18 Şubat 2022 Cuma

18 Şubat 2022 Cuma 17:30 DÜŞÜNCELER...........................................Düşününce...

Düşününce...

 

31 Ocak 2022, 15:36

 

"Hayatta ne yaptığından çok nasıl yaptığın önemli"

 

Bu sözü bugün bir çinliden duydum. Doğrusu bir kitaba sığacak deneyim sadece tek bir cümlede.

 

Sarsıcı, düşündürücü..

 

5 Şubat 2022, 17:48

 

Ne mi düşünüyorum? Dev uzay teleskoplarını. Henüz icad edilmiş bir zaman makinası yok ama onlar zaten böyle bir şey.

 

Nasıl mı? Şöyle: Günese baktığımızda onun 8 dakika önceki halini görüyormuşuz.

Daha da çarpıcı bir örnek: Galaksimize uzak bir Nebulayı izleyen teleskop bize onun 7000 yıl önceki görüntüsünü yansıtıyormuş.

 

Bu nasıl olabilir, neden?

 

Çünkü ışık bizim gözümüze ulaşana kadar belli bir mesafe kat ediyor. Teleskobun baktığı yıldızlar da bize ne kadar uzaksa o kadar geçmişteler. Bir başka deyişle baktığımız hiç bir şey şu andaki haliyle değil.

 

Kabul etmesi güç ama öyle işte.

 

18 Şubat 2022 7:00

 

Çok sevdiğiniz birinden ya da bir şeyden zamanla nefret eder hale geldiğiniz oldu mu? Sevgi ile nefret arasında gerçekten ince bir çizgi mi var? Nasıl oluyor da nefretten sevmeye ya da sevgiden nefrete dönüşebiliyor duygularımız?

 

Bu ikisi aslında birbirinin tamamen zıddı iki farklı kutup. Ancak çok ayrı gibi dursalar da aralarında sanki bir yakınlık var. Birbirine arkasını dönmüş iki insanın gerçekte ne kadar da yakın oldukları gibi. Habil'le Kabil, Alim'le Zalim, İsyan ve İman, aşk ile acı çekmek gibi. Geçirgenliği kolay, bir o kadar da sancılı bir ilişki var aralarında.

 

Eskiler "Çok muhabbet tez ayrılık getirir" demişler. Dün aşırı muhabbet gösterenler, bugün kolayca ayrılabiliyor, hatta düşmanlaşabiliyorlar. Bu tür hallere aşkta, evlilikte, arkadaşlıkta bolca rastlanıyor. İş hayatında, siyasette de örnekleri var. Doğrusu incelemeye değer bir durum. En azından biraz da düşünmek gerek.

 

Sevgi ile nefret, sanki zıt gibi görünse de, küçücük bir vesile birini diğerine dönüştürebiliyor. Sevgi nefreti harlatıyor, nefret de sevgiyi doğurabiliyor. Biri şöyle dizeleştirmiş bu durumu: "Biri aşk, biri nefret; bizim kanadımız çift/Ateş saçmalı ki nur, erisin kapkara zift".

 

Kendi içimizde de bu çelişkileri yaşarız aslında. İnsanız çünkü, bizi zıtlıklar farklılıklar sürekli yeniden inşa eder. Meselâ, hem riyakârlıktan nefret ederiz, hem de övülmeyi pek severiz. Bir taraftan kızmayı bir taraftan da vazgeçememeyi nasıl becerebiliyoruz acaba?

 

Zamanında pek sevdiğimiz, oy verip desteklediğimiz siyasi liderler, gün gelir çok itici gelir. "Yeter artık!" deriz, "bırakın da başkaları gelsin artık". Politik rekabet o kadar ileri gider ki, sürekli yenilmek, seçilememek nefret duyguları eker ruhumuza. Siyaset kurumu da bu duyguları kullanır sürekli. Rüzgarını çoğaltıp, dalgasını yükseltmeye çalışır. Etme bulma dünyasıdır bu. Gün gelir yaptıklarınızı bu kez kendi taraftarlarınızın ihanetiyle(!)ödersiniz. Biz de gençliğimizde Demirel'e, Özala çok laf ettik. Düşünüyorum da şimdı bazı başımıza gelenler bir tür rövanş olabilir mi?

 

Sevginin şartı şurtu yoktur. İmanlı bir müminin rabbini sevmesi böyledir. Çevreye karşı bol hoşgörü barındırır içinde. Olduğu gibi kabulü, empatiyi içerir. Bir annenin evladını sevmesi, çiçeklerin, hayvanların sevilmesi de öyle. “Nefret” ise genellikle canını acıtanlara karşı duyulan bir duygu. Fazlasıyla kötülük kokar.

 

“Korku” sanki ikisi arasında, ikisinin de altında yaşayan bir duygu. Daha naif, daha kırılgan. Çocukluğumuzdan beri öylesine tanıdık, öylesine bilindik ki içimize sinmiş adeta. Sanki; olmazsa olmazı hayatımızın. Severiz, sevdiğimizi kaybetmekten korkarız. Nefret ederiz, genellikle altında yine korkular vardır. Yani her iki halde de korku hayatımızdadır.

 

Birinden nefret ediyorsak, zamanında çok sevdiğimizden olabiliyor. Belki de yaşanan hâyal kırıklığı duygularımızı tepetaklak etmiş, nefrete dönüştürmüştür. Sevgi zannettiğimiz şey çok zaman alışkanlıkla da karışıyor. En ufak beklenmedik davranış tüm benliğimizde  nefrete sebep olabiliyor. Vazgeçemeyişin sebebi sevgi değil alışkanlıksa kötü. Seven insan kalbine gömer, dayanıp katlanır. Alışmış insansa vazgeçemez, hem nefret eder hem devam eder. Nefreti gün be gün büyür. İşte onun kurtuluşu yok.

 

"Tutku kördür"demişler. Severken de nefret ederken de."Haddi aşan herşey zıddına inkılap eder" sözü de en çok bu duruma anlatıyor zaten. Ölçü kavramını canımız yanınca hatırlıyoruz. Ama severken de nefret duygularıyla doluyken de ölçülü olmak gerek.

 

Bir de her ne kadar "sevgi", "hoşgörü" ve "barış" zamanımızda moda kavramlar olsa da günümüzde daha ziyade olan "nefret". Bütün çağdaşlık, uygarlık makyajına rağmen dolu dizgin koşturuyor dünyamızda. Sömürü, adaletsizlik, terör, çatışma, savaş ve zulmün bu kadar çoğalmasını başka neyle izah edebiliriz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder