6 Ekim 2020 Salı

06 Ekim 2020 Salı 23:00 CORONA GÜNLERİ.........................................Salgın ve hayat

Küçük/Büyük Şeyler

Corona günleri sade salgın konusunda değil neredeyse her alanda olağandışı gelişmelerle dolu dolu geçiyor. Gönlüm kendime dair, günlük hayata dair önemsiz, küçük şeyleri yazmak istiyor. Aklımsa ortada dönüp duran bu devasa olaylarla meşgul.

Mesela ayrılmaz bir parçamız haline gelen maskeyle ilgili bir sürü küçük şeyler var hayatımızda. 65 yaş üstü insanların korkuyla infial arasında sıkışan hayatları gözümüzün önünde. Ömürleri tükenip gidiyor, çaresiziz. Okula gidemeyen çocukların evde baş edilememesi gibi daha bir sürü küçük şeyle uğraşıyoruz günboyu. Torunlar ışık oluyor sıkışan dünyamıza. Çalışan çocuklarımızın sorunlarına ise deva olamıyor, üzülüyoruz.

Dünyaya bakıyorum orada da büyük şeyler var. Bir taraftan İspanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler günlük 10 bini aşan vakalarla sarsılıyor, öbür yanda ABD, Hindistan, Brezilya ve Rusya dünyada ölüm sayılarıyla birbirleriyle yarışıyor. Bir yanda ölüm kol geziyor, öbür yanda küresel devler, ilaç şirketleri aşı geliştirme mücadelesindeler. Salgın sebebiyle ekonomiler bocalarken, normalleşme çabaları da salgının hararetini arttırıyor. 

Biz neticede insanız; yerine göre küçük, yerine göre "dev" olabilen. Dünyanın dalgalanmalarına meydan okuyup, sahili selamete çıkabilen. Bugün galiba madalyonun yazı tarafındayım, tura tarafıyla yüzleşmeye gücüm yok. 209 gündür corona bahanesiyle her akşam yazıyorum. Yazdıklarım bir ordan bir burdan şeyler. Adeta Corona iniş çıkışları gibi. Ama kendime göre yaşanan sürecin izlerini kelimelere, satırlara döküyorum işte. İyisiyle, kötüsüyle, küçüğüyle büyüğüyle.

2020 yılı başlı başına çok farklı bir yıl oldu. Bir tarafıyla "kayıp yıl" denecek kadar ezildi bu pandemi altında. Onca felakete, krize, soruna sahne oldu. Ülkeler sarsıldı, ekonomiler eridi, insan hayatları bir cendere altına girdi bu 270 gün içinde. Aile hayatımıza, iş yaşamımıza, sosyal ilişkilerimize dek etki etti. Cebimizdeki paraya da ruhumuzdaki bin kilitli goncaya da dokundu. Halen düşüncelerimiz ve duygularımız üzerindeki ipoteğini sürdürmekte. Ne zamana kadar böyle? Bilmiyoruz. Sonrasında hayatımız nasıl olacak ona dair de bir fikrimiz yok.

3 Y formülü: "Yap, Ye, Yıka!"

Bugün Corona günlerinin 210.ncusu. Tam yedi aydır üstümüze çöken bu puslu havada yaşıyoruz. İnsanlar sade virüsle değil bu puslu havada başka başka hastalıklarla da içli dışlılar. Öyle saçma sapan tartışmalar görüyor duyuyorum ki, böyle bir salgın ortamında bunların ne yeri ne zamanı.

Neredeyse dakka başı yapılan uyarılara, afişlere, kamu spotlarına rağmen bazı insanların herkesi tehlikeye atan tedbirsizlikleri akıllı işi midir yoksa cahil cesareti mi? Bu işin okumuşu okumamışı da yok. Bugün dünyada 30 milyonu aşan vaka, 1 milyona ulaşan ölüm yalnızca “bir kişinin tedbirsizliğinden”, o “bir kişilerin” taşıyıcılıklarından çıkmadı mı?

Bir zaman şöyle bir kıssa okumuştum: Geçmiş bir zamanda alim bir zat kavmine demiş ki; "Filan zamanda bir yağmur yağacak. Sakın ola ki o sudan içmeyin. İçerseniz zehirlenir, aklı şuurunuzu kaybedersiniz. Sabredin geçecektir." Gerçekten de söylenen vakitte o yağmur yağmış. İnsanlar daha önceden uyarıldıkları halde tedbirsizlik yapıp o sudan içmişler. Tabi ki söylenen olmuş, akıl sağlıkları bozulmuş. O hale gelmişler ki kendilerine; "İçmeyin, yapmayın, etmeyin!" diye mani olmaya çalışan adama "Deli!" demeye başlamışlar.

Şimdi böyle bir manzarayı bir an için dondurup düşünelim. Sizce komik bir fıkra mı anlattım. Ya da gülümseyip geçilecek küçük bir olay mı yaşananlar. Sizce kim deli, kim akıllı acaba? Bakıyorum da işin vahametini bir yana bırakıp; "vaka-hasta" tartışması yapanlar var.

Sırası mı bu iddialaşmanın? Diyelim ki büyük bir yangın çıkmış sokağımızda; yangın sönmezse belki biraz sonra bizim de evimiz yanacak. Biz ne yapıyoruz: "İtfaiye ile tartışıyoruz", "Nerde bu devlet?" yaygarası yapıyoruz ya da "Yangın şu sebeple çıktı, yok hayır o sebeple değil bundan çıktı" münakaşasına dalmışız. 

Ortada bir gerçek var: Koronavirüs bir salgın ve öldürüyor. Sayıların üzerinde tartışmanın ne yararı olabilir ki? Vaka ya da hastalarımız var, hastanede yoğun bakımda olanlar var, ölenler var yahu! Oturup "Melekler dişi mi yoksa erkek mi" benzeri münazaralara girmek saçmalıktan başka bir şey değil. Tıpkı "Kıyamet ne zaman kopar?" sorunsalı(!) üzerinde uzun uzun bilimsel fikirler beyan etmeye benziyor.

Oysa ölen her kişinin zaten kıyameti kopmuş oluyor. Onu bir sayı zannedenlerin hariçten gazel okuması ne kadar "küçülmüş" bir durum. İnsan için ölmekten daha gerçek, daha ciddi, daha "büyük" ne olabilir ki? Öyleyse ölümcül bir virüsle mücadeleye odaklanmak, güç birliği yapmak yerine, birbirimize "Deli deli, deli! Kulakları küpeli" demenin ne anlamı olabilir ki, anlamıyorum.

Bugün eşimden bir söz duydum. Kadınların bu salgın sırasındaki bozulan psikolojilerini tarif etmek için dedi ki: "…Yap, Ye, Yıka! İşte Coronanın bize getirdiği bu…"  Basitleştirecek olursak "3Y" diye özetleyebiliriz kadınların başına geleni. Hele de o kadın hem çalışıyor hem de birden fazla çocuk sahibi ise. Eşim tüm kadınları genelleyerek kendi penceresinden Corona günlerini  üç kelimeye indirivermişti.

Düşünerek, kurgulayarak sarf ettiği bir söz değildi aslında bu. Hesapsız, makyajsız yalın bir dert yanmaydı. Anladım ki "Hayat eve sığar" davetiyle yaşadığımız yoğun ev bereberliğinin onlardaki karşılığı işte böyle bir şey. "Büyük" büyük konuşan-yazanların hayatın içindeki böyle "küçük"dersleri göremediklerini düşünüyorum şimdi. Hele de insanların ruh dünyalarındaki dalgalanmaları hiç kaale almadıklarını da.   


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder