Bürokratik görgüsüzlükler (I)
Bürokrat deyimi tam olarak kamu yöneticisinin karşılığı değil. Ama dilimize o kadar yerleşmiş ki kullanmadan edemiyoruz.
Kamu yöneticilerinden kastım birim müdürlerinden müsteşara kadar olan bürokratlar. Siyasi makamlardan bahsetmiyorum tabii ki. Askeri kesimle de ilgisi yok düşüncelerimin.
Bürokratlardan kastım Ankara'nın görkemli akvaryumunda salına salına gezen makam göstergeleri hayli büyük sivil balıklar.
Aslında görgü kuralları herkes içindir. Uyulmadığı takdirde hangi mevki makamda olursa olsun yadırganır. Burada yazılanlar sadece bürokrat kesimde görüp canımı sıkanlar.
Mesela kalabalık ortamlarda elimi sıkıp yüzüme bakmayan adam beni rahatsız eder. Hangi ünvanda olursa olsun farketmez. Tokalaştığı insanın yüzüne bakmalıdır. Hele de gözleri fıldır fıldır 360 derece etraftaysa o an bırakıp sırtımı dönmeyi isterim. Bu davranış görgü kurallarını da aşan bir saygısızlıktır çünkü.
Bu
çerçevede; sarılıp kucaklaşmak bir sevgi ve yakınlık göstergesi olarak biliniyor.
Ancak protokolde ve resmi
ilişkilerde yanak öpmek yok. Bu şekilde bir davranış yanlış anlaşılabilir.
Yanak yanağa öpüşen erkek, Türkiye haricinde her yerde farklı muamele görür.
Zaten Cumhuriyet dönemi öncesi osmanlı tarihimizde de böyle bir selamlaşma bulunmuyor.
Bürokratlar arasında samimiyetten bile kaynaklansa karşılaşmalarda
şap şup yanaktan öpmeler bir görgüsüzlüktür. Karşısındaki insanı zor durumda bırakan, diğer insanlara da tuhaf gelebilecek lüzumsuz bir
davranıştır. Resmi isen yüzüne güler yüzle bak, tokalaş yeter. Samimiysen
geleneğimizde yer alan sıcak bir kucaklaşmaya ne oldu ?
Günümüz selamlaşmalarında giderek
yaygınlaşan bir kafa tokuşturma adeti görülüyor. Sanki erkekler arasında moda
olmuş, öpüşmenin ve yanak yanağa gelmenin yerini almış gibi. Sadece
bürokratlarda değil, genel olarak çevremizde, birbiriyle karşılaşan erkeklerin
yanak yanağa gelme ya da nadir de olsa yanak yanağa öpüşür gibi yapma yerine
kafa tokuşturarak selamlaştıkları görülüyor.
Bu hareketin politik bir yanı var tabi.
Kendi aralarında tokuşturmayı bu anlamda tebessümle izlemek mümkün. Fakat bu
selamlama biçimini genele yayıp herkesle kafa tokuşturmaya kalkmak bence doğru
değil.
İşin kökenini merak edenler kafa kafaya
tokuşturmayı araştırmışlar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan ve Kurmançça
konuşan Beritanlılar'da “Bekâr gençlerle nişanlı gençler karşılaştıklarında
öyle yaparlarmış. Hani darısı başımıza olsun, bizim de kısmetimiz açılsın
diye.
Bazıları konuyu Türklerin Ergenekon'dan
çıkışına kadar vardırıyor. Bu davranış, bir nevi simge olan kurtun kendi
aralarında birbirlerine hislerini geçirebilmek ve tanıyabilmek için şakak
kısımlarını birbirlerine değdirmelerine dayanıyormuş.
Ergenekondan kurtulmanın sevinci ile
İnsanlar da birbirleri ile şakaklarını tokuşturarak selamlaşmaya başlamışlar.
Osmanlı dönemine kadar da kullanılmış. Zamanla bu selamlaşma şekli gitgide
azalmış. Ancak 1944 Yılında Nihal Atsız'ın Türk'çülük hareketi ile alevlenen bu
davranış tekrar başlamış ve günümüze dek gelmiş.
Gerçekten de çoğunlukla ülkücüler
arasında kullanılan bu selamlaşma şekli, ülkemizde yanak yanağa öpüşmek
istemeyenlerin de tercihi olmuş durumda. Bence her davranışı yerinde, makul ve
abartmadan yapmalı.
Mesela; el sıkmak bir sevgi ve yakınlık göstergesi.
Ama kafanıza estiği gibi yapılırsa hiç istemeden bir saygısızlığa da neden
olabilir. Kurallarını bilmek gerek.
Öncelikle acele etmemeli. İlk hareket daima yaşça veya konumu itibariyle büyük olandan gelmeli.
Bilhassa bir kadınla tokalaşmadan önce dikkat etmeli. Önce kadının el uzatması beklenmeli. Uzatılmışsa da o el havada kalmamalı.
El sıkmada güç gösterisi olmaz. Bilek
güreşi yapmıyorsunuz. Pazunuzun kuvvetini sınamanın yeri değil. Ne çok halsiz
ve soğuk, ne de hayvan pazarlığı yapar gibi muhatabınızı sarsarak tokalaşma
yapılmaz. Ortama ve samimiyete göre ama mutlaka abartmadan makul bir sıcaklıkla
yapılmalı.
Bu arada karşınızdakinin yüzüne, hatta
gözüne bakmak bu işin olmazsa olmazı.
Şayet bu tokalaşma bir tanıştırma ise,
ayakta ve ilk karşılaşmada olacaktır. Büyüğü küçüğe, erkeği kadına ünvanı, ad
ve soyadıyla tanıtmak gerekir. Tanıştırılacak kişi tekse ve bir gruba
tanıtılacaksa başlangıçta ve sadece birkez tanıştırılır.
Söze büyük olan başlamalıdır. Konuyu
seçmek ve değiştirmek onun hakkı sayılır. Elbette burada da büyük; yaşça ya da
görev itibariyle diğerlerinden öne gelen kişidir. Ancak, sözlü iletişimin
başlamasında varsa kadının önceliği vardır.
İlk tanıştığınız insanlara isimleri ve
unvanlarıyla hitap edilmeli. Üstlerinize ve eş düzeydekilere
Beyefendi/Hanımefendi demek en garantilisi ve uygun olanı. Karşınızda bir
topluluk varsa hitap ederken önce en üst olana, sonra sırasıyla diğerlerine
hitap etmeye özen göstermeli.
Eğer ortam resmi ise konuşmalarda 'Ben'
yerine 'Biz, Kurumumuz, Müdürlüğümüz,…' kelimelerini kullanmak yararlı olur. En
önemlisi de başkalarına mutlaka 'Siz' 'Lütfen' diye hitap etmeli. Gerektiğinde
teşekkür etmek duyarlılık göstergesi olur.
Ast konuşurken, üst söze girerse ast
konuşmasını kesmelidir. Astlar izin istemeden konuşmazlar. Üst konuşurken, ast
ara sıra 'evet , evet efendim' derse büyüğünü onore etmiş olur. Amma illa ki
dinlemesini bilmek, konuşma sırasını beklemek büyük erdemdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder