22 Eylül 2018 Cumartesi

22 Eylül 2018 Cumartesi 22:30 ŞİİR........................................................Yollar

Yüreğimin sesi


TRENDE


Geçmişte bir sabah vakti
Sonbaharın altın renkleriyle
Donanmış bir dağ eteğinde
Demir raylar kıvrılıp gidiyordu

Dağları aşan yol uzuyordu, 
Ama işte tren de durmuyordu
Canını dişine takmış zorluyor
Adeta burnundan soluyordu

Sabah ılıklığında ışıyan
Düzenli tıkırtılarla uzayan
Bir metal tırtıl gibi kıvrılan
Dağa yolculuk sürüyordu

Yolcular uyku mahmurluğuyla
Muhteşem manzaraya bakıyor
Tren adeta bir seyir ikramıyla
Salına salına akıp gidiyordu
-----
Ankara/ 04 Şubat 2019 Pazartesi 01:00


YOLCULUK

Yollar var ötelere/ Uzar gider illere
Kimi yeşil çiçekli / Kimi de çilelere

Esas olan yolculuk / Sağı solu uğruluk
Yoldaşların adı var / Sözlerinde ağuluk

Ey benim iki gözüm / Olmaz mı buna sözün
Ancak söze öz gerek / İçi akkor har közün

Vefa mı ? O da neymiş / Ne gökte ne yerdeymiş, 
Belki yeri gönüllerdir / Sığmamış hiç denizlere
-----
22 Eylül 2018 Cumartesi 22:30

GURBET YOLCULARINA

Yollar türlü muhtelif
Kiminin şekli lâmelif
Bazısı gider Hanyaya 
Konya'nınki çizer 'elif'

Gurbete çıkar kapıkule
Var ki ötelerde bir şule
Yönelmiş gidiyorlar
Kimbilir hangi meçhule
-----
28 Haziran 2018 Perşembe 17:30


Ardı sıra

Bir yol gider uzaklara
ğamam hiç buralara
Bak yüreğime, tutamam
Uzanıp gider peşin sıra

Bizim Yunus ne dobra
Yol odur ki doğru vara
Madem, ardı sıra izinden
Yürü ! olmayalım alabora
----
Ankara/ 23 Mayıs 2018 Çarşamba 14:30


YOLLAR

Yürüyüp gidenlere / At binip gelenlere
Uzayıp ömür gibi / Kıvrılıp giden yollar

Çoğu ekmek kavgası / Bazen gönül yarası
Kimi umut peşinde / Gurbete çıkan yollar

Kimi tozlu kimi yaş / Aslı toprak üstü taş 
Dağ tepe erinmeden / Dönüp tırmanan yollar

Kalplerde bir helecan / Güller gibi mis saçan
Belki vuslat muştusu / Sılaya varan yollar

Çaresiz bedenlere / Daralan gönüllere
Umutsuzluk girdabı / Dertlere çare yollar

İnsan da su misali / Kavuşmaktır visali
Akar durur sevgiliye / Tükenip biten yollar
-----
18 Mart 2017 Cumartesi 

BİR YOL Kİ

Bir yol ki ince, uzun, nazlıca
Kıvrılıp gidiyor oynak tasasız.
Bir yanı orman; yeşil, karanlık
Öbür yanı masmavi; dipsiz bucaksız.
Cambazın ipi var sanki önümde
Şuh sesler duyarım; dertsiz, kaygısız.
İnsanım elbet, cezbeder ruhumu her güzellik
Özgürüm, yürüsem gitsem derim 
ne var ki bu seferde ?
Bir yandan da korkar ürkerim 
her kavis her dönüşte.
Sorarım: Bu davetkar çağrıya uyup gidenler
Ne oldu ki acep, şimdi nerdeler ?
-------
22 Nisan 2016 Cuma 22:30

21 Eylül 2018 Cuma

21 Eylül 2018 Cuma 13:30 SİNEMA YAZILARI........................................Hıçkırık


çkırık

Benim ilk seyrettiğim Hıçkırık, 1965 yılı kışında Orhan Aksoy'un yönettiği ikinci versiyonuydu. O zaman daha çocuktum. Kasabamızın kışlık sinemasında gösteriliyordu.

Bir aşk filmi olarak çok bir şey anladığımı sanmıyorum ama zihnimde gencecik bir Hülya Koçyiğit ve Ediz Hun’un kâh bir kardeş, kâh bir sevgili gibi değişen duygulu halleri takılı kalmış. Bir de müzikli renkli bir sinema filmi.

Yeşilçam denince aklıma ilk gelen örneklerden.


 
 







19 Eylül 2018 Çarşamba

19 Eylül 2018 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı77.....................................Geçmişten geleceğe


Geçmişten geleceğe



TZDK ve Şeker sanayii gibi oluşumlar başlangıçta savaştan çıkan bir ülkenin ayağa kalkmasının temellerini oluşturmak üzere kurulmuşlardı. Bu yola biraz da o dönemin devletçi bakış açısıyla ülke sanayisinin, yetişmiş işgücünün ve sermaye birikiminin nüvesini teşkil etmeleri ümidiyle girilmişti. Sözde birkaç yılda görevlerini yerine getirecek ve özel sektöre devredileceklerdi. Pek bilinmez ama Atatürk’ün de düşüncesi buydu.

Ancak, özellikle 1960’tan sonra neredeyse istihdamın temel aracı oldular.  Verimlilik gözetilmeden yönetildiler. Teknolojileri yenilenmedi, gelişen rekabet dikkate alınmadı ve kendilerini yeni şartlara adapte edemediler. Zararları ya kamu kaynaklarıyla sübvanse edilerek, ya da ürünleri iç piyasaya yüksek fiyatla satılarak gizlendi. Yüksek maliyetler zaten ihracatı da imkansız hale getirmişti. Kapalı ekonomide önemli işlevleri vardı ama duvarları kalmamış bir açık deniz dünyasında birer birer karaya oturdular.

Kısacası elli yıl içinde milletin sırtına yük haline geldiler. Açık bir ekonomide daha fazla destekle yaşatılmaları mümkün görünmüyordu. Artık ülke ekonomisi ve sosyal hayatı için birer ümit değil yüktüler. Zararlarının millete dayatılması ne açık ne de gizli sürdürülemezdi. Nitekim, rahmetli Özal’la başlayan özelleştirme süreci yaklaşık 20 yıl aldı. Zira çok fazla tahribata neden olmadan ve toplumdaki direnci de gözeterek bir şekilde yine ekonomiye kazandırılmaları gerekiyordu. Böylece birer birer elden çıkarıldılar. Şeker fabrikaları gibi çok azında bu süreç hala devam ediyor.

Tabi ki bu kuruluşlar günah keçisi değil. Ama, mumyalanarak da, taşıma suyla da yaşatılamazlar. Onlar görevlerini yaptılar, hatta istenenden daha fazlasını. Sorun onlardan çok zihnen ve fiziken onları aşacak yeni hamleleri yapamayan bizlerde. Konya Torku ‘Ne yapılabilirdi ?’ sorusu için olumlu, somut ve güzel bir cevaptır. Gün ‘Ah o güzel günler !’ nostaljisi yerine bugünden yarına ‘Ne yapmalıyım ?’ ı düşünme vaktidir.

Bugün için geçmişte kalan, artık ‘küçük’ ve önemsiz sayılan şeyler gelecek için aydınlatıcı olabilirler. Zira büyük adımların sağlam bastığı yer, yani ‘Bugün’ kadar, geçmişten alınan ‘dayanak’ yani dersler de önemlidir.