9 Mayıs 2020 Cumartesi

09 Mayıs 2020 Cumartesi 15:00 CORONA GÜNLERİ.............................Zarf mı, Mazruf mu?

Müslümanca bir bakış

Günümüz dünyası ardı ardına büyük doğal felaketlerle sarsılıyor. Depremlerle yaşamaya, kasırgalara alışmaya, selller ve toprak kaymalarıyla uğraşmaya devam ediyoruz. İklim değişiklikleri, çevrenin giderek daha çok bozulması, su ve hava kirliliği adeta sıradanlaştı. Savaşın yeni biçimi terör her yıl yüzbinlerce insan canına kıyıyor. Bunun örgütler, devletler ya da uluslararası güçler tarafından yapılması daha iyi ya da daha az zararlı değil. 

Öte yandan ardı arkası kesilmeyen ekonomik, idari ve sosyal krizlerle de boğuşuyoruz. Aynı zamanda toplum ve insan düzeyinde olağanüstü hızla yaşanan değişimlere uyum sağlamak zorundayız. Şimdi bir baktık ki, gözle dahi göremediğimiz bir virüs bütün dünyayı esir almış. Evlere hapsolmuşuz ve zaten kalabalıklarda yalnız olan dünyalarımız iyice birbirinden uzaklaşıp küçülmüş. İstesek de bir araya gelemiyor, tokalaşıp kucaklaşamıyoruz. Sadece kendimizi ve ailemizi değil sosyal yaşamlarımızı da gönüllü olarak izole etmiş durumdayız. 

Hep "Yeni bir dünya kurulacak" beklentisi içindeyiz ya. Hani hayatımızda "değişmeyen tek şey sürekli değişim" demez miyiz? İşte doğal afetler de, savaşlar da, ekonomik krizler de, teknolojk gelişmeler de hep aynı şeyi düşündürüyor: "Galiba hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!" Birdenbire çıkıp geliveren, hızla dünyaya yayılıp hayatımızı donduran Corona virüs salgını da aynı minval düşünmemize yol açtı. Kuşkusuz önceki dünyamız ile salgın sonrası yaşamımız bire bir aynı olmayacak. Bir taraftan da durumumuza müsebbip arama çabamız da hiç bitmiyor. 'Mazruf'a değil de 'Zarfa' bakma kolaycılığımızdan elbette. Tüm bu olumsuzluklara biz insanlar mı sebep olduk? Yoksa başımıza gelenler Allah'ın bir gazabı mı?

Elbette yaşanan bu süreci değerlendirme biçimimiz, geleceğimizin nasıl şekilleneceğini de etkileyecek. Öyleyse bu olanlara nasıl bakmalıyız ki daha iyi bir dünya kurabilelim?

Bir müslüman olarak yaşadığımız her olayı Allah ve ahlak eksenli değerlendirmek çok doğal. Zira islam’ın özü ve aslı tevhit inancı. Allah kâinatı bir düzen ve denge içerisinde yaratmış ve bize bu düzeni bozmamamız gerektiği söylenmiş. (Rahman, 55/1-9) Sonuçta görünen o ki, gelişme ve ilerleme değişimle birbirine karışmış durumda. Oysa tekamül üzerine kurulu bu düzende, her şeyin bir zamanı ve sırası var. Ol! Denince oluyor zamanı sırası gelen. 

Kuran'a göre de bu yüce kudretin tek bir adı var: 'Allah'. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar belli bir düzen içinde yaratıyor. Öyle bırakmıyor doğruları gösterip gidilecek yolu da tarif ediyor. Sonrasında da akıl-mantık verdiği bizlerden özgür tercihlerimizi kullanarak yürümemizi bekliyor. Elbette ki yürüyüşümüz ilahi Adalet kurallarıyla gözleniyor ve kayda geçiyor. Anadolu ifadesiyle hiç de "Saldım Çayıra, Mevlâm Kayıra" durumu değil bu. Yaratılan o muhteşem bütünün birer parçası olarak bizler sonuçta O'ndan geldiğimiz gibi düşe kalka, eğri doğru da olsa yine O'na dönüyoruz.

Rabbimiz, her anımızı, yaptıklarımızı, düşündüklerimizi kayda alıp arşivlerken bize de yerine göre uyarı, yerine göre hamd vesilesi iyilik ve güzellikler gönderiyor. Üstelik Kuran'da, "size şah damarınızdan daha yakınız" diyerek başıboş bırakılmadığımızı da apaçık bildirmiş. Bu bir lütuf değil de nedir? Merhameti gazabından baskın olarak "Allah, herkesi duyar, hiç kimseden yardımını esirgemez" denilmesi de böyle değil mi? Sonuçta tekamülümüzü şekillendiren tüm ilham, keşif, icad ve fikirlerimizde onun desteği var. Buna karşılık insan yeryüzünü sorumsuzca tüketirken, doğayı tahrip edip savaş, terör ve saldırılarla birbirini yok etmeye çalışırken Rabbimiz; o engin rahmet ve merhametiyle halâ yarattığı insanı ve Dünya'yı koruyup kollamaya devam ediyor.

Kusursuz bir düzen ve ölçünün işlediği kâinatta maddi ve manevi olan her şey birbiri ile ilişkili. Varlıkta maddi olaylar başka maddi olaylara sebep oluyor. Örneğin yere düşen cisim, ağırlığı ve hızına göre yere bir kuvvet uyguluyor ve bir hasar meydana getiriyor. Ya da vücutta iltihabın artması bazı organlara hasar veriyor. Öte yandan Maddi yapılar, manevi yapıları da etkiliyorlar. Örneğin fiziksel bir hastalık insanın psikolojisini de olumsuz etkiliyor. Vücutta bazı kimyasalların az olmasının mutluluğu ve odaklanmayı olumsuz etkileyebildiği gibi. Aynı şekilde manevi yapıların, maddi yapıları etkilemesi de çok doğal. Örneğin kötümser bir bakış açısı depresyon durumunda ortaya çıkan hormonların salınımına neden oluyor. Bazı psikolojik rahatsızlıklar başka fiziksel sorunlara da neden olabiliyorlar. Son olarak yaratılmış tüm manevi yapıların diğer manevi yapıları da etkilediği bir gerçek. Misal; olumlu ruhsal enerji iyimserliğimizi arttırır. Aynen Allah inancımın, onun yarattıklarına da sevgiyle bakmaya sebep olduğu gibi.

O halde, her şeyin birbiriyle ilişkili olduğu, o her şeyin de yaratıcısının da sadece ve sadece tek bir Allah olduğuna inandığımız bu dünyada Korona virüsünün yayılmasının da onun varlık alemindeki düzen ve yasalarıyla bağlantısı inkar edilemez.

Maalesef günümüzde; doğanın, insanın ve toplumun dengesi, fıtratı ve yaratılışı oldukça tahrip edilmiş durumda. Kur'anda çokça söz edilen "yeryüzünde fitne fesat çıkarma" hali sürekli tekrar ediyor. Corona felaketinde zarfın üzerinde; yanlış beslenme alışkanlıkları, helalinden yememek, temizliğe dikkat etmemek, insanların hakkını gözetmemek, ülke yöneticileri ve hakim güçlerin zalimlikleri yazıyor. Ama zarfın içinde Covid-19 dahil yaşadığımız tüm trajedilerin asıl sebebinin; insanın haddi aşması, yoldan çıkması ve taşkınlıkları yazıyor olabilir mi? Allah'ın rahmeti merhameti gazabından üstündür. Bunu biliyoruz. Peki bu ölümcül virüsü dünyaya musallat eden şey nedir? salgın kendi irademizle seçtiğimiz yollar, taleplerimiz ve kendi ellerimizin eseri olmuş olmasın? Biz istemişiz ki, 'O' da sadece "Ol!" demiş o kadar.

Zarf mı, Mazruf mu?

Biz biliyoruz ki insan öncelikle yaratılmış bir çiftten tek tek 'Ademoğlu' olarak çoğalmış. Ama bu birey toplum olarak yaşayan sosyal bir varlık aynı zamanda. Bir arada ve beraber yaşıyor. Bu durum evrende sadece insana özgü değil elbette. Ancak insan; düşündüğü, konuşabildiği, dostları ve sevdikleriyle aile kurarak toplumlar oluşturabilen, inanç ve ahlak kaidelerine sahip özel vasıflara sahip bir yaratılmış. Ayrıca bizatihi kendi Rabbi tarafından eşref-i mahlukat olarak da nitelendirilmiş, ilahi kitaplarla ve peygamberlerle yolu aydınlatılmış bir canlı varlık.

Lâyüsel değil, belli bir düzen içinde beraber yaşamaya programlanmış. Göreceli olarak çok kısa bir dünya hayatı için ciddi sorumluluk ve hedefleri var. Sosyal tarafı çok güçlü ve birlikte olduğu toplumda ortak bir sinerji, enerji bütünlüğü oluşturmak zorunda. Zira bir arada olabilmek her şeyden önce buna inanmayı ve birbirinden güç alarak ilerlemeyi gerektiriyor. Dayanışma ve paylaşım istenen tekâmülümüzün doğal bir parçası. İstikametimiz Allah'ın vahiy şemsiyesinde birleşip, bilimle, akılla ve kalple takdir edilmiş menzile doğru akıp gidiyor. İnsan yaratılışımız ve sosyal yönümüz bu süreçte kucaklaşmayı, hoşgörüyü, sevgiyi, kabullenme ve helalleşmeyi de içeriyor. Bu ışıklı yol kadim zamanlardan bu yana aydınlatmış yolculuğumuzu.

Zaman zaman bu yoldan sapmış insanoğlu. Uyarılara rağmen karanlık mecralara girmiş. Hem kendi yaratılışını hem de sosyal özelliklerini göz ardı etmiş. Böyle isyan etmekle de sadece kendine zarar vermemiş, yeri gelmiş içinde olduğu toplumların helak olmasına, yeri gelmiş dünyanın doğal dengesini bozmasına neden olmuş, Üstelik kibir, hırs ve tamah gözlerini döndürmüş. Eli kanlı zalimlikleri mazlumların ahını göklere yükseltmiş. Böyle davrandıkça da hayatındaki iyi ve güzel şeyler tersine dönmüş. Göremediği, farkına bile varmadığı uyarı üstüne uyarılar almaya başlamış. Her musibette yaratıcısına dönüp yana yakıla yalvardığı halde, o halden kurtulduğunda yine nankörlüğüne devam etmiş.

İşte bütün dünya, tüm insanlık bir salgın vesilesiyle yine böyle bir felaket daha yaşıyor. Gözle göremediğimiz, çözemediğimiz bir virüs sanki insanoğluna yaradılışındaki fabrika ayarlarını yeniden hatırlatmakta. Bir yangın ortasında kalmış gibi, okyanus ortasında fırtınaya tutulmuş gibi, savaştaymış da tepesine bomba yağıyormuş gibi insanoğlu yine Allah'ına yalvarıyor. "Rabbim! Kurtar bizi bu hastalıktan" diye dua ediyor. Küresel çapta tüm insanlık adeta harala gürele giden asıl gündemlerini bir tarafa bırakarak, hatta düşmanlıklarını bile unutarak ortak bir akılla "Nasıl kurtuluruz?"un arayışında. Çünkü bu virüs ne dil-din-ırk ayırıyor, ne de erkek kadın dinliyor. Fakiri de zengini de, güçlüsü de zayıfı da, zalimi de mazlumu da ayırt etmiyor.

Değişimin değişmediği bir zamanı yaşıyoruz; doğru! Her seferinde dediğimiz gibi yarınlar yepyeni bir dünyaya, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı farklı bir düzene gebe. Şimdiye kadar olduğu gibi "bu yeni dünya, bu yeni düzen eskisinden daha mı iyi olacak, yoksa daha kötüye mi evrileceğiz?" Esas soru bu. Bu musibetten ders alıp almadığımıza, salgının bizim için bir ibret vesilesi olup olmadığına bağlı cevaplarımız. Kuşkusuz bilimin verdiği cevap sebepler bağlamında doğru ve dikkate değer olacak. Nihayetinde bu bir zarf. İşin açık ve görünen kısmı. Ancak doğru bir çıkarım için zarfın içinde ne olduğuna da bakmak lazım. Bu noktada "İnançsız bilim, bilimsiz inanç olmaz" sözünü hatırlayabilecek miyiz acaba? 

Kuşkusuz doğru bir teşhis, bizi isabetli çözümlere daha güvenle ulaştırabilir. Meselâ Kur’an’daki şu iki ayet üzerinde düşünmekle işe başlayabiliriz: “Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar.” (Yunus, 10/44). “Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazandığı dolayısıyladır. (Allah,) Çoğunu da affeder.” (Şura, 42/30).

7 Mayıs 2020 Perşembe

07 Mayıs 2020 Perşembe 12:00 CORONA GÜNLERİ.............................Salgının seyri

Salgının seyri

Türkiyenin salgınla mücadeledeki en önemli göstergelerden biri de günlük vaka ve iyileşen sayısının yer aldığı tablo oldu. Nisan ayına 2 bin 148 yeni vaka ve 98 iyileşen hasta ile giren Türkiye, aldığı tedbirler ve hayata geçirdiği uygulamalar sayesinde nisan boyunca bu alanda çok iyi performans sergiledi. Sonunda da günlük vaka sayısının 5 bin 138 ile en üst noktaya ulaştığı nisan ayının ikinci yarısından itibaren ülkemiz bir düşüş trendi içine girdi.

16 Nisan’da 4 bin 801 olan vaka sayısını 18 Nisan’da 3 bin 783’e, 22 Nisan’da 3 bin 83 olan vaka sayısını 25 Nisanda 2 bin 861’e ve hemen ardından 27 Nisan’da da 2 bin 131 seviyelerine çekmeyi başaran Türkiye, bu periyotta günlük iyileşen hasta sayısında da sürekli yukarı doğru giden bir ivmeye ulaştı.

Takvimler 1 Nisan’ı gösterdiğinde iyileşen hasta sayısı 90 olan Türkiye, bu rakamı 11 Nisan’da 542’ye, 18 Nisan’da bin 822’ye, 24 Nisan’da 3 bin 246’ya ve nihayet 29 Nisan’da da 5 bin 213’e yükseltmeyi başardı. Ülkemiz için koronavirüsle mücadelede 24 Nisan önemli bir dönüm noktası idi. Bu tarihte Türkiye’de iyileşen hasta sayısı ilk kez yeni vaka sayısından fazla oldu. Bugünün ardından da iyileşen hasta sayısı sürekli artarken, yeni vaka sayısının da ters istikamette azalmakta olduğunu gördük.


Bir ay içinde daha Nisan ayı ortalarında Türkiye salgınla mücadelesindeki hazırlık, tedbir ve salgın süreci adımlarının meyvelerini almaya başladı. Bu durum ülkemizdeki vaka artış hızına da net şekilde yansıdı. Mart ayının son gününü yüzde 25’e yakın vaka artış hızıyla kapatan Türkiye, diğer ülkelerin aksine 4 gün gibi kısa bir zaman araladığında açıkladığı ilk kapsamlı tedbirleri farklı yaş aralığına yönelik yaptırımlar ve 31 ilde uygulanan sokağa çıkış kısıtlaması gibi hamlelerle güçlendirmiş oldu.

Yüzde 25’lik vaka artış hızını 6 Nisan’da %11,63’e, 12 Nisan’da ise ilk kez tek hanelere düşürmeyi başaran Türkiye, 18 Nisan’daki yüzde 4,82’lik başarısını 27 Nisan’da yüzde 1,93 ile taçlandırdı. 



Bilim Kurulu Üyelerine göre bu veriler bir anda kendiliğinden düşmedi tabi. Salgınla mücadelenin üç önemli sacayağı vardı:

Birincisi; Türkiye henüz kendi sınırları içinde vaka dahi yokken çok nitelikli bir Bilim Kurulu oluşturdu ve ondan çok aktif bir şekilde yararlandı. Virüsün bize gelişini geciktirildi, diğer ülkelerin iyi taraflarından ve hatalarından dersler çıkarıldı, Mümkün olan en az hatayla süreci geçirmeye odaklanıldı. Türkiye salgın öncesince attığı adımlarla buna hazırlanmış oldu. Bunlar virüsün henüz ülkemizde olmadığı dönemde yapılanlar.

Bilim kurulu üyeleri “Hastanelerin ve sağlık personelinin bu sürece hazır olması sacayağının ikinci kısmı” dediler. Türkiye’nin son derece nitelikli hekimleri ve hemşireleri var diyen üyeler “Hazırlık döneminde tüm bu kesimler bilgi olarak hazırlandı. Tanı ve tedavi, hasta yönetimi, enfeksiyondan korunma algoritmaları yine bu süreçte hazırlandı ve tüm Türkiye ile paylaşıldı. Yine bu dönemde hastanelerin her anlamda çok yeterli olması bir diğer avantajımız oldu” şeklinde konuştu.

Sacayağının üçüncü kısmı vatandaşlarla ilgiliydi. Bu dönemde sağlanan düşüş trendinde halkın büyük çoğunluğunun kısıtlamalara ve tedbirlere ayak uydurmasının payı büyük.

Kuşkusuz günlük bazda inişler, çıkışlar yaşanabilir. Önemli olan dalganın aşağı yönlü olarak devam etmesi. Yeni tespit edilen vakaların sayısı ve genele oranı bazen artsa da üzerinde durulan husus genel trend. Bu nedenle önlemlere sıkıca sarılmanın gereğine tekrar tekrar vurgu yapılıyor. Japonya ve Singapur gibi ülkelerde erken gevşemenin yeni sorunlara neden olduğunu gördük. Aşı bulunana kadar etkin ilaçlarla, doğru tedaviler ve tedbirlerle sürecin devam ettirilmesi gerekiyor. Normalleştikten sonra dahi deprem gibi, koronavirüsün de artık hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğiyle yaşayacağız.

Türkiye’nin salgınla mücadelesinde dikkati çeken grafiklerden biri de yoğun bakım ve entübe istatistikleri oldu. Mart ayı sonunda toplam 847 hasta ile bu verileri nisan ayına taşıyan Türkiye yeni ayın henüz ilk günlerde yoğun bakımdaki ve entübe durumdaki toplam hasta sayısında bin rakamının üzerine çıktı. 9 Nisan’da 1071 entübe/535 yoğun bakım hastası olmak üzere 1552 sayısına ulaşan ülkemiz, 19 Nisan’da bu alandaki tepe noktasına yükseldi. 19 Nisan’da Türkiye genelinde 1031 entübe/891 yoğun bakım hastası vardı ve bu rakamlar toplamda bin 922 hasta anlamına geliyordu.

Bu süreçte başta atılan adımlara birlikte 20 Nisan’dan itibaren bu alandaki düşüş trendi yakalanmış oldu. Takvimler 29 Nisan’ı gösterdiğinde 831 entübe/743 yoğun bakım olmak üzere bu alandaki toplam hasta sayısı bin 574’e düştü. Entübe hastalar içerisindeki can kaybı incelendiğinde ise Türkiye’de bu oranın 29 Nisan itibariyle yüzde 10.71 seviyelerinde olduğu görüldü.



Koronavirüsle mücadelesinde Türkiye’nin başarısının net şekilde görüldüğü tablolardan biri de ‘kritik vaka oranı’ oldu. 31 Mart’ta yüzde 6,26 olan kritik vaka oranı, alınan tedbirler, uygulanan tedaviler ve sahip olunan imkanlarla sürekli düşüş oranı izledi. Nisan ayının ortasında yüzde 2,62’ye düşen kritik vaka oranı 29 Nisan’a gelindiğinde yüzde 1,34 oldu.

Salgın döneminde üzerinde en çok durulan konulardan biri de hastaların bir an önce iyileşebilmesi için tüm imkanların seferber edilmesiydi. 1 Nisan 2020’de günlük iyileşen sayısı 90 olan Türkiye, 15 Nisan’da günlük 875 hastanın iyileşmesi ile yukarı yönlü bir grafik yakaladı. Nisan ayında ‘iyileşen hasta’ sayısını sürekli artıran ülkemiz 29 Nisan’da 5 bin 213 hastanın iyileşmesi ile bu alandaki en yüksek sayısına ulaşmış oldu.

Nisan ortasından itibaren yoğun bakıma gelen hastalarda bir düşüş gözlendi. Bu düşüş genel hasta sayısındaki düşüşle benzer bir seyir içindeydi. Bunun sebebi Türkiye’de tedavilere önceden başlandığı ve bu durumun yoğun bakıma olan ihtiyacı azalttığı şeklinde açıklanıyor. Örneğin İtalya’da doktorlar hastaların erken dönemde entübe edilmesini seçti. Biz ise öyle yapmadık. Hastalarımızı entübe etmeden erken dönemde yoğun bakıma alarak sağlığına kavuşturma yolunu seçtik. Bunun da olumlu yanları görüldü.

Koronavirüsle mücadelesi dünyanın dört bir yanından övgü alan Türkiye’nin bu süreçte izlediği stratejilerin bir diğer yansıması da ‘Her 1 milyon kişi başına düşen vaka sayısında’ net bir şekilde görüldü. İspanya’nın 5 bin 67 kişiyle ilk sırayı çektiği listede 4 bin 129 kişi ile Belçika ikinci, 4 bin 102 kişiyle İrlanda üçüncü sırada. 1 milyon kişi başına düşen ölüm sıralamasında ilk 3 sıranın ardından İsviçre, İtalya ve ABD geliyor. Dünyanın önde gelen ülkelerinin 2 bin 500 ve üzeri ortalamada seyrettiği bu tabloda Türkiye bin 394 rakamı ile İngiltere, Almanya, İsrail, Avusturya, Danimarka ve Norveç gibi ülkelerin gerisinde kalmayı başardı.

Aynı şekilde ‘Her 1 milyon kişi başına düşen can kaybı’ konusunda da ülkemiz oldukça iyi bir konumda. Türkiye’nin 347 can kaybı ortalamasına karşılık; Almanya’da bu sayı 77, ABD’de 186, İrlanda’da 241, Fransa’da 369, İtalya’da 458 ve İspanya’da 519. Dünya genelinde ‘Her 1 milyon kişi başına düşen can kaybı’ ortalamasının en yüksek olduğu ülke ise ortalama 647 can kaybı ile Belçika.

Türkiye her ne kadar salgınla mücadelesinde çok önemli bir virajı başarıyla dönmüş ve koronavirüsü 5 hafta gibi kısa bir sürede kontrol altına almayı başarmış olsa da hastalık riski dünyanın dört bir yanında halen devam ediyor. 6 Mayıs itibarıyla dünya genelinde 3 milyon 800 bin dolayında vaka bulunuyor. Bugüne kadar 1 milyon 250 bin kişiye yakın iyileşmeye karşın dünya genelinde can kaybı sayısı 264 bine dayanmış bulunuyor.
----------------
Kaynak: TRT Haber koronavirüs özel sayfası

6 Mayıs 2020 Çarşamba

06 Mayıs 2020 Çarşamba 17:00 CORONA GÜNLERİ.............................Nasıl oldu da oldu?

Nasıl oldu da oldu?

Çinde ortaya çıkan ve hemen ardından önce çevre ülkelere ardından dünyanın dört bir yanına yayılan koronavirüs yeni bir küresel düzen ortaya çıkarabilecek kadar etkili bir salgın olarak tarihe geçti.

Dünyanın süper gücü ABDde hayatını kaybedenlerin morglar yerine soğutucu bölümleri olan özel tırlarda bekletildiği, Avrupa’da hastaların AVM ve fuar alanlarında kurulan geçici alanlarda tedavi edilmeye çalışıldığı bu dönemde Türkiye salgınla mücadelesinde örnek ülkelerden biri oldu. Salgın stratejimizin başarısını tüm dünya gördü

Türkiye’de ilk vaka 11 Mart’ta açıklanmış, 17 Mart’ta ise koronavirüs nedeniyle ilk ölüm gerçekleşmişti. O günden bu yana günlük vaka/test/ölüm rakamları incelendiğinde vaka sayısının en üst noktaya 11 Nisan’da ulaştığı görülüyor. 11 Nisan 2020’de vaka sayısının en yüksek noktaya ulaştı ve 5 bin 138 yeni vaka kayıtlara geçti.

Ülkemizin üzerinde en çok durduğu konulardan biri olan günlük test sayısı kademeli olarak arttı. 1 Nisan’da 14 bin 396 olan test sayısı, 12 Nisan’da 35 binin üzerine çıktı, 16-17-18 Nisan’da üst üste 40 bin testin üzerine çıkan Türkiye, süreçteki en yüksek günlük test sayısına 29 Nisan’da ulaştı ve o gün yurt genelinde 43 bin 498 test yapıldı.

Bu dönemde hayatını kaybeden vatandaşlarımızın sayısı ise ilk kez 14 Nisan’da 3 haneli rakamlara ulaştı ve o gün 107 vatandaşımız korona nedeniyle gözlerini yumdu. 19 Nisan’da ölüm oranı en yüksek noktaya ulaştı ve o gün 127 can kaybı yaşandı. Ardından gelen günlerde vaka ve can kaybı grafiği istikrarlı bir şekilde düştü.

Bu veriler virüsün kontrol altına alınması kadar Türkiye’nin salgınla mücadelesindeki başarısını göstermesi açısından da önemliydi. Nitekim bu başarı tüm dünya tarafından da görüldü.

Türkiye bu süreçte salgını önce geciktirici bir strateji izledi. Gerekli hazırlıkları yaptı, dünyadaki deneyimleri gözledi ve virüs ülkemizde ilk görüldüğü gün kurulan sistem bu döneme artı 1 avantajla başlamış oldu.

Alınan tedbirler sayesinde Avrupa’ya göre çok daha erken bir dönemde plato elde edildi. Avrupa'nın 12’nci haftada ulaştığı durağanlaşmayı biz daha 5’inci hafta itibarıyla  yakalamış olduk. Şimdi de onlardan daha kısa sürede iniş grafiğini görmüş durumdayız. Veriler Türkiye’de salgının çok daha kontrollü ve daha az hasarlı bir seyir izlediğini orataya koyuyor. Kuşkusuz grafiklerdeki aşağı yönlü trendin bu şekilde kalabilmesi çok önemli. Uzmanlara göre “Hassas ve kırılgan bir dönemdeyiz. İlk atağı durdurduk ama ne yaptıysak aynı şekilde devam etmemiz lazım. Eğer erken gevşeme olursa süreç tekrarlar. Zahmetlerimiz boşa gitmesin, evde kalmak, maske kullanmak, eldiven takmak ve sosyal izolasyona uymak gibi kurallara konsantre olmalıyız. Bunlara uyarsak normalleşme dönemi uzak değil.”

Türkiye'nin koronavirüs tablosu giderek düzeliyor. Özellikle nisan ayının ikinci yarısından itibaren gözle görülür bir iyileşme söz konusu oldu. Türkiye salgınla mücadelede yatay bir seyir yakalamayı başardı. Yeni hasta oranları belli bir seviyede kalırken iyileşen hasta sayıları da sürekli artıyor. Uzmanlar “Hastalığın kontrol altında olduğunu söyleyebilirizdiyorlar.

Nitekim 5 Mayıs verileri de aynı yönde seyrediyor. Son 24 saatte 33 bin 283 kişiye test uygulandı. Bin 832 yeni vaka tespit edildi. Can kaybı ise haftalar sonra 50'li rakamlara geriledi. 5 Mayıs tablosunda vefat sayısının 59 olduğu görüldü. Toplam vaka Sayısı129.491, İyileşenler73.285, Can Kaybı ise 3.520 oldu.

Alınan önlemler etkisini göstermiş görünüyor. Yoğun bakım hasta oranı dikkat çekici şekilde azalıyor. Yoğun bakıma alınma ve solunum cihazına bağlanma oranları da giderek düşmekte. Uzmanlar bunun çok önemli olduğunu belirtiyorlar. Bu durum, uygulanan tedavilerin başarılı olduğunu gösteriyormuş.

Öte yandan tedavilerdeki başarı günlük koronavirüs tablolarına da yansıyor.Salgının ilk görüldüğü günden nisan sonuna kadarki dönemde aktif vaka oranı yüzde 58.60, iyileşenlerin sayısı yüzde 37.44, yoğun bakım oranı yüzde 1.34 ve can kaybı ise yüzde 2.62 olarak gerçekleşmişti. Buna karşılık 3 Mayıs'ta yüzde 46,07 olan aktif vaka oranı 4 Mayıs'ta yüzde 42,81'e gerilerken 5 Mayıs'ta ise yüzde 39,65'e kadar düştüğü görülüyor. Buna karşın iyileşen hasta oranı ise yüzde 56,59'a çıkmış durumda. Son 24 saatlik verilere göre yoğun bakım oranı yüzde 1,03'e kadar düştü. Can kaybı oranı ise yüzde 2,72 oldu.

5 Mayıs verilerine göre vaka artış hızı oranı yüzde 1,44 olarak açıklandı. Demek ki vaka artış hızında nisan ayında yakalanan düşüş grafiği mayıs ayında da sürüyor. Vaka/test oranı ise yüzde ise 5,5 olarak kayıtlara geçti.Türkiye koronavirüsle mücadelesinde en yüksek günlük vaka/test oranını 27 Mart'ta yüzde 27,47'yle görmüştü. Bu tablo nisan ayıyla birlikte olumlu yönde değişmeye başladı. 5 Mayıs verilerinde toplam vaka/test oranı yüzde 10,75'e geriledi.

Yoğun bakımdaki hastaların sayısı ise her geçen gün azalıyor.Türkiye’de yoğun bakımdaki entübe hasta sayısı 19 Nisan’da en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Yoğun bakımda tedavi gören hastaların bin 31’i entübeydi. Entübe edilen hastaların oranı 24-25 ve 26 Mart tarihlerinde en yüksek seviyeyi gördü. Her üç günde de bu oran yüzde 75'ti. Bu rakam sağlık ekiplerinin üstün çabalarıyla gittikçe azaldı. 5 Mayıs verilerine bakıldığında yoğun bakımda bin 338 hasta olduğu görülüyor. Bu hastaların 707’si entübe halde. Demek ki yoğun bakıma alınan hastalardaki entübe oranı yüzde 52,84'e düşmüş durumda.

Türkiye’de yoğun bakımdaki entübe hasta sayısında en yüksek ölüm oranı 26 Mart’ta yaşanmıştı. O gün entübe hastaların hayatını kaybetme oranı yüzde 15,69’du. 5 Mayıs verilerinde bu oranın da yüzde 8,35'e gerilediği görülüyor. Durumu kritik olan hastaların sayısında da düşüş devam ediyor.Kritik vaka oranı 24 Mart’ta yüzde 7,26’yla en yüksek seviyeyi görmüştü. 5 Mayıs tablosunda ise kritik hasta oranı yüzde 1,03'e kadar gerilemiş bulunuyor. Bu yoğun bakım sınavını da başarıyla geçtiğimizi gösteriyor.

Koronavirüs nedeniyle yaşanan can kayıpları gün geçtikçe azalıyor. Günlük can kaybı oranı 5 Mayıs itibarıyla yüzde 3,22'ye kadar düştü. Bu erken teşhis ve tedavi sayesinde oldu. Mayıs ayının ilk haftası itibariyle günlük iyileşen hasta sayıları ise hızla artıyor. İlk defa günlük iyileşen sayısı 16 Nisan’da bin kişinin üzerine çıkmıştı. Nisan ayının son haftasında ise günlük iyileşen hasta sayıları 5 binli rakamları görmeye başladı. 5 Mayıs'ta 5 bin 119 kişi daha sağlığına kavuştu.

6 Mayıs itibariyle bugünkü test sayısı 30.303, vaka sayısı 2.253, can kaybı 64, iyileşen sayısı 4.917 oldu. Ayrıca bugünle birlikte toplam test sayısında 1.234.724'e, Toplam vaka sayısında 131.744'e, Toplam can kaybı 3.584'e ve Toplam iyileşen sayısı da 78.202'ye ulaştı.

Bugün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, video konferans aracılığıyla katıldığı Bilim Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Bakan Koca, "Yeni hayatın normalleri'ni oluşturuyoruz. Mücadelemiz için fikir verecek isim 'kontrollü sosyal hayat'tır.Türkiye'miz koronavirüse karşı mücadelesinde ilk dönemi tamamlamıştır" ifadelerini kullanarak "Dünyada salgının hızı kesilmiş değil. Ancak Türkiye'de vaka 4 haftada zirveye ulaştı ve düşüşe geçti. Altını çizerek ilave etmek istiyorum. Şuanda Corona Virüsle mücadelenin 2. döneminin ilk günlerindeyiz. Başlayan yeni dönem tipik bir normalleşme dönemi değildir. Kısıtların biraz esnediği dönemdir. Kısmen özgürleşmedir. Yeni dönem tedbirlerle özlemlerin sentezidir" dedi.

"Bugüne dek her ne kadar 'normale dönüş' ifadesi yer yer kullanılsa da esasında normale dönmüyoruz." diyen Bakan Koca, "Yeni hayatın normalleri'ni oluşturuyoruz. Kontrollü sosyal hayatta iki temel kural var. Birincisi dışarı çıkmamız gerekiyorsa maske kullanacağız, ikincisi sosyal mesafeyi ayarlayacağız. Sosyal mesafeyi ayarlayamazsak maske işe yaramayacaktır. Başarı bazı koşullara bağlıdır. Tedbir almak ve uymak başarının garantisidir. Tedbirlere uyulmasaydı bulunduğumuz noktaya gelmemiz söz konusu olamazdı. Her mücadelenin mutlaka bir ödülü vardır. Tüm dünyanın model almaya çalıştığı başarının sahipleri olarak, 83 milyon bu başarının ödülünü almayı hak ediyor. Yaşama alanımız genişliyor ama aynı tedbirleri geniş alanda uygulamaya geçiyoruz. Sosyal hayat için kontrolü elimize alıyoruz. Hassas davranmazsak serbestlik yeni mecburiyetlere yol açar. Risk devam etmektedir. Kontrolün kaybı 2. dalganın davetçisi olacaktır. Bunu birçok ülkede gördük. Salgın yeni ölümlerle ilk başarıları adeta sıfırladı. 2. dönemdeki hedefimiz hastalığın önündeki fırsatları ortadan kaldırmak ve hayatı yeniden düzenlemektir. Yeni döneme verdiğimiz isim bize mücadelemiz için fikir verecektir. Bu isim 'Kontrollü Sosyal Hayat'tır" diye konuştu.

Bakan Koca şöyle devam etti: "Artık salgın yönetiminde güncel politika ve uygulamalarımızda bazı değişikliklere gidebiliriz. Salgın kontrol altına alınmıştır ama virüsle ilgili gerçekler değişmemiştir. Evimiz virüse karşı en güvenli ortam olmaya devam etmektedir. Koronavirüs tehdidi ortadan kalkmış değil. Bu, son taşıyıcının izolasyonu ve tedavisi ile mümkündür. Başlayan yeni dönem bildiğimiz anlamda tipik bir normalleşme dönemi değildir. Risk devam etmektedir. Kontrolün kaybı ikinci bir dalganın davetçisi olacaktır. Bunu birçok ülkede gördük. Tüm insanlık salgına karşı zorunlu olarak benzer yaşamaktadır. Bu yeni dönemde test kapasitemizi düşürmeyeceğiz, artıracağız. Vakalarımızı erken tespit edeceğiz. Toplu mekanlarda düzenli taramalar yapacağız." ifadelerini kullandı. Filyasyonu her vakada titizlikle uygulayacağız. Eskisinden daha fazla dikkatli olacağız.Hedefimiz yeni hasta sayısının, yeni vefat sayısının sıfır olduğu bir tablo. Hedefimiz; başarıda istikrar, riske karşı tam kontrol, net sonuç."

Tüm dünyayı etkisine alan koronavirüste her 1 milyon kişi başına düşen vaka sayısında başı İspanya çekiyor. İspanya’da 1 milyon kişi başına düşen vaka sayısı 5 bin 359. Türkiye’de ise bu rakam 1535. Bu sayıyla Türkiye, dünya ülkeleri arasında 17. sırada yer yer alıyor. Öte yandan Türkiye’de her 1 milyon kişi başına düşen can kaybı sayısı 42 olarak gerçekleşti. Belçika’da bu sayı 692, İspanya'da ise 548 olarak bildirilmiş. Türkiye bu listenin 17. sırasında bulunuyor.

Koronavirüsün İtalya ve İspanya gibi AB’nin en önemli ülkelerinde sağlık sistemini adeta felç ettiği görüntüler, ülkemizdeki vaka sayılarının artmasıyla birlikte bazı endişeleri de beraberinde getirmişti. Bu dönemde şüphesiz en çok tartışılan konulardan biri Türkiye’nin yoğun bakım yatak sayısı ve buralarda sağlanan hizmetler, görevli personel ile buralardaki malzeme yeterliliği idi. Ancak alınan tedbirler ve atılan adımlarla bu konuların hiç birinde ciddi bir sıkıntı yaşanmazken, Türkiye koronavirüsle mücadelesinin yoğun bakım ayağını da şimdiye kadar başarıyla tamamlamış görünüyor.

Türkiye’de yoğun bakım yatak sayısındaki doluluk 19 Nisan’da tepe noktaya ulaşmıştı. Bu noktanın hemen devamındaki günler yaşanan can kayıplarında da tepe noktayı gösterdi. Sonrasında geri gelmeye başladık ve aşağı yönlü bir grafik yakalanmış oldu. Şu an itibariyle döngü kırılmış durumda ve aşağı yönlü ilerleme devam ediyor. Bu dönemde yoğun bakım kullanım oranı ve entübe hasta sayısında da düşüş gözlenirken hastanelerde rahatlama da başlamış oldu.

Uzmanlar "Grafiğin yukarı yönlü hareket ettiği dönemde Türkiye’nin çok kritik 2 adım attığını, Sokağa çıkma kısıtlaması ve hızlıca yatak sayısının artırılmasıyla avantaj yakalandığını" belirtiyorlar. Aynı uzmanlar imdi tıpkı bir düdüklü tencerenin basıncının alınması gibi bir süreç bizi bekliyor. Hafifçe gaz alınmalı ancak tedbirlerden kesinlikle vazgeçmemeliyiz. Sosyal izolasyon ve sokak kısıtlaması sürdükçe sistem daha da rahatlayacak. Bizim için en önemli nokta; ilk dalgadan daha büyük bir ikinci dalga ile baş başa kalmamak. Bu nedenle lütfen gevşemeyelim, kurallara uyalım” diyorlar.

06 Mayıs 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı160..................................Fırsat ve tehditler (V)

Fırsat ve tehditler (V)

Dünyada tarım alanları giderek verimsizleşiyor ve azalıyor. Gıda fiyatları son yıllarda yüzde 50’nin üzerinde bir artış gösterdi. Artan dünya nüfusu, küresel ısınma ve gıda fiyatlarındaki anormal artış gelecekte de büyük sıkıntılara gebe. Bu yüzden yaşanmakta olan değişim son dönemde tarım sektörüne odaklanmayı kaçınılmaz kıldı. Yapılan hesaplamalara göre 2050 yılına kadar dünya nüfusunun 9,2 Milyara ulaşacağı öngörülmüş. O zaman bu nüfusun %70’inin kentlerde yaşıyor olması bekleniyor. Bu bağlamda küresel gıda talebindeki artışın da yaklaşık % 70’lere varacağı tahmin ediliyor. Daha fazla kalori tüketimi ve beslenme değişiklikleri; Kaliteli ve çok daha fazla protein, 2 kat daha fazla süt, 1,5 kat daha fazla tahıl ve 2 kat daha fazla et ürünü anlamına geliyor.
Böylesi bir ortamda Türkiye sahip olduğu imkânlar ile TARIM VE HAYVANCILIK sektör yatırımcıları için çok önemli FIRSATLAR sunmakta. 2012 yılında başlatılan ve Ekonomi Bakanlığı’nca uygulanan yeni teşvik sistemi ile gıda, tarım ve hayvancılık sektörlerindeki hem yerli hem de yabancı yatırımlara ivme kazandırılması öngörülmüş. Örneğin dünyada %25- %35 olan kurumlar vergisi ülkemizde %20 olarak uygulanıyor. Bu yatırım yapacak kurumsal markalar için teşvik edici önemli bir avantaj. Ülkemiz zaten gelişmiş bir tarım ve gıda sektörüne sahip. 2015 yılında ilk 500’de 106 şirket, ikinci 500’de 97 şirket ve ilk 1000 şirket içinde de 203 şirket tarım ve gıda sektöründe faaliyet gösteriyordu. Yine 2015 verilerine göre 29,6 milyonu aşkın gencimiz var. Yani nüfusumuzun yaklaşık %35-36’sı genç. Bunlar şayet gerekli eğitim, destek ve motivasyon sağlanırsa nitelikli ve rekabetçi bir işgücü potansiyeli demek. Ayrıca Tarım sektöründe işgücü maliyetleri karşılaştırıldığında orta doğu ülkeleri hariç Avrupa ve dünya ortalamasından nisbi olarak %70-%80 daha düşük. Ülkemizde son yıllarda bu sektörde avantajlı ve karlı bir teşvik sistemi uygulanıyor. Buğday ve yem bitkileri tüm havzalarda destekleniyor. Desteklemelerde Bürokrasi azaltıldı; Tek Başvuru, yılda iki kez ödeme sistemi getirildi. Girdilerde Mazotta %50, Gübrede %40 destek var. Gübrede kdv sıfırlandı %18 kdv kalktı, Tarım kredi gübre fiyatlarını %23 düşürdü. Hayvancılıkta Yerli Üretimi Destekleme Modeline geçildi. Bu model ile ihtiyaçların yerli üretimle karşılanması ve ihracat potansiyelinin artırılması hedefleniyor. Türkiye’nin değişik illerinde Mera hayvancılığı yetiştirici bölgeleri ve Damızlık koç-teke üretim merkezleri planlandı. Ayrıca Tarım Bakanlığınca Milli tarım kapsamında daha birçok çalışma yürütülmekte. Son yıllarda giderek artan elektronik satış ve pazarlama uygulamaları da ilçemizin mutlaka değerlendirmesi gereken diğer fırsatlar arasında.
Ülkemiz dünyada, en büyük 10 meyve-sebze üreticisi arasında. Ekolojik ortam, sözleşmeli üretim, gıda işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon ton üretim ve 2 Milyar $ ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde 4.ncü,  Meyve üretiminde ise 6.ncı Sırada. Bu bağlamda Türkiye 64 Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık Kurutulmuş, Dondurulmuş ve İşlenmiş meyve-sebze pazarının tam ortasında yer alıyor. Gelişen bölgesel ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte.  Artan iç talep ve Avrupa, Orta Doğu ve Afrika gibi büyük pazarlara yakınlık gibi avantajlara sahibiz. Ayrıca gelişmiş bir meyve sebze işleme endüstrimiz var. Bu da yatırımcılar için önemli fırsatlar sunuyor.
Türkiye’de son yıllarda hayvancılık sektörü de artan talepler doğrultusunda yatırım yapmak için oldukça cazip hale geldi. Zira sektörde ciddi yatırım teşvikleri var. Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan bir et ve süt ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız. Öte yandan hammaddesini hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma, dondurulmuş gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor. Ayrıca Türkiye; Kümes hayvancılığı sektöründe artan yerel ve bölgesel talep artışından faydalanıyor. Bu alanda İhracatta güçlü bir büyüme potansiyeli mevcut. Meselâ ‘Helal gıda’ trendi yatırımcılarımız için büyük bir fırsat. Öte yandan birleşmeler ve satın almalar yoluyla da sektörde cazip yatırım fırsatları söz konusu.
Ülkede modern seracılığın giderek daha da büyümesi bekleniyor. Bu alanda teknoloji kullanımı arttıkça verimlilik de yükselecek. Seracılık ülkemizin tarım sektöründeki iddialı hedefleri arasında. Bu kapsamda seracılık için de cazip teşvikler var. Öte yandan Dünya Organik Gıda Pazarı değeri 2014 Yılında 80 Milyar $ iken her yıl ortalama % 10,5 artışla büyümekte. Organik tarımda gerçekleşen hızlı büyüme ve geleceğe yönelik büyüme beklentileri Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu bağlamda da özellikle gıda ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız. 

2015 verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim kapasitesine sahibiz. Organik tarıma uygun yeterli toprak, teknik alt yapı, AB mevzuatına uyumlu mevzuat, AB pazarlarına yakınlık ve bu alana sağlanan destekler bu alanda son derece teşvik edici fırsatlar. 
İlçemiz ulaşım ağı bakımından çok önemli bir konumda. İstanbul-İzmir otobanı, tren ve karayolu varlığı ile ticaret ağının yoğun olduğu bu illere eş değer uzaklıkta.  Ayrıca karayolu olarak Bandırma ya 55 km Balıkesir İl Merkezine 45 km mesafede yer alıyor. Bu bağlamda konumu itibariyle İstanbul İzmir Bursa gibi büyük Pazar ve tüketim merkezlerine yakınlığımız ve ulaşım imkânlarımız tarım ve hayvancılık sektörü için önemli bir avantaj. Gelişmiş bir ulaşım ağı içindeyiz ve alternatifimiz çok. Tarımsal Pazarlama Sistemi ve örgütlenmede sorunlar olmakla birlikte talebi karşılayacak düzeyde yer mevcut. Kaldı ki arazi toplulaştırmaları da hızlandırılmış durumda. Halen uygulanan birçok tarımsal destekleme var ve il genelinde sözleşmeli üretim modeli başarıyla uygulanıyor.  Dünyada ve Türkiye’de Organik gıda pazarının büyümesi ilçemiz için de değerlendirilmesi gereken bir fırsat. Organik tarım için uygun arazilerimiz var ve bu alanda yüksek bir potansiyel bulunuyor. Bu durum tıbbi aromatik bitki yetiştiriciliği için de söz konusu.
Ülkedeki Ziraat fakültelerinin sayıları her geçen gün artmakta. Bu manada ülke genelinde 40 üniversitenin ziraat fakültesi var. Bunlardan 4 tanesi daha henüz öğrenci alımına başlamamış durumda. Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi de onlardan biri. Susurluk’ta bir ziraat fakültesi olması hem ilçemiz hem de bölgemiz için büyük bir ihtiyaç. Bu konuda başta Ticaret odası ve Borsası olmak üzere şehrimizin her türlü desteği vereceğini ümit ediyorum. Şayet amaç tarım ve hayvancılığı geliştirerek üreticilerimize destek olmak ise herkes elini taşın altına koyacaktır. Verilere bakılırsa tarımda üreten nüfus giderek azalıyor. Bu nedenle stratejik değeri olan tarım ve hayvancılık sektörünün iyileştirilmeye, geliştirilmeye ve desteklenmeye ihtiyacı var. Bölgemiz Ziraat Fakültesi ile Üniversite sektör işbirliği imkânı bağlamında, tarım ve hayvancılığın gelişimine katkı sağlayacak bir pilot bölge olmaya çok uygun. Çünkü Ziraat Fakülteleri için gerekli olan; araştırma uygulama çiftlikleri, araştırma istasyonları için gerekli araziler ve yöre halkının geçim kaynağı durumundaki aktif bir tarım ve hayvancılık faaliyetimiz var. Bunlar öğrenim görecek öğrenci ve akademik kadro için de uygun ortamlar. Bu tarihi bir fırsat. Umuyoruz ki mevcut Meslek Yüksek Okulu ve Ziraat fakültesiyle ilçemizdeki tarım ve hayvancılık üretimi daha da geliştirilebilecek.
TARIM VE HAYVANCILIK alanında önümüzdeki dönemde ilçemiz için tehdit oluşturabilecek bazı riskler de var tabi ki. Bunların en başında Sanayi, enerji ve lojistik yatırımlarının plansız gerçekleşmesiyle tarım arazilerinin amaç dışı kullanılma riski geliyor. Özellikle meralarda kaçak yapılaşma ve mera dışı amaçlarla kullanım mera hayvancılığını sona erdirmek üzere. Zaman zaman artan Sığır ithalatı da yerli hayvancılığımız için bir başka tehdit. Oldukça verimli ve sulanabilir topraklara sahibiz. Ancak Yanlış sulama ve gübre kullanımı tekniklerinden dolayı toprakta tuzlanma riski de büyüyor. Hava, toprak ve sularda meydana gelen kirlenmeler tarım ve hayvancılıkta da ciddi sorun. Kuraklık, Maliyetlerin yüksek olması, Bitki ve hayvan hastalıkları, İnsanları etkileyen salgın hastalıklar ve Satış yapılan piyasalardaki taleplerin düşmesi de diğer riskler. En nihayet çalışacak insan gücünün azalması, özellikle de köylerde azalan üretici nüfus ve yaşlanma faktörü geleneksel tarım ve hayvancılığımızı yok etmek üzere.

5 Mayıs 2020 Salı

05 Mayıs 2020 Salı 14:30 CORONA GÜNLERİ.......................................Normalleşmeye geçiş

Normalleşmeye geçiş

Dünyada kötüleşmeye devam eden tabloya karşılık ülkemizde Covid-19 salgınının artık kontrol altına alındığı düşünülüyor. Son durum bilgileri ise Sağlık Bakanı Fahrettin Koca tarafından hiç aksamadan her gün tablolar halinde açıklanmaya devam ediyor. Yapılan açıklamalarda iyileşen hasta sayısının günlük vaka sayısını neredeyse dörde katladığı, taburcu olanların toplam vaka sayısının yarısını geçtiği ve iyileşenlerin mevcut hasta sayısını aştığı görülüyor. Buna göre Türkiye'nin koronavirüs salgınına karşı verdiği örnek mücadele şu an itibariyle başarılı olmuş durumda.

5 Mayıs Türkiye günlük koronavirüs tablosuna göre toplam vaka sayısı 129.491, toplam vefat sayısı 3.520, toplam yoğun bakım hasta sayısı 1.338, toplam entübe hasta sayısı 707, toplam iyileşen hasta sayısı 73.285 olmuş. Corona virüsü günlük tablosunda son 24 saatte 33 bin 283 test yapılırken, yeni vaka sayısının bin 832 olduğu açıklandı. Bugün 59 kişi vefat ederken toplam can kaybının 3 bin 520'e ulaştığı anlaşılıyor. Bugün iyileşen kişi sayısı ise 5 bin 119 olmuş. Gerçekten de korona virüsü günlük tablosunda, günden güne vaka ve ölüm sayısındaki düşüş dikkat çekici.

Bakan Koca, Twitter adresinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanıyor; "Yoğun bakım hasta sayısı, entübe hasta sayısı ve vefat sayısında düşüş devam ediyor. Yeni iyileşen hasta sayısı, başarının diğer göstergesi. Vaka sayısında, seyirde görülebilecek kısmi bir artış var. Yeni bir dönemdeyiz. Salgına fırsat tanımamalıyız." 5 Mayıs korona virüs tablosuyla ilgili yaptığı açıklamada Bakan Koca, "Yoğun bakım hasta sayısı, entübe hasta sayısı ve vefat sayısında düşüş devam ediyor. Yeni iyileşen hasta sayısı, başarının diğer göstergesi"demiş.

Dünyada koronavirüs bilançosu ağırlaşırken Türkiye 2 ay gibi kısa bir sürede salgın karşısındaki ön hazırlığı, kararlı duruşu ve etkin mücadelesi ile sonuç almış gibi görünüyor. Artık tüm beklentiler 15 Haziran tarihinden itibaren corona virüs salgının Türkiye'de biteceği ve hayatın normale dönmesi üzerine.

Koronavirüs vakalarındaki azalma nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da beklendiği gibi dün yapılan kabine toplantısı ardından Türkiye'nin 'normalleşme planı'nı açıkladı. Böylece Corona virüsü salgınındaki düşüş eğiliminin süreceğinin anlaşılmasıyla beraber Türkiye de artık resmen normalleşme sürecine girmiş oldu. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan başkanlığında 6. kez video konferans yöntemiyle yapılan kabine toplantısında salgın nedeniyle 12 Mart'tan bu yana kademeli olarak getirilen kısıtlamaların, yine Mayıs ayından başlayarak kademeli olarak kaldırılmasını içeren bir plan görüşülmüştü.

Açıklanan karar göre, Pazartesi gecesinden itibaren bazı kısıtlamalarda esnemeye gidilecek. Bunlardan biri 65 yaş üstü ve 20 yaş altındaki vatandaşlara yönelik sokağa çıkma sınırlamasının bu hafta sonundan itibaren esnetilmiş olması. 

Diğeri; kuaförler ve AVM'ler gibi bazı işyerlerinin hijyen ve sosyal mesafe kuralına uyma şartıyla 11 Mayıs'tan itibaren açılması. Cerrahi ve bez maske satışlarına da 'tavan fiyat' konularak izin verilecek. Ayrıca ağırlıklı olarak turistik bölgeler olmak üzere 7 Büyükşehire seyahat sınırlaması kaldırılıyor. Yalnız, Cumhurbaşkanı Erdoğan hazırladıkları 'normalleşme planı' kapsamında 'yeni bir normal'e geçileceği uyarısı da yaptı. Bu yeni normal; temizlik, maske kullanımı ve sosyal mesafe kuralının önümüzdeki aylarda da devam edeceği anlamına geliyor.
Kaynak: T.C. Sağlık Bakanlığı ve Worldometers verileri

Salgın nedeniyle getirilen sınırlandırmalar, Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarına yayarak esnetilecek. Salgının durumuna ve gelişmelere göre bu takvim de değişebilecek. Gelişmelere ve ihtiyaca göre bazı tarihlerin öne alınması, bazılarının geriye bırakılması mümkün. Şayet kurallara riayet en üst düzeyde tutulabilirse bu süreç daha hızlı olabilir. Ancak, "kurallara uyulmaması ve Allah göstermesin salgının yeniden yayılması halinde çok daha sert tedbirlere başvurmak zorunda kalabiliriz" diye konuştu Cumhurbaşkanı.

Erdoğan'ın verdiği bilgiye göre Sağlık Bakanlığı, tüm sektörlerde, normalleşme sürecinde uygulanacak önlemlere ilişkin rehber dokümanlar hazırlayarak ilgili kurumlara göndermeye başladı. Tüm kurum ve işletmeler, bu rehber dokümanlardaki talimatlara uygun şekilde çalışacak. Erdoğan'ın açıkladığı normalleşme takvimine göre; 65 yaş üstü ve 20 yaş altındaki vatandaşlar kendilerine açıklanan gün ve saatlerde yürüme mesafesinde dolaşmak kaydıyla sokağa çıkabilecek, hava alabilecekler. Kurallara uyulma düzeyine bakılarak, sonraki haftalarda da bu uygulamaya devam edilebilecek.

Alınan kararla 7 ile yani; Antalya, Aydın, Erzurum, Hatay, Malatya, Mersin ve Muğla'ya seyahat sınırlaması kaldırılmış oldu. Ankara, İstanbul, İzmir ve Zonguldak'ın da aralarında bulunduğu 24 ile yönelik şehirler arası seyahat sınırlamasının süresi ise 15 gün süreyle uzatılmış durumda. Her hafta illerle ilgili değerlendirme yapılıp, gelişmelere göre karar verilecek. Berber, kuaför, güzellik salonları ile AVM'ler 11 Mayıs'ta açılacak. Yalnız; gerekli şartlara uymaları şart. Yine Giyim eşyası, ayakkabı, çanta, zücaciye gibi ürünlerin satıldığı işletmeler de belirlenen şartlara uymak kaydıyla 11 Mayıs'ta hizmete açılabilecek.

Önlemler kapsamında maske satışı yasaklanmıştı. Daha önce devlet tarafından ücretsiz dağıtılması kararlaştırılan, ancak ulaştırma zincirinde sıkıntı yaşanan cerrahi ve bez maskeler belirlenen 'tavan fiyat'lar çerçevesinde yeniden satılabilecek. Bu yıl hac ibadetinin yerine getirilip getirilmeyeceği konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı diğer Müslüman ülkelerle kapsamlı istişareler yaparak karar verecek.

Normalleşme takviminde; Salgın nedeniyle ertelenen askerlik terhis işlemleri, Milli Savunma Bakanlığı'nın atama, görevlendirme ve personel temin faaliyetleri, celp işlemleri ve bedelli askerlik işlemleri de yer alıyor. Belediye ihaleleri, kredi işlemleri ve İller Bankası ihaleleri ile Hastanelerdeki normalleşme de plan kapsamında yürütülecek. Salgın nedeniyle ertelenen yüksek öğretim kurumlarına giriş sınavı, 27-28 Haziranda, liselere giriş sınavı 20 Haziranda, askeri öğrenci sınavı ise 14 Haziran'da yapılacak. Üniversiteler de 15 Haziran'da açılmış olacak. ilk ve orta öğretim için 'okula dönüş' henüz planda yer almadı.

15 Haziranda Adliyeler de çalışmaya başlayacak. Hafta sonları 31 ilde uygulanan sokağa çıkma yasağı, yeni bir karar alınmadıkça devam edecek. Ancak 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı ile 24 Mayıs'ta, başlayacak Ramazan Bayramı'nda sokağa çıkma yasağı çıkma yasağı uygulanıp uygulanmayacağına ilişkin bir açıklama yapılmadı. Bu konunun daha sonra değerlendirilip karar verilmesi bekleniyor.

Dünya genelinde ise korona virüs durdurulamıyor. Her gün son durum verileri ile yeniden şekillenmeyi sürdürüyor. 

Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan koronavirüs (Covid-19) nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısı dünya genelinde 258 bini geçerken (258.295), virüs tespit edilen kişi sayısı 3 milyon 700 bini (3.726.701) geçti. Dünya genelinde salgından iyileşenlerin sayısı ise 1 milyon 242 bine (1.241.908) yaklaştı.

Salgının en çok etkilediği ülkelerden biri olan Amerika'da henüz durum kontrol altına alınabilmiş değil. Bir milyonu aşkın vakanın görüldüğü ülkede ölüm sayısı da 71 bini aşmış durumda. İspanya ve İtalya'da ise ilk günlere oranla salgın biraz daha  hafiflerken bu ülkeler de sınırlamalarını gevşetmeye başldılar.

Worldometers tarafından paylaşılan verilere göre, İspanya'daki can kaybı 25 bin 613'e, vaka sayısı 250 bin 561'e, iyileşenlerin sayısı da 154 bin 718'e ulaşmış. İtalya'da hayatını kaybedenlerin sayısı 29 bin 315'e, virüs bulaşanların sayısı 213 bin 13'e, iyileşenlerin sayısı da 85 bin 231'e yükselmiş. Fransa'da hayatını kaybedenlerin sayısı 25 bin 531'e ulaşırken, vaka sayısı 170 bin 551 ve iyileşen sayısı 52 bin 736'ya çıkmış. İngiltere'de Kovid-19 kaynaklık can kaybı 29 bin 427'ye, vaka sayısı ise 194 bin 990'a ulaşmış. İngiltere şu anda, hayatını kaybedenlerin 30 bine yaklaşmasından dolayı "Avrupa'da en fazla ölümün meydana geldiği ülke" olmuş durumda.

Güney Amerika ülkesi Brezilya da güncel corona virüsü vaka sayısını kamuoyuna açıklamış. Brezilya Sağlık Bakanı son 24 saat içerisinde 6.935 yeni vakanın tespit edildiğini ve 600 insanın da yaşamını yitirdiğini belirtmiş. Bu oranlar aynı zamanda ülke tarihindeki en yüksek veriler olarak da tarihe geçmiş bulunuyor. Brezilya’da daha önce en yüksek ölüm sayısı 28 Nisan’da açıklanan 474 ölüm olarak kayıtlara geçmişti. Corona virüsünün Güney Amerika’da en sert vurduğu ülke olan Brezilya’da toplam vaka sayısı 114.715 olarak açıklanırken toplam ölüm sayısı da 7.921’e çıkmış durumda.

Corona virüsünün çıkış noktası olarak bilinen ve aylar boyunca salgının merkez üssü olarak adlandırılan Çin’de de son 24 saatteki verilere göre:  ülkede son 24 saat içerisinde 2 yeni vaka daha tespit edilmiş. Bu vakaların yurt dışı kaynaklı olduğu belirtilirken, semptom göstermeyen 20 corona virüsü vakasının da kayıtlara geçtiği açıklanmış. Ayrıca semptom göstermeyen 903 hasta da tıbbi gözlem altında tutuluyormuş. Çin’de corona virüsü vaka sayısı 82.883’e ölüm sayısı da 4.633'e ulaşmış bulunuyor.