25 Kasım 2021 Perşembe

25 Kasım 2021 perşembe 22:00 ŞİİR VE TÜRKÜ..................................Üstad Sezai Karakoç’un ardından

Üstad Sezai Karakoç’un ardından

Aristo’da sonra Hace-i Sâni (İkinci Üstad) olarak bilinen İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve alim Farabi “İyi bir insan öldüğünde ona ağlamayın. Asıl onu kaybeden topluma ağlayın” demiş. Ne kadar haklı! İşte geçen gün o iyi ve güzel insanlardan biri daha rahmet-i rahmana kavuştu. O, şair, yazar Sezai Karakoç’tu. Vefat ettiğinde 88 yaşındaydı. (*)

“Evet, elbette bir “insan”ın ölümü yeterince acıdır. Hele de o Türk şiiri ve edebiyatının büyük bir şairiyse. Toplumumuz “Diriliş Neslinin Amentüsü” kitabında "Geldik, çağı gördük ve ürperdik" diyen bir büyük islam düşünürünü kaybetti. “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkentine” şiirinde öyle dememiş miydi? “Sevgili/En sevgili/Ey sevgili/Uzatma dünya sürgünümü benim...” http://www.siirparki.com/sezai8.html

“Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında/Köle gibi satıldım pazarlar pazarında/Güneşin sarardığını gördüm Kostantin duvarında/Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında/Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında/Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda/Verilmemiş hesapların korkusuyla/Sana geldim, ayaklarına kapanmaya geldim/Af dilemeye geldim affa lâyık olmasam da/Sevgili/En sevgili/Ey sevgili!/Uzatma dünya sürgünümü benim..”

Dileği yerine geldi, kendi deyimiyle “dünya sürgünü” sona erdi. Ama ölümü varoluşa çeviren, sürgünü ümide dönüştüren onlarca eseri ardında bırakarak. Aynı şiirin devamında bu bakış açısının izlerini görmek mümkün:

“Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır/Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır/Aşk cellâdından ne çıkar mâdem ki yâr vardır/Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır/Hep suç bende değil, beni yakıp yıkan bir nazar vardır/O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır/Sakın kader deme, kaderin üstünde bir kader vardır/Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır/Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır/Yanmışsam, külümden yapılan bir hisar vardır/Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır/Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır/Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır/Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır/Sevgili/En sevgili/Ey sevgili..”

Fikirleriyle nesillere yol gösteren son devrin büyük düşünürlerinden üstâd Sezai Karakoç kendisi için şöyle demişti: "Ben bir diriliş işçisiyim. Allah'ın övdüğü, beğendiği İslâm toplumunu ören, toplumunun örülen duvarında en küçük bir kum tanesi olmaktan öte öğüncüm olamaz"

Onun ünlü olmuş bir diğer sözü ise aynen şöyleydi: “İslam'ı öyle bir yaşa ki... Seni öldürmeye gelen sende dirilsin.” “Kötülükleri bitiremeyiz, ama İyilikleri çoğaltabiliriz” diyen yüce gönüllü bir islam savaşçısıydı. Evet “bir savaşçıydı” ama “Ne antikapitalist, ne antisiyonist; biz hiçbir şeyin ‘anti’si değiliz. BİZ MÜSLÜMANIZ” diyebilecek kadar da akl-ı selim sahibiydi.

Sezai Karakoç İslam düşüncesinin dertli ve asil kalemlerinden biriydi. Ömrü boyunca “Efendiler uyanınız! Müslümanların dünya çapında ölüm kalım kavgası var! Varolmak ya da tarihten silinmek kavgası!” diyen davudi bir sesle milletine seslendi. Ülkesine, inancına, medeniyetine ve toplumuna bağlıydı. Bu yüzden uyarmaya çalışıyordu. Mütefekkirdi ama “İyi ki bilmiyor kalabalıklar/Yağmura bakmayı cam arkasından/İnsandan insana şükür ki fark var/Birine cennetse, birine zindan/İyi ki bilmiyor kalabalıklar” diyecek kadar da merhamet dolu bir şair yüreğine sahipti. 

Özelinde yalnız bir insan, bilenlerine göre yalnızlığı büyük bir devdi. “Çeşmeler” isimli bir şiirinde kendisini o çeşmelerle özdeşleştirmiş ve “Benim yalnızlığımdan/Damıtılmış çeşmeler/Kurumuş unutulmuş/Ceşmelerin akışıyım/İnsanlık içinde” demişti. 

Son neslin önemli şairlerinden İsmet ÖZEL, Sezai KARAKOÇ'a Veda yazısında bakın onu nasıl anlatıyor:  “Hiç yüz yüze görüşmedim. Fotoğrafları haricinde yüzünü dahi görmedim. Kendisiyle oturup sohbet etmedim. Ama gördüm, naif kalbini gördüm. Mücadelesini ve ümmete olan sevgisini gördüm. Ben esas Sezai'yi gördüm. Hızırla ettiği kırk saatlik ahbaplığı gördüm. Şiirlerini okudum, bana manevi anlamda abilik etti. Haberi duyduğumda şahsen hiç tanımadığım bir insan için gözlerim doldu. Çünkü ruhlarımız arasındaki ünsiyet bir çok bağın ötesindeydi. Çünkü Sezai Karakoç sadece bir şahıs değildi. Bir fikir, bir ideal ve bir sancaktı. O bana hiç haberi olmadan şiir öğretti, ilham verdi, ve kalbindeki esintiyi kalbime üfledi. Hiç bir makam, hiç bir mevki ummadan, maddi beklenti ve taltif beklemeden yaşadı, savaştı, okudu ve yazdı. Sezai Karakoç, bu dünyaya garip geldi, bu dünyadan garip gitti. Allah taksiratını affetsin ve ona rahmet etsin. Belki bir evlat sahibi olamadı, belki soyu devam etmeyecek. Lakin manevi anlamda binlerce evladın babası oldu.  Fikirleri ve ismi ise Allah'ın izniyle kıyamete kadar sürecek inşallah. Dünya sürgünün bitmiştir, hayırlı mübarek olsun.”

Ona atfedilen bir şiirde “Ömrü tükettik bir hiç uğruna” mısraı geçiyor. Oysa o son devrin üreterek yaşamış, hayra çalışıp kurtuluşa çağırmış iyi ve güzel adamlarından biriydi. Ömrünü hiç uğruna tüketenlerden olmadı. Zaten üstad da, bu şiirin kendisine ait olmadığını açıklamış, “Rüzgâr” şiirinde olduğu gibi bu hayatı zaman zaman uçurtmaları yırtılmış olsa da umutlarını yitirmemiş bir muhabbet adamı olarak yaşamıştı.  

“Uçurtmamı bir rüzgâr yırttı dostlarım!/Gelin duvağından kopan bir rüzgâr/Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım/Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar.../O ceviz dalları, o asma, o dut/Gül gül, mektup mektup büyüyen umut.../Yangından yangına arta kalmış tut/Muhabbet sürermiş bir rüzgâr kadar.” https://www.antoloji.com/ruzgar-24-siiri/

Hiç şüphesiz mümin bir insandı. Kendince cihad etmiş, bir yazısında ”İnsan, Allaha inancını yenilemeli, tazelemelidir. Bir alışkanlık gibi değil. Bir töre gibi bile değil. Bir mirastır bu ama, bir miras gibi de değil. Sanki, ilk ve son insan kendisiymiş gibi, Allah’a inancını tazelemelidir insan demişti diğerlerine. “Kıyamet aşısı” kitabında filozofça “Allah'ı kaybetmiş insan, neyi aramaktadır?/Allah'ı aramayan insan, neyi bulacaktır?” diye sorar. Aslında bu soru insanı tam da bam telinden vurmaktadır.

Üstad Necip fazıl’ın “Kaldırımlar” şiiri gibi Sezai Karakoç’un da “Monna Rosa” şiiri her çevreden insanın beğenisini kazanmıştır. Şiirdeki Monna Roza bir imgedir, sevgiliye özlemi simgeler.

“Açma pencereni perdeleri çek/Mona Roza seni görmemeliyim/Bir bakışın ölmem için yetecek” demiş bir yerinde. “Zambaklar en ıssız yerlerde açar/Ve vardır her vahşi çiçekte gurur/Bir mumun ardında bekleyen rüzgar/Işıksız ruhumu sallar da durur/Zambaklar en ıssız yerlerde açar/Ellerin ellerin ve parmakların/Bir nar çiçeğini eziyor gibi/Ellerinden belli oluyor bir kadın/Denizin dibinde geziyor gibi/Ellerin ellerin ve parmakların” dizeleri insana merak ettirir muhatabını.

Şiirin sonunda açıklar sebebini şair“Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza/Henüz dinlemedin benden türküler/Benim aşkım sığmaz öyle her saza/En güzel şarkıyı bir kurşun söyler/Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza/Artık inan bana muhacir kızı/Dinle ve kabul et itirafımı/Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı/Alev alev sardı her tarafımı/Artık inan bana muhacir kızı...”

Fikirleriyle nesillere yol gösteren, edebiyatımızın ve düşünce dünyamızın "Diriliş Şairi" Sezai Karakoç dünya sürgününü tamamladı. Şahidiz ki o mümin bir şair ve islam mütefekkiri idi. Dini için bir tür divane olmuştu. Yazdığı eserleriyle gönül dünyamızı aydınlatmış, Fikirleriyle ufkumuzu açmıştı. O Türkçe’nin en büyük şairlerindendi ama ömrünü İslam’ın ‘diriliş’ fikrine adamıştı. Her biri başyapıt değerinde onlarca eser, on milyonlarca seven ve on binlerce okurunu bıraktı ve arzuladığı 'En sevgili' sine kavuştu. 

Belki de iyi anlaşılmamıştı, ya da öyle düşünüyordu. Yine de geleceğe dair umut çiçekleri hiç solmadı, tohumları yüzbinlerce “diriliş neslinde” yeşeriyor. “Kar Şiiri” onlara bırakılmış bir hediye paketi gibi yazılmış. Anlaşılacağını ve her şeyin aydınlanacağını umarak:

“Karın yağdığını görünce/Kar tutan toprağı anlayacaksın/Toprakta bir karış karı görünce/Kar içinde yanan karı anlayacaksın/Allah kar gibi gökten yağınca/Karlar sıcak sıcak saçlarına değince/Başını önüne eğince/Benim bu şiirimi anlayacaksın/Bu adam o adam gelip gider/Senin ellerinde rüyam gelip geçer/Her affın içinde bir intikam gelir gider/Bu şiirimi anlayınca beni anlayacaksın/Ben bu şiiri yazdım aşık çeşidi/Öyle kar yağdı ki elim üşüdü/Ruhum seni düşününce ışıdı/Her şeyi beni anlayınca anlayacaksın.” https://www.antoloji.com/kar-siiri-siiri/

Evet, Şair Yazar ve Fikir adamı Sezai Karakoç hakka yürüdü.  Toprak damlı ahşap evlerden çıkıp gelinen kentler vardı şiirlerde. İstanbul vardı, Ankara vardı. “Son durak İstanbul/İlk durak Ankara” demişti bir şiir kitabında da. Şehirken, yani yüreklere dokunabilirken şehirler, severdi onları. Ama bir kentleşiversinler öfkesinin şakaklarını görürdünüz mısralarda. “Hızırla Kırk Saat” şiirinde bu öfkesini hissetmek mümkün:

“Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz/Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz/Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı/Günlere geldim bunu bana öğretmediniz/Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı/Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim/Bunu bana söylemediniz/İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler/Bunu bana öğretmediniz/Kardeşim İbrahim bana mermer putları/Nasıl devireceğimi öğretmişti/Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım/Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini/nasıl sileceğimi öğretmediniz”  https://www.antoloji.com/hizirla-kirk-saat-ten-siiri/

Hakk'a yürüyen usta şair, yazar ve düşünce adamı Sezai Karakoç'un cenazesi 17 Kasımda ikindi namazına müteakip Şehzadebaşı Camii haziresinde son yolculuğuna uğurlandı. Çünkü, bu onun son arzusuydu. 'Şehzadebaşında Gün Doğmadan' adlı şiiri bu dileğini anlatır: 

‘Kızaran ufka selâm/Süleymaniye'den Beyazıt'tan/Mutlaka olmak isterim/Gün doğmadan Şehzadebaşı'nda/Gün de doğar gün de doğar/Bir gün mutlaka gün doğar/Gün doğmadan neler doğar/Gün doğmadan Şehzadebaşı'nda.’ https://www.dirilispostasi.com/haber/8297188/sezai-karakocun-cenaze-programi-belli-oldu-gun-dogmadan

“Ölüm” hali onda öyle yaşlanmadan durmuştur. Ölüm canlıdır onun zihninde, kalbinde ve dizelerinde. ”Şiirler II - Şahdamar - Körfez – Sesler” kitabında; “İçimde ölen öldü/kalan kaldı/ben aynı” diye seslenir derinlerimize. Toprağın altına girmekle ölünmez, der âdeta. “Ben Kandan Elbise Giydim Hiç Değiştirsinler İstemezdim' şiirinde: “Kendinden birşeyler kattın/Güzelleştirdin ölümü de/Ellerinin içiyle aydınlattın/Ölüm ne demektir anladım...” http://siir.me/ben-kandan-elbise-giydim-hic-degistirsinler-istemezdim- der bize de. Allah rahmet eylesin makamını âlî eylesin. Türkiye’nin ve Müslüman dünyanın başı sağolsun.

Üzerimizde emeği çok olan "Çağ ve İlham'ın, Dirilişin, Hızır'ın" sesi Sezai KARAKOÇ hakka yürüdü. Bizler ondan razıyız Allah da ondan razı olsun. Ondan bize her biri elmas taneleri gibi pırıltılı, şimşek aydınlığı gibi uyarıcı pek çok şiir ve söz kaldı.

“Bir aptallık çerçevesi gibi geçmesin ağzına kelimeler/Nene gerek yer ve gök ötesi velveleler/Ömrünü hayatla doldur boğulma ölüm ırmağında/Birsam labirentlerinde kaybolma en verimli çağında” (Ayinler/Çeşmeler- Şiirler VI, Sezai Karakoç)

Hiç şüphesiz Sezai Karakoç, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nın sanatı ve düşüncesiyle önemli sanatçılarından biri. 1950’li yılların en önemli topluluklarından olan İkinci Yeni Hareketi içerisinde anılmış topluluğun kurucu isimlerinden sayılmış. Ancak o, ikinci Yeni hareketi içerisinde yer almakla birlikte dünya görüşü ve sanatını oluşturan temel unsurlar noktasında diğerlerinden tamamen farklıdır. Çünkü o, İslam inancını temel almıştı. Hayatını, eserlerini ve düşüncesini çevreleyen temel dinamik “İslam” inancı ve medeniyetiydi. Dolayısıyla şiirlerinin ve diğer sanat eserlerinin özünü İslam inancından alır. İşte bu öz onu diğer İkinci Yeni şairlerinden ayırır. Sezai Karakoç İkinci Yeni hareketine daha çok biçim yani dış yapı yönü ile bağlı kalmıştı.

Zamana adanmış sözleriyle, diriliş neslinin yetişmesinde büyük emeği olan, büyük mütefekkir, şair, Üstad Sezai Karakoç dünya sürgününü bitirerek Hakk'a yürüdü, en sevgiliye vasıl oldu. Onun kendine özgü derin ve zengin bir imge dünyası vardı. Şiirlerinde diriliş, uygarlık, metafizik, gelenek, hakikat ve sanat iç içe olan kavramlardı. Hayatıyla ve yazdığı eserleriyle kendisini diriliş davasına adamıştı. Diriliş ile hakikat medeniyetini yeniden diriltme davasının adamı olmuştu.

Elbette kendine özgü bir şiir dili meydana getirmiş, kendine özgü söyleyişiyle ve düşüncesiyle yeni nesiller için yol gösterici bir sanatçı olmuştu. Monna Rosa, Şahdamar, Körfez, Sesler, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Gül Muştusu, Zamana Adanmış Sözler, Ayinler, Çeşmeler, Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı, Alınyazısı Saati isimli şiir kitapları ve düşünce yazılarıyla Türk Edebiyatı’nın en önemli sanatçılarındandı. Sezai Karakoç, bir taraftan oluşturduğu şiir dünyası ve poetik görüşleri, diğer taraftan şair duruşu ile Türk şiirinin/şairinin gerçek bir anıtıydı.


Dünya sürgününde 
“Kanadı kırık kuş merhamet ister” diyen, henüz zamanı gelmemiş, anlaşılamamış bir şairdi Sezai Karakoç.  Türkçe’nin en büyük şairlerindendi. Ömrünü İslam’ın ‘diriliş’ fikrine adamış, vefatının ardından da, kitapları gençleri aydınlatmaya devam etmekte. Öyle bir külliyat ki, içinde şiir de var, fikir de hikaye de tiyatro da.. Onun dünya sürgünü bitti, ama anlaşılmasının kapıları hala açık.

Sezai Karakoç, yazdığı eserleriyle diriliş düşüncesini dile getirmiştir. Bu anlamda “Diriliş”, hayatı tüm yönleri ile değerlendiren kapsamlı bir hareketti. Çünkü özünü İslam inancından ve medeniyetinden alıyordu. Hayatın her alanında İslam medeniyetini ayağa kaldırma mücadelesinin adıydı. Bu eserler ile insanların kalbinde ve fikrinde bir diriliş ufku oluşturmayı amaçlamıştı.

Büyük şair Allah senden razı olsun ve rahmetiyle muamele eylesin. Mekke, Medine, Kudüs şahidi olsun.

(*)

https://www.turkedebiyati.org/sairler/sezai_karakoc.html#:~:text=Sezai%20Karako%C3%A7%2C%201933'te%20Diyarbak%C4%B1r,ve%20gelirler%20kontrol%C3%B6rl%C3%BC%C4%9F%C3%BC%20g%C3%B6revlerinde%20%C3%A7al%C4%B1%C5%9Ft%C4%B1.

 

22 Kasım 2021 Pazartesi

22 Kasım 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................Zorlu mücadele

Zorlu mücadele

Bugün 15 Kasım 2021 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 699 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 620.ncü gününde. Zor günler yaşıyoruz. Salgın devam ediyor, ekonomik sıkıntılar var. Merkez bankası faizleri düşürdü, döviz kurları yükseldi, enflasyon canavarı uykusundan uyandı. 

 

Kışa girerken yeni bir 5.nci dalganın etkisi olanca ağırlığıyla hissediliyor. Bu yüzden ülkeler peş peşe yeni tedbirler alıyorlar. Virüs konusundaki gelişmeleri takip edebilmek bile zor. Aşıların 4-6 ayda etkisini kaybettiği, 3.ncü, 4.ncü hatırlatma dozlarına ihtiyaç olduğu artık ayan beyan anlaşıldı. Ayrıca önümüzdeki yıllarda Covidin aynen diğer gripler gibi devam edeceği de konuşuluyor. Grip aşısı gibi yılda bir kez de onun için aşı olacakmışız. Bu arada virüsten göz göre göre hastalanan, ölen ama şehir meydanlarını birbirine katan aşı karşıtlarını ne yapacağız bilmem.

 

Aşıdan sonra corona ilacı ile ilgili çalışmalar da hız kazandı. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bir çok ülke bu konuda çalışıyor. Pfizer Molnupiravir adlı ilacın hastalığı önlemede etkili olduğunu açıkladı. Ama aynı aşıda olduğu gibi ilaçta da yoğun bir rekabet yaşanıyor. İddialar havada uçuşmakta. Mesela Covid olanlara verilen Favicovir ilacının etkin maddesi Favipiravirin aslında ne bir faydası ne de zararı olmadığı ileri sürülmüş. Bakansa erken ve orta vadede etkili olduğunu, hastalara verilmeye devam edeceklerini söylüyor.

 

Bu yüzden bütün bu hengame arasında tüm Türkiye’nin gözü bugün Beştepe’de gerçekleştirilen Kabine Toplantısındaydı. Gerçekleştirilen toplantı 3 saat 15 dakika sürerken, toplantının ardından ulusa sesleniş konuşması yapan Başkan Erdoğan önemli açıklamalarda bulundu. Aşağıda bu konuya ilişkin bir özetleme yaptım.

 

Yine aşağıda Susurluk için "Bir stratejik plan önerisi" adlı çalışmanın hikayesini anlatmaya da devam ediyorum. II. Bölüm geçen yılın bu aylarındaki zor günleri konu alıyor. 

 

Kabine toplantısından sonra daha ziyade ekonomiye dönük mesajlar veren Başkan Erdoğan, “Ülkemizi denklemin dışına itmek için kur ve faiz üzerinden oynadıkları oyunu görüyoruz. Biz aynı oyunu terör örgütleri ile mücadelemizde gördük, karşı atağımızı yaptık ve başardık. Aynı oyunları darbe girişiminde gördük, milletimizle beraber direndik ve başardık. Güçlü bir duruş sergileyerek girdiğimiz her mücadeleden anlımızın akıyla çıktık. Milletimizi bu ekonomik kurtuluş savaşından da zaferle çıkaracağız” demiş.

 

Enflasyona karşı kimi ülkelerin bu noktada faiz artırdığını, kiminin döviz çıkması kullandığını, kimimin enflasyon hedeflemesine gittiğini belirten Erdoğan, "Bugüne kadar tüm ülkelerde geçerli tek bir enflasyonla mücadele yöntemi görülmemiştir. Geçmişte enflasyon sorunu bulunmayan ülkelerin ortak özelliği ise cari açık vermemeleridir. Cari açığı olup da enflasyon yaşamayan ABD gibi ülkelerin avantajı ise paralarının rezerv para olmasıdır" diye konuşmuş.

 

Erdoğan, dünyada bir süredir yaşanan ve salgın süreci ile hızlanan gelişmelerin ekonomik işleyişin klasik iktisat teorileri ile açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine işaret ederek:

 

"Karşımızdaki bu tablo bizi bir tercihe zorlamıştır. Ya ülkemizde eskiden beri hakim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçecektik ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek tarihi bir mücadeleyi göze alacaktık. Her zamanki gibi biz mücadeleyi tercih ettik. Türkiye, belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir” ifadesini kullanmış.

 

Yine salgının yeni dalgalar ve yeni bilinmezliklerle dünyadaki etkisini sürdürdüğüne işaret eden Erdoğan, “Türkiye'nin sağlık hizmetlerinden aşağıya kadar her konuda salgınla mücadelede oldukça iyi bir yerde olduğunu” söylemiş.

 

Okullarda eğitim ve öğretimin sürdüğünü, iş yerlerinin çalıştığını, vatandaşların günlük hayatlarına herhangi bir sınırlamaya tabi tutmadan devam ettiğini dile getiren Erdoğan, “sahip olunan bu imkanlara devam edebilmek için tedbirin elden bırakılmaması gerektiğini” vurgulamış.

 

Bugünlerde etrafa baktığımızda hayatın olağan akışı içinde, hiçbir şey yokmuş gibi devam ettiğini görebiliriz. Yüzlerdeki maskeler olmasa neredeyse salgının bittiğini düşüneceğiz. Belki de bu yüzden Başkan Erdoğan: "Avrupa'da kısmi kapatmaların gündeme geldiği bir dönemde sadece biraz daha dikkatli ve özenli davranmaya ihtiyaç bulunduğunu belirterek aşı olmayanların veya aşısı eksik olanların sağlık kuruluşlarına başvurmalarını" tavsiye etmiş.

 

Oysa ki Tüm dünyada corona vakaları toplamda 258 milyonu (258.112.126) geçmiş durumda. Haftalık vaka sayısı (258.112.126-254.306.450) 3.805.676 görünüyor. Halbuki bu rakam geçen hafta 3.108.182 idi.  Fark (3.805.676-3.108.182) 697.494 olmuş, yani haftalık vakalarda (697.494/3.108.182) %22,44 artış söz konusu. Yine, bir günlük ortalama (3.805.676/7) 543.668 olarak gerçekleşmiş. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında da (543.668-444.026) 99.642 kadar bir yükselme görülmüş bulunuyor.

 

Corona vakaları bizde de toplamda 8,5 milyonu (8.596.410) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre (8.596.410-8.432.018) 164.392 artmış. Geçen hafta bu rakam 172.515 idi. Fark, (164.392-172.515) - 8.123 olmuş. Yani haftalık vakalarda (8.123/172.515) %4,71 azalış görülüyor. Haftalık vakaların bir günlük ortalaması ise (164.392/7) 23.485 seviyesinde. Oysa yine geçen hafta bu rakam 24.645 idi. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (23.485-24.645) - 1.160 kadar bir azalma var. 4,71% azalış, geçen haftanın 5,3% azalışına göre %0,59 daha düşük bir azalma.

 

Dünyada ölümler de iki haftadır artık 5 milyonun (5.171.739) üstünde. Bir hafta içinde (5.171.739-5.118.913) 52.826 can kaybı yaşanmış. Halbuki bu rakam geçen hafta 44.908 idi.  Fark (52.826-44.908) 7.918 olmuş. Yani haftalık can kayıplarında (7.918/44.908) da %17,63 artış söz konusu. Geçen hafta ortalama can kaybı 7.041 idi, bu hafta ise bu rakam (52.826/7) 7.547'ye çıkmış görünüyor. Aradaki fark (7.547-7.041) 506 seviyesinde.

 

Türkiye'deki vefatlar üç haftadır 70 binin üstünde. 22 Kasım itibariyle de maalesef 75.235 oldu.  Buna göre bir hafta içinde (75.235-73.746) 1.489 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.489-1.432=) 57 daha fazla vefat, (1.489/73.746) %2,02 artış anlamına geliyor. Bir başka açıdan günlük ortalama (1.489/7) 213 vefat anlamına geliyor. Halbuki geçen hafta bu sayı 205 idi. Her ne kadar geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayılarında (213-205) 8 kadar bir artış az gibi görünse de her canın kaybı bizim için önemli. Maalesef hala her gün bir uçak dolusu insan kaybetmeye devam ediyoruz.

 

Ancak 22 Kasım itibariyle iyileşenlerin toplamı 8.120.882'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 94,47%'i demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 93,86% idi. Yine çok küçük de olsa (94,47-93,86) %0,61 artış var. Bu hafta da geçen iki haftanın umut verici gelişmesinin devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların hep üstünde gerçekleşiyor. Ortalama olarak her gün 23.485 yeni vakaya karşılık 29.524 kişi iyileşmekte.

 

Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında gözlenen yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu. Aşılama oranlarında yavaş da olsa artış sürüyor. Bir hafta önce 15 Kasım itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,01%  ve 2. doz ortalaması ise 80,08% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(55.867.039), 2. (49.707.889) ve 3.(11.685.335) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamı da 118.559.680'e yükselmiş durumdaydı.

 

Bugün 22 Kasım itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,33% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 80,70% olmuş. Ayrıca 1.(56.067.208), 2. (50.093.635) ve 3.(11.935.075) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 119.473.872'ye ulaşmış durumda.

 

Bu verilere göre; her gün ortalama (119.473.872-118.559.680=914.192/7=130.599 doz aşılama yapıldığı ve bir haftada (914.192/118.559.680) binde 7,7 kadar bir artış gerçekleştiği anlaşılıyor. Ancak bir başka açıdan da aynı veriler geçen haftaya göre günlük ortalamada (130.599-142.480) -11.881 kadar bir azalma, yani (11.881/142.480) %8,34 bir azalış olduğunu gösteriyor. 

 

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (II)

 

“Susurluk için ne yapabiliriz?” sorusuyla başlayan ve “Bir Stratejik Plan Önerisi” olarak şekillenen çalışmamız Rabbime hamd olsun ki bitmiş bulunuyor. İki yıldır devam eden bu süreçle; ‘Neredeyiz?, Nereye ulaşmak istiyoruz?, Ulaşmak istediğimiz noktaya nasıl gideriz? Ve Başarımızı nasıl değerlendiririz?’ şeklinde ifade edilebilecek dört temel soruya cevap aradık.

 

Neticede ortaya çıkan vizyon öngörümüz Susurluğun 2023-28 döneminde yükselmesini arzu ettiğimiz seviyeyi, strateji ve hedeflerse o noktaya nasıl ulaşabileceğimizi gösterecekti. Böylece, '2023-28 dönemi beş yıllık orta vadeli, Bölgesel bir stratejik alt plân'  önerimiz tamamlanmış, halen bulunulan nokta ile ulaşılmak istenen durum arasındaki yol tarif edilmiş olacaktı.

 

12 Şubatta ‘Stratejik Plan’, 19 Şubatta ‘Bölgesel planlar’, 26 Şubatta ‘5n 1k formülü’ ve 4 Martta ‘Anlamadan olmaz’ başlıklı yazılarım Susurluk REİS gazetesinde peş peşe çıktılar. Böylece ‘Susurluk için 2023-28 dönemine odaklanmış, daha sonrası için de güncellenebilen orta vadeli bir stratejik plân yapılmalıdır’ önerimizin temelleri atılmış, plan çalışması yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştı. Nitekim Coronanın ülkemizde başladığı gün, yani 11 Martta stratejik plan çalışmasının ilk aşaması olan ‘Neredeyiz?’ sorusuna girmiş olduk.

 

Böylece 11 Martta ‘Çakırdikenleri’, 25 Martta ‘Ziraat Fakültesi’, 1 Nisanda ‘Bakir olmanın gücü’ yayınlandılar. Ardından 8 Nisandan 15 Temmuza kadar WhatSapp grubumuzla birlikte tam 15 hafta boyunca Güçlü/zayıf yönler, Fırsat/tehditler üzerinde tarama çalışması yapıldı. 

 

Bu aşama ‘Durum (SWOT) analizi’ denilen bir yöntemdi. Böylece Stratejik plan önerimizin ilk aşamasında Susurluğun güçlü ve zayıf yanları ile karşılaşabileceğimiz fırsat ve tehditler değerlendirilerek Durum Analizimiz (GZFT)   tamamlanmış oldu.   Ortaya çıkan tablo artık üzerinde konuşulabilecek bir panorama çizmiş, aynı zamanda ‘Neredeyiz?’ sorusunun cevabı da listelenmişti. 

 

İlk aşamada Susurluğun sahip olduğu güçlü ve zayıf yönler ile karşı karşıya olunan fırsat ve tehditler 12 adet sektör/alan bağlamında değerlendirilmişti. Bunlar: ’GY.01-NÜFUS VE SOSYAL HAYAT, GY.02-KONUM, GY.03-KALKINMA VE TEŞVİKLER,  GY.04-ULAŞIM, GY.05-LOJİSTİK, GY.06-ENERJİ VE DOĞAL KAYNAKLAR, GY.07-TURİZM, GY.08-SANAYİ, GY.09-TARIM VE HAYVANCILIK, GY.10-SAĞLIK, GY.11-EĞİTİM ve SPOR, GY.12- KENTLEŞME VE ÇEVRE’  başlıklarını taşıyordu. Bu şekilde toplam 46 adet GÜÇLÜ YÖN, 42 adet FIRSAT, 44 adet ZAYIF YÖN ve 40 adet de TEHDİT belirlenmiş oldu.

 

Şayet bu çalışmanın başlangıcını 22 Ocak 2020'deki "Sıla-i Rahim" yazımızdan başlatacak olursak I. Aşama 15 Temmuzdaki "Güçlü ve Zayıf yanlar(X)" ile tam 6 ay sürmüştü. Bu konudaki yazılarım 26 hafta boyunca gazeteden, ayrıca yzyorum.blogspot.com" adlı sitemde "Gazete yazıları" başlığı altında yayınlanmıştı.

 

Ardından 22 Temmuzda ‘Nereye varmak istiyoruz?’ başlığıyla yayınlanan yazım Stratejik Plan önerimizin ‘Nereye ulaşmak istiyoruz?’ başlıklı ikinci aşamasını başlatmıştı. Bu aşama da 17 Şubata kadar tam 31 hafta, yani 8 ay sürdü.

 

Sonuçta bu süreçte öncelikle; DEĞERLER (8), İLKELER (5), MİSYON (1) ve VİZYON (1) önerimiz ortaya çıktı. Vizyonumuzu ‘YEŞİLELMA’ logosuyla sembolleştirdik. Buna dayanarak 3 TEMEL AMAÇ, 10 adet STRATEJİK AMAÇ ve 17 adet de izlenecek STRATEJİ belirlenmiş oldu.

 

21 Ekim 2020 tarihli gazetede yayınlanan "Yeşilelma yolu" başlıklı yazımda bu kavramları bir bütünlük içinde özetlemiş olduk. Ardından 28 Ekimde "Hedeflere doğru" yazımla durum analizi çalışmamızda ortaya çıkan başlıca sektör/alanlarına göre değerlendirmelere geçmiştik.

 

Bu çalışmada yöntemimiz vizyonumuzun üçayağı temel amaçlar, stratejik amaçlar ve uygulanacak stratejiler çerçevesinde güçlü yönlerimizi daha da güçlendirecek, zayıf yönlerimizi telafi edecek, fırsatlardan yararlandıracak ve tehditlerden koruyacak HEDEFLER öngörebilmekti.

 

60 kişilik WhatsApp grubumuzda Hakan Beytur en aktif katkıyı veren arkadaşımız oldu. Kasım ayına kadar da, Hüseyin İçöz, Fahrettin Şener, Şafak Mut, Şükrü Gür ve Yüksel Akış'tan oldukça yararlandım. Çalışmamıza Serdar Ramazan Topraktepe, Murat Savut, Metin Ayer, Murat Taşdemir, Yücel Kılıç, Sedat Recep Ural, Nuri Erdim ve Erhan Kaya'nın destek verdiğini görüyordum. Dua edenler de çoktu. Ancak büyük çoğunluk sessizdi.

 

4 Kasım 2020'de önemli bir hamleyle Kent Konseyi başkanı Luiz Erpınar ekibiyle birlikte, TSOB'dan da İlker Kurt ve Yücel sarı grubumuza dahil oldular. Bu arada hareketimizden haberdar olan Susurluk Kaymakamı 11 Kasımda emekli oldu ve 13 Aralıkta da yeni bir kaymakamın atandığını öğrendik. Bu sıralar grup olarak Belediye Başkanına, kaymakama, Siyasi partilere, TSOB ve Kent Konseyine bir dizi ziyaret yapılması gereğini konuşuyorduk.

 

Bu arada 16 aralıkta bir süre önce ilçe başkanlığını devreden Fahrettin Şener Kardeş gezetesinde yazdığı yazıyı grupta paylaştı. Bu yeteneğini nedense bize katkı vererek göstermemişti. 18 aralıkta Belediye başkanıyla telefonla görüştüm. Kendisine bir grup arkadaşın kendisini ziyaret edeceğini haber verdim.

 

20 aralıkta gruptan ayrı olarak Fahrettin Şener ve İlker Kurt'un kaymakama hayırlı olsun ziyareti yaptıklarını öğrendik. Fahrettin Şener'in gruptan ayrı hareketi, bizimle daha önce mutabık olduğumuz bilgileri paylaşmaması üzerine 21 Aralıkta gruptan çıkarılmasına neden oldu. Bu durum aralarında İlker Kurt, Yücel Sarı ve diğer birkaç kişinin de gruptan ayrılmasına yol açtı.

 

Aynı gün Hakan Beytur bizi temsilen Belediye Başkanını ziyaret etti. Ancak görüldü ki sayın başkan bizi takip edip okumuyor, ilave olarak da hemen uygulanacak "hap projeler" bekliyordu. Zaten Stratejik Plan yaklaşımına ne kadar uzak olduğu "Neden 2023-28?" sorusuyla anlaşılmıştı.

 

Takip eden birkaç gün içinde yine Hakan Beytur tarafından Esnaf örgütü, Susurluk Ateşi derneği ve Ak parti ilçesi de ziyaret edilip gelinen nokta izah edildi. Kaymakamla görüşülmek üzere bir dosya hazırlandı. Ancak 23 Aralıkta Kent konseyinin de kaymakamla görüştüklerini öğrendik. 24 Aralıkta Yücel Kılıç gruptan ayrıldı. Zaten yeterince verim alamadığımız WhatsApp grubu artık teklemeye başlamıştı.

 

Mecburen bir alternatif platform ve duyurma gereği anlamında Murat Taşdemirin kurduğu Hüseyin İçöz'ün yöneticilik yaptığı "Susurluklular" face grubundan yararlanmayı düşündüm. Bu sırada Hakan Beytur 4 Ocak saat 11.30'da kaymakamla görüşme randevusu almıştı. Ancak sadece Murat Savut'la gidebildiler. Raporu verdiler ama görüşme pek umut verici değildi.

 

7 Ocakta Kent konseyi başkanı Luis Erpınar ve ekibi de gruptan ayrıldı. Son olarak 11 Ocakta Murat Taşdemir de gruptan ayrılınca artık bu WhatsApp grubundan bir yarar çıkmayacağı anlaşılmış oldu. Kısa bir duyuru yaparak artık WhatsApp kullanmayabileceğimi, isteyenlerin de ayrılabileceğini duyurdum. Bu arada Tarım ve hayvancılık hedefleri üzerinde çalışıyordum ve artık geri kalan yolu yalnız yürüyecektim.

 

Nihayet, 17 Şubat 2021 de "KENTLEŞME VE ÇEVRE" hedefleriyle birlikte II.Aşama da sona ermiş oldu. Böylece: Nüfus Ve Sosyal Hayat İçin 11, Konum için 9, Kalkınma Ve Teşvikler için 19, Ulaşım için 9, Lojistik için 9, Enerji Ve Doğal Kaynaklar için 18, Turizm için 25, Sanayi için 32, Tarım Ve Hayvancılık için 86, Sağlık için 12, Eğitim Ve Spor için 18 Ve Son Olarak Kentleşme Ve Çevre’ için de 30 olmak üzere TOPLAM 278 HEDEF ortaya çıkmıştı.

 

(Devam edecek)