El-Mecîd/Âmene'r-Rasûlü
Bugün üç ayların 51.ncisi, Corona günlerinin de 388.ncisi. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın ellibirincisi “El-Mecîd’' var. Yine yatsı namazı bitiminde (veya yatmadan önce) okunan “Âmene'r-Rasûlü" ile ilerliyoruz.
EL-MECÎD: المجيد Sözlükte “asil, şerefli ve seçkin olmak” anlamındaki mecd (mecâde) kökünden
türeyen mecîd “asil, şerefli, cömert olan” demekmiş. Aynı kökten türeyen mâcid
de bu mânaya gelmekle birlikte sıfat-ı müşebbehe olan mecîdin daha zengin
içerikli olduğu kabul ediliyor. Mecîd ve bununla birlikte esmâ-i hüsnâ
listesinde yer alan mâcid Allah’a nisbet edildiğinde “yetkinliğin karşıtı olan
her türlü nitelikten münezzeh, lutuf ve ikramı bol” anlamına gelmiş.
Mecd kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de sadece mecîd şeklinde dört âyette yer almış. Bunların ikisi “çok şerefli” mânasıyla Kur’an’ın sıfatı durumunda (Kāf 50/1; el-Burûc 85/21), biri Allah’a izâfe edilmiş (Hûd 11/73), biri de kıraat imamlarının farklı anlayış ve okuyuşlarına bağlı olarak ya zât-ı ilâhiyyenin veya arşın sıfatı olmuş (el-Burûc 85/15). Ancak sözü edilen âyetin, içinde yer aldığı âyetler bağlamında incelendiği takdirde zât-ı ilâhiyyeye sıfat olduğunu kabul etmek daha isabetli görünmekte.
Mecîd ve mâcid hem İbn Mâce hem Tirmizî’nin naklettiği doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış.[1] Bunun dışında çok sayıda hadis rivayetinde her iki isim de zikredilmiş, özellikle namazlarda selâmdan önce okunan ve “hamîdün mecîd” isimleriyle sona eren “Allahümme salli”, “Allahümme bârik” metinleri Kütüb-i Sitte’nin tamamında rivayet edilmiş. [2] [3]
Mecîd şan, şeref, büyüklük ve kudretinden, yüce olan ve güzel işlerinden dolayı sevilip övülendir. Şeref ise, ancak kendi emir ve yasaklarına uymakla elde edilebilir. Bu durumda Mecîd şânı şerefi çok üstün olan demek oluyor. 'O' şanı şerefi çok üstün olan, lütuf ve keremi bol olandır."Arşın sahibi, şanü yüce ve dilediğini yapan yalnız O’dur. Sonsuz yücelik sahibi, şan ve şerefi nihayetsiz yüce, ihsanı bol olan, Şerefi üstün, nimeti sonsuz, Şanı yüce ve kadri büyük olan" demek.
ÂMENE'R-RASÛLÜ: ٱلرَّسُولُ امَنَ Bakara Suresi 286 ayet. Kur’an-ı Kerimin en uzun suresi. Bu surenin son iki ayeti (285 ve 286) ise "Âmene'r-Rasûlü" ismiyle meşhur. Genellikle yatsı namazının ardından okunan bu duanın birçok fazileti ve sırları var. İslam dinine inanan herkesin bilmesi ve okuması gereken dualardan bir tanesi. Hatta AmenerRasulü ayetini okumadan gece yatağa yatılmaz denilmiş.
“Bismillahirrahmanirrahim. Amenerrasûlü bimâ unzile ileyhi mir rabbihî vel mu’minûn, kullün âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih, lâ nüferriku beyne ehadim mir rusulih, ve kâlû semi’nâ ve eta’nâ ğufrâneke Rabbenâ ve ileykel masîr.(285) Lâ yükellifullâhu nefsen illâ vüs’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ isran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih, va’fu annâ, vağfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn.(286)" (Bakara 285-286)
"Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de (iman ettiler). Her biri; Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: "Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz." Şöyle de dediler: "İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır. (285) Allah bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar. Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. (Şöyle diyerek dua ediniz): "Ey Rabbimiz! Unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. (286)”[4]
“Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır” dediler. (285) Allah hiçbir kimseyi, gücünün yetmediği bir şeyle yükümlü kılmaz; lehinde olanı da kendi kazandığıdır, aleyhinde olanı da kendi kazandığıdır. Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi cezalandırma! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Üstesinden gelemeyeceğimiz şeyleri boynumuza borç kılma! Bizi bağışla, ayıplarımızı ört ve bize rahmetinle muamele buyur! Sen bizim sahibimiz ve yardımcımızsın; artık inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!” ﴾286﴿[5]
“Elçimiz Rabb’inden kendisine indirilene iman etti, müminler de! Hepsi de Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler ve “Biz, Allah’ın elçileri arasında hiçbir ayrım yapmayız; işittik ve itaat ettik! Rabbimiz, senden bağışlanmamızı dileriz; varış sadece sanadır!” dediler. (285) Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını yüklemez! Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, işlediği kötülük ise kendi zararınadır. “Rabb’imiz! Eğer unutur ya da hata edersek, bizi hesaba çekme! Rabb’imiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize merhamet et’ Bizim Mevlâmız sensin; kafirler topluluğuna karşı bize yardım et!”[6]
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.s) Miraç gecesi vahyedilen Bakara Suresinin son iki ayeti ile ilgili hadis kaynaklarında çok önemli bilgiler yer alıyor. Sûrenin bu son iki âyetinin fazileti hakkında birçok sahih hadis rivayet edilmiş. Meselâ Peygamber Efendimiz Amenerrasulü için ‘’cennet hazinelerinden indirilmiştir’’ buyurmuş. Ebu Umame (r.a.)'den rivayet edildi ki, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Dört şey Arşu'r-Rahman'ın altındaki hazineden (Cennet hazinelerinden) indirilmiştir. Bunlar Fatiha-i Şerif, Ayete'l-Kürsi, Sure-i Bakara'nın sonu (Amenerresulü) ve Kevser Suresidir." [7]
“Bakara sûresinin sonunda iki âyet vardır ki bir gecede okuyana onlar yeter” meâlindeki hadis de bunlardan biri. [8] [9]
[1] (“Duʿâʾ”,
10; “Daʿavât”, 82)
[2] (Wensinck,
el-Muʿcem, “mcd” md.)
[4] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/bakara-suresi-2/ayet-285/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1
[6] Beyânu’l-Hak,
Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 139
[7] (El-Mütteki,
Kenzu'l Ummal, 1/558)
[8] (Buhârî,
“Fezâilü’l-Kur’ân”, 10, 27, 34; diğer bazı örnekler için bk. Şevkânî, I, 342
vd.)
[9] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/292/285-286-ayet-tefsiri>
El-Bâis/HüvAllahüllezî
Bugün üç ayların 52.ncisi, Corona günlerinin de 389.ncusu. İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.
Sırada Esma ül Hüsna’nın elliikincisi “El-Bâis’' var. Yine sabah namazı bitiminde okunan “HüvAllahüllezî" ile ilerliyoruz.
EL-BAİS: الباعث Sözlükte “harekete
geçirmek, bir tarafa yöneltip göndermek, bir işle görevlendirmek; uykudan
uyandırmak, diriltmek” gibi mânalara gelen ba‘s kökünden türemiş. Esmâ-i
hüsnâdan biri olarak daha çok “ölüleri dirilten” anlamında kullanılıyor ve
fiilî sıfatlar grubu içinde yer aldığı kabul ediliyor.
Râgıb el-İsfahânî, kelimenin
kökünde “nesnelerin, cinslerin ve türlerin yoktan var edilmesi” anlamının
bulunduğunu kaydetmekte ve kelimenin mânalarına dair verdiği çeşitli örnekler
içinde En‘âm sûresinin 65. âyetini bu mânaya ayırdığı anlaşılmakta (krş.
el-A‘râf 7/167; Lokmân 31/28). Buna göre bâis ile, yaratma ifade eden hâliḳ vb.
isimler arasında bir anlam benzerliği meydana geliyor. Abdülkāhir el-Bağdâdî
ise bâisin kökünde ölüleri diriltme, peygamber gönderme ve harekete geçirme,
yani canlıların faaliyetlerini yaratma mânalarının bulunduğunu kabul etmiş.
Gazzâlî bâis ile hâlik kavramları arasında bir bağlantının mevcut olduğunu
kabul etmekle beraber özellikle ba‘s kökünün sadece âhiret hayatındaki ikinci
ve son yaratmayı ifade etmediğini, bunun yanında ilk yaratmadan sonraki birçok
yaratmanın her biri için de kullanılabileceğini belirtmiş.
Gazzâlî, “...ve biz
bilmediğiniz durumlarda da sizi yeniden inşâ ederek yaratırız” (el-Vâkıa 56/61)
ifadesiyle ilk ve son yaratılıştan başka yaratılışların da bulunduğuna işaret
eden âyete dayanarak bâisin özellikle canlıların geçirdikleri evreleri yöneten
ilâhî kudretin ifadesi olduğunu vurgulamış.
Meselâ Gazzâlî’nin de tahlil
ettiği, “Ey insanlar! Ba‘s konusunda bir tereddüt içinde bulunuyorsanız...”
diye başlayan âyette (el-Hac 22/5), insan yaratılışının toprak - nutfe - alaka
- et parçası - rahimde kalma dönemi - çocukluk - erginlik ve ihtiyarlık
merhalelerine temas edilmekte. Gazzâlî bunlara, “ruh - duyuların idraki -
temyiz kudreti - akıl” şeklinde sıraladığı insanın psikolojik ve zihnî varlık
safhalarının yaratılışını da ilâve etmiş, nihayet “velâyet ve nübüvvet”
mertebelerini de ekleyerek Allah’ın bâis ism-i şerifiyle tecelli eden yeniden
yaratılış örneklerini zenginleştirmeye çalışmış (bk. el-Maḳṣadü’l-esnâ, s.
95).
Bâis ölüyü diriltmek veya bir
nevi hayat taşıyan canlıyı başka bir yaratışla inşâ etmek anlamına geldiğine
göre bir bakıma ölüm kabul edilen bilgisizliği (bk. Fâtır 35/22) izâle edip
yerine hayatı simgeleyen bilgiyi koymak da bu ismin bir tecellisi olarak kabul
edilmeli (bk. Gazzâlî, s. 96).
Bâis kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmemekle birlikte
aynı kökten türeyen elliyi aşkın çeşitli kelime Allah’a nisbet edilmektedir. Bu
kelimelere birbirinden az çok farklılık arzeden sekiz ayrı mâna veriliyorsa da
(bk. İbnü’l-Cevzî, s. 204-205) bunların hepsini Abdülkāhir el-Bağdâdî’nin
gruplandırdığı yukarıda işaret edilen temel anlamlar içinde mütalaa etmek
mümkün.
Bâis ve bu ismin kökünü oluşturan ba‘s ile ondan
türemiş birçok kelime, yukarıda sözü edilen temel mânalara bağlı olarak çeşitli
hadislerde de yer almış. [1]
'O' ölüleri dirilten, yeniden yaratan, kabirlerden çıkaran, mahşerde toplayan, her canlıyı ölümünün ardından yeniden dirilten, peygamber gönderen, ölü kalpleri hidayetle dirilten" demek.
HÜVALLAHÜLLEZÎ: الَّذ۪يللّٰهُ هُوَ Haşr Suresinin son üç ayeti 22. ayette "Hüvallahüllezi la ilahe illa..." olarak başladığı için "hüvallahüllezi" olarak biliniyor. Her sabah ve akşam okuyun şeklinde rivayetler olduğundan ülkemizde gelenek olarak her sabah ve akşam namazı ardından okunmakta.
Onu okumaya başlamadan evvel 3 kez
"Eûzu billahis-semî’il alîmi mineşşeytânirracîm" diyerek (Kovulmuş şeytanın şerrinden, işiten ve bilen Allah'a sığınırım) okumaya
başlamak gerektiği Peygamberimizden rivayet edilmiş.
“O, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah'tır. Gaybı da, görünen âlemi de bilendir. O, Rahmân'dır, Rahîm'dir. ﴾22﴿ O, kendisinden başka hiçbir ilah bulunmayan Allah'tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah'tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır. ﴾23﴿ O, yaratan, yoktan var eden, şekil veren Allah'tır. Güzel isimler O'nundur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O'nu tesbih eder. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” ﴾24﴿ [2]
“﴾22﴿ O, kendisinden
başka tanrı olmayan Allah’tır; duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni
de bilir. O rahmândır, rahîmdir. ﴾23﴿ O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır;
egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir,
güven sağlayan ve kendisine güvenilendir, görüp gözeten ve yönetendir,
üstündür, iradesine sınır yoktur, büyüklükte eşi olmayandır. Allah onların
yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir. ﴾24﴿ O, takdir ettiği gibi yaratan, canlıları örneği
olmadan var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur.
Göklerdekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler. O üstündür, hikmet
sahibidir.”[3]
"(22) O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. O görülmeyeni de görüleni de bilmektedir. O Rahman'dır. Sürekli merhamet etmektedir. (23) O, kendisinden başka ilah olmayan Allah'tır. O mülkünde egemen bir melik'tir; eksik, kusur ve şaibeden ârîdir, salt esenlik kaynağıdır, güven verendir, gözetip koruyandır, güçlüdür, kahredicidir. (24) O, yoktan var eden, yarattığını mükemmel yapan ve şekil veren Allahtır; en güzel isimler sadece O'na mahsustur. Göklerde ve yerdeki her şey O'nu Tesbih etmektedir. O güçlüdür, her şeyi yerli yerince yapmaktadır!" [4]
Haşr
suresinin bu ayetlerini okumak “Kim bu ayetleri okursa o kişi vefat ettiğinde
şehit olarak ölür” rivayetinden dolayı genellikle sabah ve akşam namazlarından sonra okunmakta. Çünkü Peygamber
Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuş; "Kim
gündüz veya gece Haşr süresinin sonunu okur, sonra da o gün veya o gece ölürse
Allah ona Cenneti vacib kılar." (Beyhaki)
Rivayetlerde
"Haşr suresinin son ayetlerini okuyun" şeklinde geçtiği için, farklı görüşler öne sürülmüş. Ancak çoğunluğun
görüşü son 3 ayetinin okunması yönünde. Son
4. ve 6. ayeti şeklinde görüşler de var. Bu nedenle son 5 ayeti okuyanlar da
bulunmakta. O zaman son 5 ayet “La
Yestevi” ile başlıyor.
“Lâ yestevî ashâbun nâri ve ashâbul cenne, ashâbul
cenneti humul fâizûn. Lev enzelnâ hâzel kur’âne alâ cebelin le reeytehu hâşian mutesaddian min haşyetillâh,
ve tilkel emsâlu nadribuhâ lin nâsi leallehum yetefekkerûn……” la birlikte okunuyor.
“Cehennemliklerle cennetlikler bir olmaz. Cennetlikler kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, elbette sen onu Allah korkusundan başını eğerek parça parça olmuş görürdün. İşte misaller! Biz onları insanlara düşünsünler diye veriyoruz…..”
[2]
Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/hasr-suresi-59/ayet-22/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[3] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ha%C5%9Fr-suresi/5148/22-24-ayet-tefsiri>
[4] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 3.cilt sayfa 366-368
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder