" (Nisâ, 4/112.) buyrulmak suretiyle
[12] Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur(Nisâ, 4/48).
[13] Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur. (İsrâ, 17/36; Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.(Hucurât, 49/6)
[14] Ayette şöyle buyurulur: "Mümin erkek ve o kadınlara işlemedikleri bir günahla eziyet edenler (onlara iftira atanlar), doğrusu açık bir günah yüklenmişlerdir" (el-Ahzab, 33/3)
[15] (Buhârî, Vesâyâ, 23)
[16] Nebî (s.a.s) "Iftira eden kimse zarara uğramıştır" (Ahmed b. Hanbel, I, 91) buyurur.
[17] (Müslim, Birr, 60)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder