1 Ocak 2014 Çarşamba

114 31 Aralık 2013 Salı 16;47 NE DÜŞÜNÜYORUM ?.........................Yeni bir yılın eşiğinde


Bir varmış bir yokmuş...


Akşam torunuma bir masal okudum. Bitirdiğimde mümkün olsa bu masalı koca koca adamlara, lanet-dua kavgası yapan büyüklere duyurabilseydim diye düşündüm. Dayanamayıp paylaşıyorum.

Su arayan aslan ile bir ayı pınar başında karşılaşmışlar. Aslan: "Sen dur bakalım! Su benim hakkım, ben içeceğim" demiş. Ayı homurdanmış: "Ben de çok susadım. Önce ben içeceğim.

Başlamışlar tartışmaya. Aslan "Ben ormanlar kralıyım. Tabi ki öncelik benim" derken, "Ama suyu ben buldum. O benim hakkım." diyormuş ayı.

Birbiriyle böyle kavga ederken aslanın gözü havada uçuşan büyük kuşlara takılmış. Bunlar akbabalarmış.

"Hey baksana! Şu başımızın üzerinde dönüp duran kuşlar akbaba mı?" Ayı başını kaldırıp gökyüzüne bakmış: "Evet, demiş. Akbabalar."

Leş avcıları onların kavga edip ikisinin de ölmesini bekliyormuş. Bunu anlayınca ayı demiş ki: "Ey aslan kardeş, buyur önce sen iç!" "Ben beklerim ayı kardeş, sen de içebilirsin!" demiş aslan.

Her iki hayvan da birbirleriyle savaşmaktan vazgeçip, anlaşmışlar. Suyu birlikte içmişler. Akbabalar bakmışlar ki, bu ikisi kavga etmiyor, bir müddet sonra çekip gitmişler.

Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.

Bak kardeş ! İnatçı keçilere davul zurna bile az, ama, ister aslan ister ayı, anlayana da sivrisinek saz, görüyorsun değil mi ?

Böyle giderse...


Endişeli gözlerle sorabilirsiniz. "Bu kavga böyle devam ederse, ne olur bu işin sonu ?"

Ben politikadan anlamam. Ne başbakanın bildiklerini bilebilirim, ne de o cemaate mensubum. Gelecekten de -haşa-haber verecek değilim. Bu meselenin hakikatini, sonrasını elbette ki Allah bilir.

Ancak böyle bir kavgadan yara bere almadan çıkmak ne yazık ki imkansız. Bu hale sevinen de ben olmayacağım, sen olmayacaksın, biz olmayacağız, onu da biliyorum.

Kazanan, hiç kuşkusuz bu ateşi alevlendiren, kavgayı fişekleyen, sonra da gölgelerde ellerini ovuşturanlar olacak.

Ey kavga edenler ! Kristal kase kırıldıktan sonra onun değerini anlasanız da geçmiş ola. İsteseniz de olmamış gibi davranamazsınız. Ne yazık ki artık hiç bir şey eskisi gibi olamayacaktır.Tıpkı şu hikayede olduğu gibi:

Yaşlı bir adam her gün bir kuyunun başına gider ve oradan çıkan yılana süt götürürmüş. Yılan da bu iyiliğe altınla karşılık verirmiş. Bu dostluk böyle yıllar boyu devam etmiş.

Günlerden bir gün adam hastalanmış. Hasta yatağından çıkamaz olmuş. Oğluna durumu anlatmış ve yılana yiyecek götürmesini, vereceği altını da getirmesini söylemiş. Oğlan babasının sözüne uyarak yılana yiyecek götürmüş, yılan da ona bir altın bırakıp gitmiş.

Oğlan bunu görünce "demek yılanın yuvası altın dolu, onu öldüreyim, altınların hepsi benim olur!” diye düşünmüş. Yerden bir taş alıp yılana saldırmış. Yılanın kuyruğu kopmuş, ama bu arada yılan da oğlanı sokmuş.

Baba oğlunun gelmediğini görünce hasta yatağından güçlükle kalkarak kuyunun başına gitmiş ve sormuş: "Yılan kardeş burada neler oldu?" Yılan da olup biteni anlatmış. Adam oğlunun suçlu olduğunu anlamış ve ondan gözyaşları içinde af dileyerek "Yılan kardeş olan olmuş, gel yine eskisi gibi dost olalım!" diye yalvarmış.

Ama yılan adama: "Sende evlat, bende kuyruk acısı olduktan sonra biz artık eskisi gibi dost olamayız!" demiş.

"Zararın neresinden dönülse kardır" derler değil mi ? "Görünen köy kılavuz istemez" de denmiştir. Keşke bu hikayeler yerine ulaşsa, kalpleri yumuşatsa ve mü'minin ferasetini arttırsa. İbret alınsa ve kavgayı bırakıp herkes hizmetine baksa.  Ne diyelim ? İnşallah. 

Yıldönümü


Yılbaşı kutlamam. O güne dair özel şeyler yapmam. Hiç bir zaman da farklı anlamlar yüklemedim. Ancak bu, yeni bir yıla girerken sevdiklerime, dost, arkadaş ve yakınlarıma iyi dileklerimi sunmama da mani değil.

Her sabah günaydın, hayırlı sabahlar demez miyiz sevdiklerimize.

Selamünaleyküm, iyi günler, hayırlı akşamlar dilemez miyiz dünyaya. İşte öyle bir şey benim için bu gün, daha fazla değil.

Bir yılı daha geride bıraktık. Sardık sarmaladık kaldırdık arşive. Bir hatıra defteri gibi anahtarını da yanına koyarak. İyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla ömrümüzden bir yıl daha kaydı aslında. Gençler içinse bir yıl daha yaklaşıldı hayallere.

Hep umut içindeyiz; acılar bitsin, sevinçler çoğalsın, sağlık olsun, mutlu olsun tüm insanlar. Bunun neresi kötü.

Her insanın dünyaya gözünü açtığı kültür, inanç ve coğrafya onun seçimi değil. Bu kıtadan kıtaya, ülkeden ülkeye değiştiği gibi, nesilden nesile, bir evden ötekine de değişebiliyor. Yüce yaradan öyle takdir etmiş, kime ne ? 

Bir çok şeyi genlerden devralıyor, geleneksel olarak devam ettiriyoruz. Kimse kimsenin herhangi bir şeyi algılayış, yaşayış ve önemseyişini küçümseyemez, saygısızlık edemez. Benim inancım bana, diğerininki de kendisine. Hepsi saygıya ve hoşgörüye layık. Ne bir fazla ne de eksik.

Bana göre yılbaşı denilen şey tamamen itibari bir şey. Hadi göreceli diyelim. Her şey gibi ne anlam, ne değer yüklerseniz o olur.

Mesela baş meridyen denilen, boylamı 0° olarak tanımlanan başlangıç merdiyeninin Londra'nın Greenwich kasabasından geçtiği kabul edilmiş. O bir şey mi ? Nasrettin hoca merhum dünyanın merkezi eşeğimin sol arka ayağının bastığı yerdir demiş. İsterseniz ölçebilirsiniz.

Yine Miladi takvim 0'la başlıyor. Hz. İsa peygamberin doğum günü esas alınmış. Öncesini M.Ö, sonrasını da M.S olarak öğrendik. Peki Hz. İsa'nın doğum gününü kim biliyor ? Doğu ve güney doğu asya halklarının yılları domuz, kedi, ayı, kaplan, fare bilumum hayvan isimleriyle adlandırdıklarını da biliyoruz. Gülmeyin, onlar da size gülebilir. Yargılayamayız, o zaman bizi de birileri yargılayabilir. Dünyanın hali böyle, kabul edeceğiz.

Bakın, bu sabah saatlerinden itibaren dünya yeni yıla girmeye başladı. 24 saat boyunca dünya üzerindeki her nokta, her saniye 2013'ü bitirip 2014'e girecek. Kavga etmeye gerek yok, dünyada herkese, her inanca yer var.

Rabbim bizi yanıltmasın, inancını kültürünü yaşayan ama diğerlerine de saygı ve sevgiyle bakanlardan eylesin.

2014 yılı hepimiz için, ülkemiz için, hatta tüm insanlık için hayırlara vesile olsun inşallah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder