140 11 Mart 2014 Salı 06:44 HAYATIN İKİ YÜZÜ.................................İyilik ve kötülük (7)
İyilik ve kötülük (7)
Kulak vermek isteyenler için müjdeler var Kur'anda. "Mü'minleri müjdele !."diye başlıyor, iyi ve iyiliğin somut örnekleri de verilerek: "Bunlar, tövbe edenler, ibâdet edenler, hamdedenler, oruç tutanlar, rükû' ve secde edenler, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyanlardır" ,"İyilik edenleri müjdele","Onların etleri ve kanları asla Allah'a ulaşmaz. Fakat ona sizin takvanız (Allah'a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır." [1]
Kur'an diliyle "Gerçek şu ki iman edip iyi işler yapanlara gelince, şüphesiz Allah iyilik yapanların ve iyi davrananların mükafatını zayi etmez" deniliyor. Hatta iyilik yapanlar için "Kim güzel bir iş yaparsa onun iyiliğini artırırız. Kullarımdan İnanıp yararlı işler yapan ve salih amel işleyenler cennet bahçelerindedirler. Onlar için Rableri katında diledikleri her şey vardır. İşte bu büyük lütuftur. İşte bu Allah'ın, müjdelediği şeydir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir" [2] diyor yüce Rabbimiz.
Allah "Bunlar, hikmet dolu Kitab'ın; iyilik yapanlara bir hidayet ve rahmet olarak indirilmiş âyetleridir" buyuruyor bu kutlu mesajlar için. Kurtuluşa erenler içinse "Rabbimizin, bizi salihler topluluğuyla beraber (cennete) koymasını umarken, Allah'a ve bize gelen gerçeğe ne diye inanmayalım? dedikleri için onların bu sözüne karşılık Allah onlara, devamlı kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetleri mükafat olarak verdi. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır. Ve işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir"[3] müjdesini veriyor.
Hitap "Mü'min erkekler ve mü'min kadınlara !" Kur'ana göre onlar "birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler." "İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." [4]
Bakın hemen peşinden Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar da şöyle tarif ediliyor ; "Onlar; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren kimselerdir. Onlar ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler." Sonra yapılan şu tavsiyeye bakınız "Kim iyilik yaparak kendini Allah'a teslim ederse, şüphesiz en sağlam kulpa tutunmuştur." Akıbetin haber verilmesi de son derece düşündürücü "İşlerin sonu ancak Allah'a varır." [5]
Bu noktada Lokman peygamberin oğluna nasihatını da haber veriyor bize Kur'an. "Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir." [6]
Kur'anda herkes ve her durum için müjde var. Örneğin "Allah'a ve Resûlüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde, İyilikte bulunan kimselerin" daha önceki durumlarından dolayı "(kınanması) için de bir sebep yoktur. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" [7] buyuruluyor.
Uyarı da var bazılarına "Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın !" Peki ne yapmalıyız ? "Allah'a (azabından) korkarak ve (rahmetini) umarak dua edin." Sonuç yine bir müjde: "Şüphesiz, Allah'ın rahmeti iyilik edenlere çok yakındır." [8]
Neticede "Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır" öyle değil mi ? Bu gerçeğin hatırlatılmasının bir de sebebi olmalı. İşte "(Bu) kötülük edenleri yaptıklarıyla cezalandırması, iyilik edenleri de daha güzeliyle mükafatlandırması için (böyle)dir" diyor mevlamız." Çünkü O, Allah'a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir." Ardından yine bir tarif geliyor: "Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir." Ve işte yine kutlu bir müjde: "Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır." [9]
Demek ki Kur'an-ı Kerim hem insanları iyilik yapmaya yöneltiyor, hem de iyi ve iyiliği örneklerle açıklıyor. Üstelik Allaha karşı gelmekten sakınan, iman edip iyi işler yapanlar için Naîm cennetini vaad ederek. Bu kutlu haberleri şöyle de okuyabilirsiniz: "kötü ve kötülük de açıklanmış bu ayetlerle, bu uyarıları dikkate almayanlar da tarif edilmiş" aslında. Neticede bütün işlerin sonu ona varmayacak mı ? O halde en iyisi yine onun dediği gibi "en sağlam kulba tutunmak."
---------------------------
[1] Tevbe Suresi, 112. Ayet, Hac Suresi, 37. Ayet [2] Yûsuf Suresi), 90. Kehf Suresi), 30. Şûrâ Suresi), 22-23. Ayetler [3] Mâide Suresi, 84-85. Lokmân Suresi, 2, 4-5. Ayetler [4] Tevbe Suresi, 71. Ayet [5] Lokmân Suresi, 22. Ayet [6] Lokmân Suresi, 17. Ayet [7] Tevbe Suresi, 91. Ayet [8] A'râf Suresi, 56. Ayet [9] Necm Suresi, 31-32. AyetYilmaz Yalcın, Bahadır Cüneyt Yalçın albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Mütevazı Bir İntikam, Hep Lunapark'tan sonra B.Cüneyt Yalçın'ın üçüncü romanı çok yakında çıkıyor
Yilmaz Yalcın, NE DÜŞÜNÜYORUM -I- albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.
Başımı alıp gitsem, bilmem çözüm olur mu?
Gittiğim o diyarda, gönlüm huzur bulur mu…?
Yilmaz Yalcın profil resmini güncelledi.
Çakırdikenleri
Millet olarak hep süreç başlatmakta iyi olduğumuz, ancak sonunu
aynı heyecanla getiremediğimiz düşünülür.
Sonuç için yeterince gayret sarf edilmediğinden, iyi niyetle çalışanların
engellendiğinden, yöneticilerin bu tür çabaları samimi ve içten
sahiplenmediklerinden şikâyet edilir.
Yol yürüyenler çakırdikenlerini bilir. Acısını tanırlar.
Sinsiliğini, batınca fark edildiğini yaşamışlardır. Önemsemediğiniz, hiç
dikkate almadığınız bir şeydir. Adeta nohut büyüklüğünde küçük bir deniz mayını
sarı sivri dikenlerle donanmıştır. Toprağa hangi yanıyla düşerse düşsün
ayağınıza batacak şekilde dururlar. Rüzgârla yola gelişigüzel saçılmışlar ve kuru
otlar arasında kendisini kamuflajlamışlardır. Kendinizi daha büyük engellere
hazırlamışken o küçücük şey ayağınıza batınca doğrusu canınız epey acır. İnsan
dili de çakırdikenine benzer biliyor musunuz?
Bir Ezop masalında dile
getirildiği gibi o; hem dünyanın en tatlı şeyi, hem de en acı olanıdır.
Yumuşacık, küçücük bir şeyin bu kadar hain, bu kadar şeytani, bu kadar akrep
olabileceğini ancak batınca anlar insan. O ısırana, zehrini boşaltana kadar
anlayamazsınız düşmanlığını. Sahibi önce sizi duymaz görmez. Siz adım attıkça
yanınıza yanaşır. Sizden görünür, kulağınıza fısıldar, yolunuzdan saptırmaya
çalışır. Baştan yokmuşsunuz gibi davranan o tipler size yol yordam öğretmeye
çalışmaktadır. Kulak vermezseniz ufaktan etrafınızı zehirlemeye başlamışlardır
bile.
Sureti haktan görünerek kafalarda
soru işaretlerini çoğaltmaya koyulmuşlardır. Siz durmayıp yürüdükçe
muhalefetleri sinelerinde gizlenir ve büyür. Yola serptikleri çakırdikenleri
her adımda canınızı yakar. Bu vesvese ve kibir baronları ise hep uzaktan
seyrederler olan biteni. Yetinmezler, bir de etrafa “Ben demiştim” edasıyla
hareket çekerler. Olumsuzluklara bizzat neden olanların düzeltmek için hiç çaba
harcamaması insanın zoruna gider. Ya da sanki her konuya vakıfmış da onlar devlet
sırrıymış gibi tavırlara girip, bilgi ve katkı vermemeleri insanı çileden
çıkarır. Ortada duran sorunların birinci elden ilgilisi ve sorumlusu oldukları
halde çözüm çabalarına uzak durmaları başkalarını da engeller.
Birde guguk kuşu gibi olanlar vardır
ki doğrusu insana pes dedirtir. Bu guguk kuşları karakteri gibi kendileri de tipsiz
ve çirkindirler. Yuva yapmazlar, hiç bir iş yapmadan ortalıkta gezinip
yumurtlayan başka bir kuş gözetlerler. Gözlerine kestirdikleri kuş ayrılınca
onun yuvasına bir yumurta bırakırlar. Diğer yumurtalardan bir gün önce çıkan guguk
kuşu yavrusu diğerlerini aşağıya atar ve yuva sahibi kuşun sadece kendini
beslemesini sağlar. Bu üçkâğıtçı kuşa benzeyen bazı insanlar da laf
kalabalığından başka hiç bir iş yapmayıp, ya birilerinin fikirlerini çalıp
kendisininmiş gibi pazarlar yada birilerinin kuyruğuna takılıp makam mevki
sahibi olmaya çalışırlar.
Fakat guguk kuşu şahsiyetleri, iş yapma kabiliyetsizlikleri
nedeniyle her işi başkalarına yaptırarak ayakta kalmayı sürdürürler. Bütün gücün kendilerinde olduğuna, diğer
insanların besleyici kuş gibi sadece kendilerine hizmet etmeye memur olduğuna
inanmışlardır. Onlar büyük adam oldum edasındadır ancak memlekette sadece
oturdukları koltuk kadar yer kapladıklarının farkında değildirler. Bu gibi insanlar
da düz yolda gayretle yürüyenlerin ayağına batan çakırdikenlerine benzer. Diğerleri
ayakları kan revan içinde bunlara bakıp son anda bizi de atar diye endişe ve
güvensizlik içindedir. Yapılan çalışmaların sahiplenilmesinden hiçbir zaman emin
olamazlar.
İnsanların
bazıları genelde okumadıkları, üstüne üstlük kahvehane alışkanlığı her konuda uluorta
konuşabildikleri halde, ortaya bir çözüm yolu koymak ve birlikte emek vermek
gerektiğinde ortadan kayboluverirler. Neden? Çünkü yazmak konuşmaktan zordur, birlikte
olup bir iş yapmaksa çok daha farklıdır. Her şeye rağmen olumsuzluklara kafayı takmaktan kurtulmak gerekiyor. Zira yol adım atarak yürünür, çakırdikenlerine
takılmamak lazım. Çözüme inanmak, katılmaya ve katkı vermeye odaklanmak yoldaki
acıları azaltabilir. Daha büyük sulara varmadan küçük sularda boğulmamalı.
Yilmaz Yalcın
1935 yılına ait olduğu iddia edilen bu belgenin doğru olup olmadığını bilmiyorum. Ancak 87 yıl sonra bu ülkede gördüklerim sonuçları itibariyle birilerinin iyi çalıştığını gösteriyor.
Anlamak ve uyanmak gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder