10 Ocak 2024 Çarşamba

10 Ocak 2024 Çarşamba; TORUNLARIMA MEKTUPLAR....................ANILAR; 10 Ocak

 

Divan şiiri I albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

Canıma bir merhaba sundu ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.
(Ruhların yaratıldığı ezel gününde, o sevgili gözleriyle bana öyle bakış attı ki âdetâ “merhabâ” dedi. O bakışın etkisiyle öylesine mest oldum ki o günden sonra hiç kimsenin merhabâsını alamadım.)
Ahmed Paşa (*)
----------------------
Gazel
Çîn-i zülfün miske benzettim hatâsın bilmedim
Key perîşân söyledim bu yüz karasın bilmedim
(Ey sevgili! Saçının kıvrımını miske benzettim ama hata ettiğimi anlayamadım. Meğerki saçlarının kıvrımı miske benzemeyecek kadar güzelmiş. Beni bağışla. Saçların gibi dağınık bir söz söylemenin nasıl bir yüz karası olduğunu bilemedim.)
Ben kara toprağ idim cân verdi bûyundan sabâ
Hey ne cân-perver kıyâmet dil-rübâsın bilmedim
(Ben cânsız bir kara topraktım. Sabah yeli senin kokunu getirerek bana can verdi. Hey! Sen ömre bedel bir güzel, cana can katan bir gönül avcısıymışsın. Yazık ki ben bunu bilemedim.)
Kad kıyâmet gamze âfet zülf fitne hat belâ
Âh kim ben hüsnünün bunca belâsın bilmedim
(Uzun boyun bir kıyamet sebebi, süzgün bakışların bir âfet, saçların fitne, yüzündeki ayva tüylerin ise tam bir belâ! Âh ki ben güzelliğinin bunca belâsını bilemedim.)
Dün tabîbe derd-i dilden bir devâ sordum dedi
Gam yemeden özge bu derdin devâsın bilmedim
(Dün hekime “Gönül derdinin ilâcı nedir?” diye sordum. “Gam yemekten başka bu derdin ilâcını bilmiyorum” dedi.)
Cânıma bir merhabâ sundu ezelde çeşm-i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim
(Ruhların yaratıldığı ezel gününde, o sevgili gözleriyle bana öyle bakış attı ki âdetâ “merhabâ” dedi. O bakışın etkisiyle öylesine mest oldum ki o günden sonra hiç kimsenin merhabâsını alamadım.)
Kadd-i dil-dârın hevâ-dârı değilse zülf-i yâr
Her kademde n’için öper hâk-i pâsın bilmedim
(Eğer sevgilinin saçı onun (sevgilinin) boyuna âşık değilse her adımda ayağının toprağını ne diye öpüyor, bilemedim.)
Kasdı hâk etmek değilse ömrünü âşıkların
Ayağa n’için salar zülf-i dü-tâsın bilmedim
(Eğer sevgilinin amacı âşıklarını öldürüp toprak eylemek değilse iki büklüm olan saçlarını ne diye ayaklarına kadar salıyor, bilemedim.)
Ben kemân-ı vaslını çekmek dilerdim dilberin
Hecr hükm-endâz imiş tîr-i kazâsın bilmedim
(Ben sevgilinin vuslat yayını çekmek istiyordum. Eyvah ki bu konuda hükmü veren ayrılıkmış. Ben bu kaza okunu fark edemedim. Yani aşkta kazanan vuslat değil hasrettir.)
Sidreye benzettiğim ayb etme cânâ kaddini
K’anı benzetmekde bundan müntehâsın bilmedim
(Ey sevgili! Boyunu Sidre’ye -bu ağaç, varlık âleminin sonu kabûl edilir- benzettiğim için sakın beni ayıplama! Çünkü, boyunu benzetmek için bundan daha yükseğini bilmiyorum.)
Çün cihândan yeğ bilir ma’şûk sırrın âşıkın
Pes neden dinler rakîbin iftirâsın bilmedim
(Mademki sevgili âşığın sırrını bütün dünyadan daha iyi biliyor. Acaba neden rakîbin -âşığın mâşuğa kavuşmasını engelleyen, âşıkla mâşuğun arasına giren, mâşuğa âşığı kötüleyen, âşığa sürekli zarar veren bir varlık- iftiralarına kulak asıyor, bilmiyorum.)
Hâk-i pâyin açtı dil çeşmin ki gördüm hüsnünü
Nice cevherdendir anın tûtîyâsın bilmedim
(Ayağının toprağını gözlerime sürme edindim de gönül gözüm açıldı. Böylece güzelliğini görebildim. Yazık ki ayağının toprağındaki iksirin nasıl bir cevher olduğunu bugüne kadar anlayamamışım.)
Çün tabîb-i la’line anber satar hindû benin
Yâ neden bekler lebin dârü’ş-şifâsın bilmedim
(Kara benin bir Hintli gibi gelmiş lâl -kırmızı renkte, değerli bir taş- ile tedavi yapan hekime amber satıyor. Benin hekimlikte bunca marifetli iken senin dudağının çevresinden ayrılamayışını anlamıyorum.)
İçi yandığından ağlar şem’-i meclis hâlime
Yâr oda n’için yakar ben mübtelâsın bilmedim
(Meclisteki mum, içi yandığı için hâlime ağlıyor. Bunu anlıyorum da sevgilinin benim gibi düşkününü ateşlere neden yaktığını anlayamıyorum.)
Bana dilberden inâyet istemen ey dostlar
Sanmasın düşman beni kadr-i cefâsın bilmedim
(Ey dostlar! Sevgiliden bana iyilikte, lütufta bulunmasını istemeyin ki düşmanlarım onun eziyetinin kıymetini bilmediğimi sanmasınlar.)
Nâmeye nâmın yazarken gitti aklım âh kim
Nice yazdım ruk’a-i medh ü senâsın bilmedim
(Ey sevgili! Mektuba adını yazarken aklım başımdan gitti. Mektubun devamında senin övülesi yanlarını nasıl yazdım, bilemedim.)
Kaçtı Ahmed hışm-ı çeşminden velî bir kimseye
Sâye-i zülfünden özge ilticâsın bilmedim
(Ey sevgili! Ahmed senin gözlerinin hışmından kaçıp koruyucu bir kişiye gitti. Amma gel gör ki senin saçlarının gölgesinden başka sığınacak bir yer bulamadı.)


Görsel düşünceler II
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

10 Ocak 2019

Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Orhan Veli Kanık

10 Ocak 2021 20:30 Pazar CORONA GÜNLERİ....................................Corona labirentinde

Corona medcezirleri

Corona günlerinin 305’ncisindeyiz. Hayat zaten kolay değil, üstüne üstlük hiç bilmediğimiz bir hastalık bir yıldır bizi beşik gibi sallıyor. Her gün akşam Corona güncel tablolarından meteroloji raporu gibi günlük durumları izliyoruz. 

Bir dönem geliyor artışlarla bizim de yüreğimiz kalkıyor. Aşka bir dönem tepelerde askıda kalıyoruz. Bazen de “bu iş bitiyor galiba” diyerekten içimiz umutla doluyor.

Özellikle son aylarda çok fazla yanımızdan, yöremizden, uzağımızdan vefat haberleri duyduk.  Cenazelerine gidemedik. Bol bol taziye mesajları yazdık, telefonlarla baş sağlığı diledik. Nişanları, düğünleri olanların sevincine ortak olamadık. Nişan, düğün hayalleri olan gençlerin omuzlarının yıkılışını, gözlerinin bulutlanışını izledik. Sosyal medya kutlamalara da, üzüntülere de aracılık etti. Hastalananlara geçmiş olsun dedik, çocuğu torunu olanlara göz aydınlığı diledik.

Kuşkusuz yaşanan acılar da sevinçler de hayatın bir gerçeği. Bir saniye sonra ne olacağını, hangi haberi alacağımızı bilemiyoruz. Corona günleri adeta medcezir iniş çıkışları gibi hayatımızı çalkalayıp durdu. Elbet kötü günleri de kabullenebiliyoruz, ama direnç de içimizde saklı. Öncelikle hasta olmamaya, kendimizi ve ailemizi korumaya çalıştık. Yapmak istediğimiz pek çok şeyi yapmadık, yapamadık ama hiç umulmadık sürprizler de eksik olmadı değil hayatımızda. Hepsinden de çok şeyler öğrendik, öğreniyoruz. 

Kendi kendimizi izolasyon çevremizdekilerle yüz yüze bağ kurmayı sınırladı. Komşularımızdan bile kaçar olduk. 2020 yılı elimizin altından kaydı gitti. Hayat çok kısa, bir yılı azımsamamak lazım. Ama Corona günlerinde hayatın önümüzden geçip gitmesine şahit olduk işte. Daha da bu halin ne kadar süreceği belli değil.

Çalışanlar kendilerini işlerine tam olarak veremedi. Hanımlar eve hapsolan hayatın ağırlığı altında ezildiler. Evlilikler, arkadaşlıklar hatta kariyer planları hepsi bir imtihana tabi oldu neredeyse. Arkadaşlarımızla birlikte olamadık. Terapi gibi olan çay kahve muhabbetlerini edemedik, hedef ve hayallerimizi paylaşamadık.

Bütün doktorlar yaşamak için huzurlu bir hayat, sağlıklı beslenme ve spor yapmayı tavsiye ediyor. Ama itiraf etmeli ki bunları yapamadık. Rutinlerimiz 100 metrekare evin içinde kayboldu gitti. Belki corona olmadık ama neredeyse hepimiz depresyon hastası olduk. Fiziksel olarak iyi olma halinin sağlık demek olmadığını anladık yaşayarak. Kendimize, etrafımıza “iyisin, iyiyim” demek yetmiyormuş. Depresyon için ilaç gerektiğini de böylece öğrenmiş olduk.

Torunlarımızı büyüttük bu dönemde. Çocuklarımızla ilgilendik hiç olmadığı kadar. Onların da bize yakın olmalarından mutlu olduk. Bir araya gelemediklerimizle hep birlikte olmayı ne kadar da özledik değil mi? Gitmek istediğimiz yerlere gidebilmeyi, alış veriş edebilmeyi. Haftada bir dışarıda yemek yiyebilmeyi.

Bu arada sürprizler de yaşamadık değil. Memleketten uzun zamandır beklediğimiz bazı haberler aldık. Yıllardır görüşmediğimiz, görüşemediğimiz akrabalarla bol bol görüntülü görüştük. Hatta hakkında hiç bilgimiz olmayan akrabalarımızla da böyle sanal ortamlarda tanıştık. Fotoğraflar aldık, fotoğraflarımızı gönderdik bilsinler, bilelim diye.  

İkiz torun haberi sevinçlerimizi üçe beşe katladı. Öbür küçük torunların “dede, nenne, dayı, teyze, amca, abi” demeleri ise adeta yağlarımızı eritti. Yürümeleriyle havalara uçtuk, sarılıp öpmeleriyle kendimizden geçtik. Büyük oğlumuzun son üç kitabı 2020 yılı içinde çıktı. Bense sadece geçtiğimiz yıl içinde 400’e yakın yazı yazdım.

Corona medcezirine rağmen hamd olsun canımız sağ. Ayaktayız, yaşıyoruz. Her koyu karanlığın bir şafağı var. Sabahı olmayan bir gece, baharı olmayan bir kış yok. Rabbim daha kötüsünden muhafaza eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder