23 Temmuz 2021 Cuma

23 Temmuz 2021 23:30 Cuma CORONA GÜNLERİ...............................Modern zaman bayramları

Modern zaman bayramları

Coronavirüs salgını ülkemizde 498.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 577 gün geçti.  Vaka sayıları maalesef tırmanmaya devam ediyor. 4 Temmuzda 4.418 ile 19 Kasımın (4.542) biraz altında son 7,5 ayın en düşük noktasındaydı. Ancak 5 temmuzdan itibaren sürekli yükselerek; 4.678, 5.299, 5.160, 5.171, 5.670, 5.530, 5.261, 5.404, 6.285, 6.907, 7.304, 6.918, 7.666, 7.680, 7.667, 8.780, 8.151, 9.586,11.094 şeklinde bir seyir izlemiş.

Görüldüğü gibi covid-19 vakaları 6 temmuzda 5 binin (5.299), 13 temmuzda 6 binin (6.285), 17 temmuzda 7 binin (7.666), 20 temmuzda 8 binin (8.780) ve 22 temmuzda 9 binin (9.586) üzerine çıkmış. Bugün 23 temmuz itibariyle ise 11.094'e ulaşmış durumda. Sadece 20 gün içinde (6.676/4.418) %151 (bir buçuk misli) artış var. Bu trend yeni bir dalganın habercisi mi yoksa kısa sürecek bir uyarı mı göreceğiz.

Bu arada Kurban bayramının dördüncü gününü de tamamlayıp bayramı uğurladık. Son iki gündür bayram kavramından, eski bayramlardan söz ediyorduk. Şimdi biraz da  günümüzde bayram nasıl algılanıyor, nasıl yaşanıyor ona bakalım.

Akan zamanla birlikte temayüller de değişiyor. Eskiden bayramlar tüm ailenin bir araya geldiği zamanlar iken günümüzde modern hayatın yoğun çalışma temposu ve geniş ailelerin yavaş yavaş yerini çekirdek ailelere bırakmaya başlamasıyla birlikte artık tatil fırsatı olarak görülüyor. Her geçen gün bayramlar dini ağırlıklı günler olmaktan çıkıyor, tatil olarak görenler çoğalıyor.

Yine de gelenek henüz tamamen ölmedi. Bayramları büyüklerini ziyaret ettikten sonra kalan zamanda ailecek tatil yapanlar da az değil. Kışın kayak merkezlerine, yazın da deniz kıyısı tatil beldelerine gidiyorlar. Bayramlarda İstanbul ya da Ankara'da gibi büyük şehirlerden birkaç günlüğüne de olsa uzaklaşıp doğal hayata kaçanlar var. Bazıları hangi mevsim neye uygunsa yurt dışı seyahat turlarına katılarak değerlendiriyor. Kimi iş insanları ise tüm ailesiyle birlikte tatile giderek hem bayramı aileyle geçiriyor hem de dinlenme şansı yakalıyor.

Yapabilenler bayramlarda bayram namazı ve aile içi bayramlaşmayı bir gelenek olarak görüyor ve devam ettiriyor. Mümkünse ilk günü aile büyüklerinin elini öpüp bayramlaştıktan sonra bayramın ikinci günü veya sonrasında tatile gidenler böylece bayram gereklerini yerine getirdiklerini düşünüyorlar. Çünkü akıllarında yoğun tempolu iş hayatından kopup birazcık "kafayı dinlemek" var.

Genelde bayramlarda tatile çıkan ancak fırsat olursa anne ve babayı ziyaret edenlerin hali ise oldukça düşündürücü. 3 yıldır anne ve babasını ziyarete gidemeyen, ancak bu yıl fırsat bulup görüştüğünü belirten insanlar herhalde görevini yaptığını(!) düşünüyor olmalı. 

Bazıları bayramların tatil olarak görülmesinden dolayı görünürde mutsuz. Bayramları hala büyük aile fertleriyle beraber geçirmeye özen gösteren insanlar bunlar. Çocuklarına bu dönemlerin bir tatilden çok aslında ne manaya geldiğini olabildiğince aktarmaya çalışıyor ve bu geleneklerin nesilden nesile aktarılması gerektiğini düşünüyorlar. Fakat duyguları daha çok kendini kabahatli hisseden suçlulara has.

Böyle insanlar "Geleneklerin hepsini sürdüremesek de evde mutlaka bir bayram hazırlığı yapıyoruz. Bayram sabahı mutlaka yeni alınmış bir kıyafet giyerim" diyebiliyor. Bir süre Rusya’da yaşayan, milli ve resmi bayramlarda genelde çalışan bir kişi kızının ilk çocukluk yılları için üzgün. Bayram sevincini çocuklarına yaşatabilmek adına, özenle giyinip aynı sitede yaşayan diğer Türk aileleri ile bir araya gelip eski bayramları yad etmekten başka elinden bir şey gelmemiş. Yine de bu ritüelleri kızının da küçük yaşında öğrenmiş olmasından mutlu. Yani bayramdan elinde ne kalmış: suyunun suyu bir "ritüel". Ne kadar yazık!

"Bayramları geleneklerimize göre yaşamazsak yeni kuşaklara gelenekleri aktarmazsak kendimi kötü hissederim" diyor yaşını başını almış bir başkası. Bayramda birinci ve ikinci günü mutlaka aile büyüklerini ziyaret ederlermiş. "Torunlarımın bayram harçlığı zarfları hazırdır. Kapı çalan çocuklar için de bozuk para hazırlarım, onlara da harçlıklarını veririm" diyor zat ı muhterem. Ama "Bu bayramda da yazlığımızda olacağız. Orada bayramlaşırız" demeyi de ekleyiveriyor sözlerine. Bunlar modern zamanların getirdiği yeni bayram geleneklerinden.

Bayramı artık kabir ziyareti ve ev baklavasına indirgemiş insan sayısı da az değil.  Kendisi yapamasa da her yıl aynı yerden ev baklavası yaptırıp,eşe dosta ikram etmeyi sürdürenler bunlar. 5 yaşındaki kızı için ya da 8 yaşındaki oğlu için "keşke onlar da benim gibi bayramlar yaşayabilse" diye düşünmeden edemiyorlar. Tatil de olsa onları erkenden kaldırıp, yeni aldığı kıyafetlerini giydiriyorlar. Önce anneannesinin, sonra da kendi elini öptürmek, harçlık vermek onlar için dini bir bayramın gereklerinden çok geçmişi yaşatma çabası.

İnsanların bir kısmı bahaneyi aile büyüklerinin ölmesine bağlıyor. Onlar olmayınca, bayramların tadını alamadıklarını söylüyorlar. Gerçekten de eli öpülecek bir dedeniz yoksa o bayram zaten yarımdır. Böyleleri için devam ettirilen kabir ziyareti geleneği bir tür bayramlaşma.

Bayramlarda eskiden beri devam eden bir başka hareketlilik de büyük şehirler ya da Almanya gibi gurbetlerden “memlekete gelmeler”. Daha eskiden; deniz, sahillerdeki yazlıklar ya da büyük oteller yoktu. Eğer öyleyse eskiden tatil anlayışı memlekete gitme ile sınırlıydı. Böylece hem sıla, hem büyükler ziyaret edilmiş oluyor hem de bayramlar kavuşma heyecanıyla şenleniyordu. Bu akışkanlık bugün de devam ediyor. Ama şimdi tatil seçenekleri çok fazla. Böyle gelenler bile ana baba ocağında vazifelerini yaptıktan sonra illa ki bir yerlere gitmek istiyorlar.  

Günümüze has bayram aktiviteleri zamanın iletişim teknolojilerinden yararlanarak gerçekleşiyor. Bunlardan biri cep telefonuyla konuşmak. Bir diğeri mesajlaşmak ve sosyal medyada paylaşımda bulunmak. Son yılların en işlevsel aktivitesi ise görüntülü konuşmalar. Şimdi hemen herkeste cep telefonu ve internet var. Mektuplaşmak çoktan tarih oldu. Dolayısıyla genelde iletişim bu araçlar üzerinden. Pek çok insan için hiç olmazsa arada bir telefonlaşmak bile “sıla i rahim” yapmak anlamına geliyor.

Bayram tatillerinin 9 güne kadar çıkabilmesi kimileri için dini bir bayramın gelişinden daha mühim. Bahane "dört duvar plazalarda, ofislerde yoğun çalışma". Bu çalışanlar için uzun seyahatler gerekli ve mantıklıymış.  Genelde birkaç gün evde dinlenip kalan günlerde yurt dışı ve uzak mesafeli tatilleri seçiyorlarmış. Kendilerine göre de bayağı gerçekçiler: "Bayramlar eskiden başka güzelmiş ama şimdi daha başka güzelmiş". Henüz 6,5 yaşında kızı/oğlu varmış ve şimdiden bayram bilinci oluşsun diye bayramlarda ona istediği bir şeyi alıp bu günlerin kültürümüzde ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu anlatıyormuş!

Bahaneyi 1980'lerin sonundaki "kapitalist birikim süreçlerinde yaşanan değişime" bağlayan biri köylerin kendiliğinden boşalmasını ve köylerin sadece yaşlıların yaşadığı bir yer haline gelmesine bağlıyor. Ona göre "Modern zamanlarda bütün kavramların içinin boşalması gibi köy de anlamını ve ruhunu kaybetmiş". Ona göre sonuçta; İnsanlar tabiatın içinden gelip kendilerini açık hapishanelere dönüşen bu metropollere mahkûm ettiler.

Peki ya bayramlara ne oldu? Onlar "masumiyetin ve saflığın sembolü olan çocukluğumuzdaki bayramlardı". Onlar da "bir daha gelmemek üzere güzel atlara binip ovayı terk ettiler". Öyle mi dersiniz? Bana göre aslında olan şey şu: bizi terk eden "çocukluğun bayramları" değil, aklı başında insanlara ikram edilmiş "ödül bayramların" dümdüz ovada kaybedilmesi. Bizim nankörlüğümüze rağmen o bayramlar her yıl yeniden yeniden geliyor. Onlar bizi değil galiba biz onları giderek terk ediyoruz.

Bayram dediğimiz şey basit bir gelenek, yaşatılması gereken kültürel bir form değil ki. Bayramın biri "ramazan" orucuyla, zekat ve sadakayla tanımlanan “arınma” sevincini, diğeri ise "kurbanla" isimlenmiş, hacc ibadeti ve infakla bütünleşmiş bir “yakınlaşma” ve coşku hali. Bugünün çağdaş müslümanı ne yazık ki bu fırsatları tatile indirgeyerek ve bir takım geleneklerle anlamını değiştirip yaşatmaya çalışarak onu bir şairimizin deyişiyle: “kendi ceketinin astarı içinde kaybetmiş” durumda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder