Es-Samed/Yûnus Sûresi
Bugün üç ayların 70, ramazanın 11.ncu günü. Corona günlerinin de 407.ncısını geride bıraktık.Salgınla mücadele hem alınan yeni tedbirlerle hem de aşıyla devam ediyor.
23 Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını
bu yıl da "uzaktan" kutluyoruz.
Zira bayram tatili hafta sonu ile yasağı ile birleştirildi. Bayrakları
astık evlerimizdeyiz.
TBMM'nin açılışının 101.nci
vesilesiyle mecliste törenler var. O gün de "Cuma" idi ve Hacı Bayram camiinden gelerek dualarla tekbirlerle açılmıştı Ankara'daki Büyük Millet Meclisi. Milletimizin "Ulusal Egemenliği daim
olsun", Milli eğitim bakanımızın dediği gibi sizin de "bayramınız
mutlu olsun çocuklar!"
Ben bu arada Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana her gün bir “esma”yı anma ve okuduğumuz "dua
ve zikir"leri öğrenme gayretimi Ramazan ayı boyunca da sürdürüyorum.
İşte günler böyle gelip geçiyor.
Nisan ayını da bitirmek üzereyiz. İnşallah bir yandan 400 günden fazladır insana ve sağlığımıza düşman bulaşık bir hastalıktan sakınmaya çalışırken, öbür yandan da ömrümüzden geçen bu rahmet, mağfiret ve bereket ikliminden de bolca
yararlanmaya çalışıyorum.
Bugün sırada Esma ül Hüsna’nın
yetmişincisi “Es-Samed" var.
Ayrıca içinde cennet ehli ve Hz. Musa kavminin iman edenlerinin duaları bulunan
Kur'an ı Kerimin "Yûnus
sûresi"ile ilerliyoruz.
ES-SAMED: الصمد Sözlükte “bir şeye yönelmek” anlamındaki samd (sumûd) kökünden türeyen samed
“ihtiyaçların giderilmesi için kendisine başvurulan kimse” demekmiş. Samed
ayrıca içi boş olmayan kütle halindeki şeyler için kullanılıyor. Allah’a nisbet
edildiğinde “ihtiyaçlarını gidermesi için herkesin başvurduğu, yaratılmışlara
özgü acz ve ihtiyaçtan münezzeh ebedî ve bâkī yüce varlık” mânasına gelmiş [1].
Samed Kur’an’da İhlâs sûresinde (112/2), Allah’ın birliği ilkesinin
anlatılması sırasında O’nun yaratılmışlık özelliği taşımayıp herkesin
sığınacağı yegâne varlık olduğu ifade edilirken geçmekte. Samd kavramı
“yönelmek” şeklindeki anlamıyla hadislerde kullanılmış. [2] Samed ismi İbn Mâce ve Tirmizî’nin esmâ-i hüsnâ listesinde yer almış. [3]
Âlimler samedin iki temel mânasına vurgu yapmışlar. Bunlardan biri “ihtiyaçların giderilmesi için herkesin başvurduğu ulu ve yüce varlık” şeklinde olup Ma‘mer b. Müsennâ ve Zeccâc’dan itibaren müfessir ve lugatçılarca bu mâna öne çıkarılmış. Mâtürîdî yaratılmışların Allah’a olan ihtiyaçlarını varlık âlemine gelme, varlığını esenlik içinde sürdürebilme, öldükten sonra ikinci ve ebedî hayata dönüş yapma noktasında özetlemiş (Âyât ve süver, s. 107). Samed ismine verilen bu anlam, putların insana hiçbir zarar ve fayda sağlamadığını belirten âyetlerle paralellik göstermekte.
İkinci mâna, “canlıların iç organlarını ihtiva eden karın ve göğüs gibi bir iç boşluğu bulunmayan” biçiminde tesbit edilmiş. Bununla anlatılmak istenen şey, Allah’ın yoğunlaştırılmış ve sıkıştırılmış cevherlerden oluşan kütlesel bir varlık niteliği taşıdığı değil genelde puta tapanların, mâbudlarını karnı ve iç organları bulunan nesneler şeklinde tahayyül etmeleri, Allah’ın ise böyle bir niteliğe sahip olmadığıdır.
Nitekim İhlâs sûresinin devamında Allah’ın evlâdı ve ebeveyni olmadığı belirtilmekte. Esasen bazı âlimlere göre samedin mânası sûrenin üçüncü ve dördüncü âyetlerinde zikredilen hususlardan ibaret (a.g.e., s. 108). Samedin bu iki anlamı Allah’ın yetkin sıfatlara sahip bulunduğu ve yaratılmışlardaki âcizlik ve eksiklik içeren niteliklerden münezzeh olduğu noktasında birleşiyor. Fahreddin er-Râzî bu iki anlamdan otuzu aşkın tâli mâna çıkarmış [4]. [5]
YUNUS SÛRESİ: سُورَةُ يُونُسَ 109 (yüzdokuz) âyet olup 40, 94, 95 ve 96. âyetler Medine'de, diğerleri 51.nci sırada Mekke'de inmiş. Mushaf sırasına göre 10.ncu sure. 98. âyette Hz. Yunus'un kavminden bahsedildiği için sûreye bu ad verilmiş. Mekke halkı, kendi içlerinden bir adamın peygamber olabileceğine inanamıyorlar ve: "Allah, Ebû Tâlib'in yetimi Muhammed'den başka bir peygamber bulamadı mı?" diyorlardı. Hiç olmazsa hatırı sayılır, zengin ve makam sahibi birisinin peygamber olmasını daha uygun görüyorlardı. İşte bunun üzerine bu sûre inmiş.
"İçlerinden bir adama insanları
uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı
bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu
ki o kâfirler, "Bu elbette apaçık bir sihirbazdır" dediler?" (2)
"Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla
yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya; işte
onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir."
(7-8) "(Fakat) iman edip salih ameller işleyenlere gelince, Rableri onları
imanları sebebiyle, hidayete erdirir. Nimetlerle dolu cennetlerde altlarından
ırmaklar akar."(9) O zaman orada onların duaları şöyle olur:
Yunus sûresi, 10. âyet:
“Dağvahüm fiha "subhânekellâhumme ve tahiyyetuhum fiha selam ahiru dağvahüm enil hamdulillâhi rabbil âlemîn" (Yunus sûresi, 10. Âyet) sözleridir.
"Allah’ım!
Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz (eksikliklerden uzak tutarız) …Hamd,
âlemlerin Rabbi Allah’adır (mahsustur.)"
“Bunların
oradaki duaları, "Seni
eksikliklerden uzak tutarız Allah'ım!", aralarındaki esenlik dilekleri,
"selâm"; dualarının sonu ise, "Hamd
âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur" sözleridir. [6]
“Orada
onların duaları, “Sen bütün noksan sıfatlardan uzaksın Allahım!”; karşılıklı
iyi dilekleri de “selâm” şeklinde
olacaktır. Duaları da, “Âlemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun” diyerek son
bulur.” [7]
Onların oradaki duaları,”Allah’ım sen yücesin.
Selamlaşmaları, “selâm” dualarının sonu ise, “Âlemlerin Rabb’i Allah’a
hamdolsun” şeklindedir.” [8]
Yûnus Sûresi, 85-86. Âyetler:
Yunus suresinin 83-86 ayetleri Musa'nın kavmi ile ilgili. "Firavun ve ileri gelenlerinin kötülük yapmaları korkusu ile kavminin küçük bir bölümünden başkası Mûsâ'ya iman etmedi. Çünkü Firavun, o yerde zorba bir kişi idi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi. (83) "Mûsâ, "Ey kavmim! Eğer siz gerçekten Allah'a iman etmişseniz, eğer O'na teslim olmuş kimseler iseniz, artık sadece O'na tevekkül edin" dedi. (84) Onlar da şöyle dediler:
Yûnus Sûresi: 85. Âyet:
“Fe kâlû alâllâhi tevekkelnâ, rabbenâ lâ tec’alnâ fitneten lil kavmiz zâlimîn" (85). "Ve neccinâ bi rahmetike minel kavmil kâfirîn" (86) (Yûnus Sûresi, 85-86. Âyetler)
“Biz yalnız Allah’a tevekkül
ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine maruz
bırakma!”(85) "Bizi
rahmetinle o kâfirler topluluğundan kurtar." (86)
“Onlar da
şöyle dediler: "Biz yalnız Allah'a
tevekkül ettik. Ey Rabbimiz, bizi zalimler topluluğunun baskı ve şiddetine
maruz bırakma!" (85) Bizi
rahmetinle o kâfirler
topluluğundan
kurtar. (86)” [9]
“(85) Onlar da şöyle karşılık
verdiler: “Yalnız Allah’a dayanıp güvendik. Rabbimiz! Bizi o zalimler için imtihan aracı kılma! (86) Merhametinle
bizi o inkârcılar güruhundan kurtar.” [10]
“Onlar,"Biz, sadece Allah'a güvenip dayandık; Rabb’imiz, artık bizi zalim bir toplumla karşı karşıya getirip sınama; (85) Rahmetinle bizi kâfir kavimden kurtar” diye dua ettiler. (86)” [11]
[1] (Râgıb
el-İsfahânî, “ṣmd” md.; İbnü’l-Esîr, III, 52)
[2] (Müsned,
VI, 4; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 104)
[3] (“Duʿâʾ”,
10, “Daʿavât”, 82)
[4] (Levâmiʿu’l-beyyinât, s.
318-321)
[6] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/yunus-suresi-10/ayet-10/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[8] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 599
[9] Kaynak <https://kuran.diyanet.gov.tr/mushaf/kuran-meal-2/yunus-suresi-10/ayet-85/diyanet-isleri-baskanligi-meali-1>
[11] Beyânu’l-Hak,
Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 616
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder