5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol yasası 2003 yılında çıktı. Uygulamanın genelleştirilmesi ve bu kapsamda Stratejik Yönetim biçiminin ülkemizde resmen başlaması ise 2006 yılında başladı. O günden bu yana tam 14 yıl geçti. Bütün bakanlıklar, üniversiteler ve kamu kurumları Stratejik Plânlarını yaptılar. Yine 2007 yılından bu yana her yıl kanun gereği yıllık Faaliyet Raporlarını kamuoyuna açıklayıp yayınlıyorlar.
Diğer yandan genel olarak ülkemizin ve kurumlarımızın karşı karşıya olduğu sürekli değişim rüzgârlarına karşı esnek özellikli plânlar geliştirmek de adeta bir zaruret oldu. Artık kurumlar kadar şehir ve beldeler için de sosyal, ekonomik ve manevi sorunlara karşı bölgesel plânlar yapılması söz konusu. Zira ortaya çıkan dar boğaz, kriz ve negatif gelişmelere karşı hamle yapıp, sorunları aşabilmek kurumlar için olduğu kadar şehirler için de hayati önemde. Plânlı hareket, değişimin yönetilmesi ve takip edilmesi gereken yol haritası aynı zamanda o yörenin kurumlarının da aynı yöne doğru yeniden yapılandırılmasını, belirlenmiş amaç ve hedeflere uyumlu bir koordinasyon içinde yürünmesini zorunlu kılıyor. Gelecek için aynı vizyona inanmak, belirlenmiş stratejileri bilinçli bir şekilde uygulamak gerekiyor. Doğal olarak sürecin etkin izlenmesi, değerlendirilmesi ve denetlenmesi de giderek daha fazla önem kazanmakta.
Bu çerçevede; mevcut durum, misyon ve temel ilkelerden hareketle geleceğe dair bir vizyon oluşturulması, bu vizyona uygun amaçlar ile bunlara ulaşmayı mümkün kılacak hedef ve stratejiler belirlenmesi, ölçülebilir kriterler geliştirerek performansın izleme ve değerlendirilmesi katılımcı ve esnek bir yönetim yaklaşımına ihtiyaç gösteriyor. Bu yaklaşıma kısaca ‘Stratejik yönetim’ diyoruz. Bu tarz bir yönetim yaklaşımı, her şeyden önce; “Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?” şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap arayarak başlıyor. Bir stratejik plân ortaya konulmasıyla da olgunlaşıyor.
“Neredeyiz?” sorusu; var olunan iç ve dış ortamın gözden geçirilip değerlendirilmesini içeren ‘Durum analizi (SWOT)’ yöntemi ile cevaplandırılabilir. Bu aşamada mevcut durumun ‘güçlü’ ve ‘zayıf’ yönleri masaya yatırılır. Başlangıç olarak zayıf yönlerin güçlendirilmesi zaruretini görmek, güçlü yönlerin de zaman içinde olabilecek aşınmalardan korunarak daha da güçlendirilmesi talebini hissetmek; üzerinde durduğumuz zeminin sağlamlaştırılması çabalarımıza kapı aralar. “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabı ise; kuruluşların bölgenin ya da şehrin varoluş nedenini öz bir biçimde ifade edilmesi anlamına gelen misyonun yeniden yazılması ile başlıyor. Ardından, ulaşılması arzu edilen geleceğin kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılması geliyor. Bu şekilde ortaya çıkan gelecek öngörüsünün adı artık kısaca ‘Vizyon’ olacaktır. Yalnız bu tasarımın içi değerlerle dolu, çevresindeki yol işaretleri ise ilkelerle bezeli olmalıdır. Stratejik yolculuk işte bu değerlerden güç alarak ve belirlenen ilkelerin aydınlattığı istikamette gerçekleşecektir. Yol haritası diyebileceğimiz stratejiler de en sonunda öngörülen vizyona ulaşmak üzere, sarf edilecek tüm çaba ve eylemlerin belli bir amaç için kurgulanmasıyla şekillenir. Kuşkusuz anlamlı sonuçlar olarak tanımlanabilecek stratejik amaçlar için ulaşılması gereken ölçülebilir hedefler ortaya koymak bu yöntemin olmazsa olmazıdır. “Gitmek istediğimiz yere nasıl ulaşabiliriz ?” sorusu işte bu Stratejik amaçlar ve hedeflere ulaşmak için kullanılacak yöntem, yol haritası ve faaliyetlerle, yani; strateji ve projelerle cevaplandırılmış olacaktır.
Stratejik plân çalışmasının son aşaması; “Başarımızı nasıl takip eder ve
değerlendiririz?” sorusu ile açıklığa kavuşur. Zira değişimi yönetirken
sürecin nasıl yürüdüğüne dair bilgilerin derlenmesi, alınan sonuçların
belirlenmiş vizyon, ilkeler, amaçlar ve hedeflerle ne ölçüde uyumlu olduğunun
takibi gerecektir. Kısaca ortaya çıkan performansın değerlendirilmesi diyebileceğimiz
bir safhadan bahsediyoruz. Buradan elde edilecek sonuçlarla plânın gözden
geçirilmesi ve gereğinde bazı kısımlarının güncellenmesi mümkün olabilecektir.
|
Böylece, halen bulunulan nokta ile ulaşılmak
istenen durum arasındaki yol tarif edilmiş olmaktadır. Bu tarz bir yaklaşım orta
vadede stratejik amaçları, hedefleri ve bunlara ulaşmayı mümkün kılacak stratejik
yöntemlerin belirlenmesine yarar. Aynı zamanda uzun vadeli ve geleceğe dönük
bir bakış açısı ile değişimin yönetilebilmesini sağlar. Susurluk için önerdiğimiz
bu yöntem: Her şeyden önce bilimsel bir yöntemdir. Kamu yönetiminde halen
yürürlükte olan 5018 sayılı yasadan kaynaklanmaktadır. Günlük gelişigüzel
gelişmelere değil, sonuçlara odaklı olmaktır. Sonuçların plânlanmasıdır. Değişimden
korunmak için değil, bilakis kaçınılmaz değişimlerin istenilen yönde
olabilmesine gayret etmek demektir. Dinamik bir şekilde hareket edilerek
aslında o değişimlerin bizatihi plânlanması söz konusudur. Yapılan çalışmalar düzenli
olarak gözden geçirilerek değişen şartlara uyarlanmakta, yani esnek bir plân
anlayışıyla hareket edilmektedir.
Arzu edilen ve ulaşılabilir bir
geleceğe odaklanmak gerçekçi olmayı gerektirir. Uzun vadeli bir yaklaşım elbette ki günü
kurtarmaya yönelik olamaz. Günlük işlerin plânlanması ve sorunların
halledilmesiyle ilgili değildir. Hayalci de değildir. Zira hayalle ölçülebilir
amaç ve hedefler arasında çok büyük bir fark vardır. Kaldı ki, hedeflenen
sonuçların nasıl ve ne ölçüde gerçekleştiğinin izlenmesi, değerlendirilmesi ve
denetlenmesi aynı zamanda hesap verme sorumluluğuna da temel oluşturur. Bu tür
bir yönetim sürecinin üst düzey yetkililer tarafından tam olarak desteklenmesi
şarttır. Bununla beraber, böyle katılımcı bir yaklaşım ilgili tarafların, her
düzeydeki paydaşların katkısı, ortak çabası ve desteği olmaksızın başarıya ulaşamaz.
Bir değişim plânının olması,
gerçekleştirilmesi için yeterli değildir. Plânın sahiplenilmesi ve harekete
geçilmesi gerekir. Asıl olan plân dokümanı, pırıltılı şablon ve yazılı belgeler
değil, yönetim sürecinin bizzat kendisidir. Şüphesiz bu tarz bir yönetim çalışmasına en
geniş katılım sağlanmalı, bu kapsamda değişik taraf ve seviyelerden insanlar sürece
dahil edilmelidir. Böylece ortak akıl bir bütün olarak kendisini tanıma, çıkış
yolunu ve başarıyı paylaşma fırsatı bulur. Zira bu sürecin bir yan ürünü olarak
yaşanan birlikte olma hali, güçlü iletişim ve motivasyon ilerde yaşanabilecek birçok
olumsuzluğa da geçit vermeyecektir.
Şayet Susurluk geleceğini öngörmek,
karşı karşıya kaldığı sorunları orta vadede aşmak istiyorsa alıştığı minval
kısa vadeli çözümlerden uzak durmalıdır. Aksine Susurluğun orta ve uzun vadeyi
öngören bir ‘stratejik planı’ olmalıdır. Burada önerdiğimiz şey elbette ki
mevcut sorunlarıyla uğraşmayı, projeleri sonuçlandırmayı ve günlük hizmetlerin
verilmesini durdurmaz. Belediye görevi olan hizmetleri sürdürecek, siyasi
partiler vaadlerini yerine getirecek ve Mülki idare de vazifesini yürütecektir.
Ticaret ve sanayi odası, esnaf kuruluşları, mahalli basın, sosyal medya ve
sivil toplum örgütleri varoluşlarının gereğini yapacaklardır. Burada farklı
olan şey hep birlikte stratejik plân çalışmalarına sahip çıkmak, katılmak ve
destek vermektir. Şayet böyle bir çalışmayı nasıl yapabiliriz? endişesi olursa
yakın üniversitelerden destek alınabilir. Bu konunun daha iyi anlaşılması ve
ortam hazırlanması için yazmaya devam edeceğim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder