2 Eylül 2021 Perşembe

02 Eylül 2021 21:30 Perşembe CORONA GÜNLERİ..............................Sonbaharın düşündürdükleri

Eylül girerken

Bugün 01 Eylül 2021 Çarşamba, ayın ve sonbaharın ilk günü. Coronavirüs salgını ülkemizde 538.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 617 gün geçti. 

Dünkü Corona tablosu vaka sayılarında düşüş bekleyen herkesin moralini bozdu. Bugünkü 1 Eylül corona tablosunda da bir azalış göremedik. Son 24 saatte 23.946 vaka tespit edilirken vefat sayısı da maalesef 290’a çıkmış.

Yeniden 23 binin üzerine çıkan günlük vaka, hem de 290'ı bulan vefat sayıları bu sonbaharın da virüsle mücadele açısından çetin geçeceğini gösteriyor. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da sosyal medya hesabından vaka tablolarıyla ilgili yaptığı paylaşımda bizi bayağı korkuttu: "Tabloda durum böyle devam ederse, 2 haftada en az 335.000 yeni vakamız, 4.000 yeni can kaybımız olur!"

Bütün Türkiye'nin gözü kulağı %75 'in üzerine çıkıp "maviye dönüşecek" illerde.. Bütün Türkiye'nin gözü kulağı %75'in üzerine çıkıp "maviye dönüşecek" illerde. 

 

Çok şükür ki şu anda aşılama oranı %55'in altında "kırmızı" listede hiçbir ilimiz kalmadı. Halen "Turuncuda" görünen (%56-65) illerimiz şöyle: 9.ncu BAYBURT (%64,6), 8.nci BATMAN (%63,8),7.nci BİNGÖL (%63,3), 6.ncı BİTLİS (%61,9), 5.nci MUŞ (%61,2), 4.ncü MARDİN (%60,6), 3.ncü DİYARBAKIR (%60,1), 2.nci GÜMÜŞHANE (%59,0) ve 1.nci ŞANLIURFA (%57,8). Bu iller arasında yer alan Siirt (%66,1) güçlü bir aşılama kampanyası sonucu turuncu listeden çıkıp "sarılar" (%66-75) arasına girmeyi başardı. 



Virüsün "Delta" varyantı aslıda sade bizi değil bütün dünyayı da zora soktu. An itibariyle tüm dünyada tespit edilen vaka sayısı neredeyse 220 milyona (218.697.710) ulaşacak gibi. İyileşenler bu rakamın %89,4'ünü (195.552.880) oluşturuyor. Can kayıpları ise 4,5 milyonu aşmış (4.536.837) durumda. Buna göre ölüm oranı %2,1 dolayında.

 

Dünyada günlük yeni vaka sayısı (+193.767) yeniden 200 binlere doğru tırmanıyor. Can kayıpları ise dün itibariyle toplam +5.018 olmuş. Tedavi Sürecinde olanların sayısı 18.607.635, durumu Kritik olan yoğum bakım hastaları ise 106.235 gözüküyor.


Günlük vaka sayıları diğer ülkelerde de yüksek. Önemli bir kısmı açıklamamış. Kayıtlarda gözüken bazı ülkeler bu konuda örnek vermek için yeterli: Rusya 18.368, İran 33.170, Endonezya 10.337, Meksika    11.146, Filipinler 14.216, Malezya 18.762, Japonya  17.713 ve Tayland 14.802.

 

Kıtalar arasında en fazla vaka (70.259.533) sayısı Asya'da. Günlük vakalarda yine Asya (142.464) önde, onu Avrupa (32.301) takip ediyor. Can kayıplarında Avrupa (1.174.187) Güney Amerika (1.130.597) ve Asya'dan (1.038.021) daha fazla. Günlük can kaybı sıralaması da şöyle: Asya (3.080), Avrupa (913) ve Kuzey Amerika  (873). 



Vaka sayılarına göre 3 milyonun üstünde bulunan ilk 15 ülke şöyle sıralanıyor:  1-ABD 40.114.099, 2-Hindistan 32.810.892, 3-Brezilya 20.777.867, 4-Rusya 6.937.333, 5-Birleşik Krallık 6.789.581, 6-Fransa 6.765.708, 7-Türkiye 6.388.331, 8-Arjantin 5.185.620, 9-İran 5.025.233, 10-Kolombiya 4.909.086, 11-İspanya 4.855.065, 12-İtalya 4.539.991, 13-Endonezya 4.100.138, 14-Almanya 3.955.418 ve 15-Meksika 3.352.410. Görüldüğü gibi burada ülkemiz 7.nci sırada bulunuyor. Bu arada vaka sayısı 1 milyonun üstünde olan ilk 35 ülkenin tüm dünya vakalarının %86,8’ini oluşturduğunu da belirtelim.

Aynı ülkeler 50 binin üstünde can kaybına göre sıralandığında:  1-ABD 657.910, 2-Brezilya 580.525, 3-Hindistan 439.054, 4-Meksika 259.326, 5-Peru 198.295, 6-Rusya 184.014, 7-Endonezya 133.676, 8-Birleşik Krallık 132.535, 9-İtalya 129.221, 10-Kolombiya 124.945, 11-Fransa 114.444, 12-Arjantin 111.812, 13-İran 108.393, 14-Almanya 92.730, 15-İspanya 84.340, 16-Güney Afrika 82.261, 17-Polonya 75.358, 18-Türkiye 56.710 ve 19-Ukrayna 53.833. Ülkemiz bu listede de 18.nci sırada yer alıyor. Bu arada can kaybı 10 binin üstünde olan ilk 35 ülkenin tüm dünyadaki ölümlerin %87,8’ini oluşturduğunu da belirtmiş olalım.

Bizimle hemen hemen aynı nüfusa sahip iki ülke Almanya ve İran'la karşılaştırıldığımız zaman. Vaka sayısı açısından (6.388.331) her iki ülkeden (İran 5.025.233 / Almanya 3.955.418) de fazla olduğumuz görülüyor. Ancak can kayıplarına baktığımızda ülkemizdeki toplam vefat sayısının (56.710) bu defa o ikisinden (İran 108.393 / Almanya 92.730) de az olduğu anlaşılıyor.        

----------

Bugünkü aşı tablosuna göre 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı %60'ı geçmiş (60,20). Birinci doz aşı uygulananların oranı da yüzde 78'i geçmiş (78,24) gözüküyor. Bugüne kadar yapılan aşı sayısı da toplam 95 milyona yaklaşmış (94.873.884 94.167.554) bulunuyor. Bu çerçevede 1.doz uygulanan kişi sayısı 48.563.507, 2.doz uygulanan kişi sayısı 37.368.108 ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.661.464'e ulaşmış. Son 24 saatte yapılan aşı miktarı ise toplam 706.330.

 

Bu arada bugün itibariyle aşılama risk haritasında Bayburt da %65,1 aşılama oranına ulaşarak “Turuncudan” “sarı” kategoriye yükselmiş. Böylece turuncu renkte 8 il kalmış durumda. Bunlar: Batman, Bingöl, Bitlis, Muş, Mardin, Diyarbakır, Gümüşhane ve Şanlıurfa illeri. “mavi” kategoride yani aşılamada %75’i geçen illerimiz ise: Muğla, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Tekirdağ, Amasya, Aydın, Yalova ve Eskişehir.

Hazan Mevsimi 

Bugün 02 Eylül 2021 Perşembe. Coronavirüs salgını ülkemizde 539.ncu gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 618 gün geçti. Bu arada bir sonbahar-kış, iki bahar-yaz mevsimini geride bıraktık. Son yazın kavurucu sıcaklarından sonra işte "Eylülde gelen" bir sonbahar daha.  


Eylül, yeni başlangıçların, heyecanların, biraz da hüzünlerin ayı sayılır. Yumuşak serin bir esinti, sarı sarı düşen yapraklar zamanıdır. Her düşen yaprak yaşanan ayrılıkları hatırlatır. Bir nevi melankoli mevsimidir sonbahar. Ve bu yüzden eylül ayı bir çok edebiyatçı, şair ve müzisyen için ilham kaynağı olmuştur.

 

Eylüle hazan mevsimi denmesinin sebebi sararıp dalından düşen yaprağın toprağa düşüş anı. O anlar romantizm yüklü ve iç çekilen duygulara sebep oluyor. En romantik mevsim kabul edilmesi bu yüzden. Meselâ gençliğimin en sevilen şarkılarından biri "Sonbahar yaprakları" idi. Büyük sanatkâr Rahmetli Yıldırım Gürses'in bestesiydi ve en çok da ondan dinlemeyi severdim:

Düşen bir yaprak görürsen beni hatırla demiştin/Biliyorsun seni ben sonbaharda sevmiştim/Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklar/Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma/Rüzgarla düşen yapraklar daima senin hayalin/Yine bir sonbaharda döneceksin sen bana/Her sonbahar gelişinde sarı sarı yapraklar/Kuru dallar arasında sen gelirsin aklıma


Sonbaharın başlangıcı olan Eylül aynı zamanda bir geçiş ayıdır. Yaz yerini yavaş yavaş sonbahara bırakır bu ayda. Bu anlamda hoş bir zaman aralığıdır. Belki ilk yarısında tasasız neşeli yaz günleri yaşanır tatlı tatlı. İkinci yarıda artık rüzgarlar esip yapraklar düşmeye başlayınca sonbahar geldi demektir.


Eylül'ün hakim rengi sarıdır. Ancak yeşilden, kızıla, oradan sarıya ve nihayet kahveden kül rengine dönen oldukça renkli bir zaman dilimidir aynı zamanda. Bunun için "Eylül bir ay değil, bir aylık ayrı bir mevsim gibidir" denmiş ya. Yazın yakan, kışın donduran yerler Eylülde ferahtır ve tam da gezilesi durumdadır. Uzun yürüyüşler, doğa sporları yapılabilir, yumuşak ikliminde denize girilebilir, güneşten bunalmadan tatlı tatlı kitap okunabilir. Çünkü, yazın taş atsan düşmeyecek yerlerde kalabalık azalır, özellikle gezmek bir zevktir Eylülde. 


Ümit Yaşar Oğuzcan  "Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa/Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar" diyor bir şiirinde Eylül için. 

Bir eylüldü başlayan içimde/Ağaçlar dökmüştü yapraklarını/Çimenler sararmıştı/Rengi solmuştu tüm çiçeklerin/Gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı/Katar gidiyordu kuşlar uzaklara/Deli deli esiyordu rüzgar/Dağılmıştı yazdan kalan ne varsa/Yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar…

Yirminci yüzyılın ilk günlerinde yayınlanan Mehmet Rauf’un “Eylül” isimli romanı edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman. Kahramanları Necip ve Suat’ın umutsuz aşkını konu edinmiş. Yazar kahramanlarının ruh halleriyle eylül ayı arasında çok güzel bir bağlantı kurarak şöyle anlatır bu hüzün ve ayrılık ayını:

“Eylül öyle bir ay ki geçen her güzel günü için ona minnettar olmak gerekliydi. Eylül esef ve özlem ayıdır, içine birkaç günlük kış hücumundan acı düştüğü için, insan o güzel havaların, devamlı yazın artık geçtiğini anlayıp esef eder ve özlem çeker.”

Aylar süren bunaltıcı pastırma sıcaklarından sonra Eylül ayı bol naneli sakız tadıyla girer hayatımıza. İnsan tam da yazın o yapışkan sıcağında bunaldığı zaman, belki sadece ince bir hırka gerektiren tatlı bir serinlikle "yaz gibiyi" devam ettirir. Son açık havalar muhteşem, ortam harika, Eylül; 12 ayın güzelidir adeta. Eylül’ü sevmek için böyle daha çok nedenimiz var. 

Eylülde yazlıkçılar, tatilciler, yazın ortadan kaybolan herkes şehre döner. Üniversite kazanan gençler için Eylül, heyecanla bekledikleri yepyeni bir hayatın başlangıcıdır. Çocuklar okullarına, öğretmenlerine, arkadaşlarına kavuşacakları için heyecanlıdırlar. Uzun ve dinlendirici yaz aylarından, tatilden, D vitaminlerini depolamış vaziyette dönen çalışanlar masa başına tazelenmiş şekilde otururlar.

Yılbaşı mı hayır! Bana göre senenin başı hep Eylül oldu bu yüzden. Eylül yeni başlangıçların, yenilenmenin, muhteşem dönüşlerin zamanıdır. Yaz boyunca tazelenir, yenilenir ve bileniriz. Hepsi de Eylül içindir, ona odaklanılmıştır. Artık bazı yeni kararlar alınmıştır hayatımıza dair. Fakat bu kararlar yılbaşındakiler gibi salt dilek ve temenni değildir. Bilakis Eylül; işleri gerçekleştirmenin, kararları uygulamanın ayıdır genellikle.

Yaz boyu sokakları inleten, denizleri, havuzları fetheden enerjik minikler Eylül’de çantalarını sırtlanıp okula dönerler.Trafik azıcık fenalaşsa da ebeveynler, yetişkinler nefes almaya başlarlar böylece. Özellikle de pandemi dönemini yaşamış çalışan anne babalar için okulların açılması, yüzyüze eğitim tam da "Oleyy!" denilecek bir hadisedir. 

Boşa düşen enerjiler yeni dönemi planlamaya, aktivite kovalamaya, misafir ağırlamaya ayrılır. Okulda dersler devam ederken yetişkinler sakinliğin tadını kitapla dergiyle çıkarır. Bu sebeple Eylül büyükşehirlerde bile huzurludur, güzeldir.

Ama bir açıdan da Eylül ailenin en yaramaz çocuğu gibidir. Hiçbir zaman ne yapacağı belli olmaz. Yazın bitiyor olmasının garip duygularıyla beraber sıcak mı olacak, soğuk mu belirsizliği yaşanır. Bu sebepten eylül hem hızlı hem de yavaş geçer. İçindeyken insan sıkılıyor gibi olur ama kışın sert günlerinde de herkes eylülü özleyecektir. Sevilen, kıyılamayan, yaptıklarına tebessüm edilen, sürprizlerle dolu bir "alacakaranlık kuşağıdır" Eylül.

Şiirlerde olduğu gibi albüm ve şarkılarda da en çok işlenen bir konudur eylül. Sonbaharın kapısına gelmişken biz de eylüle sarılan bir şarkı sözüyle yazımızı noktalayalım. Çünkü Pinhani grubunun "Eylül" şarkısı tam da salgın şartlarında bu aya uyan bir şarkı: 

Üç beş ay sonra belki her şey düze çıkar/Kalan sağlar birlikte kurtulurlar/Ben bi yelkovan akrebimse güneşle ay/Geçen her gün bir çizgiyle karşımda/Ay doğar güneş doğar/Ve ay yeniden doğar biter bi gün daha/Uyur tüm insanlar mışıl mışıl.

31 Ağustos 2021 Salı

01 Eylül 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı229..................................Str.2.4.3 Hedefleri (II)

Str.2.4.3 Hedefleri (II)

‘Susurluk için bir Stratejik Plan önerisi’ kapsamında Yeşilelma’ vizyonumuzun temel ayaklarından ikincisi olan ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ la ilgili çalışmamızı sürdürüyoruz. Geçen hafta ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ stratejik amacı için ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisine ait 9 hedefin ‘NASIL GERÇEKLEŞEBİLECEĞİNE DAİR’ önerilerimizi okumuştunuz. Şimdi sırada aynı stratejik amaç ve stratejiyle ilgili 9 hedef daha var. Bu hedeflerden 3’ü “08-SANAYİ”, 5i ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü ve 1’i de “11-EĞİTİM ve SPOR” alanıyla ilgili. Bu vesileyle yine belirtmiş olalım ki; şayet vizyonumuzun temel ayaklarından biri ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ ise onun “StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ Stratejik Amacının olmazsa olmazı ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejisidir. O nedenle bu istikamet üzerindeki hedeflerin gerçekleştirilmesinde genel ortak ‘NASIL? elbetteki bu stratejimizin uygulanmasıyla gerçekleşecek. Burada da genel kuralımız; güçlü yönlerimize dayanmak, zayıf taraflarımızı onarmak, fırsatlardan yararlanmak ve tehditlerden sakınmak olacak. Bir başka deyişle Susurluk orta vadede diğerleriyle birlikte; ‘Güçlenme’’ stratejisi uygularsa; var olan güçlü yönlerini daha güçlü yapmayı, zayıf taraflarını da gidermeyi başarabilecek. Bu arada dış fırsatlardan yararlanıp, tehditlerden de sakınabilirse neticede ‘Kalkınmayı başarmış üretken bir Susurluk’ vizyonuna ulaşabilir.

               

Daha önceki aşamalarda “08-SANAYİ” sektöründe; “GY.08.1-Şeker fabrikası”, “GY.08.2-Yörsan’, “GY.08.3-Entegre et tesisleri”,”GY.08.4-Beyaz et tesisleri” ve “GY.08.5-Gıda sanayinin gelişmiş olması ve Konserve tesisleri” gibi güçlü yönlerimizle, “ZY.08.5-Yüksek teknolojili ya da teknolojik ürün üretiminin olmaması” şeklinde zayıf yönlerimizin olduğu görülmüştü. Bu noktalardaki gücümüzün orta vadede daha da artması, zayıf taraflarımızın güçlendirilmesi için de bazı hedefler öngörülmüştü. Bu 3 hedef; “HDF.2.4.3.09-Şeker Fabrikası yan ürünlerini işleyen, değerlendiren yeni projeler talep etmek”,”HDF.2.4.3.10-Tarıma dayalı Sanayi ve Lojistik Bölge için makro bir plan yapmak” ve “HDF.2.4.3.11-Savunma sanayinin yüksek teknoloji gerektiren bazı parçalarının Susurluk’ta üretilmesine talip olmak’ olarak belirlenmişti. Bu bağlamda şayet ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklindeki stratejik amacımızın “Str.2.4.3-Güçlenme”stratejisini izlersek Susurluk için çok önemli bazı konularda güçlenme imkânını da aralamış oluruz.  Bu bağlamda ÖZELLİKLE SUSURLUĞUN CAN DAMARI ŞEKER FABRİKASINDA ÜRETİMİN YIL BOYU YAPILABİLMESİNE YÖNELİK ARAYIŞLARA KULAK VERMEK, İLGİ GÖSTERMEK VE DESTEK VERMEK ZORUNLULUĞUMUZ VAR.  Yöremizdeki pancarın sulu tarım nedeniyle düşük şeker oranı olduğunu biliyoruz. Kota ve çeşitlenen ürün yelpazesi sebebiyle pancar ekim sahalarının giderek daraldığını da. Bu yüzden MIKTAR OLARAK AZ AMA KALITELI, SADECE SUSURLUKTA ÜRETILEN BIR ŞEKER MARKASINA SAHIP OLMAK BIR ÇIKIŞ YOLU OLABILIR. YA DA ŞEKERIN SAĞLIKLI KATKI MADDESI OLARAK, YAN ÜRÜN OLARAK KULLANILDIĞI BAŞKA ÜRÜN ÇEŞITLEMELERINE GIRMEK NEDEN OLMASIN? Ayrıca bölgemizin tarım ve hayvancılık ağırlıklı olması dikkate alınarak şeker dışında başka alanlara da yönelmek mümkün. Örneğin FABRİKA YAN ÜRÜNÜ OLAN KÜSPE, MELAS VE SICAK GAZ ATIĞININ YENİDEN DEĞERLENDİRİLMESİ ÜZERİNE ODAKLANILABİLİR.  MELAS ÜZERINE ÖZEL BIR YATIRIM YAPILMASI HALINDE KIMYASAL ÜRÜNLER DE ÇIKARABILIR BU TESIS. Daha evvel başlatılıp da yarım kalmış kuru küspe projesinin yeniden ele alınması, melasla ilgili ek tesislerle fabrikaya kimyasal bir boyut kazandırma ya da üretilen şeker kullanılarak sadece bizde olan markalı bir şeker, özgün aromatik şerbet, meyve suyu ya da çikolata ürünleri vb. alternatifler neden düşünmeyelim ki? ANKARA ŞEKER FABRİKASI’NDA KURULAN SERA UYGULAMASI BU TÜR ARAYIŞLARA SOMUT BİR MİSAL. SUSURLUĞA DA BENZER BİR SERA YAPILMASI SON DERECE YARARLI VE UFUK AÇICI OLACAKTIR. Bu topraksız seracılık fabrikada yapılan üretim neticesinde oluşan ısıdan yararlanılarak çalışıyor. Zira bu ısının soğutulması ayrıca bir maliyet konusu. Hâlbuki bu enerjiyi sera ısıtmasında kullanmak hem maliyeti düşürüyor hem de yeni bir üretime vesile oluyor. ŞEKER FABRİKASI YAN ÜRÜNLERİNİ İŞLEYEN, DEĞERLENDİREN YENİ PROJELER TALEP ETMEK  hedefi bize bu konuda yeni ufuklar açabilir. Böyle ÖZGÜN VE YENİLİKÇİ FİKİRLER FABRİKAMIZIN YIL BOYU ÇALIŞMASINI SAĞLAYABİLECEĞİ GİBİ ÇİFTÇİMİZ, HAYVANCIMIZ VE İLÇE EKONOMİMİZİ DE CANLANDIRIP GÜÇLENDİREBİLİR. Günlük 7 bin ton üretim yapan Şeker Fabrikamız Susurluk için olduğu kadar, bölge için, Balıkesir ve ülkemiz için çok önemli.  BURADA YAPILAN ÜRETİMLE ÇİFTÇİ VE HAYVANCIMIZDAN İŞÇİMİZE, KAMYONCUMUZDAN İLÇE ESNAFIMIZA, HATTA BU ÜRÜNLERİ KULLANAN PEK ÇOK İMALATÇIYA KADAR PEK ÇOK KESİM KAZANIYOR. HEM ÇİFTÇİMİZİN ÜRÜN VERİMLİLİĞİNİ HEM DE FABRİKAMIZIN VERİMLİLİĞİNİ ARTIRMAK İSTİYORSAK HER SENE FABRİKA ÇALIŞACAK SERONOMİLERİYLE YETİNMEMELİYİZ. Sıcak atık gazdan yararlanılarak kurulan topraksız sera gibi fabrikada üretim esnasında ortaya çıkan tüm yan ürünlerden maksimum verim alabilme çalışmalarının da ısrarla takipçisi olabilmeliyiz. SUSURLUK İDARE VE SİYASETİNİN BU KONUYA DA AZAMİ İLGİ GÖSTERMESİ ARTIK BİR ZORUNLULUK. AYNI ŞEY YÖRSAN KONUSUNDA DA GEÇERLİ. YAPMAMIZ GEREKEN ŞEY ONUN İFLAS MASASINDA ÖLMESİNİ BEKLEYİP CENAZESİNİ KALDIRMAK DEĞİL, CANLANDIRIP YENİLEYEREK SUSURLUĞUN GELECEĞİNE KAZANDIRMAK OLMALIDIR. Böylece Susurluğun sanayi sektöründeki iki amiral gemisi yeniden ve daha güçlü bir şekilde kazanılabilir. Bu açıdan TARIMA DAYALI SANAYİ VE LOJİSTİK BÖLGE İÇİN MAKRO BİR PLAN YAPMAK  Susurluk için özgün bir model ortaya çıkarabilir.  BÜTÜN BU HEDEFLER İNŞALLAH MEVCUT TESİS VE İŞLETMELERİMİZİN YASAL BİR ZEMİNDE VE ÖZGÜN BİR MODELLE  GÜÇLENDİRİLMESİNİ SAĞLAYACAK ÖNERİLER. Öte yandan yüksek teknoloji konusunda da böyle bir strateji pekâlâ mümkün. Örneğin; SAVUNMA SANAYİNİN YÜKSEK TEKNOLOJİ GEREKTİREN BAZI PARÇALARININ SUSURLUK’TA ÜRETİLMESİNE TALİP OLMAK  şeklinde bir başka hedefimiz daha var. OLMAZ OLMAZ DEMEYİN, OLMAZ OLMAZ, OLABİLİR, OLMALIDIR DA.  İSTEMEYENE VERİLMEZ, İSTEMEK İÇİN DE ÖNCE NİYET VE İNANÇ GEREKİR. “Fabrika, marka ve tesislerimiz” bizim korunup geliştirilmesi gereken değerlerimizdir. Ayrıca “İstikamet üzere olmak”, “Amaç Birliğine riayet”, “Planlı değişim dönüşüm” ve “Birlikte başarmak” gibi ilkelerimiz de var.  Kuşkusuz bütün bu değer, ilke ve hedefler bize ‘KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’  amacımız için yardımcı olacaktır. 

Bu haftanın ikinci konusu ‘09-TARIM VE HAYVANCILIK’ için daha önce orta vadede Susurluk için;“FRS.09.9-Büyümekte olan Meyve Ve Sebze Sektörü”,“FRS.09.10-Giderek güçlenen et ve süt ürünleri pazarı” ve “FRS.09.13-Organik gıda pazarının büyümesi ve geleceğe yönelik beklentiler” şeklinde bazı fırsatların söz konusu olabileceği değerlendirilmişti. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu fırsatlardan ‘Str.2.4.3-Güçlenme’ stratejimiz sayesinde yararlanılabileceği varsayımından hareketle; ”HDF.2.4.3.12-Meyve Ve Sebze Sektörü içindeki üretim ve satış payımızı en az üçe katlamak”,”HDF.2.4.3.13-Yıllık kırmızı et satış miktarımızı en az 4.000 tona çıkarmak”,”HDF.2.4.3.14-Yıllık süt satış miktarımızı 30.000 tona çıkarmak”,”HDF.2.4.3.15-Organik gıda üretimimizi her yıl %12nin üzerinde büyütebilmek” ve “HDF.2.4.3.16-Organik tarıma dayalı üretimde bölgemizde lider olmak” şeklinde 5 hedef tespit edilmiş oldu. Kuşkusuz öngörülen bu fırsatlar, Susurluğun gelişmesini kolaylaştıracak, hızlandıracak ve destekleyecek birer birer dış fırsat. Bu yüzden de değerlendirilmeleri gerekiyor. ÜLKEMİZ DÜNYADA, EN BÜYÜK 10 MEYVE-SEBZE ÜRETİCİSİ ARASINDA. Ekolojik ortam, sözleşmeli üretim, gıda işleme sektörüne kolay pazarlama ve ihracat imkânları ile Türkiye meyve sebze sektöründe 49 Milyon ton üretim ve 2 Milyar $ ihracat ile dünyada; Sebze üretiminde 4.ncü,  Meyve üretiminde ise 6.ncı Sırada. Bu bağlamda Türkiye 64 Milyar $’lık yaş; 7,2 Milyar $’lık kurutulmuş, dondurulmuş ve İşlenmiş meyve-sebze pazarının tam ortasında yer alıyor. Gelişen bölgesel ticaret nedeniyle Meyve Ve Sebze Sektörü çok hızlı büyümekte.  ARTAN İÇ TALEP VE AVRUPA, ORTA DOĞU VE AFRİKA GİBİ BÜYÜK PAZARLARA YAKINLIK GİBİ AVANTAJLARA SAHİBİZ. AYRICA GELİŞMİŞ BİR MEYVE SEBZE İŞLEME ENDÜSTRİMİZ VAR. Bu da yatırımcılar için önemli fırsatlar sunuyor. Biz de Susurluk olarak MEYVE VE SEBZE SEKTÖRÜ İÇİNDEKİ ÜRETİM VE SATIŞ PAYIMIZI EN AZ ÜÇE KATLAMAK  hedefiyle çalışmalıyız. TÜRKİYE’DE SON YILLARDA HAYVANCILIK SEKTÖRÜNDE ARTAN TALEPLER DOĞRULTUSUNDA YATIRIM YAPMAK OLDUKÇA CAZİP HALE GELDİ. ZİRA SEKTÖRDE CİDDİ YATIRIM TEŞVİKLERİ VAR. Öte yandan hammaddesini hayvancılıktan sağlayan şekerleme, dondurma, dondurulmuş gıda gibi sektörlerin de hayvancılık ürünlerindeki talebi artırması bekleniyor. Kaldı ki hali hazırda büyük ve giderek de büyümekte olan bir et ve süt ürünleri pazarımız var. Bu bağlamda birçok önemli dış pazara da yakınız. 2013 YILI SONU İTİBARI İLE 52.400 TONU BÜYÜKBAŞ, 1.536 TONU KÜÇÜKBAŞ OLMAK ÜZERE TOPLAM 53.936 TON ÇİĞ SÜT ÜRETİLMİŞTİ. SANAYİ İŞLETMELERİ TARAFINDAN TOPLANAN SÜT BU MİKTARIN YAKLAŞIK %45’İ OLDUĞUNA GÖRE 24.300 TON CİVARINDA SÜTÜN İŞLENDİĞİNİ SÖYLEMEK MÜMKÜN. Bu noktada Yörsan’ın öyle ya da böyle 2023’e kadar yeniden kazanıldığını var sayacağız. Diğer yandan ülkemizde 2019 yılında ise üretilen toplam kırmızı et miktarının 1 milyon 186 bin ton civarında olduğu tahmin ediliyor. 2020 yılının et üretim hedefi ise 1,5 milyon ton olarak öngörülmüş. Kişi başı yıllık kırmızı et tüketiminde 14,3 kg seviyesine geldik. Dünya kırmızı et üretiminde ise %1,5 pay ile 11. sıradayız. İLÇEMİZDEKİ KIRMIZI ET ÜRETİMİ İSE 2015 YILINDA 6.099 TON OLARAK GERÇEKLEŞMİŞ. BU MİKTARIN YAKLAŞIK ANCAK %15’İ BORSADA İŞLEM GÖRÜYOR. Böyle bir ortamda daha da güçlü hale gelmek için kendimize YILLIK KIRMIZI ET SATIŞ MİKTARIMIZI EN AZ 4.000 TONA ÇIKARMAK’ ile YILLIK SÜT SATIŞ MİKTARIMIZI 30.000 TONA ÇIKARMAK  gibi net hedefler koymamız gerekiyor. DİĞER YANDAN DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE ORGANİK TARIMDA HIZLI BİR BÜYÜME GÖZLENİYOR. Meselâ Dünya Organik Gıda Pazarı değeri her yıl ortalama % 10,5 artışla büyüyor. Organik gıda pazarının büyümesi  ve geleceğe yönelik beklentiler Türkiye için önemli bir başka fırsat alanı. Bu bağlamda da özellikle gıda ve içecek sektörleri ile öne çıkmış durumdayız. 2015 verilerine göre Türkiye’de; 515 Bin ha alanda organik tarım yapılıyor. 197çeşit ürünle 1,82 Milyon ton organik üretim kapasitesine sahibiz. ORGANİK TARIMA UYGUN YETERLİ TOPRAK, TEKNİK ALT YAPI, AB MEVZUATINA UYUMLU MEVZUAT, AB PAZARLARINA YAKINLIK VE BU ALANA SAĞLANAN DESTEKLER BU ALANDA SON DERECE TEŞVİK EDİCİ FIRSATLAR. Bu sebeple dünyaya ayak uydurabilmek için ORGANİK GIDA ÜRETİMİMİZİ HER YIL %12’NİN ÜZERİNDE BÜYÜTEBİLMEK zorundayız. Bunu yapabilirsek ikinci aşamada ORGANİK TARIMA DAYALI ÜRETİMDE BÖLGEMİZDE LİDER OLMAK  hedefiyle ilerleyebiliriz.

Bu haftanın üçüncü konusu ‘11-EĞİTİM ve SPOR” için daha önce spor alanında;‘ZY.11.2-Görüş ve güç birliği olmaması” nın zayıf bir yönümüz olduğu düşünülmüştü. Neticede Stratejik planın uygulanmasıyla orta vadede bu zayıflığın negatif etkilerinden Str.2.4.3-Güçlenme stratejimizle kurtulabileceğimiz varsayımıyla; “HDF.2.4.3.18-Susurluğun spor alanında da güçlü olabilmesi için görüş ve güç birliği yapmak’ şeklinde 1 hedef öngörmüştük. HİÇ KUŞKUSUZ BU KONU ORTA VADEDE TELAFİ EDİLMESİ GEREKEN ZAYIF BİR YÖN VE BUNUN HİÇ BİR MAZERETİ YOK. Öyleyse bu konuda AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’’ vizyonumuza yönelip, ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak ‘stratejik amacımızı esas almamız gerekiyor. Çünkü ‘STR.2.4.3-GÜÇLENME’ STRATEJİSİ İZLERSEK GÖRÜŞ VE GÜÇ BİRLİĞİ OLMAMASI İLE İLGİLİ ZAYIF YÖNÜMÜZÜ TELAFİ ETME İMKÂNIMIZ OLABİLİR. Bu açıdan bir an evvel her konuda olduğu gibi SUSURLUĞUN SPOR ALANINDA DA GÜÇLÜ OLABİLMESİ İÇİN GÖRÜŞ VE GÜÇ BİRLİĞİ YAPMAK  hedefine odaklanmamız gerekiyor. Bu bağlamda yöneticiler, okullar, kulüpler ve sporcu yetiştiren hocalar mutlaka işbirliği içinde çalışmalılar.

Stratejik Plan yapılabilirse, 2023 yılından itibaren orta vadede ilçemizin geleceği için ‘Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ anlamında yapacak çok şey var. Ancak bunun için geçmişten gelen değerlerimizi unutmamak gerekiyor. Meselâ bir ‘Önce Vatan’ şehri olarak ‘DEĞ.2-Vatana sadakat’imiz böyle bir değer. ‘DEĞ.4-Yardımseverlik’ meziyetlerimiz de öyle. Ayrıca içerde ve dışarda; alanında deneyimli, yetenekli ve başarısını kanıtlamış DEĞ.5-Yetiştirdiğimiz değerli insanlarımız var. ‘Güçlenme’ konusunda onlardan niçin yararlanmayalım ki? Sahiplenilmesi gereken ‘DEĞ.6-Yöresel ürünlerimiz’ ve ‘DEĞ.8-Fabrika, marka ve tesislerimiz’ de bu alanda çok özel bir yere sahipler. Yine orta vadede KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK için DEĞ.9-Ulaşım ağları üzerindeki konumumuz’ ve ‘DEĞ.10-Cazip yatırım imkânları’ da ilçemiz için mutlaka değerlendirilmesi gereken avantajlar. ‘DEĞ.11-Bozulmamış doğal çevre’miz ise bizden sonraki nesillere aktaracağımız bir emanet durumunda. Ancak bu yolculuk kesinlikle ortak amaçlara dayalı etkin bir yaklaşım birliği ve temel ilkelere sarsılmaz bağlılıkla yürümeyi gerektiriyor. Nitekim bu amaçla tabloda da görüldüğü gibi; Hedeflerin gerektirdiği duruma göre bazen Ticaret ve Sanayi Odası Borsa(TSOB), Ziraat Odası (ZO) ve İlçe Gençlik Spor Müdürlüğü(İGSM) liderliğinde hareket edilmesi gerekebilir. Onlara da yerine göre Kaymakamlık(K), Belediye(B), Siyasi Partiler (SP), Kent Konseyi (KK),  İlçe Milli Eğitim  Müdürlüğü (İMEM), Köy Muhtarları (KM), Pancar Kooperatifi(PK), Süt Birlik (SB) ve diğer Sivil Toplum Kuruluşları(STK) destek verip Susurluk için etkin bir şekilde Siyasi Güç(SG) sağlayarak; Şeker Fabr.Gen.Müd (ŞFGM), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı(STB), Ticaret Bakanlığı (TB), Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (UAB), Milli Savunma bakanlığı (MSB), Tarım Orman Bakanlığı (TOB) ve Gençlik Spor Bakanlığından(GSB) yardım almayı sağlayabilmeliler. Uygulamalar Stratejik Plan Ekibinin(SPE) sekretaryasında yürütülürken, ihtiyaç duyulduğunda; Güney Marmara Kalkınma Ajansından (GMA) ve Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden (BBB) de yararlanılabilmeli. Ancak bütün bu çalışmalarda olduğu gibi Stratejik Plan Uygulamasının her alanında; ‘İLK.1-Önce insan, önce Susurluğun geleceği, Önce Vatan, İLK.2-İstikamet üzere olma, İLK.3-Amaç Birliğine riayet, İLK.4-Planlı değişim dönüşüm ve İLK.5-Birlikte başarmak’ yolculuğumuzun temel ilkeleri olmak durumunda. 

yyalcin3@gmail.com

31 Ağustos 2021 20:30 Salı CORONA GÜNLERİ...................................Haftasonu Eskişehir

Haftasonu Eskişehir 

Hafta sonu bir arkadaşımızın oğlunun düğünü için Eskişehir'deydik. En son üç sene önce hızlı trenle gitmiştik. Bu defa gidiş-dönüş yolculuğumuz özel araçla oldu. Ankara'dan sabah saat 11'de başlayan yolculuğumuz 13:30'da bitti. 

Bir gece kalacağımız için önceden Anadolu Üniversitesi Konukevinde yer ayırtmıştık. O yüzden Eskişehir'e girdiğimizde ilkin eşyamızı bırakmak için konukevine gittik. Sonra da biraz gezebilmek amacıyla doğru Odunpazarı semtine gittik.

Eskişehir, Türkiye'nin en kalabalık yirmi beşinci şehri. Anadolu'da sık görülen içinden su geçen kentlerden biri. Bu kez suyun adı Porsuk Çayı. Bir üniversite ve öğrenci yatağı Eskişehir. Osmangazi ve Anadolu Üniversiteleri burada. Bir de Anadolu üniversitesinden kopan yeni kurulmuş Eskişehir Teknik Üniversitesi var.

Eskişehir adı gibi eski bir yerleşim yeri. Frigya, Bizans, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı halklarına ev sahipliği yapmış. Şimdi de sanat kurumlarıyla, kültür ve sanat ortamıyla oldukça canlı bir şehir. Ayrıca Met helvası, Balaban köfte, Haşhaşlı çörek, Kalabak suyu, Çibörek ve Lületaşı ile meşhur. Özellikle lületaşı, Türkiye'de yalnız Eskişehir'de çıkarılıp işleniyor.

Eskişehir’deki değişim, özellikle de Odunpazarı gerçekten göz kamaştırıyor. Eskiden odun satılan bir pazar yeri iken tarihsel süreç içinde esnafı, evleri, camileri ve diğer sosyal mekanları ile gelişip Eskişehir'in merkez semtine dönüşmüş. Bugün yenilenen evleri, sokakları, cami ve müzeleriyle şehrin en turistik noktalarından biri.

Başarılı restorasyon çalışmalarıyla Odunpazarı’ndaki harap evler yenilenmiş. Osmanlı Sivil Mimarisi’nin en güzel örneklerini görmek mümkün. Genellikle ahşap hatıllı kerpiçle ya da moloz taşla yapılmışlar. Üst katları araları kerpiçle doldurulmuş ahşap malzemeyle yapılmış. Dar sokakları, bitişik düzen bahçeli evleri, çeşmeleri ve ufak meydanlarıyla adeta geçmişi konserve etmişler. Zaten bu nedenle bölge “Tarihsel ve Kentsel Sit Alanı” durumunda.

Günümüzde bu evlerin bir kısmı halen yine konut olarak kullanılmakta. Diğerleri ise müze, butik otel, kafe restoran ve hediyelik eşya işletmeleri olarak yaşatılıyor. 

Kurşunlu camii ve külliyesi, Odunpazarı semtinin önemli tarihi yapılarından. Caminin içi sadelik ve taş işçiliği ile dikkat çekiyor. Hemen yanıbaşındaki Kurşunlu kütüphanesi tezhip çalışan hoca ve öğrenciler için ayrılmış. Külliye; Çoban, Gazi, Melek lakabları ile bilinen Osmanlı vezirlerinden Çoban Mustafa Paşa tarafından 1517 -1525 yılları arasında inşaa ettirilmiş. Osmanlı’da adı bilinen ve Mimar Sinan’dan önceki ilk mimarbaşı Acem Ali’nin eseri olduğu tahmin ediliyor. 

Külliye Cami dahil, 20 odalık zaviye ve medreseden oluşuyor. Bir öğretim yeri, tabhane, misafir odaları ve imareti var. Zaviyedaha sonraları mevlevi dergahına çevrilmiş. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıyla da buradaki tasavvuf faaliyeti sona ermiş. Külliye’nin yedi bölümünden biri olan tabhane, günümüzde Eskişehir Sanat Çarşısı’na dönüştürülmüş. Başta lületaşı işçiliği olmak üzere hat, ebru, tezhib, kilim halı dokumacılığı ve gümüş işlemeciliği gibi el sanatlarına ev sahipliği yapıyor. 

Çarşıdaki küçük atölyelerde sanatçıların çalışması izlenebiliyor. Lületaşı Müzesi, çarşının karşısında. Buraya giriş ücretsiz. Yalnız ahşap eserler müzesi ile fotoğraf makineleri sergisine ücretle ziyaretçi alıyorlar. Külliyenin Odunpazarı’na bakan girişinin sağında Sıcak Cam Üfleme Atölyesi var. Solunda ise Cam Sanatları Merkezi bulunuyor. Burada üretilen cam obje ve takılar satın alınabiliyor.

Eskişehir'e gidilince "Çi Börek" yenmeden dönülmez. Kurşunlu külliyesine çıkan caddedin solunda piknik yerlerinde bulunan türden ahşap masalarını kaldırıma çıkarmış bir işletmenin çi böreği meşhurmuş."Görelim bakalım böreğinizi" deyip oturduk. Ayran ve şıra eşliğinde içinde 5'er adet olan 2 porsiyon çibörek yedik. Gerçekten de meşhur olduğu kadar varmış, güzeldi.

Odunpazarı'na gelip te Tiryakizade Kıraathanesine uğramamak mümkün mü? Tiryakizade Süleyman Ağa Camii altına açılan Tiryaki Zade Kıraathanesi bildiğimiz kahveler gibi değil. Bu mekân daha çok bir kütüphaneye benziyor. Hatta, toplantı, seminer ve sohbetler de yapılabiliyormuş. Kitapları, çalışma masaları, çayı, kahvesi ve irmik helvası meşhur.

TV’lerin,  bilgisayar ve akıllı telefonların olanca ağırlığıyla hayatımıza çöktüğü bir zamanda insanların okumaya ve birbiriyle konuşmaya vakit ayıramadığı bir gerçek. Alışılmış bir kahve mekanının insanların gazete, dergi, kitap ve insanla buluştuğu bir yer olması oldukça anlamlı.

Bu anlamda duygularını, düşüncelerini yakın dostlarıyla paylaşmak isteyenler için burası gerçekten bulunmaz bir buluşma mekânı. Kitap satılmıyor. İsteyen kütüphanelerdeki gibi ödünç kitap alabiliyor. Burası bir kahvehane, kahve değil. Oyun salonu hiç değil. Kıraathane statülü kültürel, bilimsel bir sosyal etkinlik merkezi. Geleneksel manada değerlerin buluşup bir birini tamamladığı bir yer.

Burayı "keşke burada yaşasaydım" diyecek kadar çok beğeniyorum. Laf aramızda irmik helvasını da. Limonata ve dondurmalı sıcak irmik helvamızı yerken ikindi ezanı okundu. Bu yüzden aceleyle çıktık ve namazımızı üst kattaki camide kıldık. Son derece ilginç bir ecdat yadigarı. Sadece yapı olarak değil, restorasyon süreci, isminin hikayesi ve zemin katındaki kıraathanesi ile de ilginç.

Eskişehir’de 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı tarafından ‘kalıcı eserler’ projesi kapsamında, yapılan restorasyon sırasında kitabesi okunmuş ve anlaşılmış ki 18. yy. sonlarında inşa edilen bu camiyi, Tiryakizade Süleyman Ağa yaptırarak vakf etmiş. 19 yy.’a tarihlenen caminin minaresi, kitabesine göre 1783/1784 yılı eseri.

Saat 6 gibi konukevine dönüp düğüne hazırlandık. Bir saat sonra da Tepebaşı semtinde bir bahçede yapılan düğündeydik. Oğlu evlenen arkadaşımızla Sakarya Üniversitesinde 1993-95 arası beraber Daire Başkanlığı yapmıştık. Düğüne birlikte geldiğimiz arkadaşımız da Genel Sekreterimizdi.

Bizi gece saat 22 civarında konukevine bıraktılar. Oda oldukça rahat ve temizdi. Sabah duşumuzu aldık ve aşağıya kahvaltıya indik. Orada bizi yine Sakarya Üniversitesinde birlikte çalıştığımız bir başka arkadaş bekliyordu. Aradan neredeyse 25 yıl geçmiş. Hem kahvaltı ettik hem de muhabbet. Anadolu üniversitesinde çalışıyor, konukevini de bize o ayarlamıştı.

Hazırlığımızı yaptık, hesabı ödedik ve görevliye teşekkür ederek konukevinden ayrıldık. Kızım "nereye gidebiliriz?"in çoktan planını yapmıştı. O yüzden doğruca "Haller gençlik merkezine" geçtik. Eskiden hal binasıymış. Restore edilip oldukça hoş bir "butik yeme içme ve alışveriş merkezine" dönüşmüş. İçinde tiyatro sahnesi bile var. Ama en çok bir muhallebicide yediğim "aşureyi" beğendim.

Ankara'dan beraber geldiğimiz diğer arkadaşımız da geldi, buluştuk. Bu arada düğün sahibi arkadaşımız evine davet etmiş. Mecburen davete icabet etmemiz gerekti. Dolayısıyla; Kentpark, Sazova ve Şelale parklarını gezemeyecektik. Hatta bugüne kalsın dediğimiz Eskişehir'in meşhur "Balaban köftesini" de yemek nasip değilmiş.

Düğün evi yine Odunpazarı semtinde bulunan tarihi Alaaddin caminin karşısındaydı. Tabi evde özel izzet ikramla karşılaştık. Bize çiğ börek ve balaban köfteyi unutturdu. Sonra da bizi 60 km. uzaktaki Çifteler Abbas  Halim Paşa köyündeki evlerine götürdüler. Yaklaşık bir dönümlük bir bahçe içindeki evlerine. Tabi evleri de güzeldi ama daha çok bahçeleriyle ilgilendik. Bir domates koparıp dakikalarca kokladım. O kokuyu ve lezzeti çocukluğumdan beri severim.

Akşam namazını köyün camisinde üç kişiyle cemaat olup kıldık. Zenginlik başa bela. Bir süre hocanın yalnızlığını ve zorluklarını dinledik namaz çıkışı. Artık hava da kararmıştı. Müsaade isteyip yola çıktık. Saat 20 gibi köyden çıkıp sola dönünce 40 km. sonra Sivrihisara ulaşmıştık. Sonra da ver elini Ankara. Saat 22.30 gibi bizi Gölbaşı'ndaki evimize bırakıp Eryaman'daki evlerine gittiler.

Böylece kısa süreli bir hafta sonu gezisi de bitmiş oldu. Memnunduk, çünkü bir taşla üç kuş vurmuştuk. İlki arkadaşımızın düğün davetine icabet etmiştik. Bu önemliydi. İkincisi Eskişehir Odunpazarı'nı yeniden gezmiş, çi böreğini ve dondurmalı irmik helvasını yemiştik. Üçüncüsü çok sevdiğimiz bir bahçede, çiçeklerin ve sebzelerin arasında odun ateşinde demlenen çayla dolu dolu bir üç saat geçirmiştik. Daha ne olsun?

Bundan sonra Eskişehir bizim hayatımızda daha fazla yer alacak. İlk torunumuz Nazlı bugün açıklanan YKS sonuçlarına göre; Eskişehir Teknik Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Tekstil tasarımı bölümünü kazanmış. Eskişehir Ankara'ya Adapazarı'ndan daha yakın. Dolayısıyla onun için önemli bir dönem başlarken bizim için de "Nazlı"lı bir süreç başlamış olacak. İnşallah hayırlı olur. 

---------------

Bugün 31 Ağustos 2021 Salı, ayın son günü. Coronavirüs salgını ülkemizde 537.nci gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 616 gün geçti. Bu günkü Türkiye Corona güncel tablosu ülkemizdeki vaka sayısını 21.893 olarak gösterdi. Halbuki dün 19.557, önceki gün de 17.332 idi. Maalesef zorlaya zorlaya yine 20 bini geçmiş olduk. 

Vefat sayısında da artış var. Dün 245 idi, bugün ise 252'ye çıkmış. Sosyal medya hesabından günlük tabloyu paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca vefatlardaki endişe veren görüntüye, "Farz edin ki bugün vefat eden 252 Covid-19 hastamızdan biri için şu an taziye veriyorsunuz. Testi pozitif çıkmış birini aramış, geçmiş olsun diyorsunuz. Bu tabloda yer alacak uyarı, tam o an düşünecekleriniz olsun" ifadesini kullanmış.

Bugünkü aşı tablosuna göre 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı henüz %60'a (59,75) ulaşmadı. Birinci doz aşı uygulananların oranı ise yüzde 78'e yaklaşmış (77,77) durumda. Türkiye'de bugüne kadar yapılan aşı sayısı toplam 94 milyonu geçerken (94.167.554) 1.doz uygulanan kişi sayısı 48.271.065, 2.doz uygulanan kişi sayısı 37.089.601 ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.549.712'e ulaşmış. Bu kapsamda son 24 saatte toplam 849.216 aşı uygulanmış bulunuyor.

En az bir doz aşı uygulananların oranının en yüksek olduğu 10 il sırasıyla Muğla, Çanakkale, Edirne, Kırklareli, Balıkesir, Tekirdağ, Amasya, Aydın, Yalova ve Antalya oldu. En az bir doz aşı yapılanların oranının en az olduğu iller ise Şanlıurfa, Gümüşhane, Diyarbakır, Mardin, Muş, Bitlis, Bingöl, Batman, Bayburt ve Siirt. Bu arada bugün itibariyle aşılama risk haritasında Kırıkkale ve Şırnak, %75 aşılama oranına ulaşarak mavi kategoriye yükselmiş oldular.

30 Ağustos 2021 Pazartesi

30 Ağustos 2021 22:00 Pazartesi CORONA GÜNLERİ.........................Ağustos biterken

Ay biterken son durum

Bugün 29 Ağustos 2021 Pazar. Coronavirüs salgını ülkemizde 535.ncü gününde. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 614 gün geçti. Cumartesi günkü Türkiye Corona güncel tablosu ülkemizdeki vaka sayısını 17.912 olarak gösterdi. Bugün de 17.332 olmuş.

Geçen hafta sonunu hatırlayacak olursak vaka sayıları 19.351 ve 18.622 idi. Hafta içinde de sırasıyla; 18.857, 19.191, 19.970, 19.616 ve 18.340 olmuştu. Sayının 18 binin altına inmesi elbette iyi bir şey ama umarım hafta sonuna has özel bir rölanti durumu değildir. Çünkü tehlikenin büyümediğini, kontrol altında olduğunu düşünmemiz için bir an evvel çok daha hızlı düşüp beş binlerin altına inmemiz lazım.

Zira vefat sayıları hala 250 dolayında değişiyor. Geçen hafta sonu bu rakam 232 ve 206 idi. Bu hafta sonu ise maalesef 245 ve 255'e çıkmış durumda. Oysa hafta içinde de sırasıyla; 232, 230, 217, 257 ve 244 olmuştu. Oysa bu sayıların da önce 200'ün altına, sonra 100'e, ardından da 50'lere doğru düşmesi lazım. Bu anlamda bugünkü vefat sayısı bizim için hala durumun "kırmızı" olduğunu gösteriyor.

Çare ne? Elbette ki çare aşılama. Oradan netice alana kadar da tedbirlere riayet.

Öbür yandan iki doz aşı olanların oranının da mutlaka %70'lerin üstüne çıkması gerekiyor. Bu eşik önemli çünkü o noktadan sonra artık ülkemizde bir toplumsal bağışıklıktan rahatça söz edebiliriz. Zaten bu durum önce vaka sayılarının çok çok düşmesine, peşinden de vefat sayılarını azaltmaya birinci dereceden etkili olacak.

Bu günkü aşı tablosuna göre 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı %59'u (59,02) henüz geçti. Muhtemelen birkaç gün içinde %60'a ulaşacak. Ancak %70'i bulması Eylülün ilk hafta sonunu bulabilir. Şu anda birinci doz aşı uygulananların oranı %77'yi (77,00) gösteriyor. 1.doz uygulanan kişi sayısı 47.797.199'a, 2.doz uygulanan kişi sayısı 36.636.290'a ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.350.826'ya ulaşmış bulunuyor. 

28 Ağustosta toplam 92.710.374 doz aşı yapılmış, bugünse bu rakam 93.004.856 gösteriyor. Böylece bu gün son 24 saatte toplam 294.482 doz aşı yapılabildiğini görüyoruz. Oysa dünkü rakam 962.829 idi. Düşüş nedenini bugünün Pazar olmasına bağlıyorum. Çünkü hafta içi mesaisinde günde bir milyon dolayında aşı uygulanabildiğini biliyoruz.

Bu hızla uygulanan 2 doz aşı oranının %60'lardan %70'lere çıkması çok önemli. Ama anlaşılıyor ki bu seviyeye ancak 6-7 Eylülde ulaşabileceğiz. Bunun anlamı daha en az bir ay; vaka sayılarının kısmen azalsa da 10 binin altına indirilemeyeceği demek. Dolayısıyla da bir ay geriden gelen vefat sayılarının da Eylül sonuna kadar 100'ler seviyesine çekilemeyeceği. 

Yani okulların açılacağı Eylül ayında, hatta Üniversitelerin yüzyüze eğitime başlayacakları Ekim ayında bile hala kritik durumda olacağız.  

Zafer bayramı

Bugün 30 Ağustos 2021 Pazartesi, Zafer Bayramı. Milletimizin Mustafa Kemal Paşanın başkumandanlığında 30 Ağustos 1922 tarihinde, bir Çarşamba günü Dumlupınar zaferi ile sonuçlanan Büyük Taarruz'unu anmak için kutlanan ulusal bir bayram.

30 Ağustos aynı zamanda resmi tatil. Sembolik olarak ülke topraklarının geri alındığı günü temsil etmekte. İlk kez 1924 yılında Afyon'da Başkumandan Zaferi adıyla kutlanan 30 Ağustos, ülkemizde 1926'dan itibaren Zafer Bayramı olarak kutlanıyor.

Zafer Bayramı'mız kutlu olsun. Cumhuriyetimizin kurucusu ilk Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, silah arkadaşlarına, aziz şehitlerimize ve gazilerimize rahmet diliyorum.

O dönem istiklal mücadelemizin bütün kahramanlarını, ayrıca çağlar boyu kanlarıyla canlarıyla bu toprakları vatan yapan tüm şehit ve gazilerimizi de minnetle anıyorum.

Büyük Taarruz, Kurtuluş Savaşı sırasında Türk ordusunun işgalci güçlere kesin bir darbe vurmak suretiyle Anadolu'dan atmak için planlanmış gizli bir harekât idi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 20 Temmuz 1922'deki oturumunda kendisine dördüncü kez olmak üzere Başkomutanlık yetkisi verilen Atatürk, taarruz kararını Haziran ayında almış ve hazırlıkları gizli olarak yürütmüştü.

Bu çerçevede Büyük Taarruz Ağustos'un 26'sını 27'sine bağlayan gece Afyon'da başlamış, Aslıhan civarında kuşatılan düşman birliklerinin Mustafa Kemal Paşa'nın bizzat idare ettiği Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde imha edilmesi ile zaferle sonuçlanmıştı.

Atatürk'ün başkomutanlığında yapıldığı için Başkomutanlık Meydan Muharebesi adıyla da bilinen Büyük Taarruz'un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir'e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922'de İzmir'in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtulmuştur.

İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de, 30 Ağustos tarihi sembolik olarak vatan topraklarının kurtarıldığı günü temsil eder. İlk kez 1924'te Dumlupınar'da Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Atatürk'ün katıldığı bir törenle Başkumandan Zaferi adıyla kutlanmış. Atatürk bu törende, millî ruhun canlı tutulmasının önemini vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi'nin temelini eşi Latife Hanım ile beraber atmış.

1 Nisan 1926'da kabul edilen Zafer Bayramı Kanunu'nda; 30 Ağustos Başkumandan Muharebesi gününün Cumhuriyet ordu ve donanmasının Zafer Bayramı olduğu, her yıl dönümünde bu bayram gününün kara, deniz ve hava kuvvetleri tarafından kutlanacağı belirtiliyor.

Ancak 1930'ların ortalarına kadar ilk tören gibi üst düzeyde gerçekleşen Büyük Zafer kutlaması veya anma töreni yapılmamış. Hatta Hava Kuvvetlerinin ülke savunmasında önemli bir yeri olması nedeniyle, Tayyare Cemiyeti de 30 Ağustos tarihini "Tayyare Bayramı" olarak adlandırmış.

Zafer Bayramı özellikle 1960'lardan itibaren daha kapsamlı ve katılımlı bir şekilde kutlanmış. 30 Ağustos her yıl, Türkiye'de askerî okulların mezuniyet törenlerini yaptıkları gün olmuş. Ayrıca tüm subay ve astsubay rütbe değişiklikleri de bu tarihte geçerli olmakta.

Zafer Bayramı uzun yıllar Genelkurmay Başkanı'nın tebrikleri kabul ettiği, ordunun silah ve teçhizatıyla resmi geçit yaptığı, gece de birliklerce fener alayları düzenlendiği bir bayram olarak kutlanmış. Son 10 yılda ise zafer bayramı bugünkü son şekliyle kutlanıyor.

Bugün ayrıca Coronavirüs salgınının ülkemizdeki 536.ncı günü. Dünyada ise Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 615 gün geçti. 30 Ağustos tarihli Türkiye Corona güncel tablosu ülkemizdeki vaka sayısını 19.557 olarak gösteriyor. Oysa dün 17.332 olmuştu. Önceki gün de 17.912 idi. Anlaşılıyor ki hafta sonu günlerindeki azalma yanıltıcı. Vaka sayıları hala her gün 20 binlerin hemen altında seyrediyor.

Vaka sayısı 2 milyonun üstünde dünyada 19 ülke var. Türkiye toplam 6.366.438 vaka sayısı ile bu listede 7.nci sırada. Türkiye'nin önündeki ülkeler; ABD (39.672.109), Hindistan (32.765.418), Brezilya (20.741.815), Rusya (6.901.152), Birleşik Krallık (6.757.650) ve Fransa (6.746.283). Azalma tamamen aşı oranının artmasına bağlı.

Türkiye'de vefat sayıları da hala 250 dolayında. Bugün de 245 olmuş.  Maalesef vefatlarda hafta sonu, mesai günü fark etmiyor. Vefatlar konusunda hala "kırmızı" hattayız. Toplam rakam 56.458 oldu. Tedavi Sürecinde 486.869 kişi, bunlardan durumu kritik olanlarsa 633 kişi.

Bu güne kadar 50 binin üzerinde can kaybı olan 19 ülke arasında Türkiye toplam 56.458 vefatla 18.nci sırada bulunuyor. Önündeki ülkelerse şöyle sıralanıyor: ABD 1nci (654.715), Brezilya 2.nci (579.330), Hindistan 3.ncü (438.546), Meksika 4.ncü (258.165), Peru 5.nci (198.167), Rusya 6.ncı (182.429), Endonezya 7.nci (132.491), Birleşik Krallık 8.nci (132.485), İtalya 9.ncu (129.146), Kolombiya 10.ncu (124.811), Fransa 11.nci (114.308), Arjantin 12.nci (111.383), İran 13.ncü (107.151), Almanya 14.ncü (92.649), İspanya 15.nci (84.146), Güney Afrika 16.ncı (81.830), Polonya 17.nci (75.340). 

Bir de aşılamaya bakalım. Bu günkü aşı tablosuna göre 18 yaş üstü nüfusta 2.doz aşı olanların oranı %59'u (59.23) henüz geçti. Muhtemelen birkaç gün içinde %60'a ulaşacak. Ancak %70'i bulması Eylülün ilk hafta sonunu bulabilir. Şu anda birinci doz aşı uygulananların oranı %77'yi (77,22) gösteriyor. 1.doz uygulanan kişi sayısı 47.929.111'a, 2.doz uygulanan kişi sayısı 36.765.581'a ve 3.doz uygulanan kişi sayısı ise 8.394.223'ya ulaşmış bulunuyor.

29 Ağustosta toplam 93.004.856  doz aşı yapılmış, bugünse bu rakam 93.318.338'i gösteriyor. Böylece bu gün son 24 saatte toplam 313.482 doz aşı yapılabildiğini görüyoruz. Bu rakam oldukça az.  Çünkü hafta içi mesaisinde günde bir milyon dolayında aşı uygulanabildiğini daha önce gördük.