Ettiğini bulmak
Bugün 23 Ağustos 2021 pazartesi. Coronavirüs salgını ülkemizde 529.ncu gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 608 gün geçti. Corona güncel tablosuna göre 23 Ağustos itibariyle ülkemizdeki vaka sayısı 18.857 olmuş. Dün 18.622, önceki gün 19.351, 20 Ağustosta 19.918 idi. Ondan önceki günler de 19.944, 21.692 ve 19.320 olmuştu. Bugün gelinen nokta ise tam bir hafta önce 16 Ağustostaki vaka sayısı (18.163) seviyesinde. Yani sanki bir patinaj durumu var.
Ancak vefat sayıları bugün maalesef 232'yi bulmuş. Yani yükseliş durdurulamıyor. Son bir haftalık sayılar sondan başa doğru; 232, 206, 232, 204, 216, 168, 183 ve 165 olarak gerçekleşmişti. Burada da anlaşılan 200'ün altına inmeme direnişi var. Can kayıplarını azaltmanın tek yolu vaka sayılarını bir an evvel 5.000'lerin altına düşürebilmek. O da en azından ilk iki aşısını yaptırmış olanların oranının %70'lerin üstüne çıkmasıyla mümkün. Halbuki bugün itibariyle henüz %57'yi yeni aşmış bulunuyoruz.
Bugünkü aşı tablosuna göre; 18 yaş üstü nüfusta birinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 74,62'ye ulaşmış. İkinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 57,05 olarak görünüyor. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı 46.317.869'i birinci doz, 35.408.683'ü ikinci doz ve 7.787.868'ü üçüncü doz olmak üzere toplam 89.651.157'ye yükselmiş. Son 24 saatte yapılan aşı 890.632 doz olmuş.
Tüm dünyada ise vaka sayısı 213 milyona (212.923.543) yaklaşıyor. Son 24 saatte doğrulanmış yeni vaka 450.680 olmuş. Bu arada virüs sebebiyle yaşanan can kaybı da 4,5 milyona (4.449.721) çok yakın. Bir günde yaşanan can kaybı ise 7.010 görünüyor.
Bloomberg tarafından toplanan verilere göre tarihin en büyük aşı kampanyası devam ediyor. Dünya genelinde en son 181 ülkede 4 milyar 953 milyon dozdan fazla aşı uygulanmış. Küresel olarak son 24 saatte uygulanan aşı miktarı ise 36,4 milyon doz olarak kaydedilmiş. Aşılamada ileri gelen ülkeler arasında, Çin 1 milyar 935 milyon dozla ilk sırada yer alırken, Hindistan 581 milyon dozla ikinci, Avrupa Birliği ülkeleri ise 515 milyon dozla üçüncü sıraya yerleşmiş durumda.
Dünyanın tek derdi coranavirüs salgını değil elbette. Bu günlerde Afganistan'da ortaya çıkan durum sebebiyle batılı ülkeleri yeni bir göç dalgası korkusu sarmış durumda. Her zaman olduğu gibi ortalığı karıştırırken en öndeler, başka ülkelerin kaynaklarını aralarında paylaşırken pek keyifliler. Ancak, tarumar edip gittikleri coğrafyalarda fakirlik, iç savaş, terör ve göç kaynıyor nedense. Böyle hallerde sadece konuşup duruyorlar. Ha bir de Türkiye'yi hatırlıyorlar birdenbire. Sanki bu ülke onların hazır göçmen kampı.
Halbuki yeryüzünde meydana getirdikleri fesat ve zulüm, ne kadar kafalarını kuma da soksalar bumerang gibi gelip onları da vuracak. Kendilerini yedi kat duvarın arkasına da saklasalar, aldıkları hiçbir tedbir işe yaramayacak. Göç eden insanlar zaman içinde dalgalar halinde ülkelerine girecek. Bir tarafta yağma edilmiş zenginlikler, öbür yanda yaşamak isteyen kitleler varsa fizik kaideleri işleyecek. Yükselen terör ve göç dalgalarından zannettikleri gibi parayla da kurtulamayacaklar. Yükselen ırkçılık ideolojileri ülkelerini daha da yaşanmaz hale getirecek. Kısaca ettiklerini bulacaklar.
Tıpkı yeryüzünü virüs salgınlarından ve afetlerden koruyamadıkları gibi. Göç bir yanıyla insanlık faciası iken bir başka yanıyla da bir tür afet. İnsanoğlunun haddini aşıp azgınlaşmasının, milyonlarca "Ahh!"ın bizzat müsebbibi olmasının bedeli. Ne kadar zulmederseniz, dünyada çıkardığınız bozgunculuk miktarınca karşılığını görürsünüz. Öbür dünyada yaşayacaklarınızı hayal bile etmek istemem.
Göç de bir afettir
Bugün 24 Ağustos 2021 Salı. Coronavirüs salgını ülkemizde 530.ncu gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 609 gün geçti. Corona güncel tablosuna göre 24 Ağustos itibariyle ülkemizdeki vaka sayısı 19.191 olmuş. 27 Temmuzdan bu yana son bir aydır kah 20 binin üstünde kah altında dolaşıyor. Bugün de patinaj yapma hali devam etmiş.
Ancak vefat sayıları maalesef 19 Ağustostan bu yana hiç 200'ün altına düşmedi. Bugün de 230 olmuş. Kuşkusuz bu sayının azalması vaka sayılarının düşmesine bağlı. Tedbirlere devam etmek ve en azından ilk iki aşıyı yaptırmak gerekiyor. Bu oranın mutlaka %70'lerin üstüne çıkması lazım. Bugünkü aşı tablosuna göre o da bugün itibariyle henüz %58'e ulaşmış değil.
Salgın bir afet. Hem de tüm dünyada bugün saat 22 itibariyle 214 milyona yakın (213.733.585) insanı hasta eden ve 4,5 milyon (4.460.783) can kaybına neden olan bir afet. Kuşkusuz tarihte bundan daha yüksek sayıda ölüme neden olan salgınlar görülmüş. Ancak itiraf edelim dünyanın bir taraflarında belki milyonlar ölürken dünyanın geri kalanının bundan haberi bile yoktu. Ama şimdi öyle mi? Neredeyse canlı yayın salgını izliyor, gelişmeleri anında duyuyor ve an be an takip edebiliyoruz. İşte coronavirüs pandemisinin önceki salgınlara göre en önemli farkı bu. Üzerimizdeki etkisini katlamalı hissettiriyor.
Konuya afet olarak bakınca yaşadığımız salgının bu konuda hafif bile kaldığını söyleyebiliriz. Yaşanan depremler, seller, tsunamiler, toprak kaymaları, çığ, fırtına, kasırga ve hortumlar insanlık tarihi boyunca etkisini sürdürmüş büyük felaketler. Şehirleri yok eden büyük yangınlar, tarihte iz bırakan yanardağ püskürmeleri, kendi kendine sönene kadar bitmeyen devasa orman yangınları yeryüzünde hep oldu.
Şayet insan kıyımı olarak bakarsak insanlık kadar eski savaşların yeryüzündeki en büyük felaketler olduğunu da kabul etmek gerek. Kanlı savaş ve çatışmalar bugün de var ve bitecek gibi görünmüyor. Mesela çağımızın vebası "terör" de bir afet aslında. Dünyanın kılcal damarlarına yayılmış kanser tümörleri gibi bitmiyor, bitirilemiyor. Her yıl dünyanın dört bir yanında hangi sebep adı altında olursa olsun binlerce masum cana kıyan teröristler bana göre "çağdaş dünyanın" ürettiği katil virüslerden başka bir şey değil.
Ya batılı devletlerin sömürgeci siyasetleri sebebiyle "çekirge sürülerinin istilasına uğramış gibi" aç, hasta ve sefil kalmış olan ülke halklarının başına gelenlere ne demeli? Neredeyse gittikleri yerlerde insan bırakmayan sabıkalı "soykırımcıların" yaptıklarına ne ad vereceğiz? Bir dönem Afrikadan topladıkları genç insanları Avrupa'da Amerika'da satan köle ticaretini(!) bir insan olarak unutmuş değiliz. Bunlar da birer felaket değil mi?
Tarihte "göç" her zaman olmuş. Hatta bir bakıma dünya tarihi göçlerle oluşmuş diyebiliriz. E, bu dalgalanmalar durduk yere olmuş değil elbette. Ya doğal afetler ve kuraklık sebebiyle ya da savaş ve katliamlardan kaçmak için göç etmişler. Sebep hep aynı; hayatta ve ayakta kalmak, yaşayabilmek için. İnsanların tarih içinde başka bölgelere doğru hareket etmesi yeni kavimlerin, milletlerin ve devletlerin doğmasına yol açmış. Mesela; Türklerin de içinde olduğu orta Asya'dan batıya doğru gerçekleşen göçler bugün "Kavimler göçü" diye adlandırılan ve zincirleme pek çok başka olayı tetikleyen büyük bir tarihi olaydır.
Tarih içinde Urallar ve Kafkasya üzerinden Avrupa'ya, Balkanlar üzerinden Anadolu'ya pek çok göç dalgası gerçekleşmiş. Çok daha öncesinde insanlığın doğuş yeri kabul edilen Afrikadan; Yemen üzerinden Hindistan'a, Mezopotamya üzerinden Anadolu'ya, Kamçatka yarımadası üzerinden Kuzey Amerika'ya geçişlerin hepsi birer göç hareketi.
Hatta Avrupa'da tutunamayanların yeni dünya Amerika'ya giderek orada çok kozmopolit bir ülke oluşturmaları da böyle olaylara örnek verilebilir. İkinci dünya savaşı sırasında gerek Avrupa'daki yahudilerin, gerekse Rusya'daki müslüman azınlıkların yaşadıkları da öyle.
Böyle büyük tarihi olaylara baktığımızda bugün yaşadığımız; Irak, Suriye, Libya ve Afganistan kaynaklı güncel göçler oldukça ufak kalır. Lakin, biz bugün onlarla yüz yüzeyiz ve bize medyatik bir büyüteçten geçerek büyük çaplı görünüyorlar. Ancak, şayet söz konusu insani bir trajedi ise bunun sayılarla mukayesesinin anlamı yok.
Bir kişi de olsa, milyonlar da olsa insanların yerinden yurdundan kalkıp başka diyarlara göçmesi hiç de azımsanacak bir olay değil. Hatta bir tür felaket. Amerikalıların 1.nci dünya savaşı sırasında Anadolu'dan Suriye'ye tehcir edilen Ermeni'ler için "Büyük felaket" tabirini kullandıklarını unutmayalım. Kaldı ki bu tarihi olay güvenlik nedeniyle topu topu 500 bin Ermeni için söz konusu olmuştu.
Türkiye 3,5-4 milyon Suriyeli için kucağını açarken Batı dünyası adeta gözünü, kulağını ve ağzını kapatan üç maymunu oynuyordu. Türkiye'nin o dönemde güvenli bölge çağrılarına sırtını dönenler, şimdi Afganistan'dan gelecek göç dalgasına karşı dünyayı ayağa kaldırıyorlar. Geçtiğimiz yıllarda Akdeniz'de göz göre göre yüzlerce, binlerce düzensiz göçmeni sulara itenler, bugün "sınırlarımızı korumalıyız" endişesi içinde panik halindeler.
Gözümüzü boyayan, beyinlerimizi esir alan büyük bir algı operasyonu yürütülüyor Afganistan hakkında. En acısı bizdeki kendini "beyaz türk" kabul edenlerin içine düştüğü açmaz. Sözde ırkçılığa, Avrupa'daki yabancı düşmanlığına karşı olanlar, bugün aynı şeyin daha beterini Türkiye'deki Suriye ve Afgan mültecilere reva görüyorlar. Aslında göç insanların elinde olmayan, mecbur kaldıkları bir çıkış yolu arayışı. Herkesin, her milletin başına böyle bir felaket gelebilir. Çok şükür devletimiz var, güçlü ve de gereği yapılacak. Ama çirkinleşmek bize yakışmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder