7 Nisan 2021 Çarşamba

07 Nisan 2021 23:30 Çarşamba CORONA GÜNLERİ.............................Eş-Şehîd/Salavat ayeti-El-Hak/Minber duaları

Eş-Şehîd/Salavat ayeti

Bugün üç ayların 53.ncüsü, Corona günlerinin de 390.ncısı. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın elliüçüncüsü “Eş-Şehîd’' var. Yine Cuma vakti imam mimbere çıkarken müezzin tarafından okunan Salavat ayeti" ile ilerliyoruz.

EŞ-ŞEHÎD: الشهيد Sözlükte “bir şeyin mahiyetine vâkıf olmak, onu bilmek, sözle ifade etmek” anlamındaki şehâdet kökünden türeyen şehîd “kesin olarak bilen, bildiğini haber verme konusunda güvenilen kimse” demekmiş. Bu kelime Allah’a nisbet edildiğinde “her şeyi gözetlemiş gibi bilen, hiçbir şey ilminden gizli kalmayan” mânasına geliyor.

Râgıb el-İsfahânî şehâdeti “iç veya dış duyular yoluyla meydana gelen bilginin ifade edilmesi” diye açıklamakta ve zât-ı ilâhiyye için kullanılan “âlimü’l-gaybi ve’ş-şehâde” nitelemesini “insanların duyularına ve sezişlerine gizli kalan hususları bilen” şeklinde yorumlamakta. [1]

Gazzâlî ise asıl anlamı “bilen” olan şehîd ile muhteva yakınlığı içinde bulunan diğer ilâhî isimlerin özelliklerini şöyle belirtmiş: İlim kavramı kayıtsız olarak düşünüldüğünde alîm ismi, bâtınî hususlara nisbet edildiğinde habîr, zâhirî konulara izâfe edildiğinde ise şehîd isimleri kullanılır. [2]

Şehâdet kavramı yedi âyette fiil kalıplarıyla, iki âyette şâhid ve on dokuz âyette şehîd biçiminde Allah’a nisbet edilmiş, bir âyette zât-ı ilâhiyye ism-i tafdîl ile “en büyük şâhid” (ekberu şehâde) diye nitelendirilmiş. Ayrıca “âlimü’l-gaybi ve’ş-şehâde” ibaresi on âyette geçmekte ve dolaylı şekilde şehîd isminin mânasını pekiştirmekte. [3]

Şehîd ismi İbn Mâce ve Tirmizî rivayetlerinde yer almış [4], Hz. Peygamber’in Vedâ haccında irat ettiği hutbenin sonlarında, “Allahım, emirlerini tebliğ ettim, şahit ol, sen şahit ol!” anlamındaki sözleriyle Allah’a nisbet edilmiş. [5]

Âlimler, şehîd isminin temel mânasının “bilen” olduğu ve şâhidden daha zengin bir muhtevaya sahip bulunduğu hususunda ittifak etmiş. Bu manada Şehîd “müşahede yoluyla meydana gelmiş ilme sahip olan varlık” demek.[6]

'O' her şeye şâhit olan, bilinenin ve bilinmeyenin şahidi olan, her zaman ve her yerde hazır ve nazır olan, her an her şeyi hakkıyla gören gözetleyip bilen, her şeyi görüp gözeten" demektir.

SALAVAT AYETİ: Cuma günü imam minbere çıkarken müezzin tarafından okunan Ahzap suresi 56.ncı ayetidir. İmam namazını, her günkü oturduğu yerde değil de cuma günleri cemaati rahatsız etmemek için minberin kapısı önünde kılar. Müezzin euzü-besmele çekerek bu ayeti okurken imam da merdivenleri çıkmaya başlar.


"İnnell
âhe ve melâiketehü yüsallûne ‘ale'n-Nebiy. Yâ eyyühe'l-lezîne âmenû sallû aleyhi ve sellimû teslîmâ."(Ahzap suresi 56.ncı ayet﴿

üphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin."[7]

"Allah ve melekler peygambere salât ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salât ve selâm okuyun."[8]

"Allah ve melekleri Peygamber'e salât etmektedirler. Ey iman edenler! Siz de O'na salât edin ve bütün içtenliğinizle kendisine esenlik dileyin!" [9]

Müezzin okuduğu ayetten sonra Peygamberimize (asm) salavât getirir.

"Allahümme salli ‘alâ seyyidinâ Muhammedin ve ‘alâ ali Muhammed."

"Allah'ım! Efendimiz, büyüğümüz Muhammed'e ve Muhammed'in ümmetine rahmet eyle"

Müezzin Salevât-ı şerîfe bittikten sonra ayağa kalkar ve iç ezan okur. Bu arada imam minber merdivenlerindedir. İçerde okunan bu ezan ise Cuma ezanıdır.


[1] (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şhd” md.)

[2] (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 137, 173)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “şhd” md.)

[4] (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82)

[5] (Müsned, V, 30; Buhârî, “Ḥac”, 132; İbn Mâce, “Menâsik”, 76; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 56)

[8] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ahz%C3%A2b-suresi/3589/56-ayet-tefsiri>

[9] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 410

El-Hakk/Minber Duaları

Bugün üç ayların 54.ncüsü, Corona günlerinin de 391.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın ellidördüncüsü “El-Hak’' var. Yine Cuma vakti imam tarafından merdivenlerde okunan Minber Duaları" ile ilerliyoruz.

EL-HAK: الحقّ Hak kelimesi “gerçek, doğru ve sabit olmak, gerekli ve lâyık olmak, olabilirlik niteliği taşımak, sürekli var olmak, gerçeğe uygun bulunmak; bir şeyi sabit ve gerekli kılmak” anlamlarında masdar ve bu anlamlara dayalı bir sıfat olup Allah’a nisbet edildiğinde “bizzat ve sürekli olarak var olan, gerçekliği mevcut bulunan, varlığı ve ulûhiyyeti fiilen tahakkuk eden” mânasına geliyormuş. [1]

Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, esmâ-i hüsnâyı dil açısından incelediği eserinde kelimenin kapsamlı muhtevasından hareketle hak için şöyle demektedir: “Allah’ın zâtı hak olduğu gibi O’ndan gelen ve O’na rücû eden her şey de haktır; ayrıca emrettiği ve yasakladığı hususlar uyarınca hareket etmek de kullar için haktır yani gereklidir”.[2]

Kur’ân-ı Kerîm’de hak kelimesi yirmisi harf-i ta‘rifsiz olmak üzere 247 yerde geçmekteymiş. Buna aynı kökten türeyen on dört isimle yirmi altı fiil sîgası da eklenince sayı 287’ye ulaşıyor. [3] Bu zengin kullanım içinde hak kavramı Allah’a pek çok yerde nisbet edilmekte olup bunların bazısında esmâ-i hüsnâdan biri olarak doğrudan zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmekte (bk. el-Kehf 18/44; el-Hac 22/6, 62; en-Nûr 24/25; Lokmân 31/30).

Hak bir âyette, “görünen ve görünmeyen âlemlerin sahibi” mânasındaki melik ismiyle birlikte kullanılırken (Tâhâ 20/114) bazı âyetlerde, doksan dokuz isim listesinde yer almayan “besleyip geliştiren” anlamındaki rab (Yûnus 10/32), “ulûhiyyeti veya adaleti apaçık” anlamındaki mübîn (en-Nûr 24/25; Beyzâvî, III, 192), “gerçek dost ve yardımcı” mânasındaki mevlâ (el-En‘âm 6/62; Yûnus 10/30) isimleriyle muhteva zenginliği kazanmakta.

Hak, muhtelif âyetlerde hakkın Allah’tan, Allah nezdinden olduğu, O’nun vaadinin mutlaka gerçekleşeceği belirtilmek suretiyle de O’na nisbet edilmiş, ayrıca çeşitli ilâhî fiillerin hakla vuku bulduğu anlatılmış.

Kur’ân-ı Kerîm’in tamamına yakın kısmında sık sık tekrarlanan hak kavramı Allah’tan başka Hz. Peygamber’e (meselâ bk. el-Bakara 2/119; et-Tevbe 9/62; en-Neml 27/79), Kur’an’a (el-Bakara 2/176; Yûnus 10/94) ve dine de (et-Tevbe 9/29, 33; el-İsrâ 17/81) nisbet edilmekte.

Hak kavramı, Tirmizî (“Daʿavât”, 82) ve İbn Mâce’nin (“Duʿâʾ”, 10) esmâ-i hüsnâ listeleri dışında başka hadislerde de çeşitli sîgalarla Allah’a nisbet edilmiş. [4] [5]

'O' Vacib ul vücut olan, varlığı hiç değişmeden devam edip duran, varlığı hiç değişmeyen, hiç yok olmayan ve gerçek olan, varlığı ve ulûhiyeti hak ve gerçek olan, Hak ve hakikatin kendisi" demek.

Minber duaları: Cuma namazının geçerli olmasının şartlarından biri de farz olan cuma namazından önce hutbe okunması. Cuma hutbesinin rüknü, İmamı Azam'a göre, Allah'ı zikirden ibarettir. Onun için hutbe niyeti ile yalnız: "Elhamdü lillah" yahut "Sübhanallah" yahut "La ilahe illalah" denilecek olsa, yeterli olur. İki İmama (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'e) göre, hutbe denilecek derecede uzunca bir zikirden ibarettir. Bunun en az olan derecesi, Tahiyyat mikdarı hamd ve salavat ile Müslümanlara duadır.

Hutbenin vacibleri, hatibin taharet üzere bulunması, avret sayılan yerlerin örtülü olması ve hutbeyi ayakta okumasıdır. Hutbenin sünnetleri ise, hutbeyi iki kısma ayırmak ve bunlar arasında bir tesbih veya üç ayet okunacak kadar bir zaman oturmaktır.

Bu nedenle buna iki hutbe deniyor. Bu iki hutbeden her biri hamdi, kelime-i şehadeti, salât ve selâmı kapsamalı. Birinci hutbe, bir ayetin okunması ile insanlara öğüt vermeyi, ikinci hutbe de Müslümanlara duayı kapsamalıdır. Ayrıca imamın sesi, ikinci hutbede birinci hutbedekinden daha hafif olmalıdır. Bunlar hutbenin sünnetlerinden. Her iki hutbeyi uzatmamak da sünnet.

Minber merdivenlerindeki duaların okunması güzel olmakla beraber okunmadığı takdirde herhangi bir sakıncası olmadığı gibi, hutbeye veya namaza da bir eksiklik gelmiyor. Ayrıca belli bir duayı okumak da şart değil. İstediği şekilde dua edilebilir.

Ayet okunmaya başladığında imam yerinden kalkar ve minberin önünde gizli olarak bir dua okur:


“Allah
ümme ifteh aleynâ ebvâbe rahmetike ve yessir aleynâ hazâine fazlike ve keramike ya ekramelekramine ve ya erhamerrahimin.”

“Ey Cömertlerin en Cömert’i ve Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım, bize rahmet kapılarını aç, iyilik ve kereminin hazinelerine ulaşmamızı bize kolaylaştır.”

Ondan sonra, merdivenleri yavaş yavaş çıkar ve 3. basamakta durup şöyle bir dua daha yapar:


“Rabbi’şrahl
î sadrî ve yessir lî emrî vehlül ukdeten min lisânî yefkahû kavlî. Rabbi kad âteyteni minelmülki ve allemteni min te’vilil ehâdis. Rabbi zidnî ilmen ve fehmen, ve elhıknî bissâlihin. "

“Rabim göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimdeki tutukluğu çöz ki sözümü anlasınlar. Rabbim; gerçekten bana mülk verdin ve bana sözlerin yorumunu öğrettin. Rabbim ilmimi ve anlayışımı artır, beni sâlihlerden eyle”.

5.nci veya 7. Basamakta:


“Allah
ümme hâzaşşe’nü leyse bişâni. Ve hâzelmekani leyse bimekani. Allahümme yessir lî emrî, ve tekabbelhü minni. Ve selamün ala cemîilenbiyai velmürselin. Velhamdülillahirabbilalemin”

“Allah’ım! Bu şerefi ben elde etmedim sen verdin. Bu makamı ben kazanmadım sen verdin. Allah’ım işimi kolaylaştır ve yaptığım işi kabul eyle. Tüm Rasullere ve Nebilere selam olsun. Hamd âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur.”

Bu duaları okumak müstahsendir ama yüksek sesle okumak bid’at görülmüş. [6] İmam dua bittikten sonra cemaata yüzünü dönüp 8. basamağa oturur ve bu esnada iç ezanı dinler. Ezan sonlandığıunda ayağa kalkarak 7.nci basamakta hutbeyi okumaya başlar.


[1] (Bağdâdî, vr. 89b; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ḥaḳḳ” md.)

[2] (İştiḳāḳu esmâʾillâh, s. 178)

[3] (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥḳḳ” md.)

[4] (bk. Wensinck, el-Muʿcem, “ḥḳḳ” md.)

[5] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/hak--esma-i-husna>

[6] (Mecmua-i Hutbe-i Şerîf, 1284 tarihli taşbaskısı, sahife: 2-3)

4 yorum: