Mukayese
Taş uygarlığı mı ? / Zarafet medeniyeti mi
Bir tarafta mermer heykeller, sütunlarla yükseltilmiş devasa taş tapınaklar, kayalara oyulmuş suretler yazıtlar, binlerce yılın taşlar üzerinden okunabilen hikayesi.
Öbür yanda insan nefsinin ve ruhunun terbiyesini önceleyen, iyiliği emreden hakkı tavsiye eden, güzel ahlakı özendiren, mimariye, musikiye, hüsnü hatta, ebruya, minyatüre, oymacılığa, çiniye, tezhipe, şiire, halıya, kilime ve çeyizlere yansıyan bir zarafet medeniyeti.
Kıl çadırlardan muhteşem süleymaniye ve selimiyelere uzanan bir medeniyet çizgisi. Ardında onca kasır, külliye, han, hamam, kütüphane, aşhane, şifahane ve çeşmeler bırakmış bir fetih ve medeniyet yolculuğu.
Bir an için demiri kesen haçlı kılıcının gücüne karşılık, tülü ikiye bölen ince çeliğin zarafetini düşününüz. Farkı fark edeceksiniz.
Avrupa ortaçağ karanlığı içinde bocalarken, temel ilimlerin zirvesine çıkmış bir aydınlık içindeydi islam coğrafyası. Yüzyıllar boyu kitapları tercüme edilerek batı üniversitelerinde ders olarak okutuldu. Rönesansın temeli oldu bu aydınlanma. Şimdi tersi oluyor ne yazık ki...
Stonehenge taşlarının günümüze yansımış yüzü gökdelenlere karşılık, birbirinin önünü kapatmayan toprak ağaç ve taşın elbirliği ile donanmış avlulu mütevazı evlerimizi hatırlayınız. Evlerinin, yapılarının bir köşesinde güvercin evlerini ihmal etmeyen sevgi ve merhameti unutmayınız.
Bir yanda çağın makinalaşmış kalabalıklarında yalnızlaşmış insanı, diğer yanda komşulukla, selamlaşmayla, yardımlaşmayla, imanla ve duayla eşrefi mahlukat olan insan var.
Bir tarafta mermer heykeller, sütunlarla yükseltilmiş devasa taş tapınaklar, kayalara oyulmuş suretler yazıtlar, binlerce yılın taşlar üzerinden okunabilen hikayesi.
Öbür yanda insan nefsinin ve ruhunun terbiyesini önceleyen, iyiliği emreden hakkı tavsiye eden, güzel ahlakı özendiren, mimariye, musikiye, hüsnü hatta, ebruya, minyatüre, oymacılığa, çiniye, tezhipe, şiire, halıya, kilime ve çeyizlere yansıyan bir zarafet medeniyeti.
Kıl çadırlardan muhteşem süleymaniye ve selimiyelere uzanan bir medeniyet çizgisi. Ardında onca kasır, külliye, han, hamam, kütüphane, aşhane, şifahane ve çeşmeler bırakmış bir fetih ve medeniyet yolculuğu.
Bir an için demiri kesen haçlı kılıcının gücüne karşılık, tülü ikiye bölen ince çeliğin zarafetini düşününüz. Farkı fark edeceksiniz.
Avrupa ortaçağ karanlığı içinde bocalarken, temel ilimlerin zirvesine çıkmış bir aydınlık içindeydi islam coğrafyası. Yüzyıllar boyu kitapları tercüme edilerek batı üniversitelerinde ders olarak okutuldu. Rönesansın temeli oldu bu aydınlanma. Şimdi tersi oluyor ne yazık ki...

Bir yanda çağın makinalaşmış kalabalıklarında yalnızlaşmış insanı, diğer yanda komşulukla, selamlaşmayla, yardımlaşmayla, imanla ve duayla eşrefi mahlukat olan insan var.
Kıyaslanamaz bir üstünlüktür bu. Yaşamayan ne bilsin ?
Bugün için ne oradan ne buradan iki arada bir derede kalmış olabiliriz, mağlup ve zelil düşmüş olabiliriz, çağdaş uygarlık düzeyinin altında, islam medeniyetinin ise çok çok uzağında bulunuyor olabiliriz, ama zamanın hiçbir anında zalim, hırsız ve emperyalist olmadık olmayacağız da.
Bizi taş, madde ve para uygarlığı ile ölçmeye kalkanlar, hayallerinin ötesinde kalan mukayeseli üstünlüklerimizi göremeyenlerdir. Ki o üstünlükler kilo ile, metre ile ve para ile ölçülemez değerlerdir.
Eksiklerimiz, yanlışlarımız, iğretiliklerimiz bize bulaşmış hastalıkların eseridir. Zarafet medeniyetinin değil.
Bugün için ne oradan ne buradan iki arada bir derede kalmış olabiliriz, mağlup ve zelil düşmüş olabiliriz, çağdaş uygarlık düzeyinin altında, islam medeniyetinin ise çok çok uzağında bulunuyor olabiliriz, ama zamanın hiçbir anında zalim, hırsız ve emperyalist olmadık olmayacağız da.
Bizi taş, madde ve para uygarlığı ile ölçmeye kalkanlar, hayallerinin ötesinde kalan mukayeseli üstünlüklerimizi göremeyenlerdir. Ki o üstünlükler kilo ile, metre ile ve para ile ölçülemez değerlerdir.
Eksiklerimiz, yanlışlarımız, iğretiliklerimiz bize bulaşmış hastalıkların eseridir. Zarafet medeniyetinin değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder