27 Şubat 2023 Pazartesi

27 Şubat 2023 23:00 Pazartesi TORUNLARIMA MEKTUPLAR.............Hayat sarmalı

27 Şubat 2023 Pazartesi 23:00

Sevgili torunlarım,

Bugün yine Pazar. Nedense size yazdığım mektuplar çoğunlukla bu güne denk geldi. Neden acaba? Haftanın bittiği, ertesi sabah yeni haftanın başlayacağı gün olduğu için mi? Biri ayan beyan ortada, diğeri meçhullere açılıyor. Biri geçmiş, öbürü gelecek. 

Şu an, pazarın pazartesiye evrildiği akşam saati. Tam arada, sınırda olan saatler. Geçen günlerin muhasebesi yapılan, gelecek günlerin planlarının şekillendiği arasta. Belki de bu yüzden durup durup Pazar akşamları yazıyorum galiba.

6 Şubat depremi böyle bir pazarı pazartesiye bağlayan gece sabaha karşı saat 04.17'de oldu. Kimisi asrın felaketi diyor, kimi son iki-üç yüzyılın afeti. 5 Şubat Pazar ile 6 Şubat Pazartesi arasına bir hançer gibi saplandı. Bir milat olarak yıllar boyu hatırlanacak. 2023 yılına umutla girmiştik. Daha pandeminin soğuk gölgesi tam olarak üstümüzden kalkmamışken bu kez bambaşka bir afetin içinde bulduk kendimizi.  Öyle ki; ne Ukrayna savaşı, ne pahalılık, ne EYT, ne de seçim gündemi kaldı ortada.

Aradan 20 gün geçti 500 km. çapından daha geniş bir bölgede 11-12 ili etkileyen sarsıntılar hala bitmek bilmiyor. Kahramanmaraş merkezli Pazarcık (7.7) ve Elbistan (7.6) depremlerinden sonra geçtiğimiz günlerde 20 Şubatta Hatay Defne'de (6.3) ve Samandağ'da (5.8) da iki deprem oldu.  Ardından 25 Şubatta bu defa Niğde'nin Bor ilçesinde (5.3) büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. Son olarak bugünkü deprem saat 12.04'te geldi ve Merkez üssü Malatya'nın Yeşilyurt ilçesi (5.6) idi.

Uzmanlara göre bunların herbiri artçı değil bağımsız depremler. Ama bölgede şu ana kadar 10 bine yakın artçı sarsıntı gerçekleştiğini biliyoruz. Bu vaziyet "deprem fırtınası" benzetmelerine yol açtı. Gerçek şu ki bölge hareket hainde. Uzmanlara göre de Kayseri Denizli yönünde 7-8 metre ötelenmiş durumda. Bunun anlamı da şu: bir sürü küçük fay üzerinde gerginlik artıyor. 4-5 büyüklüğünde başka bağımsız depremler sırada olabilir.

Bölgede 21 bine yakın binada arama-kurtarma çalışmaları tamamlanmış. Şu anda tamamen enkaz kaldırma çalışmalarına yoğunlaşılmış durumda. Ama maalesef bu süreç içerisinde 44 bin 374 insanımızı kaybetmiş durumdayız.

Bu arada dün itibariyle deprem bölgelerinde, 830 bin 783 binadaki 3 milyon 273 bin 605 bağımsız birimde hasar tespit çalışması yapılmış. Hasar tespit çalışması tamamlanan 105 bin 794 binadaki 384 bin 545 bağımsız birimin acil yıkılması gereken, ağır hasarlı ve yıkık olduğu tespit edilmiş. Öte yandan 24 bin 464 binadaki 133 bin 575 bağımsız birimin orta hasarlı olduğu, 205 bin 86 binadaki 1 milyon 91 bin 720 bağımsız birimin az hasarlı, 407 bin 786 binadaki 1 milyon 409 bin 654 bağımsız birimin ise hasarsız olduğu tespit edilmiş.

Bölgede iyileştirme çalışmaları da yoğun bir şekilde devam ediyor. Barınmayla ilgili, günlük ortalama 10 binin üzerinde çadır bölgeye sevk edilmiş. Şu anda bölgede 287 çadır kentimiz var. 100 binin üzerinde konteynerin faaliyete geçirilmesi  hedefleniyor. Bununla ilgili 143 alan şu an itibarıyla tespit edilmiş ve 97'sinde altyapı çalışmaları ve 10 binin üzerinde konteyner kurulum çalışmaları devam ediyor.

1 milyon 531 bin 283 vatandaşımız afet bölgelerinde misafir. Afet bölgesi dışına tahliye edilen  afetzede sayısı 563 bin. Tahliye edilen vatandaşlarımızdan 334 bin 321'i afet bölgesi dışında misafir ediliyor. Bütün adımlar hayatın bir an önce normalleşmesi için.

Acı sadece o bölgeye inmedi. 85 milyon olarak sinemizde açılan yara çok ağır. Ülke olarak tümümüz yaralandık ve korkuyoruz. Kuşkusuz devlet ve millet orada muhteşem bir birliktelik sergiliyor. Evet, dayanışma ruhu inanılmaz boyutlarda. Duyduğumuz, okuduğumuz sayısız olay mucize gibi. Yaşananlara bakıp gözümüzün yaşarmaması, duygulanılmaması elde değil. Ama acımızı azaltmıyor, korkumuzu geçirmiyor.

Tamam; bir deprem ülkesiyiz. Doğru; ders almalıyız. Elbette; deprem değil sağlam olmayan binalar öldürür. Ama yaramıza ve korkumuza ne uzmanların uzun uzun yorumları, ne habercilerin özel yayınları, ne de deprem bölgesindeki iyileştirme çalışmaları derman olmuyor. Kuşkusuz binaların nasıl yapılması gerektiği hayati önemde ama bunları bilmek şu an için bize bir anlam ifade etmiyor. O binalar 30-40 yıl için, sizin hayatınızın korunması için gerekli. Bizler fani ömrümüzde bu sınamayı yaşadık, acımızın altından kalkmak, korkumuzun üstesinden gelmek de bize düşüyor.

Sevgili torunlarım,

Bunca acı ve üzüntü arasında hayat da devam ediyor. Kur'anın Bakara suresi 156. ayeti şöyle diyor: "O sabredenler, kendilerine bir belâ geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve yine ona döneceğiz, derler." Sabretmek büyük ölçüde hayata tutunmak, yıkılmamaktır. Sınamalara karşı dirençli olmak, nereden gelip nereye gitmekte olduğunun bilincinde olmaktır. İnsanoğlunun ölüm gibi herkese aniden gelebilen bir hakikat karşısında herşeyin anlamsızlaşğını daima hatırlayabilmesi gerek.

Son bir haftada ailemizde yaşanan şeyler bile hayatın ne denli tezatlarla dolu olduğunu göstermeye yeter. Elifler deprem sebebiyle uzatılan tatillerini geçirmek üzere Ankara'daydılar. Nazlı da geldi, birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorduk. Tayland'dan gelen haber Tuna'nın kendi adını yazdığı ve ilgisinin alfabe harflerine yöneldiğiydi. O havada Selma hanım bile ikna edilmiş ve kırık iki dişinin çekilmesi mümkün olmuştu.

Ayın 17'si Cumaydı ve Miraç kandiliydi. Ama o akşam Nazlıyı ziyaret için geldiği dedesinin evi önünde köpek ısırdı ve aşı olmak zorunda kaldı. Bu arada dedesi Ahmet abinin sağlık sorunları da ağırlaşştı. Ertesi gün öğleden sonra Nazlı'yı Eskişehire yolcu ettik. Ne var ki aynı akşam dedesi de beyin kanaması teşhisiyle ameliyata girmişti.  Gece vefat ettiği haberini aldık. 19 şubat Pazar sabahı cenazeyi defnetmek üzere Bolunun eski Afşar köyüne gittik. Köyüne götürülmesini vasiyet etmiş. Ahmet abiyi yerine yerleştirdik. Vazifelerimizi yaptık ve akşam üzeri Ankara'ya döndük. Evinde kur'an okundu, dua edildi.

20 Şubat Pazartesi günü deprem tatili bitmiş ama bu defa da Aydın'ın babasının vefatı dolayısıyla bir haftalık ölüm izinleri başlamıştı.  Bir ara fırsat bulup 6. kitabım "CORONA GÜNLÜKLERİ - I -" i Aydın'a verdim.  Öğleden sonra Nazlı'dan bir haber daha geldi. Bu sefer de merdivenlerden düşş. Herkes çok geçmiş olsun dedi tabi ki. Salı günü biz İnceğe geçtik. O akşam çocukların banyoları yapıldı. Her şey güzel gibiydi. Ertesi sabah 22 şubat Yağızın doğum günüydü ama biz incek’teydik ve Selim ateşlendiği için kreşe gidememişti. Evde biz ilgilendik mecburen. Bereket çok büyük bir sorun çıkmadı. Aydın'ların da veraset işlemleri vardı zaten.

Perşembe günü Selim yine kreşe gidemedi, ama bu defa Cüneyt evde kaldı. Biz döndük. Akşam üstü Eliflerle meclis bahçe lokantasına gittik. Oradan çıktıktan sonra Güvenlik caddesindeki Liva pastanesinde Yağızın doğum gününü kutladık. Böylece o da 12 yaşını bitirmiş 13'e girmiş oldu. Ertesi günü Cumaydı. Namazdan sonra Elif'leri yolcu ettik. Doğru köye gitmişler, inşaatın başından fotoğraf gönderdiler.

Cumartesi günü Selma hanımla Ankamol'e gittik. İkizler için ihtiyaç olan bazı giysileri arayıp bulduk ve aldık. Çarşamba günü götürüp annesine vereceğiz.

Dün 26 Şubat pazardı. Benim nüfus cüzdanımda yazılı doğum günüm. Tabi ki kağıt üzerinde. Rahmetli dedem 6 ay geç yazdırmış. Her yıl bir kaç banka, birkaç şirket o yüzden doğum günümü kutlar, o zaman hatırlar gülümserim. Sadece Türksat TV 3 gün sinema kanallarını bedava seyrettiriyor hediye olarak. sağolsun.

Dün Sibel "çocuk çalıştırıyoruz.." diye ikizlerin fotoğraflarını paylaşş. İkisi de oyuncak elektrik süpürgeleriyle salonda göya temizlik yapıyorlar. Canlarım benim. Selim daha iyiymiş. Oğuzhan: "Herkes katkı sağlayacak" demiş. "Rakun bile kum kabının önündeki kumlarını patisiyle gidere iteliyor" diye de ilave etmiş. Eliflerin "Pati"si, Oğuzhan'ın "Rakun"u da bu ailenin kuzucukları. Hilal'lerin "Suzi"si, bizim Orjan kedimiz "Panda"  kimbilir nerelerde.

Bugün sabah erkenden kalkıp aç karnına TBMM'ne gittik. Tam kan sayımı için birlikte kan verdik. Haberi "Günaydın. Anneniz başardı!" diye paylaştım. Çünkü yıllardır onu engelleyen korkuyu yenmiş, kan verebilmişti. Ayrıca guatr ultrasonu da oldu. Önümüzdeki Pazartesi yine gidip sonuçları doktorla konuşacağız. Ben de onu mutlu etmek için BHU'ya götürdüm ve istediği dondurmayı keyifle yedi. Akşam da söz verdiğim çeyrek altını ödül olarak verdim. Haketmişti. 

İşte hayattan küçük bir kesit kuzucuklarım. Acısıyla, tatlısıyla o hayat hepimiz için devam ediyor. Yarın bugün elbet bu satırları okuyacaksınız. O zaman anlayın ki ne ölenle ölünüyor, ne de hayattan ders ve ibret alınıyor. Bizim için de sizler için de apaçık bir sınav bu. Ne mutlu altında kalmayıp başarabilenlere.

Dedeniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder