23 Temmuz 2021 Cuma

23 Temmuz 2021 23:30 Cuma CORONA GÜNLERİ...............................Modern zaman bayramları

Modern zaman bayramları

Coronavirüs salgını ülkemizde 498.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 577 gün geçti.  Vaka sayıları maalesef tırmanmaya devam ediyor. 4 Temmuzda 4.418 ile 19 Kasımın (4.542) biraz altında son 7,5 ayın en düşük noktasındaydı. Ancak 5 temmuzdan itibaren sürekli yükselerek; 4.678, 5.299, 5.160, 5.171, 5.670, 5.530, 5.261, 5.404, 6.285, 6.907, 7.304, 6.918, 7.666, 7.680, 7.667, 8.780, 8.151, 9.586,11.094 şeklinde bir seyir izlemiş.

Görüldüğü gibi covid-19 vakaları 6 temmuzda 5 binin (5.299), 13 temmuzda 6 binin (6.285), 17 temmuzda 7 binin (7.666), 20 temmuzda 8 binin (8.780) ve 22 temmuzda 9 binin (9.586) üzerine çıkmış. Bugün 23 temmuz itibariyle ise 11.094'e ulaşmış durumda. Sadece 20 gün içinde (6.676/4.418) %151 (bir buçuk misli) artış var. Bu trend yeni bir dalganın habercisi mi yoksa kısa sürecek bir uyarı mı göreceğiz.

Bu arada Kurban bayramının dördüncü gününü de tamamlayıp bayramı uğurladık. Son iki gündür bayram kavramından, eski bayramlardan söz ediyorduk. Şimdi biraz da  günümüzde bayram nasıl algılanıyor, nasıl yaşanıyor ona bakalım.

Akan zamanla birlikte temayüller de değişiyor. Eskiden bayramlar tüm ailenin bir araya geldiği zamanlar iken günümüzde modern hayatın yoğun çalışma temposu ve geniş ailelerin yavaş yavaş yerini çekirdek ailelere bırakmaya başlamasıyla birlikte artık tatil fırsatı olarak görülüyor. Her geçen gün bayramlar dini ağırlıklı günler olmaktan çıkıyor, tatil olarak görenler çoğalıyor.

Yine de gelenek henüz tamamen ölmedi. Bayramları büyüklerini ziyaret ettikten sonra kalan zamanda ailecek tatil yapanlar da az değil. Kışın kayak merkezlerine, yazın da deniz kıyısı tatil beldelerine gidiyorlar. Bayramlarda İstanbul ya da Ankara'da gibi büyük şehirlerden birkaç günlüğüne de olsa uzaklaşıp doğal hayata kaçanlar var. Bazıları hangi mevsim neye uygunsa yurt dışı seyahat turlarına katılarak değerlendiriyor. Kimi iş insanları ise tüm ailesiyle birlikte tatile giderek hem bayramı aileyle geçiriyor hem de dinlenme şansı yakalıyor.

Yapabilenler bayramlarda bayram namazı ve aile içi bayramlaşmayı bir gelenek olarak görüyor ve devam ettiriyor. Mümkünse ilk günü aile büyüklerinin elini öpüp bayramlaştıktan sonra bayramın ikinci günü veya sonrasında tatile gidenler böylece bayram gereklerini yerine getirdiklerini düşünüyorlar. Çünkü akıllarında yoğun tempolu iş hayatından kopup birazcık "kafayı dinlemek" var.

Genelde bayramlarda tatile çıkan ancak fırsat olursa anne ve babayı ziyaret edenlerin hali ise oldukça düşündürücü. 3 yıldır anne ve babasını ziyarete gidemeyen, ancak bu yıl fırsat bulup görüştüğünü belirten insanlar herhalde görevini yaptığını(!) düşünüyor olmalı. 

Bazıları bayramların tatil olarak görülmesinden dolayı görünürde mutsuz. Bayramları hala büyük aile fertleriyle beraber geçirmeye özen gösteren insanlar bunlar. Çocuklarına bu dönemlerin bir tatilden çok aslında ne manaya geldiğini olabildiğince aktarmaya çalışıyor ve bu geleneklerin nesilden nesile aktarılması gerektiğini düşünüyorlar. Fakat duyguları daha çok kendini kabahatli hisseden suçlulara has.

Böyle insanlar "Geleneklerin hepsini sürdüremesek de evde mutlaka bir bayram hazırlığı yapıyoruz. Bayram sabahı mutlaka yeni alınmış bir kıyafet giyerim" diyebiliyor. Bir süre Rusya’da yaşayan, milli ve resmi bayramlarda genelde çalışan bir kişi kızının ilk çocukluk yılları için üzgün. Bayram sevincini çocuklarına yaşatabilmek adına, özenle giyinip aynı sitede yaşayan diğer Türk aileleri ile bir araya gelip eski bayramları yad etmekten başka elinden bir şey gelmemiş. Yine de bu ritüelleri kızının da küçük yaşında öğrenmiş olmasından mutlu. Yani bayramdan elinde ne kalmış: suyunun suyu bir "ritüel". Ne kadar yazık!

"Bayramları geleneklerimize göre yaşamazsak yeni kuşaklara gelenekleri aktarmazsak kendimi kötü hissederim" diyor yaşını başını almış bir başkası. Bayramda birinci ve ikinci günü mutlaka aile büyüklerini ziyaret ederlermiş. "Torunlarımın bayram harçlığı zarfları hazırdır. Kapı çalan çocuklar için de bozuk para hazırlarım, onlara da harçlıklarını veririm" diyor zat ı muhterem. Ama "Bu bayramda da yazlığımızda olacağız. Orada bayramlaşırız" demeyi de ekleyiveriyor sözlerine. Bunlar modern zamanların getirdiği yeni bayram geleneklerinden.

Bayramı artık kabir ziyareti ve ev baklavasına indirgemiş insan sayısı da az değil.  Kendisi yapamasa da her yıl aynı yerden ev baklavası yaptırıp,eşe dosta ikram etmeyi sürdürenler bunlar. 5 yaşındaki kızı için ya da 8 yaşındaki oğlu için "keşke onlar da benim gibi bayramlar yaşayabilse" diye düşünmeden edemiyorlar. Tatil de olsa onları erkenden kaldırıp, yeni aldığı kıyafetlerini giydiriyorlar. Önce anneannesinin, sonra da kendi elini öptürmek, harçlık vermek onlar için dini bir bayramın gereklerinden çok geçmişi yaşatma çabası.

İnsanların bir kısmı bahaneyi aile büyüklerinin ölmesine bağlıyor. Onlar olmayınca, bayramların tadını alamadıklarını söylüyorlar. Gerçekten de eli öpülecek bir dedeniz yoksa o bayram zaten yarımdır. Böyleleri için devam ettirilen kabir ziyareti geleneği bir tür bayramlaşma.

Bayramlarda eskiden beri devam eden bir başka hareketlilik de büyük şehirler ya da Almanya gibi gurbetlerden “memlekete gelmeler”. Daha eskiden; deniz, sahillerdeki yazlıklar ya da büyük oteller yoktu. Eğer öyleyse eskiden tatil anlayışı memlekete gitme ile sınırlıydı. Böylece hem sıla, hem büyükler ziyaret edilmiş oluyor hem de bayramlar kavuşma heyecanıyla şenleniyordu. Bu akışkanlık bugün de devam ediyor. Ama şimdi tatil seçenekleri çok fazla. Böyle gelenler bile ana baba ocağında vazifelerini yaptıktan sonra illa ki bir yerlere gitmek istiyorlar.  

Günümüze has bayram aktiviteleri zamanın iletişim teknolojilerinden yararlanarak gerçekleşiyor. Bunlardan biri cep telefonuyla konuşmak. Bir diğeri mesajlaşmak ve sosyal medyada paylaşımda bulunmak. Son yılların en işlevsel aktivitesi ise görüntülü konuşmalar. Şimdi hemen herkeste cep telefonu ve internet var. Mektuplaşmak çoktan tarih oldu. Dolayısıyla genelde iletişim bu araçlar üzerinden. Pek çok insan için hiç olmazsa arada bir telefonlaşmak bile “sıla i rahim” yapmak anlamına geliyor.

Bayram tatillerinin 9 güne kadar çıkabilmesi kimileri için dini bir bayramın gelişinden daha mühim. Bahane "dört duvar plazalarda, ofislerde yoğun çalışma". Bu çalışanlar için uzun seyahatler gerekli ve mantıklıymış.  Genelde birkaç gün evde dinlenip kalan günlerde yurt dışı ve uzak mesafeli tatilleri seçiyorlarmış. Kendilerine göre de bayağı gerçekçiler: "Bayramlar eskiden başka güzelmiş ama şimdi daha başka güzelmiş". Henüz 6,5 yaşında kızı/oğlu varmış ve şimdiden bayram bilinci oluşsun diye bayramlarda ona istediği bir şeyi alıp bu günlerin kültürümüzde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu anlatıyormuş!

Bahaneyi 1980'lerin sonundaki "kapitalist birikim süreçlerinde yaşanan değişime" bağlayan biri köylerin kendiliğinden boşalmasını ve köylerin sadece yaşlıların yaşadığı bir yer haline gelmesine bağlıyor. Ona göre "Modern zamanlarda bütün kavramların içinin boşalması gibi köy de anlamını ve ruhunu kaybetmiş". Ona göre sonuçta; İnsanlar tabiatın içinden gelip kendilerini açık hapishanelere dönüşen bu metropollere mahkûm ettiler.

Peki ya bayramlara ne oldu? Onlar "masumiyetin ve saflığın sembolü olan çocukluğumuzdaki bayramlardı". Onlar da "bir daha gelmemek üzere güzel atlara binip ovayı terk ettiler". Öyle mi dersiniz? Bana göre aslında olan şey şu: bizi terk eden "çocukluğun bayramları" değil, aklı başında insanlara ikram edilmiş "ödül bayramların" dümdüz ovada kaybedilmesi. Bizim nankörlüğümüze rağmen o bayramlar her yıl yeniden yeniden geliyor. Onlar bizi değil galiba biz onları giderek terk ediyoruz.

Bayram dediğimiz şey basit bir gelenek, yaşatılması gereken kültürel bir form değil ki. Bayramın biri "ramazan" orucuyla, zekat ve sadakayla tanımlanan “arınma” sevincini, diğeri ise "kurbanla" isimlenmiş, hacc ibadeti ve infakla bütünleşmiş bir “yakınlaşma” ve coşku hali. Bugünün çağdaş müslümanı ne yazık ki bu fırsatları tatile indirgeyerek ve bir takım geleneklerle anlamını değiştirip yaşatmaya çalışarak onu bir şairimizin deyişiyle: “kendi ceketinin astarı içinde kaybetmiş” durumda.

22 Temmuz 2021 Perşembe

22 Temmuz 2021 12:30 Perşembe CORONA GÜNLERİ........................Bayramı bayram gibi yaşamak

Bayramı yitirmek

Coronavirüs salgını ülkemizde 496.ncı gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 575 gün geçti.  Kurban bayramının ikinci günündeyiz. Bu iki kelimenin biri "kurban" kavramı ise diğeri de "bayram". Kurbanla ilgili düşüncelerimi geçen iki gün sizlerle paylaşmış, onun sadece bildiğimiz "kurban kesme" ibadeti olmadığını açıklamıştım. Bugün yarın daha ziyade "bayram" kavramı üzerinde duracağım.

Bayram kelimesi hemen herkesin bildiği gibi ‘neşe ve sevinç günü’ demek. Ülkemizde millî günler gibi, iki büyük dinî bayramımız da neşe ve sevinçle kutlanıyor. İşte iki ay önce Ramazan ayının sonunda olduğu gibi, Müslümanların hac görevini ifa ettiği bu günlerde de bütün dünya müslümanları ile birlikte aynı neşe ve sevinci yaşıyoruz.(mu?)

Ama gerçekte o bayramları “ceketimizin astarı içinde kaybetmiş” olabilir miyiz?

Bayram kelimesinin kökeni Farsça ‘bazrâm’ veya ‘bezrem kelimesine dayanıyormuş. Farsçada çiçekler ve ışıklarla süslenen yere ‘bazrâmgir yani gönül açan yer’ denirmiş. Aynı kavram en eski Türkçe örneklerde ise ‘badram’ şeklinde geçiyormuş. Anlamı; zenginlik, yücelik ve kutluluk demek. Yani iki dilde de bayram, ‘bir neşe ve sevinç günü’ anlamında kullanılıyor.

Arapçada bayram kelimesinin karşılığı ise; ‘iyd’ yani dönmek manâsına gelen ‘avdet’ kelimesinden geliyormuş. Peş peşe tekrar etmek, her sene gelmek manâsında. ‘İyd’in çoğulu ise ‘a'yâd’ imiş. Bu yüzden bayram tebriklerine ‘ta'yîd’, bayramlaşmaya da ‘muayede’ deniyor.

Geleneksel olarak Ramazan bayramı üç, Kurban bayramı ise dört gün. Bu günler her sene tekrar ettiği için de iyd yâni bayram denilmiş. Ramazanda oruç, Kur’an ve sabırla, Kurbanda infak ve haccetme suretiyle rabbine yaklaşan mü’minlere sevinç ve neşeli günler ikram edilmiş varsayarak bayram ediyoruz.  Esasen Allah ü Teâlâ’nın emirlerine uyup, yasaklarından sakınarak, günah işlemeden, haram lokma yemeden geçirilen günler de, meselâ her hafta yeniden gelen Cuma günleri de bu yüzden bayram sayılıyor.

Bayram ister istemez coşku içindeki kalabalıkları akla getiriyor. Meselâ kutsal topraklarda milyonlarca insanın “Lebbeyk ! Allahümme Lebbeyk, La şerike leke lebbeyk ! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülke lâ şerike lek ” sedalarıyla Beytullaha doğru yürümeleri çok etkileyici. “Geldim Allah'ım, buyur! Buyur ki senin ortağın yok. Emrine amadeyim buyur! Hamd sana, nimet senden ve mülk senin. Ortağın da yoktur senin” diyerek Rabbinin davetine koşan bu insanların yakarışı insanı iliklerine kadar sarsıyor.

Bu hal, say yürüyüşleri ve Kabenin etrafındaki tavaflar adeta mahşeri hatırlatıyor, huzurda diriliş ve toplanışa benziyor. Bir an için aynı anda dünyanın her yerinde ve her an okunan ezanlara kulak verelim. Kur'an seslerini, dua ve yakarışları duyalım. 24 saat her dakika namaz halindeki milyar sayıda müminin rükû ve secdesini bir arada düşünelim. Allahım! Bu manzara aklı zorlayan ne müthiş bir olay. Asıl bayram bu tabloda, birliktelik ve coşkuda. Tabi ki bu hadise de ancak gönül gözü açıklara, iman edip hakikati görmek isteyenlere ayan. Ne mutlu o müminlere.

Bayramın sevinç, barış, neşe, birlik ve beraberlik tarafını hepimiz biliriz. Bayramlar geldiğinde genellikle tekrar ettiğimiz dünyevi şeylerdir bunlar. Akrabayı unutmamak, büyükleri ziyaret, küskünlerin barışması, fakir ve yetimlerin sevindirilmesi şüphesiz bu duygulara uhrevi bir boyut katar. Böylece bayramın farklı bir derinlik, renk ve lezzet kazanması sağlanır. Biraz daha gayret edilirse yolun asıl maksada yani "Allah yaklaşmaya" uzandığı görülecektir.

Bayramı tatil vesilesi sayan bir çağda yaşıyoruz. Bırakın infakı, bırakın dua ve ibadeti işin özündeki neşe, sevinç ve birlikteliği unutmuş durumdayız. Dini günleri ve bayramları sosyal medyada kutlama mesajları yayınlayarak yaşayamayız. Bir büyüğümüzü ziyaret etmeden, elini öpmeden, bir fakiri ya da çocuğu sevindirmeden, yüzlerdeki mutluluğu görmeden o bayram bayram olmaz ki! Sık sık tekrarlanan "Nerde o bayramlar!" arayışı belki de işin o tarafını yitirmiş olmamızdan kaynaklanıyor olabilir, ne dersiniz?

Eski bayramlar

Coronavirüs salgını ülkemizde 497.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 576 gün geçti.  Bugün Kurban bayramının üçüncü günü. Vaka sayıları yine 8 binin üzerine çıkarken hepimiz bu kurban bayramının pandemideki son bayram olmasını umut ve temenni ediyoruz.

"Nerde o eski bayramlar?" lafı artık klasikleşti. Kime sorsanız; "Bayramları bayram gibi yaşamak mı? O eskidendi" der. Bayramlar gerçekten eskiden çok daha güzel miydi, yoksa yitip giden çocukluğumuza olan özlemimiz nedeniyle mi öyle denir bilmiyorum. Sanki geçmişte bayramlar daha güzel, daha masum yaşanırdı. Aynı çocukluğumuz, gençliğimiz ya da evliliğimizin ilk yılları gibi. Onlar da asla geri gelmeyecek güzel günlerimizdi.

 

Şu nostalji denilen şey de zamanında kıymetini bilmediğimiz, elimizden yitip gittiğinde ah vah ettiğimiz şeyler değil mi? Üstelik bu duygular sadece bizim neslimize has değil. "Nerde o eski bayramlar?" lafını büyüklerimizden duyduk, muhtemelen onlar da büyüklerinden aynen böyle işitmişlerdi. Şimdi biz de öyle diyoruz, herhalde bizden sonraki nesiller de yaşlanınca öyle konuşuyor olacak.

 

Bugün de 40 yaşın üstündeki hemen herkes geçmiş bayramları nostaljik duygularla özlüyor. Ninelerimizin, annelerimizin günler öncesinden başlayan hazırlıkları vardı. Açılan börekler, baklavalar, sarılan dolmaları izlerdik bayram arefesinde. Genç yaşlı herkeste bir bayramlık seçme telaşı olurdu. Şimdi çukulatanın bile yüzüne bakılmıyor ama o günlerde toplanacak şekerlerin hayalini kurardı çocuklar. Torbalarla ev ev dolaşmak, "benimki fazla seninki az" atışmaları, hele de nadiren verilen harçlıkların sevinci..

 

Bayramlar eskiden daha heyecanlı ve coşkulu geçerdi sanki. Arife günü yapılan ama bayramdan önce yenmeyecek olan tatlıların kokusu hala burnumdadır. Ve bayram sabahları… O sabah heyecanla uyanıp bayramlıklarımızı giymek, aile büyüklerimizin ellerini öpmek, komşularımızı ve akrabaları ziyaret etmek de unuttamadıklarımdan. Oralarda yediğimiz birbirinden lezzetli ikramlar, aldığımız hediye ve harçlıklar hala aklımda. Örneğin aileye yeni gelmiş gelinlerin verdiği mendillerin şimdi şimdi ne kadar manalı ve güzel bir adet olduğunu anlıyorum.

 

O mendillerin gizemi o kadar hoştu ki, en çok alt sokaktaki Fatma yengeyi görmek isterdik. O kadar çekiciydi ki komşumuz Ayşe teyze önceden hazırladığı içi bozuk para, renkli şeker ve minik oyuncakla dolu mendiller verirdi bize. O yüzden biz de merak içinde ilk olarak onun kapısını çalardık.

 

Bayram; namaz, camide bayramlaşma ve akabinde kabristan ziyaretiyle başlardı.  Bayram sabahı büyüklerimizle birlikte namaza gider, çıkışta kabristana uğrar, aile büyüklerimizi ziyaret eder öyle eve dönerdik. Şayet kurban kesilecekse onun telaşı olurdu bir süre. Ardından bayram sabahlarının değişmez ritüeli kahvaltı bütün aileyi bir araya toplardı. Buradaki lezzet ve muhabbetin her zaman ayrı bir yeri olmuştur yaşayanlarda.

 

Bu yüzden bayram deyince ilk aklıma gelen bayram kahvaltıları. Bana göre bayram kahvaltıları ve sofraları önemini bu gün de koruyor. Aile büyükleriyle oturulan sofralar, yapılan bayram kahvaltıları unutulmazlar arasında.  Her zamankinden farklı olurlardı. Masada rengarenk bir çeşitlilik, tadı damaklarımızda kalan lezzetler.

 

Bayram namazı sonrası eve dönerken alınan sıcak simitler de böyle günlere özeldi. Şölene dönüşen bu sofraları tabi ki annelerimiz hazırlardı.  Çeşit çeşit peynirler, reçeller, yeşil ve siyah zeytin olurdu mutlaka. Melemen yapılırdı büyük boy ortaya. Mevsimine göre salatalık domates söğüş olmazsa olmazımızdı.

 

Kahvaltı sonrası yeni elbiseler giyilir aile içi el öpme törenine geçilirdi. Ev ahalisinin bayramlaşması renkli bir törendi adeta. Bilhassa çocuklar için yeni kıyafetlerin, bayramlıkların giyilmesi, verilecek harçlık ve hediyeler de o sabahın unutulmazları arasında.  Sanırım pek çok ailede az ya da çok bu gelenek sürüyor. Bayramlardan geriye kalan belki de en güzel hatıralar; her bayramda alınan yeni kıyafetler ve tabii ki büyüklerin elini öptüğümüzde verilen bayram harçlıklarıydı.

 

Bayram sabahı bayramlıklarımızı giyip anne ve babamızın elini öpmek ve o harçlıkları beklemek ne yazık ki artık çocukluğumuzun anılarında kaldı. Çocuklarımıza hemen her gün yeni şeyler alıyoruz. Bu yüzden onlar "bayramlık" nedir bilmiyorlar. Hatta şeker bile onlar için özel bir şey değil. Bizim zamanımızda mahallede kapı kapı gezip, el  öpüp şeker toplamak adettendi. Daha 5-6 yaşında o kadar çok şeker toplamanın neye yaradığını bilmezdik. Pırıltılı, cicili bicili şeylerdi işte. Daha çukulata nedir haberimiz yoktu.

 

Fırsat buldukça atıştırdığımız leblebi, lokum ve şekerler nedeniyle cırcır olur sık sık eve koşardık. Yaşadığımız şeyin mide fesatı olduğunu da çok sonraları öğrenmiştik. Ama çare olarak içirilen sade gazozlar gençliğimizde her evde yediğimiz baklavalardan sonra da epey işe yaramıştı.

 

Yalnız olmazdık o dolaşmalarda. Arkadaşlarla toplu gezmek hepimize cesaret verirdi sanki. Para veren kapılara daha çok gidilirdi. Çünkü hemen çocuklar birbirini haberdar ederdi.  Cebimize dolan bozuk paraların şakırtısı hoşumuza giderdi. Çok olmazdı zaten verilenler. Harçlık veren evler de az olurdu. Ama nihayetinde onların para olduğunu, bakkala gidip harcamaya yaradığını çocuk aklımızla anlamıştık.

 

Bayramlık alışverişi, şeker ve harçlık toplamak çocukluğumun en güzel bayram hatıraları arasında. Utanarak ama heyecanla aldığımız bayram harçlıkları, tüm çocukların bir araya gelip aldığı harçlıkları ve şekerleri karşılaştırması gülümsemeyle hatırladığım bayram anılarından. Bakkala gidip o paraları bir güzel harcamak ya da bugünün lunaparkının çok daha ilkeli olan gezici oyun alanına koştura koştura gitmek bayram coşkumuzun bir parçasıydı.

 

Bayramlar, uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarımızla, uzakta oturan akrabalarımızı, aile büyüklerimizi görmek için heyecanla beklediğimiz günlerdi. Evdeki bayramlaşmadan sonra abla ve ağabeylerle birlikte ilkin komşularımızın kapısı çalınırdı. Sonrasında da en yaşlısından itibaren akrabalarımızın ziyareti başlardı.

 

Bayramlar benim için hala önemli. Bayramları bayram gibi ve coşkuyla yaşamak istiyorum. Çocuklarıma bu duyguları vermeye çalıştım. Biliyorum ki pek çok insan da geçmişten gelen bayram geleneklerini yaşatmaya çabalıyor. Ama gidişata bakılırsa bu çabalar sanki rüzgara karşı yürümeye benziyor. Sırf bu yüzden inadına bayram günleri radyodan türkü ve oyun havaları dinlemek çok hoşuma gidiyor.

 

Bayrama tatil gözüyle bakanlardan hiç değilim. Halen kendi ailemde olabildiğince ailemden gördüğüm öğrendiğim bayram havasını yaşatmaya çalışıyorum. Torunlarım da bu bayram geleneği içinde büyüsün istiyorum. Çok özel bir şey değil, Rabbimden ahir ömrümde bayram heyecanı ve coşkusunu sağlıkla, onlarla birlikte yaşamayı diliyorum.

21 Temmuz 2021 Çarşamba

21 Temmuz 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı223..........................Str.2.4.1 Hedefleri (I)

Str.2.4.1 Hedefleri (I)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz. Geçen haftalarda ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ stratejik amacı yolunda ‘‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejisine ait 17 hedef ile ‘Str.2.3.2-Rekabetçiliği benimseme’ stratejisinin 3 hedefi olmak üzere toplam 20 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada aynı temel vizyon ayağının ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı var. Bildiğiniz gibi onun da ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’, ‘Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ ve ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ şeklinde ifade ettiğimiz üç tane uygulama stratejisi bulunuyor. Konuya bu hafta ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisiyle giriyoruz. Söz konusu stratejinin ‘04-ULAŞIM’ sektörüyle ilgili 2, ‘07-TURİZM’ sektörüyle ilgili 2, ‘08-SANAYİ’ sektörüyle ilgili 4, ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörüyle ilgili 19, ‘10-SAĞLIK’ la ilgili 2 ve 11-EĞİTİM ve SPOR’ alanıyla ilgili 1 olmak üzere toplam 30 hedefi bulunuyor. Başlamadan evvel yine belirtelim ki; şayet temel amaçlarımızdan biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun olmazsa olmaz Stratejik Amaçlarından biri ‘‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ ve onun da araçlarından önde geleni ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbette ki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle birlikte; ‘Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi uygularsa var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmış, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.

               

            Bu hafta yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘04-ULAŞIM’ sektörü hedefleri ile başlıyoruz. Daha önce bu sektörde ‘THD.04.1-İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi’ dikkate alınması gereken önemli bir tehdit olarak değerlendirilmişti. Sonuçta bu konuya yönelik olarak; ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde’HDF.2.4.1.01-Özgün dinlenme, alışveriş etme, eğlenme ve konaklama konseptleri tasarlamak ve hayata geçirmek’ ve ‘HDF.2.4.1.02-Cezbedici Susurluk markaları oluşturmak’  şeklinde 2 hedef tespit edilmişti. Öncelikle görmeliyiz ki; İstanbul-İzmir otobanının ilçe merkezinin dışından geçmesi bizi bildiğimiz, alıştığımız MOLA TESİSLERİ GELENEĞİMİZİ YENİLEMEYE ZORLUYOR. Bunun için de ÖZGÜN BİR MODEL ORTAYA KOYMAK gerek. Mesela otoban yolcularının kısa süreli de olsa ‘yoldan çıkmalarını’ sağlayacak ilgi çekici ÖZGÜN DİNLENME, ALIŞVERİŞ ETME, EĞLENME VE KONAKLAMA KONSEPTLERİ TASARLAMAK VE HAYATA GEÇİRMEK son derece yararlı olabilir. Ayrıca CEZBEDİCİ SUSURLUK MARKALARI OLUŞTURABİLMELİYİZ. Böylelikle gelip geçen yolcuların Susurluğa dönmeleri, mola vermeleri teşvik edilmiş olacaktır. Neticede bu yöntem; alışveriş etme, YÖRESEL LEZZETLERİ TATMA VE ÜRÜNLERİMİZİ ‘BAGAJA DOLDURARAK GÖNDERME’ sonucu doğurabilir. Bunun için her yerde olabilecek, bulunabilecek şeyleri değil de SADECE SUSURLUĞUN ÖZGÜN MARKALARINI PARLATIP ÖNE ÇIKARABİLMELİYİZ.

Bu hafta ele alacağımız ikinci konu yazımızın da başlığı olan ’Str.2.3.2’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘08-SANAYİ’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde ‘ZY.08.1-Sektörün yetersizliği’ ve ‘ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması’ gibi iki önemli zayıf yön değerlendirilmişti. Sonuçta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde’HDF.2.4.1.03-Şeker Fabrikası için Torku örneğinde olduğu gibi özgün bir model oluşturmak’, ‘HDF.2.4.1.04-Yörsanı Süt birliği liderliği, halkın katılımı, mali ve siyasi destekle iflas masasından almak’,’HDF.2.4.1.05-Yörsan’dan Şeker Fabrikasına, Karapürçek’ten Yahyaköy Göbel ve Okçugöl’e kadar yol boyu Susurluk çayının batısını Tarıma dayalı Sanayi Bölgesi ilan etmek’ ve ‘HDF.2.4.1.06-Susurluk OSB’nin bir bölümünü yüksek teknoloji üssü şeklinde oluşmasını sağlamak’  şeklinde 4 hedef öngörülmüştü. Üretim iki yönlü olarak bize yararlı. Birincisi, TARIM VE HAYVANCILIĞA DAYALI SANAYİ ÜRETİMİ Kİ BU O SEKTÖRÜMÜZÜN GELİŞMESİNİN DE GÜVENCESİDİR. Emme basma tulumba gibi her ikisi de birbirlerine katkıda bulunur ve güçlendirirler. İkincisi ÜRETİM ARTIŞI YATIRIMLA DOĞRUDAN İLGİLİDİR VE YATIRIM YAPMAYI GEREKTİRİR. YATIRIM DA KAPASİTE BÜYÜTMEK, DAHA GÜÇLENMEK DEMEKTİR. Bu nedenle sektördeki zayıflığımızı gidermenin akla gelen en baskın yolu BİR SEFERBERLİK RUHU İÇİNDE ÜRETİM, YİNE ÜRETİM, DAHA FAZLA ÜRETİM olacaktır. Bu bağlamda sektörün yetersizliği ve Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması konusundaki zayıflığımız ’StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizle giderilebilir. Çünkü KÜÇÜK ÖLÇEKLİ TESİS VE ÜRETİM KAPASİTESİNİN GÜÇLENDİRİLMESİ MEVCUDUN TAKVİYE EDİLİP BÜYÜTÜLMESİNE BAĞLI. Bu nedenle sektördeki yetersizliğin aşılması doğal olarak belli bir zaman alacaktır. Diğer yandan bu zaman zarfında çok daha farklı bir açılımla dev adımlar atabilmek de mümkün. Misâl: ŞEKER FABRİKASI İÇİN TORKU ÖRNEĞİNDE OLDUĞU GİBİ ÖZGÜN BİR MODEL OLUŞTURMAK inanıyorum ki Susurluk olarak bizi çok değişik bir kulvara sokar. Aynı şekilde YÖRSANI SÜT BİRLİĞİ LİDERLİĞİ, HALKIN KATILIMI, MALİ VE SİYASİ DESTEKLE İFLAS MASASINDAN ALMAK da öyle. Neticede Yörsan’ın elimizden kayıp gitmesine seyirci kalmamak Susurluğa borcumuzdur. Fakat bu defa işi kuralına göre ele almalı ve YÖRSAN’DAN ŞEKER FABRİKASINA, KARAPÜRÇEK’TEN YAHYAKÖY GÖBEL VE OKÇUGÖL’E KADAR YOL BOYU SUSURLUK ÇAYININ BATISINI TARIMA DAYALI SANAYİ BÖLGESİ YA DA LOJİSTİK BÖLGE İLAN ETMEYİ becerebilmeliyiz. Bu hamle sadece Yörsan ve Şeker fabrikasını değil bölgedeki diğer tesisleri de yeniden dizayn edecek ve bölgeye daha fazla yatırım çekecektir. Bu konuda son hamle SUSURLUK OSB’NİN BİR BÖLÜMÜNÜ YÜKSEK TEKNOLOJİ ÜSSÜ ŞEKLİNDE OLUŞMASINI SAĞLAMAK olmalıdır. Türkiye’nin 2023 sonrası vizyonuna baktığımızda böyle bir stratejik kazanım Susurluk için neden olmasın ki? İşte bütün bu hedefler istikametinde, inanarak ve amaç birliği yapılarak yol alınabilirse Susurluk KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için özgün bir model ortaya koymuş olacaktır.


                Bu haftanın üçüncü konusu yine yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘07-TURİZM’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde ‘ZY.07.1-Nitelikli turizm tesislerine sahip olmama’ ve ‘ZY.07.2-Deniz turizmi imkânının bulunmaması’ gibi iki önemli zayıf yön değerlendirilmişti. Sonuçta StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.26-Turlarla bağlantılı doğal köy ortamlarında alternatif turizm konaklama noktaları belirlemek’ ve ‘HDF.2.4.1.27-Geleneksel 5 Eylül Kurtuluş, kültür ve Ayran festivalini gıda ve turizmi de kapsayacak şekilde genişletip ulusal düzeyde yapmak’  şeklinde 2 hedef öngörülmüştü. Şimdi söz konusu zayıf yönlerimizin telafisi ve güçlendirilmesine yönelik bu hedeflerin gerçekleşmesi için neler yapılabilir buna bakalım. Öncelikle bu konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımızla ilgili olduğunu ve TEDAVİSİNİN DE ‘STR.2.4.1-ÖZGÜN BİR MODEL ORTAYA KOYMA’ STRATEJİSİYLE MÜMKÜN OLABİLECEĞİNİ BİLELİM. Sonra da bu çerçevede özellikle nitelikli turizm tesislerine sahip olmama konusunda Turizm bakanlığı destekli  TURLARLA BAĞLANTILI DOĞAL KÖY ORTAMLARINDA ALTERNATİF TURİZM KONAKLAMA NOKTALARI BELİRLEMEKLE devam edelim. Rotamızı alternatif turizme çevirecek bu stratejik seçim bizi ister istemez GELENEKSEL 5 EYLÜL KURTULUŞ, KÜLTÜR VE AYRAN FESTİVALİNİ GIDA VE TURİZMİ DE KAPSAYACAK ŞEKİLDE GENİŞLETİP ULUSAL DÜZEYDE YAPMAK gibi özgün çalışmalara yöneltecektir.

Bu haftanın bir diğer konusu yine yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘10-SAĞLIK’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde ‘ZY.10.2-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde zorluklar’ şeklinde bir zayıf yön ve ‘THD.10.1-Termal tesislere yapılacak yeni yatırımların destekleniyor olması’ gibi bir tehdit değerlendirilmişti. Sonuçta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.28-Teşvik kapsamında yeni termal tesis yatırımlarında en az üç yıldızlı 300 yatağa ulaşmak’ ve’HDF.2.4.1.29-Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde herhangi bir zorluk bırakmamak’  şeklinde 2 hedef öngörülmüştü. Gerçekten de ilçemiz termal sağlık açısından da bazı imkânlara sahip. GEREK ILICABOĞAZI’NDAKİ ÇAMUR BANYOLARI, GEREKSE DE KEPEKLER VE YILDIZDAKİ JEOTERMAL KAYNAKLAR BU ANLAMDA ÖNEMLİ BİR POTANSİYEL. Bu sebeple ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ’StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız bağlamında ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi uygulamaya koyarak Termal tesislere yapılacak yeni yatırımların destekleniyor olmasını bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Bu manada geçmişten gelen Termal sağlık tesislerimiz ve ÜLKEMİZDE BU ALANA YAPILACAK YENİ YATIRIM İMKÂNLARININ DESTEKLENİYOR OLMASI SUSURLUK İÇİN TURİZM SEKTÖRÜ KADAR SAĞLIK ALANINDA DA BİRER AVANTAJ OLACAKTIR. Kuşkusuz özellikle YILDIZ VE ILICABOĞAZI’NDAKİ MEVCUT GÜÇLÜ YÖNLERİN YENİLENEREK BÜYÜTÜLMESİ KADAR TEŞVİK KAPSAMINDA YENİ BAZI YATIRIMLARIN YAPILMASI da ilçenin orta vadede gelişmesine ve kalkınmasına katkıda bulunur. Bu yüzden: TEŞVİK KAPSAMINDA YENİ TERMAL TESİS YATIRIMLARINDA EN AZ ÜÇ YILDIZLI 300 YATAĞA ULAŞMAK hedefi özgün bir model ortaya koymak açısından etkin bir işlev görebilir. Yine Kırsal alanda sağlık imkânlarına erişimde zorluklarla baş etmek üzere; ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonu ve ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımız istikametinde ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimizi bu soruna da uygulamamız mümkün. Çünkü orta vadede özgün çözümlerle KIRSAL ALANDA SAĞLIK İMKÂNLARINA ERİŞİMDE HERHANGİ BİR ZORLUK BIRAKMAMAK  hedefi bize bu konuda yardımcı olabilir.

Bu haftanın son konusu yine yazımızın da başlığı olan ’Str.2.4.1’stratejisi çerçevesinde Susurluk için belirlenmiş ‘11-EĞİTİM ve SPOR’ sektörü hedefleri. Daha önce bu sektörde’GY.11.6-Rahvan at yarışları’ güçlü bir yönümüz olarak değerlendirilmişti. Sonuçta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacımıza ulaşmak üzere ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejisi çerçevesinde; ‘HDF.2.4.1.30-Rahvan at yarışları konusunda ülkede bir iddia sahibi olmak’ şeklinde 1 hedef ortaya çıktı. Kaldı ki KARAPÜRÇEK’TE YAPILAN RAHVAN AT YARIŞLARI BENCE TÜRKİYE’NİN BU ALANDA ÖNDE GELEBİLECEK SPORTİF ETKİNLİKLERİNDEN. SUSURLUK İÇİN ALTERNATİF TURİZM AÇISINDAN DA ÇOK CİDDİ BİR POTANSİYEL. O halde bu alanda RAHVAN AT YARIŞLARI KONUSUNDA ÜLKEDE BİR İDDİA SAHİBİ OLMAK  hedefi çok çok önemli. Böylece AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ’vizyonumuzun ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı ve ‘Str.2.4.1-Özgün bir model ortaya koyma’ stratejimiz kapsamında MEVCUT RAHVAN AT YARIŞLARI ETKİNLİĞİMİZİ DE TAHKİM EDİLEREK SÜRDÜRÜLEBİLİR. İlçemiz için böyle bir misyon aynı zamanda SPOR DALINDA BİZİ DAHA İLERİ VE GÜÇLÜ YAPACAĞI GİBİ, BÖLGEDE ALTERNATİF TURİZME UYGUN ÖZGÜN BİR MODEL ORTAYA KOYMAK AÇISINDAN DA GÖZ DOLDURACAKTIR. 

2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ la ilgili yapılacak çok şey var. Ancak bunu yaparken geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerektiğini de biliyoruz. Meselâ insanımızdaki ‘DEĞ.1-iyilik’ özü ve ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’  duygularımız böyle değerler. ‘DEĞ.3-Misafirperverlik’ ve ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ yönümüz de öyle.  Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlarımız var elbette. ‘Özgün bir model ortaya koyma’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Ayrıca sahiplenmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’,’ DEĞ.7-El sanatlarımız’ ve DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’  da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. Öte yandan ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’mizi her şeye rağmen korumak ve bu emaneti gelecek nesillere taşımak mecburiyetindeyiz.  Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Bazen Ticaret Sanayi Odası Borsa (TSOB) bazen Kaymakamlık (K), bazen Belediye (B), bazen de İlçe Sağlık Müdürlüğü (İSM) liderliğinde hareket edilecek. Onlara da yerine göre Belediye (B), Kaymakamlık (K), Siyasi Partiler (SP), Esnaf Odası (ESO), Kent Konseyi (KK) ve İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü (İGSM) eşlik edecek. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin (SPE) sekretaryasında yürütülürken, onlara ilaveten duruma göre; Pancar Kooperatifi (PK) ve Süt Birlik (SB) ile Sendika ve Sivil Toplum Kuruluşlarından (STK) da destek alınacak. Ayrıca ihtiyaç duyulduğunda; Siyasi güçle (SG), Güney Marmara Kalkınma Ajansı (GMKA), Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK), Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğü (ŞFGM), Tarım Orman Bakanlığı (TOB), Ulaştırma ve Alt yapı Bakanlığı (UAB), Sanayi Ve Teknoloji Bakanlığı (STB), Turizm Bakanlığı (TB) ve Gençlik Spor Bakanlığına (GSB) başvurulması gerekecek. Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak durumunda. 

yyalcin3@gmail.com