23 Nisan 2021 Cuma

23 Nisan 2021 14:30 Salı CORONA GÜNLERİ.........................................Es-Samed/Yûnus Sûresi

Es-Samed/Yûnus Sûresi

Bugün üç ayların 70, ramazanın 11.ncu günü. Corona günlerinin de 407.ncısını geride bıraktık.Salgınla mücadele hem alınan yeni tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor. 

23 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını bu yıl da "uzaktan" kutluyoruz.  Zira bayram tatili hafta sonu ile yasağı ile birleştirildi. Bayrakları astık evlerimizdeyiz.

TBMM'nin açılışının 101.nci vesilesiyle mecliste törenler var. O gün de "Cuma" idi ve Hacı Bayram camiinden gelerek dualarla tekbirlerle açılmıştı Ankara'daki Büyük Millet Meclisi. Milletimizin "Ulusal Egemenliği daim olsun", Milli eğitim bakanımızın dediği gibi sizin de "bayramınız mutlu olsun çocuklar!"

Ben bu arada Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana her gün bir esma”yı anma ve okuduğumuz "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdürüyorum.

İşte günler böyle gelip geçiyor. Nisan ayını da bitirmek üzereyiz. İnşallah bir yandan 400 günden fazladır insana ve sağlığımıza düşman bulaşık bir hastalıktan sakınmaya çalışırken, öbür yandan da ömrümüzden geçen bu rahmet, mağfiret ve bereket ikliminden de bolca yararlanmaya çalışıyorum.

Bugün sırada Esma ül Hüsna’nın yetmişincisi “Es-Samed" var. Ayrıca içinde cennet ehli ve Hz. Musa kavminin iman edenlerinin duaları bulunan Kur'an ı Kerimin "Yûnus sûresi"ile ilerliyoruz.

ES-SAMED:  الصمد  Sözlükte “bir şeye yönelmek” anlamındaki samd (sumûd) kökünden türeyen samed “ihtiyaçların giderilmesi için kendisine başvurulan kimse” demekmiş. Samed ayrıca içi boş olmayan kütle halindeki şeyler için kullanılıyor. Allah’a nisbet edildiğinde “ihtiyaçlarını gidermesi için herkesin başvurduğu, yaratılmışlara özgü acz ve ihtiyaçtan münezzeh ebedî ve bâkī yüce varlık” mânasına gelmiş [1].

Samed Kur’an’da İhlâs sûresinde (112/2), Allah’ın birliği ilkesinin anlatılması sırasında O’nun yaratılmışlık özelliği taşımayıp herkesin sığınacağı yegâne varlık olduğu ifade edilirken geçmekte. Samd kavramı “yönelmek” şeklindeki anlamıyla hadislerde kullanılmış. [2] Samed ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış. [3]

Âlimler samedin iki temel mânasına vurgu yapmışlar. Bunlardan biri “ihtiyaçların giderilmesi için herkesin başvurduğu ulu ve yüce varlık” şeklinde olup Ma‘mer b. Müsennâ ve Zeccâc’dan itibaren müfessir ve lugatçılarca bu mâna öne çıkarılmış. Mâtürîdî yaratılmışların Allah’a olan ihtiyaçlarını varlık âlemine gelme, varlığını esenlik içinde sürdürebilme, öldükten sonra ikinci ve ebedî hayata dönüş yapma noktasında özetlemiş (Âyât ve süver, s. 107). Samed ismine verilen bu anlam, putların insana hiçbir zarar ve fayda sağlamadığını belirten âyetlerle paralellik göstermekte. 

İkinci mâna, “canlıların iç organlarını ihtiva eden karın ve göğüs gibi bir iç boşluğu bulunmayan” biçiminde tesbit edilmiş. Bununla anlatılmak istenen şey, Allah’ın yoğunlaştırılmış ve sıkıştırılmış cevherlerden oluşan kütlesel bir varlık niteliği taşıdığı değil genelde puta tapanların, mâbudlarını karnı ve iç organları bulunan nesneler şeklinde tahayyül etmeleri, Allah’ın ise böyle bir niteliğe sahip olmadığıdır. 

Nitekim İhlâs sûresinin devamında Allah’ın evlâdı ve ebeveyni olmadığı belirtilmekte. Esasen bazı âlimlere göre samedin mânası sûrenin üçüncü ve dördüncü âyetlerinde zikredilen hususlardan ibaret (a.g.e., s. 108). Samedin bu iki anlamı Allah’ın yetkin sıfatlara sahip bulunduğu ve yaratılmışlardaki âcizlik ve eksiklik içeren niteliklerden münezzeh olduğu noktasında birleşiyor. Fahreddin er-Râzî bu iki anlamdan otuzu aşkın tâli mâna çıkarmış [4][5]


'O' her şey ona muhtaç fakat kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan, herkesin kendisine ihtiyacını arzettiği, fakat kendisi kimseye muhtaç olmayan, var oluş bakımından kimseye muhtaç olmayıp her şeyin varlık ve devamı kendisine borçlu olan, tüm canlıların ihtiyaçlarını gideren ve her türlü istekte doğrudan kendisine başvurulan, ihtiyaçları, sıkıntıları gideren tek merci,  kendisinden başkası ibadet edilmeye lâyık olmayan tek mâbud” demek.

YUNUS SÛRESİ:   سُورَةُ يُونُسَ   109 (yüzdokuz) âyet olup 40, 94, 95 ve 96. âyetler Medine'de, diğerleri 51.nci sırada Mekke'de inmiş. Mushaf sırasına göre 10.ncu sure. 98. âyette Hz. Yunus'un kavminden bahsedildiği için sûreye bu ad verilmiş. Mekke halkı, kendi içlerinden bir adamın peygamber olabileceğine inanamıyorlar ve: "Allah, Ebû Tâlib'in yetimi Muhammed'den başka bir peygamber bulamadı mı?" diyorlardı. Hiç olmazsa hatırı sayılır, zengin ve makam sahibi birisinin peygamber olmasını daha uygun görüyorlardı. İşte bunun üzerine bu sûre inmiş.

"İçlerinden bir adama insanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır" dediler?" (2) "Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya; işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir." (7-8) "(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından ırmaklar akar."(9) O zaman orada onların duaları şöyle olur:

Yunus sûresi, 10. âyet:


“Dağvahüm fiha "subhânekellâhumme ve tahiyyetuhum fiha selam ahiru dağvahüm enil hamdulillâhi rabbil âlemîn"
(Yunus sûresi, 10. Âyet) sözleridir.

"Allah’ım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz (eksikliklerden uzak tutarız) …Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’adır (mahsustur.)"

 

“Bunların oradaki duaları, "Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım!", aralarındaki esenlik dilekleri, "selâm"; dualarının sonu ise, "Hamd âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" sözleridir. [6]

“Orada onların duaları, “Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allahım!”; karşılıklı iyi dilekleri de “selâm şeklinde olacaktır. Duaları da, Âlemlerin rabbi olan Allaha hamdolsun diyerek son bulur.” [7]

 Onların oradaki duaları,”Allah’ım sen yücesin. Selamlaşmaları, “selâm” dualarının sonu ise, “Âlemlerin Rabb’i Allah’a hamdolsun” şeklindedir.” [8]

Yûnus Sûresi, 85-86. Âyetler:

Yunus suresinin 83-86 ayetleri Musa'nın kavmi ile ilgili. "Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ'ya iman etmedi. Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. (83) "Mûsâ, "Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah'a iman etmişseniz, eğer O'na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O'na tevekkül edin" dedi. (84) Onlar da şöyle dediler:

Yûnus Sûresi: 85. Âyet:


Fe k
âlû alâllâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn" (85). "Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn" (86) (Yûnus Sûresi, 85-86. Âyetler)

“Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!”(85)  "Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar." (86)

“Onlar da şöyle dediler: "Biz yalnız Allah'a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz bırakma!" (85) Bizi rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar. (86)” [9]

“(85) Onlar da şöyle karşılık verdiler: “Yalnız Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz! Bizi o zalimler için imtihan aracı kılma! (86) Merhametinle bizi o inkârcılar güruhundan kurtar.[10]

 “Onlar,"Biz, sadece Allah'a güvenip dayandık; Rabb’imiz, artık bizi zalim bir toplumla karşı karşıya getirip sınama; (85) Rahmetinle bizi kâfir kavimden kurtar” diye dua ettiler. (86)” [11]


[1] (Râgıb el-İsfahânî, “ṣmd” md.; İbnü’l-Esîr, III, 52)

[2] (Müsned, VI, 4; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 104)

[3] (“Duʿâʾ”, 10, “Daʿavât”, 82)

[4] (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 318-321)

[8] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 599 

[11] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 616

22 Nisan 2021 Perşembe

22 Nisan 2021 14:30 Salı CORONA GÜNLERİ.........................................El-Vâhid/İsrâ Sûresi

El-Vâhid/İsrâ Sûresi

Bugün üç ayların 69, ramazanın 10.ncu günü. Corona günlerinin de 406.ncısını geride bıraktık. Vaka sayıları hala 60 binlerde. Hasta ve vefat sayıları da artmaya devam ediyor. 

Yarın 23 Nisan tatili, galiba valilik kararlarıyla hafta sonu ile yasağı ile birleştirilmiş. Bir süredir "tam kapanma" lafı yoğunlaştı. Bakalım salı günü kabine toplantısından ne karar çıkacak.

Salgınla mücadele hem tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor. Bugün saat 14 itibariyle aşı uygulanan kişi sayısı 1.dozda 12.810.784, 2.dozda 7.937.304 olmak üzere toplam 20.748.088'i bulmuş. 21 Nisan itibariyle toplam test sayısı 44.728.595, toplam vaka sayısı 4.446.591 ve toplam iyileşen hasta sayısı ise 3.844.342 olmuştu. Bu rakamlar bir anlamda nüfusumuzun yarısının testten geçtiğini, %30'dan fazlasının da gerek aşıyla gerek antikor oluşumuyla tahkim olduğunu gösteriyor.

Ben bu arada Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana her gün bir esma”yı anma ve okuduğumuz "dua ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdüreceğim.

Böylece inşallah bir yandan 400 günden fazladır insana ve sağlığımıza düşman bulaşık bir hastalıktan korunmaya çalışırken, öbür yandan da ömrümüzden geçen bu rahmet, mağfiret ve bereket ikliminden de bolca yararlanmaya çalışıyorum.

Bugün sırada Esma ül Hüsna’nın altmışdokuzuncusu “El-Vâhid" var. Ayrıca içinde Hz. Süleyman'ın bir duası bulunan Kur'an ı Kerimin "İsrâ sûresi"ile ilerliyoruz.

EL-VÂHİD: الواحد (bk. AHAD الأحد ) “Bir, yegâne, bir tek” anlamına gelen ahadın, vahd (الوحد) veya vahde (الوحدة) kökünden türetilen vahad kelimesindeki vav harfinin hemzeye çevrilmesiyle ortaya çıkmış bir isim olduğu kabul edilmiş.

Aynı kökten türemiş olan vâhid de aynı veya yakın anlamda olmak üzere Allah’ın isimleri arasında yer alıyor. Ahad, İhlâs sûresinde (112/1) doğrudan doğruya, bazı âyetlerde de (bk. el-Beled 90/5, 7) dolaylı olarak Allah’a nisbet edilmiş, bu mânada hadislerde de geçmiş.[1]

Vâhid ismi ise Kur’ân-ı Kerîm’de on beş yerde ilâhın, beş yerde Allah lafzının sıfatı, bir âyette Allah’a râci zamirin haberi olarak kullanılmış. Hadislerde de Allah’a nisbet edilmiş. [2] 

Vâhid ve ahad kavramları Allah hakkında kullanıldığında, “bölünmesi (tecezzî, inkısâm) ve sayısının artması (tekessür) mümkün olmayan bir, tek, yegâne varlık” mânasını ifade ediyor. Buradaki birlik, herhangi bir sayı dizisinin ilk basamağı anlamında değil; Allah’ın cüzlerden teşekkül eden birleşik (mürekkeb) bir varlık olmadığı, benzeri ve dengi bulunmadığı mânasını taşıyor.

Aynı kökten gelmekle birlikte ahad ile vâhid arasında kullanılış bakımından bazı farklar tesbit edilmiş. Ahad, genellikle nefy için kullanılıyor ve Allah’a nisbet edildiğinde onun birliğini tenzihî veya selbî (ne olmadığını belirten) sıfatları (celâl sıfatları) açısından anlatıyor. Nitekim İhlâs sûresindeki ahad, “ortağı ve benzeri yoktur, bu bakımdan O, bir ve tektir” anlamını taşır ve sûrenin daha sonraki âyetleri de bu mânadaki birliği vurgular. Aynı sûreye bundan dolayı Tevhîd adı da verilmiş.[3]

"O zatında, sıfatlarında, işlerinde, hükümlerinde, isimlerinde asla ortağı, dengi, eşi ve benzeri olmayan, zatında tek, bölünmez ve parçalanmaz olan, kendisinden başka olmayan" demek.

İSRÂ SURESİ: 50.nci sırada Mekke'de nâzil olmuş. Ancak 26, 32, 33 ve 57. âyetlerle 73 ilâ 80. âyetlerin Medine'de indiği rivayeti var.  Hepsi 111 âyet. Sureye isim olan İsrâ, geceleyin yürümek manasında. Hz. Peygamber'in Mi'rac mucizesinin Mekke'den Kudüs'e kadar olan kısmı bu sûrede anlatılıyor.

PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN (sav) DUALARI

Surenin 22. ayetinde peygamberimize hitaben: "Allah ile beraber başka bir ilâh edinme! Sonra kınanmış ve terkedilmiş olarak kalırsın" deniyor. Devamında "Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya güzellikle muâmele etmenizi emretti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında iken ihtiyarlığa ererlerse onlara öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle" (23) ayeti anne babalara güzel muamele ile ilgili.

İsrâ Sûresi, 24. Âyet:

24. ayet "Onlara acıyarak, merhamet ederek tevazu ile kanat ger! ve de ki…" hitabından sonra şu dua öğretiliyor:


Bismillâhirrahmânirrahîm. "Vahfid lehüma cenahazzülli minerrahmeti ve kul "Rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ." (İsrâ suresi, 24. ayet)

“Ey Rabbim! Onlar beni küçükken nasıl yetiştirdi ve terbiye ettilerse, sen de kendilerine öylece merhamet et.” 

Ayetin dua özü şöyle:

"…Rabbirhamhumâ kemâ rabbeyânî sagîrâ."

“Ey Rabbim! onların beni yetiştirdiği gibi sen de onlara merhamet et!”

"Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: "Rabbim!, Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı." [4]

"Onlara merhametle ve alçak gönüllülükle kol kanat ger. Rabbim! Onlar nasıl küçüklükte beni şefkatle eğitip yetiştirdilerse şimdi sen de onlara merhamet göster diyerek dua et." [5]

"Merhametinden ötürü üzerlerine tevazu kanatlarını ger ve onlar için şöyle dua et: "Rabb'im, onlar küçükken beni şefkatle ve merhametle büyüttükleri gibi, sen de onlara merhamet et." [6]

İsrâ Sûresi: 80. Âyet

Cenab ı Hak beş vakit namaz ve kendisine mahsus olan teheccüt namazı emrinin (İsrâ, 78–79) akabinde peygamberimize 'da şöyle dua etmesini istemiş:


"
Ve kul "Rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ." (İsrâ suresi, 80)

"Rabbim! Gireceğim yere doğrulukla girmemi sağla, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkmamı nasip et ve benim için kendi katından yardım edici bir kuvvet ver."

Ayetin sadece dua kısmını söylersek:

"...Rabbi edhılnî mudhale sıdkın ve ahricnî muhrace sıdkın vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ."

Deki: "Rabbim! (Gireceğim yere) doğruluk ve esenlik içinde girmemi sağla. (Çıkacağım yerden de) beni doğruluk ve esenlik içinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver." [7]

"Ve şöyle niyaz et: Rabbim! Girilecek yere doğrulukla girmemi, çıkılacak yerden de doğrulukla çıkmamı sağla, bana tarafından yardımcı bir güç ver! [8]

öyle dua et: Rabb'im! Girilecek yere beni doğrulukla girdir, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkart. Ve bana katından yardımcı bir kuvvet/bilgi ver. [9]

İsrâ suresi, 108. ayet:

İsrâ suresinin 105. ayetinde peygamberimize hitaben: "Biz Kur’an’ı hak olarak indirdik, o da hak olarak indi. Resulüm! Biz seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik" (105) deniyor. Devamında "Sana Kur’an’ı verdik ve onu insanlara yavaş yavaş okuman için kısım kısım indirdik." (106) "De ki: Kur’an’a ister inanın, ister inanmayın, ondan önceki bilginlere o okunduğu zaman, yüzleri üzerine secdeye varırlar." (107) "ve derler ki…" hitabından sonra yukarıda meali verilen şu dua öğretiliyor: “


Bismillâhirrahmânirrahîm, "Ve yekulüne
suphane rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ." (İsrâ suresi, 108. ayet)

Ayetin dua kısmı şöyle:

"...suphane rabbinâ in kâne va’du rabbinâ le mef’ûlâ."

"Rabbimiz her şeyden münezzehtir, Rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir."

"Rabbimizin şanı yücedir. Rabbimizin va'di mutlaka gerçekleşecektir" derler. [10]

"Ve “Rabbimizi tesbih ederiz, rabbimizin vaadi mutlaka yerine getirilir” derler." [11]

"Ve “Rabbimizi tenzih ederiz; Rabb'imizin vaadi kesinlikle mutlaka yerine getirilecektir” derler." [12]

İsrâ suresi 111. ayet:

İsrâ suresinin 110. ayetinde peygamberimize hitaben: "Resulüm! De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın, hangisi ile çağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini yükseltme, sesini o kadar da kısma, ikisi arasında bir yol tut. " (110) deniyor. 

Devamında "De ki:.. (111) “hitabıyla yukarıda meali verilen şu dua öğretiliyor: “


Bismillâhirrahmânirrahîm, "Ve kuli: "..il hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli .."ve kebbiru tekbira" (İsrâ suresi, 111. ayet)

Ayetteki dua ifadesi şöyle:

"...il hamdu lillâhillezî lem yettehız veleden ve lem yekun lehu şerîkun fîl mulki ve lem yekun lehu veliyyun minez zulli .."

"Çocuk edinmeyen, mülkünde hiç ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü de bir yardımcıya bir ihtiyaç göstermeyen Allah’a hamdolsun!"

"Hamd, çocuk edinmeyen, mülkte ortağı olmayan, zillet ve acizliğin gerektirdiği bir yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a mahsustur" de ve O'nu tekbir ile yücelt. " [13]

Çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten münezzeh olduğu için bir dayanağa da ihtiyacı olmayan Allah’a hamdederim” de ve tekbir getirerek O’nun şanını yücelt!" [14]

Ve "Çocuk edinmeyen, hükümranlığında ortağı bulunmayan, zafiyeti olmadığı için velî ve vasisi bulunmayan Allah’a hamdolsun” de ve O'nun ululuğunu içtenlikle, bütün benliğinle hissederek zikret." [15]


[1] (bk. Buhârî, “Tefsîr”, 112; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 23; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Nesâî, “Cenâʾiz”, 117)

[2] (bk. Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10; Müsned, IV, 103, 238)

[6] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 567

[9] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 580

[12] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 592

[15] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 592