KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER…(Büyüklere Masallar)
Bizim nesil ve bizden öncekiler "Bir varmış, bir yokmuş, Allah'ın kulu çokmuş .." diye başlayan masallarla büyüdük. Kış geceleri; kerpiç veya taştan yapılmış köy evlerimizin bir köşesinde, kütür kütür yanan meşe odunu sıcaklığı, gaz lambası şavkında aydınlanan toprak sıvalı odalarda dinlerdik nenelerimizi. Şimdilerde gözünü televizyonla açan yeni nesiller çizgi filmlerle büyüyorlar. Belki anne babaları kitaplardan masal da okuyor olabilirler. İsterlerse internetten de dinleyebiliyorlar tabi. Ama aynı şey mi doğrusu bilmiyorum.
Her masalda olmazsa olmaz tekerleme ; "..Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken.." diye devam ederdi. Ondan sonrası anlatanın hayal gücü ve ustalığına kalmıştı. Mesela; ".. babam düştü beşikten, alnını yardı eşikten, annem kaptı maşayı, babam kaptı küreği, bana gösterdiler köşeyi..." ya da " ak sakal, sarı sakal, berber elinden yeni çıkmış kırkılmış yok sakal, kasap olsam sallayamam satırı, nalbant olsam nallayamam katırı, hamama girsem sorarım natırı, nadan olan bilmez ahbap hatırı, dereden geldim, sandığa girdim, bir de ne göreyim, köşede bir hanım oturuyor, şöyle ettim, böyle ettim, yüzüne baktım, hanım yerinden kalktı, çıktık birlikte yola, ne sağa baktık ne sola, gide gide kaf dağının arkasına geldik ki, ne ileri gidilir ne geri, sana bir masal söyliyeyim gel beri.." denir ve bu uzun girişten sonra nihayet masala başlanırdı.
Elbette her çocuk dinlediği masalları kendi hayal dünyasında yaşar. Kendinden renk ve şekil katar onlara, anlamlandırır. Ama, masallar bana çocukluğumdan farklı ve ciddi şeyler anlatıyorlar şimdi. Onları farklı yönleriyle adeta yeniden keşfediyorum. Örneğin, çok bilinen "Hansel ve Gretel" den ve onların ardınca ektikleri "küçük çakıl taşlarından" söz edelim.
Çok eskiden ormanın derinliklerinde yaşayan bir oduncunun Hansel ve Gratel adında iki çocuğu varmış. Hansel ve Gratel’in anneleri onlar daha çok küçükken ölmüş, babaları da çok kötü kalpli bir kadınla yeniden evlenmiş. Üvey anne, hain, kötü kalpli bir kadınmış. Bu fakir hayatı yaşamaktan nefret ediyor, Hansel ve Gratel’e çok kötü davranıyormuş. Hansel ve Gretel bir gece uyumaya hazırlanırken, üvey annelerinin babalarına, “Çok az yiyeceğimiz kaldı. Eğer bu çocuklardan kurtulmazsak, hepimiz açlıktan öleceğiz,” dediğini duymuşlar. Babaları karşı gelmeye çalıştıysa da, kadını razı edememiş bir türlü. “ Yarın onları ormana bırakacağız” sözlerini duyan Gretel ağlamaya başlamış. “Endişe etme,” diyerek kardeşini teselli etmiş Hansel: “Evin yolunu buluruz.” O gece Hansel geç saatlerde gizlice dışarı çıkmış ve cebine bir sürü çakıl doldurmuş. Sabah olunca, ailece ormana doğru yürümeye başlamışlar. Hansel bu taşları yolu bulmak için kullanmış. Sahiden de akşam olmadan iki kardeş eve dönmüşler." Masalın devamını burada anlatacak değilim tabi. Amacım, bu masalda ne gördüğüm, ondan ne çıkardığım.
Hansel ve Gretel (Hänsel und Gretel)" in, Grimm Kardeşler ve onlardan da önce Giambattista Basile tarafından uyarlanan Alman kökenli bir masal olduğu söylenir. Ancak hikâyenin özgün hali, büyük ihtimalle ortaçağ hayatının zorluklarına karşı bir nasihattir. Çünkü, açlık, savaş, salgın hastalıklar ve diğer sebeplerle çocukları ormanda bırakmak, özellikle geç ortaçağ döneminde bilinen bir uygulamaymış. Bu nedenle masalın açlık nedeniyle meydana gelen gerçek terk edilme vakalarından esinlenerek ortaya çıktığı ve verilen mesajın da yabancıların görünürdeki cömertliklerine aldanmamak olduğu düşünülmektedir.
Benim yeniden fark ettiğim şeyse Hansel'in “Evin yolunu bulmak için cebine doldurduğu küçük çakıl taşları" oldu. Sonuçta dönüş yolunu işte bu yola ektikleri çakıl taşlarını takip ederek bulmuşlardı. Bir sonrasında aynı şeyi ceplerinde kalan ekmek kırıntılarını yola dökerek yapmaya çalışmışlar, ama o ekmek kırıntılarını kuşların, böceklerin yiyeceğini düşünememişlerdi. Bu yüzden de akşam evlerine dönememiş, ormanın içinde kaybolup gitmişlerdi.
Sevdiğimiz büyük insanların "izindeyiz" denir. Hayatta iken iyi işler yapan, ardında eser bırakan insanlar daima yüceltilir. Gerçekten de, Hansel ve Gretel 'den Mimar Sinan'a, Mevlana'dan Yunus'a , Nizamülmülkten Fatihe kadar bir çok insan ardı sıra iz bırakmışlardı. Fark şurada ki, o yol işaretlerinden kendileri değil ilelebet sonraki nesiller faydalanmaktadır.
Nereden nereye geldik değil mi ? Yola iz bırakan küçük çakıl taşlarından tarihe serpiştirilmiş dev eserlere. Bunun için herkesin devlet adamı, düşünce adamı, nakkaş, şair, taş yontucusu olması gerekmez. Siz siz olun ardınızda iz bırakın. Ayak izleriniz bakarsınız yine size lazım olur. Arkanıza bıraktığınız şeyler belki de kurda kuşa yem olur. Ama bir işe yarar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder