
Adam gibi bir adam; Mehmed Akif
Milli şairimiz Mehmet Âkif Ersoy 20 Aralık 1873 de doğdu, 77 yıl önce 27
Aralık 1936’da da İstanbul'da vefat etti. 
Günümüzün sisli, puslu Ankara havasında karınca misali onu anmak
istedim. Buna sebep olan şey onun büyük şairliği mi ?
Elbet o bizim milli şairimiz, İstiklal Marşımızın yazarı. O “Safahat” gibi önemli bir eserin sahibi, büyük bir şair.
Hiç kuşkusuz bu yönüyle milli kimliğimizi, kültürümüzü inşa eden manevi mimarlarımızdan. O anılmayı hak eden büyüklerimizden. Uğruna mücadele ettiği millet onu hiç unutmayacak. “Asımın nesli” dediği gençler de onu bu topraklarda ilelebet anacak.
Ancak, bu kadar değerli olmasının sebebi sadece şairliği değil. O yazdığı İstiklal Marşından para almayı reddedip, milletine armağan eden bir dev. Onu Safahat adlı şiir kitabına bile koymayacak kadar özenli, mütevazi bir adam o.
Tepeden tırnağa bir vatanperver. Bu özelliği coşkulu şiirlerinde açıkça
görülüyor. O “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın” diye
dua/feryad eden büyük bir insan. Aynı zamanda o ülkesinin, milletinin acısını en
derin hisleriyle yaşayan yaralı bir yürek.
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım: / Elemim bir yüreğin kârı
değil paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki? / Öyle dehşetli muhîtimde
dönen mâtem ki! ….
Bana Vahdet gibi bir yar-ı musaid lazım / Artık ey yolcu bırak, ben yanlız ağlayayım.
Akif’i bugüne ve geleceğe taşıyan en önemli vasfı; imanını, inancını tavizsiz
yaşayan bir adam olması. İnançlı ve bilgili. Her şiirinde sanki adam gibi adam olmayı
anlatır bize:
Nasihatım sana: Herzeyle iştigali bırak; / Adamlığın yolu nerdense, bul da girmeye bak.
Adam mısın: Ebediyyen cihanda hürsün, gez; / Yular takıp seni bir
kimsecikler sürükleyemez. Adam değil misin, oğlum: Gönüllüsün semere; / Küfür savurma boyun kestiğim semercilere.
Herşeyden önce inandıklarını yaşayan, söylediklerini hayata geçiren
biri o. Bu yönüyle de gençlerimize örnek gösterilecek bir ahlak abidesi. Zaten
onun nasihatları da bu samimiyeti nedeniyle tesirli. Mesela “Durmayalım” isimli
şiirinde bir Sa'di hikayesinden yola çıkarak azmetmeyi, gayreti yüceltir:
Varmak istersen -diyor Sa'di eğer maksada, / Tuttuğun yollar hiç
bitmeyecek gibi olsada;
Yola devam et, durmayıp git, yolda kalmaktan sakın! / Azim sahibi insan
için neymiş uzak, neymiş yakın? Hangi güçlüktür ki gayrete gelince kolaylaşmasın? / Hangi korkunç şey varki insandan korkmasın?
Onun duruşu, adam gibi adamlığındandır dedik. Çünkü ahlak timsali, önder
bir şahsiyettir o. Onunla yolculuk peygamberin izinden dosdoğru Allah’a gider,
anlayana:
Sade bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli: / Bir halas imkanı var: Ahlakımız yükselmeli, / Yoksa
pek korkunç olur katmerleşip hüsranımız... / Çünkü hem dünya gider, hem din,
eğer yapmazsanız.
Vatanını herkes sever. Her vatansever gibi Akif de vatan uğruna o günün
şartlarında kah Almanya’da, kah Necef çöllerinde, kah Balıkesirde, Kah
Kastamonudadır. Niye? Vatanın ihtiyacı için. Ama hicret etmek her babayiğit işi
değildir. Hele ki fitne çıkmasın diye yapılıyorsa.
Milli Mücadele sonrası çok sevdiği ülkesinden Mısır’a göçmesi işte bu
yüzdendir. Niye gitmiştir ? Çünkü, bir kavgaya malzeme olmamayı, fitne ateşine
odun olmamayı tercih etmiştir. Ankara’da kalsa inançları ve görüşleri
istikametinde sevenleriyle birlikte yürüse çatışma kaçınılmazdı. Bu da çok sevdiği
vatanına zarar verecekti. Bu yüzden kurtuluşuna emek verdiği ülkesinden içi
yana yana ayrılmıştır.
Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam, / Bağlamak lazım iken,
anlamadım, anlıyamam,
Ayrılık hissi nasıl girdi
sizin beyninize? / Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize? Birbirinden muteferrik bu kadar akvamı, / Aynı milliyetin altında tutan islam'ı,
Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir. / Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir...
Yürekli olmayan, bu hissiyat ile yaşamayan da bu büyük şairi anlamayabilir.
"Birlik” isimli şiirinde bu yüreği olanca coşkusuyla görebilirsiniz.
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz. /Bu yol ki Hak yoludur,
dönme bilmeyiz, yürürüz;
Düşer mi tek taşı sandın harim-i namusun, / Meğer ki harbe giden son
nefer şehid olsun. Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa, / Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa,
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar /Taşıp da kaplasa âfakı bir kızıl sarsar,
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir; / Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi ortada bir sine çarpıyor, yılmaz, / Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz!
Akif, günümüzde çok revaçta olmayan ahde vefa ve sözünde durma timsalidir
de aynı zamanda. O'ndaki arkadaşlık, dürüstlük ve ahde vefa tüm yaşamına
hakimdir. Sözünün eri, sözü ile özü bir insandır.
Hayatında buna ilişkin pek çok örnek var. Mesela biri pek meşhurdur.
Bir gün bir arkadaşı
ile yarın buluşalım, sohbet edelim, şiir konuşalım diye sözleşirler. Ama
ertesi gün büyük bir fırtına kopar. Her
tarafı sel basmış, ne at arabası, ne de gemiler çalışmaktadır. Mehmet Akif
binbir zorlukla sırılsıklam vaziyette söz verdiği yere vaktinde gelir. O buluşma sözüne tüm hava muhalefetine rağmen
uymuştur.
Arkadaşı ise bu havada Akif gelmez
diye düşünüp komşuya gitmiştir. Eşine de “Akif gelirse 5 dakika beklesin, bana
da haber ver” diye tembih eder.
Akif gelir, o havada üstü başı
sırıksıklam, ayakları su içindedir. Arkadaşının eşine “Nerede Fuat” diye sorar.
Eşi de, “Bu fırtınada gelemezsiniz diye, komşuya kadar gitti. Hemen çağırtayım”
der. Akif, “Hayır, selam söyleyin” deyip ayrılır.
Ertesi gün özür dilemek için gelen arkadaşını dinlemez. “Sen sözünde
durmadın Fuat. Ben böyle arkadaş istemem. Bir sözün yerine getirilmemesi, ya
ölüm yada ona yakın bir mazeretle mazur görülebilir” diyerek tam altı ay onunla
konuşmaz.
Nasıl ? Bir insanlık dersi gibi değil mi ? İşte Mehmet Akif böyle bir
kişiliğe sahipti. O büyük bir şair olmasının yanında; inanmışlığı, dava
adamlığı ve şahsiyetiyle de büyüktü.
İsteyen okusun geçsin, isteyen ders, isteyen ibret alsın. Anlayanın yüzü kızarsın, af dilesin rabbinden. Benimkisi bir kuş gagasıyla ateşe su taşımak. Ne ehemmiyeti olabilir ki ? Bugünün fitne-fesat-nifak ortamında böyle güzel, adam gibi adamlara ne kadar da ihtiyacımız var ?..
Var mı diyorsunuz ? Öyleyse, onların da kadri kıymeti bilinmeli, bırakılmamalı.
İsteyen okusun geçsin, isteyen ders, isteyen ibret alsın. Anlayanın yüzü kızarsın, af dilesin rabbinden. Benimkisi bir kuş gagasıyla ateşe su taşımak. Ne ehemmiyeti olabilir ki ? Bugünün fitne-fesat-nifak ortamında böyle güzel, adam gibi adamlara ne kadar da ihtiyacımız var ?..
Var mı diyorsunuz ? Öyleyse, onların da kadri kıymeti bilinmeli, bırakılmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder