KÜÇÜK/BÜYÜK ŞEYLER…(Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular)
Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş'tular,
Tam üç alayla burada, gönülden vuruştular,
Düşman tümen sanırdı, bu şahlanmış erleri,
Allah'ı arzu ettiler, akşama kavuştular
Çanakkale bir destandır. Bu destandan da yüzlerce ibretlik yaşanmış olay, binlerce kutlu şehadet nakşedilmiştir hafızamıza. Acılı türküler, kınalı mektuplar, içimize işleyen şiirler kalmıştır geriye. İçlerinden hangisini dinlerseniz dinleyin mutlaka duygulanırsınız. Her biri, sanki o dehşetli günlerden bu günlere ve geleceğimize yazılmış birer mektup gibi okunurlar.
İşte böyle bir hatırayı Yavuz Bahadıroğlu'nun kaleminden öğreniyoruz.
Diyarbakır'ın fakir bir köyünden gelen Kürt Memo (Mehmet), Temmuz sıcağında bile sırtından çıkarmadığı kırk yamalı kaputuyla savaşıyor, devletinden elbise istemeyi kendine yediremediğinden hiç sesini çıkarmıyordu...Bir gün Yüzbaşısı durumu fark edip yaz geldiğini, kaputu çıkarmasını isteyince, hiç renk vermedi: “Böyle iyiyim Kumandanım” dedi, “Bu kaputun her yaması şehit kardeşlerimin elbisesinden alınmadır. Beni hem gâvurun mermisinden koruyor hem de soğuktan...” “Ama hava ısındı” diye üsteledi Yüzbaşı, “Yaz günü de kaputla savaşılmaz ki...” “Ziyanı yok Kumandanım, siz gönlünüzü ferah tutun, ben böyle daha iyi savaşıyorum.” Yüzbaşı, Memo’yu henüz çözememişti: “Çıkar oğlum şu kaputu sırtından” dedi, “Arkadaşların gibi sen de elbiseyle savaş.” “Müsaadenizle Yüzbaşım, kalsın.” Yüzbaşı kızmaya başlamıştı: “Çıkar dedim mi çıkaracaksın, ben senin kumandanınım.” Memo, kurtuluş olmadığını görünce, kimseyle paylaşmadığı sırrını Yüzbaşı’ya fısıldamak zorunda kaldı: “Kaputu çıkarırsam” dedi, “Cıbıldak kalırım Kumandanım; çünkü bunun içinde hiçbir şey yok.” Memo “Devletimin imkânı olsaydı bana da elbise verirdi” diye düşünmüş, vermediğini devletten istemeye utanmıştı. O zamanın zamanında Anadolu delikanlısı sadece vermeyi (vatanı için malı istendiğinde malını, canı istendiğinde canını) biliyor, istemeyi, almayı bilmiyordu. Ah güzel insanlarım!.. Kim bilir Kürt Memo hangi mezarda Türk Mehmet’le, Laz Temel’le, Arnavut Mestan’la, Çerkez Şamil’le şehadeti yaşıyor?
Çanakkale Cephesi Komutanı Alman Mareşal Liman Von Sanders günlerden bir gün cepheyi teftişe gelir. Mehmetçikler önünde dizilmiştir. Sıranın başındaki askere sorar: "İyi savaşıyor musun?" "Evet" der Mehmetçik. "Peki niçin savaşıyorsun?" Cevap, kısa ve basittir. "Allah rızası için." Alman Mareşal Liman Von Sanders çarpılır âdeta. Sırada dizili askerlerin en az on tanesine aynı soruyu sorar ve benzer cevaplar alır. Hepsi Allah rızası için savaştıklarını söylemişlerdir. Sonunda mareşal, subaylarımıza döner: "Beyler, yaptığı işi Allah için yapan evlâtları olan bir millet mahvolmaz."
Ezineli Yahya Çavuş da Çanakkale savaşı sırasında, birliğiyle siper alıp İngiliz çıkarmasını 10 saat süreyle geciktirmeyi başarmış bir kahramandır. 25 Nisan 1915 sabahı, düşman savaş gemileri Ertuğrul koyuna tonlarca bomba yağdırdı. Fakat 26.alayın 3.taburu bu bölgeyi koruyordu. Tabur komutanı Mahmut bey ile asteğmen Hüseyin bey'in şehadeti üzerine komuta Ezineli Yahya çavuş'a geçmişti. Yahya çavuş Galiçya ve Balkan savaşına katılmış 28 yaşında cesur bir askerdi. Sağ kalan 67 arkadaşıyla siperlerde mevzilenmişti. Çıkarma yapılacak bölge İngiliz gemileri tarafından yoğun top ateşine tutulmuş, mucizevi bir şekilde Yahya çavuşun siperi isabet almamıştı. 10. Bölük’ten Ezineli Yahya Çavuş ve arkadaşları burada tarihe geçecek bir direnişle düşmanın çıkarma yapmasına engel olmuş, albion ve river gemilerinden şafakla beraber karaya çıkmaya başlayan 3000 düşman askerini de sulara gömmüş, deniz kızıla boyanmıştır. Maalesef havanın kararmasıyla birlikte İngiliz çıkarması başarıya ulaşmış, yerlerini son ana kadar terk etmeyen askerler siperlerinde şehit olmuşlardır. İngiliz Generali Nepier, Yahya Çavuş ve askerlerinin yoğun ateşi karşısında, karşılarında bir tümen bulunduğunu sanmıştı. Düşman Türk siperlerinde 62 kahraman şehidin cesedi ile karşılaşınca hayretler içinde kalmıştır. Yahya çavuş kopan diğer bacağını tüfeğinin kayışı ile bağlamış , yaralı kalan diğer beş arkadaşıyla birlikte, çarpışarak geri çekilmeye çalışırken 27 nisan günü Alçıtepe sırtlarında şahadet şerbetini içmiştir.
Yahya Çavuş anıtı işte bu kahraman askerlerin hâtırasını yaşatmak amacıyla yaptırılmıştır. Eski Çanakkale valilerinden Nail Memik (*) Bey de, bu kahramanlık karşısında hem ağlamış, hem de anıta mezar taşı olan aşağıdaki dörtlüğü yazmıştır.
YAHYA ÇAVUŞ İÇİN
Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular,
Tam üç Alayla burada , gönülden vuruştular,
Düşman tümen sanırdı, bu şahlanmış erleri,
Allah ‘ı arzu ettiler, akşama kavuştular,
Nail MEMİK
Bugün küçük hesaplarımız, bencil ve sorumsuz kavgalarımızla boğuluyoruz. Sahip olduğumuz iyi ve güzel ne varsa kıymetini bilmek için illa böyle savaşmak mı gerek ? Anlamak için Çanakkale'den öğreneceğimiz çok şey var. Bakmayı bilenlere, görmek isteyenlere türkü, kürdü, gürcüsü, lazı, arabı, boşnağı orada koyun koyuna yatan şehitlerimiz yeter. Onlar canlarını bu vatan için feda eden inanmış cesur insanlardı. Zaferi hak etmişlerdi. Allah da ihsan etti. Hepsi bu...
(*) Nail Memik (1916-1989)
Safranbolu'da doğmuş, Ankara Mülkiye mektebinde okumuştur. Tarih konusunda araştırmalar yapmış olan Memik'in şiir ve rubaileri vardır. Ebcet hesabı adlı 20 ciltlik bir eseri bulunmaktadır. Çanakkale Savaşı'nda Ezineli Yahya Çavuş için yazmış olduğu dörtlük ün yapmıştır. Çeşitli il ve ilçelerde kaymakamlık, Mardin, Şanlıurfa, Çanakkale ve Edirne’de vali muavinliği, Kırklareli ve Bitlis'te valilik yapmıştır. 1989 yılında vefat etmiş olup mezarı doğum yeri olan Safranbolu'nun Akören köyündedir.
Yilmaz Yalcın, Yüreğimin sesi-I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Eski bir fotoğraf; masum, şahin bakışlı.
Ardında bırakılmış olmalı,
Gözü yaşlı bir ana, iki de bacı.
Başka ne isim var kağıtta, ne de bir baba adı.
Yalnız acı bir kayıt: o «Gönüllü bombacı !»
Mektepten gelip defter kalem yerine,
Er olmuş, bomba tüfek almış eline.
Savaşta daha ilk gün yoklama sesine,
Cevap yok: Şehit yazılmış künye defterine
Kim olduğu önemli mi ya da köyü, bölgesi.
Adı ya Memettir, olmadı Hasan, belki de Ali.
Ya İstanbul'dan geldi, Kastamonu yahut Karesi.
Ama o gün Çanakkalede düştü: Bursalı binlercesi.
İsimsiz bir kahramandı, düşmanına servermez.
İnanmıştı; din için, namus için vatan çiğnetilmez.
Şehadetle ölüme koştu, mü'minler geri dönmez.
Duyduk, gür bir sesle: «Çanakkale geçilmez !»
O bir şehitti, kendisi gibi bir şehit oğlu şehit,
Senin benim ya da onun dedesi gibi, tarih buna şahit.
Tazecik bir fidanın kısa hayat hikayesi işte böyle.
Şimdi elimizde, eski kavruk bir resim ondan geriye.
219 15 Mart 2015 Pazar 17:53 ZAMAN DURAKLARI..........................Karesi Gönüllüleri
Karesi Gönüllüleri
Çanakkale kara savaşlarının en çetin günleri. İngilizler, mayıs ayının ilk haftasına girildiğinde, cepheye yetişen Türk birliklerinin sert direnişiyle karşılaşıyorlar. İşte o günlerden biri. Kurban Bayramı çok yakın. 48. alaya Balıkesir taraflarından 120 gönüllü genç geliyor. Hepsinin heyecanlı halleri, temiz yürek atışları al al olmuş yüzlerinden belli. Birinin elinde, sopanın ucuna bağlanmış bir bayrak var. Üzerinde “Karesi Gönüllüleri” yazıyor.
Birlik Komutanı Yüzbaşı, onlarla bir müddet sohbet ediyor. İçlerinden biri çok dikkat çekici. Diğerlerinden farklı olarak göğsünde, boynu ile koltuk altına bağlanmış ve kın içine gizlenmiş bir saldırma asılı.
İsmini öğreniyor ve soruyor: “Ali, bu boynunda asılı duran saldırmaya benziyor. Elinde mavzerin var, buna niçin gerek duydun ?” Ali adeta taşı gediğine koyar gibi cevap veriyor ve adeta orada bulunanların imanlarını tazeliyor: “Gâvuru bu elimdeki ile öldüremezsek, bununla öldürürüz komutanım !”
Ali tam bir Anadolu genci. Mert ve sade görüntüsü, komutanın ve bütün askerlerin sevgisini kazanıyor. Onun kahramanca sözleri ise çevresini ve birliğini coşturuyor.

Kaçtılar mı sandınız asla, hayır ! Şu neferlerin imanına bakınız ki, onlar paniklemiyor, korkmuyorlar. Aksine abdestler alınıyor, iç çamaşırlar değiştiriliyor ve gaza namazları kılınıyor sessizce. Adeta şehadete koşmaya, ölümün üzerine gitmeye hazırlanıyorlar. Hiçbirinde çıt yok.
Fakat Ali, başına, muhtemelen nişanlısının cepheye gelirken verdiği yemeniyi bağlamış, saldırmanın ve mavzerinin üstünü de kır çiçekleriyle süslemiş.
Komutan şaşırıyor: “Ali, bu ne hal ? Düğüne gider gibi !” Ali bütün saflığı, gençliği ve imanıyla cevap veriyor: “Komutanım, iki gün sonra bayram, Allah’ın huzuruna süslenmeden gidilir mi ?“
Söz orda bitiyor işte, dünyanın dönmesi duruyor adeta. Bütün birlik “Allah! Allah!” diye kükrüyor. Her yan tekbir sesleriyle inliyor. Komutan gözü yaşlı, alay sancağını Ali’ye verirken: “Ali, bu sancak birliğimizin ve bütün bir milletin namusudur. Sakın bunu düşmana verme !” diye tembihte bulunmaya çalışıyor.
Evet ! Balıkesir lisesi bu yıl 129 yaşında.[2] O zamanki adıyla Karasi Sultanisi Çanakkale Savaşları'nda 94 şehit [3] vermiş destansı bir geçmişe sahip.
Tarihsel süreçte adı değişse, eğitim öğretim şekil değiştirip zaman zaman kesintiye de uğrasa bu tarihi ve köklü lisede bir buçuk asra yakın bir zamandır çok sayıda idareci, öğretmen ve yardımcı personel görev yaptı.
Binlerce nitelikli öğrenci yetişti bu tarihi ocaktan. Her dönem ve her zaman ülkemizin en önemli eğitim kurumlarından biri oldu.
Nitekim, Balkan savaşları ve I. Cihan savaşının yaşandığı buhranlı yıllarda da döneminin en önemli sultanilerindendi. Ancak, genel savaşın etkilediği ortam ve öğrencilerin savaşa gitmeleri nedeniyle, 1916-1917 ve 1917-1918 yılları arasında mezun veremedi. Önceki dönem mezunlarının da sonradan savaşa katıldıkları biliniyor. Diplomasını aldıktan sonra iş hayatına başlamayıp cepheye gitmişler. Ancak, elimizde 1914-1917 dönemi boyunca Çanakkale Savaşlarına katılan ve tümü şehit olan sadece 94’ünün kayıtları bulunuyor.[4]
Balkan Savaşları, Osmanlı Devleti’nin maddi ve manevi yetersizliklerinin farkına varıldığı acı yıllar. Talim, terbiye ve maneviyat eksikliği alınan yenilgilerin temel nedenlerinden biri olarak görülmüş. Bu yüzden Osmanlı gençlerini bedenen ve ruhen geleceğe hazırlamaya çalışmışlar.
Çocukların ve gençlerin eğitiminde öncelikli amaçları, onların milli bilinçle yetiştirilmeleriymiş. Böylece bir yandan bedenleri sağlamlaştırılacak, askeri becerileri arttırılacak, diğer yandan da kalplerinde vatan sevgisi, akıllarında millet bilinci güçlendirilecekmiş.
Bu yüzden o yıllarda, hem beden hem de ruhsal anlamdaki yararlı işlevleri sebebiyle beden eğitimi ve izcilik (keşşaf) gibi bazı [5] konuların öne çıktığını anlıyoruz. Böylece izcilik sayesinde, gençler arasında samimiyet ve yardımlaşma duygusunun artmasına çalışılmış.
Ayrıca, girişim, cesaret, görgü, deneyim, hayatın zorluklarına karşı koyma, kendi işini kendi yapma ve yolculuk koşullarına dayanma gibi özelliklerin gelişmesi hedeflenmiş. Gençlerin sıhhat ve kuvvet kazanması amaçlanmış.
Ayrıca, girişim, cesaret, görgü, deneyim, hayatın zorluklarına karşı koyma, kendi işini kendi yapma ve yolculuk koşullarına dayanma gibi özelliklerin gelişmesi hedeflenmiş. Gençlerin sıhhat ve kuvvet kazanması amaçlanmış.
Bu sayede, 9-10 yaşlarından, askerlik çağına kadar olan gençler, hem hayat mücadelesine hem de geleceğin savaşlarına hazırlanmışlar. Henüz askere dâhil olmayan çocuklar bile, kıtalar arasında posta ve evrak taşımak, düşmanın durumu hakkında gizlice bilgi edinmek, bazı yardım faaliyetlerine katılmak, yaralılara yardım etmek gibi cephe gerisindeki işlerde kullanılmışlar.
İşte 25 kişilik Karesi Sultânîsi İzcileri de Çanakkale Savaşları sırasında gerçekten önemli hizmetlerde bulunan izci (keşşaf) topluluklarından birisi olarak tarihe geçmiş bulunuyor. [6]
Balıkesir Lisesi’nden Çanakkale’ye gönüllü gidenler sadece 25 izciden ibaret değil elbette. Gerek o yıllarda yayımlanan Karesi Gazetesi, gerekse Balıkesir Lisesi kayıtları 1914–1916 eğitim-öğretim yıllarında 8–12. sınıflarda bulunan ve mezun olan 94 öğrencinin tamamının gönüllü olarak cepheye gittiğini yazmış.
Bunların çok azı savaştan gazi olarak dönebilmişler.Bu nedenle Karesi İdâdî ve Sultânîsi, Çanakkale Savaşlarında en çok şehit veren okulların başında geliyor. [7] Lise o savaş yıllarında 1917-1918 eğitim öğretim dönemine kadar çok az sayıda mezun verebilmiş.
Hiç kuşkusuz Çanakkale Savaşları’nda yaşanan kayıplar, Türk milletine çok pahalıya mal oldu.[8] En fazla ihtiyacı olduğu bir dönemde bu millet binlerce okumuş evladını bu savaşta kaybetmiş, bunun acılarını ve olumsuzluklarını yıllar boyu üzerinden atamamıştır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Biz Çanakkale’ye bir Darülfünun gömdük!” ve Sultan II. Abdülhamid’in: “Eyvah! Gözbebeklerim gitti!” şeklindeki haykırışları, bu durumu net bir şekilde ortaya koyuyor sanırım.
Bir çok tarihçi ve yazar, ülkenin beyin takımını oluşturabilecek kapasitede, hiç de küçümsenmeyecek sayıdaki bu kayıpların olumsuz etkilerinin, savaş sırasında olduğu kadar, izleyen Milli Mücadele döneminde de fazlasıyla hissedildiğini belirtiyor.
Bir çok tarihçi ve yazar, ülkenin beyin takımını oluşturabilecek kapasitede, hiç de küçümsenmeyecek sayıdaki bu kayıpların olumsuz etkilerinin, savaş sırasında olduğu kadar, izleyen Milli Mücadele döneminde de fazlasıyla hissedildiğini belirtiyor.
Seferberliğin ilân edilmesi ile birlikte, 20 yaşından 45 yaşına kadar olan herkes silah altına alınmaya başlandığında, askerlik çağındaki diğer gençler gibi üniversite öğrencileri de silah altına alınmışlar ve gönüllü, öğrenci ve darülfünun taburları adıyla çeşitli cephelerde savaşmışlar.
Ancak, sadece üniversitede okuyan gençler silah altına alınmamış, her geçen gün artan asker ihtiyacının karşılanması için zamanla, okullarda halâ eğitimi devam eden çok sayıda lise ve medrese talebesi de eğitimlerini yarıda bırakarak, vaktinden önce silah altına alınmaya başlanmış.
Özellikle Çanakkale Savaşları sırasında Lise son sınıf öğrencilerinden, üniversitelere ve medrese talebelerine kadar bütün bir gençliğin birbiriyle yarışırcasına cepheye koştuğunu ve çok azı hariç tümünün biçilmiş gök ekinler gibi o topraklarda kaldığını biliyoruz. Neticede, İngiliz Tarihçi Aspinall’in dediği gibi ‘Türklerin çiçekleri (yani geleceği olan gençleri)’ bu milletin geleceği demek olan 300000 genç elimizden kayıp gitmiş.
Ancak, sadece üniversitede okuyan gençler silah altına alınmamış, her geçen gün artan asker ihtiyacının karşılanması için zamanla, okullarda halâ eğitimi devam eden çok sayıda lise ve medrese talebesi de eğitimlerini yarıda bırakarak, vaktinden önce silah altına alınmaya başlanmış.
Özellikle Çanakkale Savaşları sırasında Lise son sınıf öğrencilerinden, üniversitelere ve medrese talebelerine kadar bütün bir gençliğin birbiriyle yarışırcasına cepheye koştuğunu ve çok azı hariç tümünün biçilmiş gök ekinler gibi o topraklarda kaldığını biliyoruz. Neticede, İngiliz Tarihçi Aspinall’in dediği gibi ‘Türklerin çiçekleri (yani geleceği olan gençleri)’ bu milletin geleceği demek olan 300000 genç elimizden kayıp gitmiş.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde yaşanan çeşitli savaşlar, Birinci Dünya Savaşı ve Çanakkale Savaşlarının ağır şartları, İstanbul ve Anadolu’daki medreseler, liseler ve Darülfünun gibi okulların neredeyse tamamının düzenli bir eğitim ve öğretim hayatı sürmelerini engellemiş. Öğrencilerin çoğunun askere gitmesi nedeniyle de, okulların çoğu boşalmış ve hastane, karargâh gibi hizmetlerde kullanılmışlar.
Bu dönemde insan kaybı o kadar artmış ki, asker ihtiyacının karşılanabilmesi için daha zamanı gelmemiş gençler bile silah altına alınmaya başlanmış.
Bu doğrultuda, öncelikle 1312 (1896) doğumluların ilk muayenelerinin ardından bir yıllık bekleme süresi kısaltılmış. Ardından 1313(1897) doğumluların da ilk muayeneleri, normalde 1332 yılı Mart ayında olması gerekirken, bu süre iki ay öncesine çekilmiş.
Bu doğrultuda, öncelikle 1312 (1896) doğumluların ilk muayenelerinin ardından bir yıllık bekleme süresi kısaltılmış. Ardından 1313(1897) doğumluların da ilk muayeneleri, normalde 1332 yılı Mart ayında olması gerekirken, bu süre iki ay öncesine çekilmiş.
Böylece, altı ay gibi kısa bir süre içerisinde iki celp dönemi birleştirilmiş ki bu durum, binlerce lise ve dengi okul talebesinin eğitimlerini bırakarak, vaktinden önce silah altına alınmalarını sağlamış.
1914 yılında çıkartılan ‘Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkati [9] ile özellikle fiziki yapıları müsait, silah kullanmaya yetenekli lise öğrencilerinin de kıtalara teslim olmaları istenmiş ve bunlar, kısa bir eğitimden sonra cepheye gönderilmişler. Milletin geleceği olan öğrenciler ve gençler, derslerini bir kenara bırakarak vatan müdafaasına koşmuşlar.
Çanakkale Savaşlarında öğrencilerin de yer aldığının en önemli göstergesi olan bu kanundan sonra birçok lisenin öğrenci sayısının azaldığı, hatta eğitime ara verilmek zorunda kalındığı biliniyor. [10] Nitekim, dönemin önemli okullarından biri olan Karesi İdâdîsi ve Sultânîsi de savaş nedeniyle eğitimine ara vermek zorunda kalan, öğrencilerinin çoğu Çanakkale Savaşı’na katılıp şehit düşmüş eğitim kurumlarının başında yer alıyor.
Karesi Sultânisî’nin Çanakkale Savaşlarına yardımı, sadece öğrencilerinin savaşa katılması ile sınırlı da değil. Örneğin, okulda çeşitli müsamereler düzenlenerek, bunlardan elde edilen gelirler, okula başka illerden nakil gelmiş kimsesiz ve fakir öğrencilerden askere gidenlere verilmiş. Böylece imkanlar ölçüsünde maddi yardım da yapılmış. [11]
Görüldüğü gibi Karesi Sultânîsi, eğitim-öğretim hizmetlerinin yanı sıra, ülkenin içinde bulunduğu zor şartlarda bile ülke savunmasına önemli katkılarda bulunabilmiş bir okul.
Çanakkale Savaşları’nın, Türk ve dünya tarihi [12] açısından çok önemli sonuçları olduğu biliniyor. Ancak, bu savaşın sadece askeri ve siyasi sonuçları üzerinde durmak da doğrusu eksik olur.
Zira, bu derece geniş boyutlu bir savaşın milletimiz üzerindeki sosyal ve ekonomik etkileri de oldukça derin olmuş. Sadece cephede değil tüm ülke sathındaki hayatı da ağır şekilde tahrip ettiği [13] anlaşılıyor.
Zira, bu derece geniş boyutlu bir savaşın milletimiz üzerindeki sosyal ve ekonomik etkileri de oldukça derin olmuş. Sadece cephede değil tüm ülke sathındaki hayatı da ağır şekilde tahrip ettiği [13] anlaşılıyor.
İstanbul’un ve Anadolu’nun dört bir tarafında eğitimine devam eden lise, üniversite ve medrese talebeleri, öğretmenleri ve bu okullardan mezun olan çeşitli mesleklere mensup yetişmiş, nitelikli insanların çoğu gönüllü olarak cepheye koşmuş ve hiç tereddüt etmeden, gençliklerini ve ideallerini feda etmişler.[14] Yıllardır, Çanakkalenin bu milletin gönlünde, dimağında unutulamaması, onun sosyal hayatta ve insani boyutta çok ağır travmalara sebep olduğunu da gösteriyor.
Diğer yandan, bu savaşlarda yaşanan nitelikli insan kaybının ülkemizin geleceğini ciddi şekilde etkilediğini de biliyoruz. Öyle ki, Çanakkale Savaşları’nda eğitimli ve iyi yetişmiş bir genç neslin yitirilmesinin günümüze kadar yansıdığı kabul ediliyor.
Hatta yaşanan olumsuzlukların nedenlerini oralara kadar götüren düşünceler dahi var. Bu görüşlere göre, özellikle Milli Mücadele döneminde ve sonrasında yetişmiş insan kıtlığı çekilmesinin nedeni bu kayıplar. Ülkemizin bugüne kadar zorlanarak aştığı sosyal, siyasal, ekonomik vb. sıkıntılar, bu değerler sayesinde yaşanmayabilirdi. Kim bilir, belki de.
Diğer yandan, bu savaşlarda yaşanan nitelikli insan kaybının ülkemizin geleceğini ciddi şekilde etkilediğini de biliyoruz. Öyle ki, Çanakkale Savaşları’nda eğitimli ve iyi yetişmiş bir genç neslin yitirilmesinin günümüze kadar yansıdığı kabul ediliyor.
Hatta yaşanan olumsuzlukların nedenlerini oralara kadar götüren düşünceler dahi var. Bu görüşlere göre, özellikle Milli Mücadele döneminde ve sonrasında yetişmiş insan kıtlığı çekilmesinin nedeni bu kayıplar. Ülkemizin bugüne kadar zorlanarak aştığı sosyal, siyasal, ekonomik vb. sıkıntılar, bu değerler sayesinde yaşanmayabilirdi. Kim bilir, belki de.
Ancak, şurası bir gerçek. Balıkesir Liseliler Çanakkale mahşerinde; Anadolunun, hatta İslam coğrafyasının dört bir yanından gelen yüzbinlerce gençle birlikte vatan uğruna, bir hilal uğruna kendilerini seve seve feda ettiler.
Çanakkale’ye gönüllü olarak katılan oyun çağındaki bir çok genç gibi okullarını ve ideallerini bir kenara bırakarak vatan müdafaasına koştular. O tatlı canlarını, kınalı başlarını bu mübarek topraklara sakınmadan kurban ettiler.
Çanakkale’ye gönüllü olarak katılan oyun çağındaki bir çok genç gibi okullarını ve ideallerini bir kenara bırakarak vatan müdafaasına koştular. O tatlı canlarını, kınalı başlarını bu mübarek topraklara sakınmadan kurban ettiler.
İşte, günümüzde her şeye rağmen içinde bulunduğumuz birlik, beraberlik, bağımsızlık, barış ve huzur ortamını onlara borçluyuz. Tahsillerini, ideallerini hatta hayatlarını hiç tereddüt etmeden feda eden bu insanlarla ve okulumuzla gurur duyuyoruz. Bunu asla unutmamalı ve kıymetini bilmeliyiz.
----------------------------------------------------------
----------------------------------------------------------
[1] İsmail Çolak, Okuldan Çanakkale’ye
[2]Ülkemizde ilk nehârî (gündüzlü) idâdîler arasında ve Karesi İdâdisî adıyla açılmış. Öğrenim süresi beş yıl olarak (R. 1301) 23 Şubat 1886 tarihinde Balıkesir Celâlzâde Hanı’nda eğitim vermeye başlamış. Öğrenci sayısı artınca (R.1309) 1893 tarihinde Giridi-zâde Mehmet Paşa Konağı’na taşınmış. 1895 yılında da Behçet Paşa Köşkü bahçesinde inşa edilen asli binasına geçmiş.
Bina 1898 yılında bir deprem sonucu hasara uğrayınca II. Abdülhamit tarafından 1902 yılında onarımı yaptırılmış.
Bu arada Balkan Savaşı sonrasında Selanik’in elden çıkması üzerine dönemin en önemli eğitim kurumlarından biri olan Selanik Sultanisi’nin Balıkesir’e idarecileri, öğretmenleri, yardımcı personeli ve öğrencileri ile birlikte tam kadro nakledilmesi kararlaştırılınca, Karesi İdâdisî 1913 yılındaki genel sınavlardan sonra Edremit’e taşınmış.
Bu tarihten sonra da Karesi Sultânîsi adı altında öğretimini sürdüren okul, ilk yıllarda yalnız leylî (yatılı) olarak öğretim yapmış, 1919-1920'den itibaren gündüzlüye (nehârî) çevrilmiş.
1923 Yılına kadar sultânî adı altında hizmet veren okul, daha sonra sultânîlere lise adı verilince, Balıkesir (Karesi) Lisesi adını almıştır.
Ancak, 1924 yılında Balıkesir Sultanisi lağvedilmiş.1931 yılında sadece 9. sınıf, okul bahçesindeki küçük bir binada öğretime tekrar başlamış.Daha sonra Sultaniden boşalan yerde öğretim yapan Öğretmen Okulu ile birlikte, bugünkü Necatibey Eğitim Fakültesine geçilmiş. Tarihi taş bina da 1932-1933 öğretim yılında Balıkesir Lisesi adını almış.
[3]Buna göre:
• (R.1330-1331) 1914-1915 eğitim-öğretim yılından itibaren ilk mezunlarını veren Karesi Sultânîsi’nde bu dönemde, tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 30726 kişi olup, bunlardan 14 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
• (R.1331-1332) 1915-1916 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 315 kişi olup, bunlardan 7 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
• (R.1332-1333) 1916-1917 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 270 kişi olup, bu dönemde, savaş nedeniyle okulun onuncu, on birinci ve on ikinci sınıflarında talebe bulunmadığından, sınıflar dokuzdan başlamış ve bu yıl mezun verilememiştir.
• (R.1333-1334) 1917-1918 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 290 kişi olup, bu dönemde, yine savaş nedeniyle bu yıl da mezun verilememiştir.
• (R.1334-1335) 1918-1919 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 216 kişi olup, bunlardan 2 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
• Karesi Sultânîsi, (R.1335-1336) 1919-1920 eğitim-öğretim yılında, dokuz sınıf olarak düzenlenmiş ve nehârîye çevrilmiştir. Bu eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 128 kişi olup, bunlardan 3 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
• (R.1336-1337) 1920-1921 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 123 kişi olup, bunlardan 5 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
• (R.1337-1338) 1921-1922 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 93 kişi olup, bunlardan 4 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
• (R.1338-1339) 1922-1923 eğitim-öğretim yılında tüm sınıflardaki toplam öğrenci mevcudu 176 kişi olup, bunlardan 6 tanesi şehâdetnâme alarak mezun olmuştur.
[4] (R.1330-1331) 1914-1915 eğitim- öğretim yılından itibaren 14 kişi olarak ilk mezunlarını veren Karesi Sultânisi’nde bu yıl mezun olanların hepsi şehit olmuştur. 1914-1915 mezunlarından şehit olanların isimleri şu şekildedir: Okul numarası İsmi 15629 Tevfik Efendi 144 Kazım Efendi 247 Necmeddin Efendi 143 Abdülhalim Efendi 202 Şerif Efendi 34 Ali Rıza Efendi 73 Kemal Efendi 260 Ahmed Efendi 248 Ali Şuuri Efendi 2 İzzet Efendi 72 Azmi Efendi 101 Ali Rıza Efendi 54 Muhtar Efendi 141 Ömer Kemal Efendi (R.1331-1332) 1915-1916 Eğitim-öğretim yılı mezunlarından olup şehit olan 7 kişinin isimleri şu şekildedir; Okul numarası İsmi 74 Şevket Efendi 36 Muhsin Efendi 230 Ali Rıza Efendi 182 Refet Efendi 333 Abdülkerim Efendi 186 Nizameddin Efendi 73 Kemal Efendi 588 Mustafa Zeki Efendi
1916-1917 Eğitim-öğretim yılında 8. Sınıfta olup savaşa katılan ve şehit olanların isimleri şu şekildedir; Okul numarası İsmi 45 Nuri Efendi 84 Şevki Efendi 87 Şevki Efendi 102 Şükrü Efendi 114 Ahmet Hamdi Efendi 137 Süleyman Efendi 194 Sami Efendi 200 Murat Efendi 223 Ahmet Hayri Efendi 284 Mehmet Ali Efendi 580 Süreyya Efendi 583 Lütfü Efendi 642 Hikmet Efendi 1916-1917 Eğitim-öğretim yılında 9. Sınıfta olup savaşa katılan ve şehit olanların isimleri şu şekildedir; Okul numarası İsmi 44 Naci Efendi 76 Nuri Efendi 112 Nevzat Efendi 136 Cevat Efendi 145 Fehmi Efendi 159 Kemal Efendi 164 Mustafa Efendi 175 Muammer Efendi 190 Feyyaz Efendi 221 Nuri Efendi 233 Cevdet Efendi 241 Neaver Zafer Efendi 254 Kemal Efendi 261 Abdullah Efendi 274 Osman Ruhi Efendi
1916-1917 Eğitim-öğretim yılında 10. Sınıfta olup savaşa katılan ve şehit olanların isimleri şu şekildedir; Okul numarası İsmi 28 Abdül Şükür Efendi 31 Cemil Efendi 33 Yaşar Efendi 50 Rüştü Efendi 65 Şükrü Efendi 138 Selahattin Efendi 165 Mustafa Efendi 169 Asım Efendi 183 Ahmet Refik Efendi 198 Mehmet Kemal Efendi 255 Besim Efendi 500 Mustafa Efendi 536 Nihat Efendi 653 Hüseyin Hayri Efendi 700 Salih Efendi 1916-1917 Eğitim-öğretim yılında 11. Sınıfta olup savaşa katılan ve şehit olanların isimleri şu şekildedir; Okul numarası İsmi 32 Elmas Efendi 25 Naim Efendi 59 Mustafa Efendi 75 Mehmet Murat Efendi 109 Hamza Efendi 122 Ali Seyit Efendi 125 Recep Efendi 157 Mehmet Efendi 167 Ali Efendi 188 Rasim Efendi 297 Ali Kemal Efendi 309 Ali Hamdi Efendi 502 Cemil Efendi 505 Emin Efendi 528 Kemal Efendi 110 Recep Efendi 121 Osman Efendi 187 Halil Fehmi Efendi 296 Alâaddin Efendi ..5 Mustafa Efendi 531 Hulusi Efendi 537 Mehmet Efendi 570 Esat Efendi
[5] O dönemde izcilik teşkilatlarının yanında Genç Dernekleri, Güç Dernekleri, Dinç Derneği ve Gürbüzler Derneği gibi kuruluşlar da meydana getirilmiş. Özellikle, II. Meşrutiyetten sonra iş başına gelen İttihat ve Terakki Partisi, izciliği oldukça önemsemiş, gençlerin ve çocukların örgütlenerek istenilen şekilde eğitilebilmeleri için, bazı Avrupa ülkelerini de örnek alarak, okullarda izcilik (keşşaf) teşkilatlarının kurulmasını ön plana almıştır.
[6] Balıkesir’de ilk izcilik faaliyetleri, 1913 yıllarında Edirne ve Niğbolu İdâdîlerinden 25 kişilik izci grubunun gelmesi ile başlamış olup, babaları Balkan Savaşı’nda şehit düşen ve Edirne İdâdîsi’nden Karesi Sultânîsi’ne nakledilen bu 25 izci öğrencinin de tamamı gönüllü olarak Çanakkale’ye gitmiş ve cephede şehit olmuşlardır.
[7] Bu okulun müdürlerinden olan İsmail Hakkı bin Mehmet Lâtif tarafından R.1339-1342 (1923-1926) tarihleri arasında kaleme alınmış olan ‘Karesi İdâdî-Sultânî Lisesine Mahsus Sâlnâme’ kayıtları incelendiğinde, bu durum açıkça gözler önüne serilmektedir.
[8] Çanakkale Savaşları’nda geleceğin Türkiye’sini imar edecek eğitimli bir gençlik kaybolup gitmiştir. İngiliz General Aspinall Oglander’in: “Biz Çanakkale Savaşlarını kaybettik ancak bu savaşın bizim için en büyük kazanımı, Türkiye’nin okumuş gençliğini dolayısıyla geleceğini ellerinden almamız olmuştur.” şeklindeki İfadeleri ile Mustafa Kemal Atatürk’ün: “Biz Çanakkale’ye bir Darülfünun gömdük!” ve Sultan II. Abdülhamid’in: “Eyvah! Gözbebeklerim gitti!” şeklindeki haykırışları, bu durumu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
[9] 1914 yılında çıkartılan ‘Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkati (Geçici Askeri Mükellefiyet Kanunu)’ne göre askerlikten muaf veya tecilli tutulan Sultânî ve İ’dâdî talebelerinin, artan asker ihtiyacı sebebiyle zamanla silah altına alınma mecburiyeti doğmuştur. Bu durumda Sultan V. Mehmed Reşat, R. 14 Mayıs 1331(27 Mayıs 1915) tarihinde bir irade yayınlamış, böylece Mükellefiyet-i Askeriye Kanunu’nda değişiklik yapılarak, lise talebeleri de askere çağırılmıştır. Sultan Reşat’ın iradesinden sonra Harbiye Nezareti tarafından 3 Teşrinievvel 1332 (16 Teşrinievvel 1916) tarihinde bir tebliğ yayınlanmış ve böylece, 1314 (1898) ve 1315 (1899) doğumluların da askere alınmasına karar verilmiştir.
[10] Örneğin, 1887 yılında eğitim hayatına başlayan Sivas Lisesi’nin tüm son sınıf öğrencilerinin Çanakkale Savaşı’na gönüllü olarak katılmaları neticesinde okul, 1915 yılında mezun verememiştir. Aynı şekilde Çanakkale, İstanbul, Galatasaray, Vefa, Bursa, Edirne, Kastamonu, Ankara, Kayseri, Konya, İzmir, Bilecik, Bolu, Kütahya, Denizli, Trabzon Liselerinin öğrencilerinin de çoğunun gönüllü olarak savaşa katıldıkları ve bunların büyük çoğunluğunun cepheden geri dönemedikleri bilinmektedir.
Balıkesir’den Çanakkale’ye sevk olunan öğrenciler sadece Balıkesir Lisesi öğrencileri ile sınırlı kalmamış; Balıkesir Erkek Muallim Mektebinden (şimdiki Necdet Bey Öğretmen Okulu) de büyük miktarda öğrenci harbe dâhil olmuştu. Bu okul, tarihi kayıtların zikrettiğine göre 1914-1918 yılları arasında yalnızca 2 mezun verebilmişti.
[11] R.1331(1915) tarihli Karesi Gazetesi’nde yer alan habere göre, bu tarihte Sultânî’de yapılan bir gösteri sonucunda elde edilen gelirle, 36 öğrenciye 1930 kuruşluk yardım yapılmıştır.
[12] İtilaf Devletlerinin başarısızlığı ile sonuçlanan Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı’nın seyrini değiştirmiş, savaş uzamış, daha geniş bir alana yayılmış ve yeni cepheler açılmış. Rusya’da sosyal ve ekonomik sıkıntılar artmış ve bu durum, 1917 Bolşevik İhtilali’nin gerçekleşmesinde etkili olmuş. İngiltere’de ise hükümet değişikliğine yol açmıştır. Taraflar binlerce kayıp vermişler ve aynı zamanda milyonlarca sivil bu gelişmelerden direkt olarak etkilenmiştir.
[13] Çanakkale Savaşları’nın cephe gerisindeki etkileri ile ilgili olarak; köylerin boşaldığı, tarıma dayanan Osmanlı ekonomisinin âdeta çöktüğü, gençler cephede savaştığı için tarlaların ekilip biçilemediği, üretimin azaldığı, kıtlıkların yaşandığı, çoğu evde kadınların yetim evlatları ile yalnız kaldığı, okulların büyük bir kısmında öğretmen ve öğrenci yokluğundan eğitim-öğretime ara verildiği, boşalan okul binalarının yaralılar için hastaneye dönüştürüldüğü, silah altına alınanların yaş ortalamasının oldukça yükseldiği ve yeri geldiğinde kadınların da ellerine silah almak zorunda kaldıkları görülmektedir.
[14]Çanakkale Savaşları’nın Eğitim ve Öğretim Üzerindeki Etkisi: Karesi İdâdîsi ve Sultânîsi Örneği Cemile ŞAHİN
Ey akraba ve dostlar,
Sevenlerim;
Cümlenize elveda!..
Sevgili peder ve valideciğim;
Gözbebeğim
Zevcem Münevver
Ve oğlum Nezih’ciğimi
Evvela Cenâb-ı Hakk’ın,
Sonra sizin himayenize
Tevdi ve emanet ediyorum.
Onlar hakkında
Ne mümkün ise
Lütfen yapınız.
Oğlumun
Tâlim ve terbiyesine de
Gayret ediniz.
Sizi ebediyyen
Allah’a ısmarlıyorum
Elveda !..
Lütfen!
Lütfen yüksek sesle ağlamayınız
Sizden bir de
Bunu diliyorum.
Elveda !..
Oğlunuz Mehmet Tevfik,
Pazartesi, 31 Mayıs, 1915
--------------------------
Yüzbaşı Mehmet Tevfik Bey Arıburnu Cephesi’nden yazdığı bu mektuptan İki hafta sonra şehit oldu.
Bütün şehitlerimizin ruhu şad olsun.
Fevzi Çakmak, Kazım Karabekir paşalar, Miralay Cevat, Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Selahaddin Adil, Miralay Mustafa Kemal, Binbaşı Hasan,Yüzbaşı Hafız Nazmi, Yüzbaşı Tophaneli Hakkı, Kilitbabirli Üsteğmen Hasan Hulusi, Trablusgarplı Teğmen Mehmed Mevsuf bunlardandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder