12 Şubat 2024 Pazartesi

13 Şubat 2024 Salı TORUNLARIMA MEKTUPLAR...............................ANILAR; 13 Şubat


128 13 Şubat 2014 Perşembe 08:03 HAYATIN İKİ YÜZÜ....................İyilik ve kötülük (6)

İyilik ve kötülük(6)


Emr-i bi'l ma'rûf ve nehy-i anil münker (الأمر بالمعروف و النهي عن المنكر) sözcüğünü çok duymuşsunuzdur. "İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek" anlamına gelen ve Kur'an-ı Kerim’in çeşitli ayetlerinde [1] geçen bu ifade, adeta bir deyiş gibi günlük yaşamımızda da sıkça kullanılmaktadır.

Kur'an temelli olan “emr-i bi'l ma'ruf ve nehy-i anil münker” insanlara iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak anlamındadır.

Bu bahisle ilgili olarak İslam hukûkunda eş anlamlı olarak kullanılan örf ve âdet terimlerini de hatırlamak gerekir. Zira, Kur'an ve Sünnette, aklın ve dinin güzel gördüğü iyilik ve ihsan manasında "marûf" şeklinde geçiyor.

Nitekim, "Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır" ayetinde geçen "emr-i bil marûf" bu şekilde "iyilik yapma" anlamında.

"Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." [2]

Kur'an-ı Kerim geçmiş peygamberleri (Nuh'u, İbrahim'i, İshak'ı, Yakubu, Dâvud'u, Süleyman'ı, Eyyub'u, İlyas'ı, Yûsuf'u, Mûsâ'yı ve Hârûn'u) anarken, onlara evlat ve zürriyet armağan ettiğinden ve hepsini hidayete erdirdiğinden bahsediyor. [3] "Olgunluk çağına erişince O'na hikmet ve ilim verdik." [4]  ve onlara "Sonradan gelenler arasında güzel bir ad bıraktık." [5]

Hemen ardından "İşte biz, iyi davrananları ve İyilik yapanları böyle mükafatlandırırız" diyerek onları ve eriştikleri nimeti bütün insanlar için misal gösteriyor.

"İşte yarışanlar, bunun için yarışsınlar" diyor Kur'an. Yani, "emr-i bil marûf" ta. Hayra çağırmada, iyiliği emretmede ve kötülükten men etmede. İnsanlar içinde mutlaka "iyilik yapma" da yarışan bir topluluk bulunması isteniyor. Onlar kurtuluşa erenler oluyorlar, çünkü, "İyilerin yazısı "İlliyyûn"da kaydedilmektedir.

İlliyyûn hakkında da bilgi veriliyor Kur’anda; "İlliyyûn"un ne olduğunu sen ne bileceksin. O yazılmış bir kitaptır. Ona, Allah'a yakın olanlar şâhit olur. Dosdoğru Kur'an'ı getiren ile onu tasdik edenler var ya, işte onlar Allah'a karşı gelmekten sakınanlardır. Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi."

Hemen arkasından bir müjde geliyor; "Bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükafat hazırlamıştır." Bu müjde; "içinizden iyilik yapan, adaklarını yerine getiren, kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkan, sabreden, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yediren, biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz diyen. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız." diyen İyiler için veriliyor. 

İyiler için vaad edilen şey Naîm cenneti. Kur’anda açıkça Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için, yapmakta oldukları şeylere karşılık Naîm cenneti va'dediliyor; "Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler. Onların yüzlerinde, nimetlerin sevincini görürsün. Onlar için Rableri katında diledikleri her sey vardır." 

Ayetlerin devamında “bu şeyler” de ayrıntılı olarak anlatılıyor.

"Koltuklar üzerinde, (etrafı) seyrederler. İşledikleri kötülükleri örtmek ve onlara yaptıklarının en güzeli ile karşılık vermek için Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde gölgeler içinde, pınar başlarında ve canlarının çektiği meyveler içerisindedirler. Katkısı kâfur olan içecekler dolu bir kadehten içerler. Bir pınar ki Allah'ın kulları ondan içer, onu (istedikleri şekilde) fışkırtıp akıtırlar. Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir. Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek(ten giysiler) ile mükafatlandırır." 

"Orada koltuklar üzerine kurulmuş olarak bulunurlar. Orada ne güneş (yakıcı sıcak) görürler, ne de dondurucu soğuk. Üzerlerine cennetin gölgeleri sarkmış, cennetin meyveleri (kolayca alınacak şekilde) yakınlaştırılarak hazırlanmıştır.

"Etraflarında gümüş kaplar, şeffaf kadehler dolaştırılır. Gümüşten billur kaplar ki, onları (ihtiyaca göre) ölçüp düzenlemişlerdir. Orada kendilerine, katkısı zencefil olan içecekle dolu bir kâseden içirilir. Orada bir pınar ki ona "selsebil" adı verilir. Bir pınar ki, Allah'a yakın olanlar ondan içerler. Onlara, mühürlü (el değmemiş) saf bir içecekten içirilir. Onun (içiminin) sonu bir misktir (ağızda misk gibi koku bırakır) O içeceğin katkısı tesnimdir. "

"Çevrelerinde, gördüğünde saçılmış inciler sanacağın, hep aynı gençlik ve güzellikte kalacak hizmetçiler dolaşır. Orada, görünce (sonsuz)nimetler ve büyük bir mülk (hükümranlık) görürsün. Üstlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süsleneceklerdir. Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecektir." 

Nihayet "Onlara şöyle denecektir:" deniliyor "Şüphesiz bu sizin için bir mükâfattır. Çalışma ve çabanız makbul görülmüştür. Afiyetle yiyin için." [6]

Ne güzel bir sonuç, ne harika bir ödül ! Keşke insanlar anlayabilselerdi, keşke bu öğütlere uyup bu müjdelere inanabilselerdi. Keşke bu nimete bütün insanlar kavuşabilselerdi.

Biz yine de sözü Kur'andan bir dua ile bitirelim; “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik-güzellik ver, ahirette de iyilik-güzellik ver…” [7] Sen lütufkârsın, istediğini verensin. Bizi kötülükten ve cehennem azabından koru. Amin.
------------------------
[1] Âl-i İmrân suresi, 104. ayet, Tevbe Suresi, 71. ve 112. ayetler, Hûd suresi, 116. ayet
[2] Nahl Suresi, 90. Ayet
[3] En'âm Suresi, 84. Ayet
[4] Yûsuf Suresi, 22. Kasas Suresi, 14. Ayetler
[5] Sâffât Suresi, 78-79-80, 103, 105, 108-109-110, 119-120-121,129-130-131.Ayetler
[6] İnsân Suresi, 5-22. İnfitâr Suresi, 13. Mutaffifîn Suresi, 18-27. Zümer Suresi, 33-35. Zâriyât Suresi, 15. Mürselât Suresi, 41-44. Ayetler
[7] Bakara, 2/201

 

Büyük insanlar

Tarihimiz büyük manâ erleri, devlet adamları ve kahramanlarla doludur. Ancak bu şahsiyetler, sadece bilindikleri ünvanları ya da alanlarında değil, şiir ve musiki gibi başka konularda da büyüktüler. Meselâ, Osmanlı sultanlarının her birinin bir mesleği, bir zanaatı vardı. Çoğu şiir ve edebiyat konusunda divan sahibi, ya da bestekâr idiler. Sadrazamlar, Vezirler, Şeyhülislamlar ve Paşalar da böyleydiler. Hepimiz Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin paşanın Osmanlı Devleti Donanmasının şanlı komutanı, Akdeniz fatihi ve Cezayir Sultanı olduğunu biliriz de şair olduğunu pek bilmeyiz. İşte onun bir şiiri:

Bir kişinin ki yardımcısı Allah ola / Var kıyas eyle ol ne şah ola / Er odur ki dünyada koya bir eser / Esersiz kişinin yerinde yeller eser.

Olacak olsa gerek çar ü naçar / Gerek kalbin gen tut, gerek dar / Sürahi kırılırsa kadeh ortada kalmaz / Ey saki, baş gitse ayak payidar olmaz.

Na-murad olma dila düştün ise bahr-i gama / Hele emvac-ı felaket geçer inşallah / Eğer dilden gelen elden geleydi / Gedalar kalmayıp sultan olaydı.

Ne kadar çok olsa koyunun sürüsü / Yeter imiş ana kasabın birisi / Yar odur ki bun deminde yar ola / Şadlıkta her kim olur yar ola.

Kanadı bitse bir marın, sanır hayra delalettir / Veli bilmez anı, ol kim zevaline işarettir / Ne denlü çoğ olursa ördek ü kaz / Yeter imiş ana bir şahin ü baz.

Sakın sanma ki hayın berhudar olur / Akıbet ya boynu vurulur ya berdar olur / Kişi nam ile işler bir işi / Namsız bir pula değmezmiş kişi. 

Yine tarih ve medeniyetimizin büyük adamlarından biri; Mimar Sinan. Daha Yavuz Sultan Selim zamanında Kayseri’nin Ağırnaz köyünden devşirme olarak İstanbul'a getirilmişti. Zeki, genç ve dinamikti. Büyük komutanların, devlet adamlarının, alimlerin ya da kadıların yetiştirildiği Enderun’da o mimarlığa ilgi duydu ve bu alanda yetişti. Sonunda Osmanlı İmparatorluğunun en muhteşem döneminde baş mimarlığa ulaştı. Koca Sinan, Kanuni döneminde 28 yıl, II. Selim döneminde 8 yıl ve III. Murad döneminde de 14 yıl olmak üzere bu ülkeye tam 50 yıl hizmet verdi.

Osmanlı klasik mimarisinin şekillenmesinde büyük rolü olan Mimar Sinan, yaptığı muhteşem ve zarif eserlerle Osmanlı Türk mimarisini zirveye taşımış büyüklerdendir. Belki birçok mimar onun eserlerinden sadece birini gerçekleştirebilmek için ömrünü harcarken, o elli yılda gerçekleştirdiği eserleriyle sadece bizi ya da islâm medeniyetini değil tüm dünyayı etkilemiş biridir. Öyle ki, ömrüne 92 camii, 52 mescit, 57 medrese, 7 darül-kurra, 22 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 de hamam olmak üzere 375 eser sığdırabilmiştir.

Ama o da nihayetinde ‘kâlp’ taşıyan, et ve kemikten yapılı sade bir insandır. Bir taraftan taşlara ve mermerlere şekil verirken bir taraftan da sevda ve acı çekmiş, hayatın yokuşlarında olgunlaşmış bir ademdir. Meselâ, 8 yılda tamamladığı Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii herkesin bilmediği çok özel bir sırrı taşır. Sarayda mimarbaşı olarak görev yaparken Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olan kızı Mihrimah Sultan henüz 17 yaşındaydı. Kendisine Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa talipti ve Mimar Sinan 50 yaşında evli bir adamdı. Ancak işte gönül bu, dur durak, olmaz bilmez ki.

Sinan derdini yüreğine gömdü, Kanuni Sultan Süleyman da kızını Rüstem Paşa ile evlendirdi. O koca yürekli adam sevdiğine kavuşamadı ama kendisinden yapılması istenilen camiye Mihrimah Sultan’dan ilhamla ‘etekleri yerleri süpüren bir kadının’ dış çizgilerini yansıtmaktan da kendini alamadı. Bu kadar da değil. Sabah gün doğarken Mihrimah Sultan Camii’sine bakanlar caminin iki minaresi arasından güneşin doğuşunu, akşam ise ayın doğuşunu izleyebiliyorlar.

Herkes bilmez, ama koca mimarın o camiin tam karşısında, Edirnekapı semtinde tamamen kendi imkânlarıyla yaptığı küçük ama muhteşem bir camisi daha var. Senenin belli zamanlarında akşam güneşi onun minareleri arasından batarken karşısındaki Mihrimah sultan camisi minareleri arasından da ay doğmaktadır…   Bu ne derin sevda, bu ne sanatkârane bir lisan-ı haldir ki insan hayretler içinde kalıyor. Aşağıdaki şiirin de ‘Kadere rızâdır kula münasip / Takdire adavet ar’dır’ diyen işte o koca Sinan’a ait olduğunu biliyoruz: 

Var mı sine-gâhı dertli ben gibi / Cezbedar bakışın kordur Mihrimah / Ahver-i tayyibe, çoktur sen gibi / Ben gibi muaşık zordur Mihrimah

Ahger-i suzansın, her yanım sahra / Varlığım gönülsüz bir garip suhra / Dilerim tez gele neşe-i uhrâ / Melvan-ı kainat hardır Mihrimah

Tevellüd öncesi, yazılmış bir giz/ Ruhsar-ı rahşandan utandı nergiz / Bu ahval yüzünden gülmedim hergiz / Koca derh gönlüme dardır Mihrimah

Tez gelmez cihana, sen gibi hasip / Sine-i gülşende yok imiş nasip / Kadere rızâdır kula münasip / Takdire adavet ar’dır Mihrimah

Beşeri imtihan mevzunun aslı / Mahşere uzadı, vuslatın faslı / Bilmezler bu benna nedendir yaslı / Sinan’ın tek derdi, yar’dır Mihrimah

Birkaç ay önce Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla yapımına başlanan ve açılışı bizzat Erdoğan tarafından yapılan Melike Hatun Camiine gitmiştim. Muhteşem bir eser olmuş. İçim huzur ve iftihar duygularıyla doldu. Mavi ve beyaz rengin hakim olduğu yapı İstanbul'daki benzeri selatin camilerini andırıyordu. Kitabesinde: Şol melike hâtun ismiyle müsemmâ hem zarif / Hassa-i tayyible bünyâd oldu ma'bedi münif / Böyle ma'bed şol cihâne "bir" gelür târih içün / "ankara'nın kudsi mabedi bu câmi-i şerif’ şeklinde bir dörtlüğün yazılı olduğu Melike Hatun Camii Ankara Ulus’ta eski adı Hergele-değil Hergelen- bugünkü adıyla İtfaiye Meydanı olarak bilinen yerde yapıldı. Etrafındaki binalar temizlenerek cuma namazıyla birlikte ibadete açılan caminin adı zamanın Vakıflardan sorumlu Başbakan yardımcısı Bülent Arınç tarafından verilmiş. Etrafıyla uyumlu ferah bir meydan içinde adeta beyaz bir inci gibi parlıyor. O kadar büyük ki 7 bin kişi aynı anda ibadet edebilecekmiş.

Osmanlı, Selçuklu ve modern mimarinin özelliklerini bünyesinde barındıran Melike Hatun camii gerçekten kendine has özellik ve güzellikleriyle artık Ankara'mızın da sembollerinden biri olacak. Açıklandığına göre, Melike Hatun Camiinin mimarisi Türkiye’de bir ilkmiş. 19 bin 500 metrekarelik arsa alanı, yaklaşık 7 bin cemaat kapasitesi, 3 şerefeli 4 adet minaresi, altta kongre salonu, medeniyetler müzesi, toplantı salonları ve sergi mekânları ile 5 katlı bir otoparka sahip. Cami dört yıl gibi kısa bir sürede bitti. Devlet katkısı yok, tamamen hayırseverlerin bağışlarıyla yapılmış. Caminin, başta Kara Medrese olmak üzere inşa ettirdiği cami, medrese, hamam, çeşme ve bahçe gibi eserlerle tarihimize bir büyük vakıf insan olarak geçen Melike Hatun’a vefa borcu olarak inşa edildiği belirtiliyor. 

Melike Hatun halk arasında Sultan Hatun olarak biliniyor. Kendisi de aslen Ankaralı. 14. yüzyılda yaşamış büyük bir hayırsever. Kabri Taşçılar Sokak’ta yine şahsına ait vakıf bahçesinde bulunuyor. Varlıklı bir aileden gelen ve aynı zamanda bir tasavvuf ehli olan Melike Hatun, Ankara’da birçok cami, medrese, hamam, çeşme ve bahçe yaptırmış. Bu eserlerin en önemlileri olan Hatuniye Mescidi Melike Hatun Medresesi ve İnebey Subaşı Hamamı da camiye çok yakın. Ankara taşından inşa edildiği için halk arasında Kara Medrese olarak bilinen Melike Hatun Medresesi, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin müderrislik yaptığı Ankara’nın en eski medresesi.

Hayırlı mübarek olsun. Allah birliğimizi ve huzurumuzu bozmasın. Bir zamanlar ‘mebedsiz şehir’ diye bildiğimiz Ankara bugün irili ufaklı pek çok caminin yanında böyle büyük ve külliye tarzı esere de kavuşmuş oldu çok şükür. Bizden öncekilerin bıraktıklarıyla nasıl iftihar ediyorsak inşallah böyle güzel eserleri de gelecek nesillere bırakabileceğiz. Fikriyle, emeğiyle, parasıyla inşaasına katkısı olan, önder olan ve hizmet eden herkese çok teşekkürler. Bu ülkenin yetiştirdiği büyük insanlara, onların muhteşem eserlerine ve zarafetlerine medyun-u şükranız.

Divan şiiri I
 albümüne yeni bir fotoğraf ekledi.

13 Şubat 2019


Hey yaranlar hey kardaşlar nic'edeyim n'ideyim ben
Sen benim kulum değülsin dir olursa n'ideyin ben.
(Ey dostlarım kardeşlerim ne ederim ne yaparım ben / Yarın sen benim kulum değilsin derse ne yapayım ben.)

Zelil mağbun olasa başum anda hiç dinlenmeye yaşum
Mahşer güni içüm taşum nar olursa n’ideyin ben
Fesad ile tolu içüm hey hcam bağışla suçum
Cehennemde benim içün yir olursa n’ideyin ben
Dün ü güni gıybet sözüm her dem zina eyler gözüm
Yarın hak katında yüzüm kara olusa n’ideyin ben
Ben fesad içinde kaldum Yunus eydür artdı derdüm
Anda varacağız kalbüm dar olursa n’ideyin ben
Yunus Emre

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder