17 Nisan 2021 Cumartesi

17 Nisan 2021 18:00 Salı CORONA GÜNLERİ.........................................El-Mümît/Cin ve Furkan Sûresi

El-Mümît/Cin ve Furkan Sûresi

Bugün üç ayların 64, ramazanın 5.nci günü. Corona günlerinin de 401.ncisini geride bıraktık. Allah'ın izniyle üç ayların başlangıcından bu yana sürdürdüğüm ve Ramazan ayı boyunca da her gün bir esmayı anarak yola devam ediyorum. 

Ayrıca namazda ve sonrasında okunan dua ve zikirleri de öğrenerek bu süreci manevi açıdan değerlendirmeye çalışıyorum.

Sırada Esma ül Hüsnanın altmışdördüncüsü “El-Mümît" var. Ayrıca bu bölümde içinde peygamberimize telkin edilen dualar bulunan Kur'an ı Kerimin "Cin ve Furkan sûresi"ile ilerliyoruz.

MÜMÎT: المميت Muhyînin [1] mukabili olarak kullanılan Allah’ın isimlerinden biri. [2] [3]

'O' mahlukatın ölümünü yaratan, tâkdir edip ecelleri geldiğinde canlıları öldüren, her canlıya ölümü tattıran, can alan, öldüren" demek.

CİN SÛRESI: الْجِنِّسُورَةُ   Cin Sûresi Kur'an-ı Kerim'in 72. Sûresi. 28 âyet olarak 40.ncı sırada Mekke döneminde inmiş. Daha önce Mekke'de görülmemiş bir grubun Kur'an dinleyip hidayete geldikleri anlatıldığından, bu ismi almış.

Surenin ilk iki ayeti Peygamber efendimizle görüşen bu yabancıların Resulullahın Kur'an okuyuşunu dinlemesi ve “Biz gerçekten harika, güzel bir Kur’ân işittik.” (1) demelerini, sonra da "O, hakka ve doğru yola götürüyor. Bundan dolayı biz de ona iman ettik. Biz Rabb’imize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız.”(2) dediklerini haber veriyor. Ardından gelen ayetler ise onlarla ilgili ilginç bilgilerle dolu.  Nihayet 18. ayet: "Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde Allah’la birlikte başka birine duâ etmeyin." ikazında bulunduktan sonra bizzat Resulullahtan şöyle demesi isteniyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm

“Kul "innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ."(Cin Sûresi/20)

“De ki: “Ben sadece Rabbime dua ederim ve hiç kimseyi O’na ortak koşmam.”

"De ki: "Şüphesiz ben ancak Rabbime ibadet ederim ve O'na hiç kimseyi ortak koşmam." [4]

"De ki: Ben kendisine hiç kimseyi ortak koşmaksızın yalnız rabbime yakarıp kulluk ederim.”[5]

"De ki: "Ben sadece Rabb'ime dua ederim ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmam." [6]

Bir yandan müşriklere karşı bir manifesto, diğer yandan bir nevi dua niteliğinde olan bu ayetin devamında ise şöyle deniyor: De ki: “Şüphesiz ki ben size zarar vermeye de iyilik yapmaya da kâdir değilim.”(21) "De ki: “Doğrusu hiç kimse beni Allah’tan kurtaramaz ve ben O’ndan başka bir sığınak da bulamam.”(22)

FURKAN SÛRESI: الْفُرْقَانِ سُورَةُ Mekke döneminde inmiş. 68-70. âyetlerin Medine döneminde indiği konusunda bir rivayet de var. 77 âyet. Sûre, adını ilk âyette geçen “elFurkân” kelimesinden almış. Furkân, “hak ile batılı birbirinden ayıran”demek olup Kur’an’ın da isimlerinden biri.

Mushaftaki sıralamada yirmi beşinci, iniş sırasına göre 42.inci sûre. Yâsîn sûresinden sonra, Fâtır sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir rivayette 68-70. âyetlerin Medine’de indiği belirtilirse de Buhârî’nin kaydettiği bir rivayette (“Tefsîr”, 25), 68. âyetin Mekke’de indiğini belirten bir bilginin yer alması, bu üç âyetin de Mekke’de indiği ihtimalini güçlendirmektedir. Sûrenin ilk üç âyetinin Medine’de indiği yolunda da bir rivayet vardır (İbn Âşûr, XVIII, 313). [7]

Sûrede temel konular olarak Hz.Peygamber’in tüm insanlığa gönderildiği, onun tebliğ sırasında karşılaştığı zorluklar ve şirkin kökünün kazınacağı, geçmiş ümmetlerin hayatlarından bazı örnekler de verilerek anlatılıyor.

Furkan Sûresi 65-66 Âyetler:

"63﴿ Rahmân’ın has kulları yeryüzünde vakarla yürüyen, cahiller onlara laf attığı zaman, “selâm” deyip geçen kullardır. 64﴿ Gecelerini rablerine secde ederek, huzurunda durarak geçirirler" ayetlerinden sonra müminlerin yaptığı bir dua naklediliyor: 


"..Rabben
âsrif annâ azâbe cehenneme inne azâbehâ kâne garâmâ." (Furkan Sûresi/65-66)

“...Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir!”

"Onlar, şöyle diyenlerdir: "Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helaktir!"(65) "Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.(66)" [8]

 “(65) Ey rabbimiz, derler; Bizi cehennem azabından uzak tut; çünkü onun azabı bitip tükenme bilmez. (66) O cehennem ne kötü bir yerleşme ve kalma yeridir!” [9]

"(65)Rabb'imiz, cehennem azabını bizden uzak tut; onun azabı son derece korkunç ve süreklidir" diye dua ederler. (66)-Cidden orası ne kötü bir yerleşme yeri ve ne kötü bir duraktır!-" [10]

Sıra 70. ayete geldiğinde yüce Allah tevbe edip inananlara sesleniyor: "Ancak tevbe edip iman eden ve sâlih amel işleyenler başka. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir." "Kim tevbe edip sâlih amel işlerse, şüphesiz ki o tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner."(71) "Onlar ki yalan yere şâhitlik etmezler. Boş sözlerle karşılaştıkları (faydasız bir şeye rastladıkları) zaman izzet ve şereflerini koruyarak oradan geçip giderler." (72) "Ve kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar." (73)

Ardından 74. ayette "Ve onlar şöyle derler" diyerek yine onların dilinden aşağıda meali verilen  dua aktarılıyor:

Furkan Sûresi: 74. Âyet:

Bismillâhirrahmânirrahîm, "Vellezîne yekûlûne


"..Rabben
â heb lenâ min ezvâcinâ ve zurriyyâtinâ kurrate a’yunin vec’alnâ lil muttakîne imâmâ." (Furkan Sûresi/74)

“...Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl!”

"Onlar, "Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle" diyenlerdir." [11]

"Onlar, Ey rabbimiz! derler, Bize mutluluk getirecek eşler ve çocuklar bahşet; bizi günahtan sakınanlara öncü yap![12]

"Onlar, "Ey Rabb'imiz! Bize gözümüzü aydın edecek eşler ve çocuklar ihsan et; bizi muttakîlere önder yap" diye dua ederler.”[13]

Son ayetlerde onlara bir de müjde verilmiş: "İşte onlar sabretmelerine karşılık olarak, cennetin en yüksek odaları (makamları) ile mükâfatlandırılacaklardır. Orada hürmet ve selâm ile karşılanacaklardır." (75) "Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir makamdır." (76)

Nihayet duanın, inanmanın ve inkarın önemi bir kez daha çok tesirli bir ayetle vurgulanıyor: "De ki: “Duâ ve ilticanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Yalanladığınızdan ötürü azap yakında yakanıza yapışacaktır.”(77)


[6] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 390

[10] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 412 

[13] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 412 

16 Nisan 2021 Cuma

16 Nisan 2021 23:30 Salı CORONA GÜNLERİ.........................................El-Muhyî/Ârâf Sûresi

El-Muhyî/Ârâf Sûresi

Bugün üç ayların 63, ramazanın 4.ncü günü. Corona günlerinin de 400.ncüsünü geride bıraktık. Rakamlar her gün rekorlarda. 60 binin üzerine çıktık. Maalesef vefat sayısı ve ağır hastalar da doğal olarak artıyor. Artık sıklıkla tam kapanmadan bahsediliyor. Bu iki haftalık süreç bu yüzden kritik önemde. Bakalım daha neler göreceğiz.

Ama ben Allah'ın izniyle Ramazan boyunca her gün bir esmayı anarak ve namaz sonunda okunan dua ve zikirleri öğrenerek bu süreci manevi açıdan değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsnanın altmışüçüncüsü “El-Muhyî" var. Ayrıca bu bölümde içinde peygamber duaları bulunan Kur'an ı Kerimin "Ârâf sûresi"ile ilerliyoruz.

EL-MUHYÎ: المحيي Sözlükte “diri ve canlı olmak, yaşamak” anlamındaki hayât (hayevân) kökünün if‘âl kalıbından sıfat olan muhyî “yaşatan, dirilten” demekmiş. Allah’ın ismi veya sıfatı olarak “hayatla ilgisi bulunan varlıkta hayatı yaratan, can veren” diye açıklanıyor.

Yine hayat kökünden türemiş olan “hay” ismi beş âyette Allah’a nisbet edilmiş. İhyâ kavramı fiil sîgalarıyla kırk yedi, muhyî de iki yerde zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş.[1] Bu âyetlerde ihyâ “ibtidâen can vermek, öldükten sonra tekrar diriltmek, yağmur indirmek suretiyle yeryüzünü bitkilerle donatıp ihyâ etmek, mânevî açıdan ölü durumunda bulunan kalpleri ilâhî hidâyet ve mârifetle canlandırmak, iman edip yararlı işler görenleri dünyada ve âhirette mutlu kılmak” gibi mânalar taşıyor.[2]

Kur’ân-ı Kerîm’in yirmiden fazla âyetinde ihyâ kavramı, Cenâb-ı Hakk’ın tabiatın işleyişi için koyduğu kanunlar çerçevesinde “ihrâc” (bir şeyi başka bir şeyden üretip çıkarma) kavramıyla ifade edilmiş. [3] Yağmur vasıtasıyla topraktan her türlü bitki ve besinin, bebeğin ana karnından, ölülerin kabirlerinden diri olarak çıkarılması gibi. Birkaç âyette de ölüden diri ve diriden ölü çıkarıldığı ifade ediliyor (meselâ bk. Âl-i İmrân 3/27; el-En‘âm 6/95; er-Rûm 30/19).

Taberî, bu tür âyetleri yorumlayan müfessirlerin görüşlerini nutfeden canlı varlığın, canlı varlıktan nutfenin çıkarılması, çekirdekten ağacın, ağaçtan çekirdeğin veya kâfirden müminin ve müminden kâfirin çıkarılması şeklinde sıralamış, bunlardan ilkini daha isabetli kabul etmiş.[4] Müfessirlerin kendi dönemlerindeki bilim ve anlayış çerçevesinde ileri sürdükleri görüşleri bugünün ilmî bulgularıyla zenginleştirmek mümkün. Kur’an’da genel anlamıyla “halk” kavramının içinde “diriltmek” mânasının bulunduğu, öldükten sonra diriltmek için ayrıca ba‘s kavramının kullanıldığı bilinmekte.

Kur’an’da ihyâ fiilinin geçtiği birçok âyette “imâte” fiili de yer alır. “Ölmek” mânasındaki “mevt” kökünün if‘âl kalıbından sıfat olan “mümît” kelimesi Kur’an’da bulunmamakla birlikte aynı kalıptan türeyen fiil sîgaları yirmi üç âyette Allah’a nisbet edilmiş. Ayrıca “ölümüne veya işinin bitirilmesine hükmetmek” anlamına gelen ve “kazâ” kavramıyla oluşan çeşitli ifadeler de zât-ı ilâhîye izâfe edilmiş.[5]

“Ruhunu kabzetmek, hayatına son vermek” mânasındaki “teveffî” kavramının görüldüğü on civarındaki âyette fiil konumundaki bu kavramların da fâili zât-ı ilâhiyyedir (a.g.e., “teveffî” md.). Bu âyetler arasında, Hz. Mûsâ’nın risâletine inandıkları için Firavun tarafından ölümle tehdit edilen sihirbazların, “Rabbimiz! Bize sabır ve metanet ihsan et ve sana yürekten bağlanan kimseler olarak canımızı al!” (el-A‘râf 7/126) ve Hz. Yûsuf’un, “Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette de benim velînimetimsin. Canımı sana yürekten bağlanan biri olarak al ve beni iyiler arasına kat!” (Yûsuf 12/101) şeklindeki duaları da yer alır.

Muhyî ve mümît isimleri Tirmizî ve İbn Mâce’nin esmâ-i hüsnâ listesinde bulunmaktadır.[6] Ayrıca birçok hadis rivayetinde hem ihyâ ve imâte hem diğer kavramlar fiil sîgalarıyla zât-ı ilâhîye nisbet edilmiş.[7] [8]

'O' var ve ihya eden, hayat veren ve dirilten, canlandıran, can bağışlayan, hayat ve sağlık veren" demek.

A'RÂF SÛRESI: 39.ncı sırada Mekke'de inmiş olup, 206 (ikiyüzaltı) âyettir. 46. ve 48. âyetlerde A'râf'ta yani cennet ve cehennem ehli arasındaki yüksek bir yerde bulunan insanlardan söz edildiği için sûreye bu ad verilmiş. Sure içinde geçmiş peygamberlerin yapmış olduğu dualar var ki onlar müminler için en güzel dua örnekleri niteliğinde.

A’raf Suresi 23. Ayet:


İlk dua Hz.Adem ve eşi Havva’dan:

“...Rabbenâ zalemnâ enfusenâ ve in lem tagfirlenâ ve terhamnâ le nekûnenne minel hâsirîn.”

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyân edenlerden oluruz.”

Dediler ki: "Rabbimiz! Biz kendimize zulüm ettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz." [9]

Dediler ki: Ey rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz, bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz!” [10]

 “Her ikisi birden “Rabb’imiz, biz kendimize zulüm ettik; eğer sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, kesinlikle kaybedenlerden oluruz” diyerek yalvardılar.” [11]

Ârâf Sûresi 47. Âyet:


Cennete girmeyi uman ve gözleri cehennem ehline dönen “Ârâf’taki kimseler şöyle dua ediyor:

“...Rabbenâ lâ tec’alnâ ma’al kavmiz zâlimiyn.”

"...Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!"

“Gözleri cehennemlikler tarafına çevrildiği zaman, "Ey Rabbimiz! Bizi zalim toplumla beraber kılma" derler. [12]

“Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de, Ey rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” derler.[13]

 “Gözleri cehennemliler üzerine çevrilince “Rabb’imiz! Bizi zalim kavimle bir araya koyma” diye yalvarırlar.” [14]

A'râf sûresi 126. ayet:

103 ayetten 174. ayete kadar Musa (as), kavmi ve Firavunla ilgili geçmişte yaşanmış pek çok bilgi var. Nitekim Cenabı Hak 174. ayette "İşte o belgeleri böyle açık açık anlatırız. Belki dönerler"diyerek amacı anlatıyor.

Bu ayetler arasında Firavunun huzurunda yapılan sihir gösterisi de var. "Musa’ya: “Sen de değneğini at” diye vahyettik. Değnek bütün uydurduklarını hemen yutuverdi."(117) Musa (as) ın asası Firavunun sihirbazlarının sihirlerini birer birer yuttuğunda: "Böylece gerçek anlaşıldı ve bütün yaptıkları boşa çıktı." (118) "Artık orada yenilmişler ve küçük düşmüşlerdi." (119) "Büyücüler secdeye kapandılar."(120) “Varlıkların Rabbine inanıp güvendik” dediler. (121 “Musa’nın ve Harun’un Rabbine” (122)

Bunun üzerine öfkelenen "Firavun dedi ki “Ben izin vermeden ona inandınız ha? Besbelli ki bu gizli bir düzendir. Ülkede bu düzeni kurdunuz ki halkını buradan çıkarasınız. Ben size göstereceğim." (123) "Ellerinizi ve ayaklarınızı elbette çaprazlama keseceğim, sonra elbette hepinizi asacağım.” (124)

Sihirbazlar "Dediler ki “Biz de Rabbimize döneriz." (125) "Senin bize bu cezayı vermenin nedeni, Rabbimizin mucizelerini görünce derhal inanmamızdır" deyip yukarda meali verilen duayı söylüyorlar.


“...Rabben
â efriğ ‘aleynâ sabren ve teveffenâ müslimiyn.”

"...Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al."  

"….Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve müslüman olarak bizim canımızı al." [15]

“Ey rabbimiz! Bize sabırlar ver ve müslüman olarak canımızı al![16]

 “….”Rabb’imiz! Bize bol sabır ihsan et ve canımızı müslüman olarak al” diye dua ettiler. [17]

A'râf sûresi 155. ayet:

142 ayetten 156. ayete kadar Musa (as) ın Tura çıkması, kendisine orada on emri içeren levhaların verilmesi ve dağdan indiğinde kavminin altından böğüren bir buzağı heykeli yapmalarından bahsediliyor. Firavundan kurtulmuş olmaları ve bir çok mucize yaşamış olmalarına rağmen bu sapkınlık Musa'yı öfkelendiriyor: 

"Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?" Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, "Ey anamın oğlu!" dedi, "inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma." (150) ve Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Sen merhametlilerin en merhametlisisin."(151)

Sonrasında yüce Allah şöyle diyor: "Şüphesiz o buzağıyı tanrı edinenlere Rablerinden bir gazap, dünya hayatında iken de bir zillet erişecektir. İşte biz, iftiracıları böyle cezalandırırız.(152) "O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbe ve iman edenler için hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir."

"Musa'nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onlardaki yazıda, ancak Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve rahmet vardı." (154) "Bir de Musa, tayin ettiğimiz vakitte tevbe için kavminden yetmiş adam seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı (o müthiş deprem) yakaladı, işte o zaman Musa peş peşe iki ayette meali verilen yakarışta bulundu: 


"...Ente veliyyun
â fagfir lenâ verhamnâ ve ente hayrul gâfirîn."

“...Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!”

"…Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, acı, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın."

“… Sen bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen bağışlayanların en hayırlısısın"  [18]

“… Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin.” [19]

“…Sen bizim sahibimizsin; şimdi bizi bağışla bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin.” [20]

Ârâf Sûresi 156. Âyet:


"Vektub len
â fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhırati innâ hudnâ ileyk..."

“ve Bize bu dünyada da âhirette de iyilik yaz! Biz şüphesiz tevbe edip sana yöneldik, senin hidayetine döndük."

"Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik…." [21]

“Bize bu dünyada da âhirette de iyilik yaz! Şüphesiz biz sana yöneldik… [22]

 “..Bize, bu dünyada da ahirette de iyilik yaz. Biz yalnız sana yöneldik” diye dua etti.”[23]

A'râf sûresi 189. Ayet:

Surenin 180. ayeti:"En güzel isimler Allah'ındır. O'na o güzel isimleriyle dua edin ve O'nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasına çarptırılacaklardır" diyor. Ancak "Yarattıklarımızdan, hakka sarılarak doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti gerçekleştiren bir topluluk vardır" (181) diye de ilave ediyor. Konu "Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş felakete götüreceğiz." (182) şeklinde devam edip "Ben onlara mühlet veririm. Şüphesiz benim tuzağım çetindir" uyarısıyla noktalanıyor.

189. ayette; "Allah, sizi bir tek nefisten yaratan ve kendisi ile huzur bulsun diye eşini de ondan var edendir. (İnsan) eşiyle birleşince eşi hafif bir yük yüklenir (gebe kalır) ve (bir müddet) onu taşır…"bilgisi var. Hemen ardından aynı ayette gebeliği ağırlaşan eşlerin Rableri Allah'a, aşağıda meali verilen dua ile yakardıkları naklediliyor.    


“All
âhe rabbehumâ le-in âteytenâ sâlihan lenekûnenne mine-şşâkirîn.”

"..Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, andolsun şükredenlerden olacağız."

“…Gebeliği ağırlaşınca her ikisi de Rableri Allah'a, "Eğer bize iyi ve sağlıklı bir çocuk verirsen, elbette şükredenlerden olacağız" diye dua ederler. [24]

“.. hamileliği ağırlaşınca rableri olan Allah’a şu sözlerle yakarırlar: “Andolsun, bize kusursuz bir çocuk verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız!”[25]

 “…ikisi birden Rabb’leri Allah’a dua ederek “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen mutlaka sana şükredeceğiz” derler. [26]

A'râf sûresi 205. ayet:

190. ayetten surenin sonu olan 206. ayete kadar Resulullah üzerinden müşriklere ve mü'minlere sesleniyor:

"Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar?" (191) "Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeğe." (192)

"Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir." (199) "Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir." (200) "(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir." (201) "(Şeytan'ın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar." (202)

"Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz." (203) "Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler." (206)

Bu arada yukarıda meali verilen 205. ayette de Peygamberimizin (sav) şahsında mü'minlerin nasıl dua ve niyaz içinde olacakları da tarif edilmiş:


“Vezkur rabbeke f
î nefsike tedarruan ve hîfeten ve dûnel cehri minel kavli bil guduvvi vel âsâli ve lâ tekun minel gâfilîn.”

"Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. Gaflete kapılanlardan olma."

“Rabb’ini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.” [27]

Kendi kendine, yalvararak ve ürpererek, alçak sesle sabah akşam rabbini zikret, gafillerden olma!” [28]

“Rabb’ini içinden, huşû içerisinde yalvararak, korkarak ve sesini yükseltmeksizin sabah akşam zikret. Sakın ha gafillerden olma!” [29]


[1] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḥyy” md.)

[2] (Hattâbî, s. 79-80; İbnü’l-Cevzî, s. 253-254)

[3] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “iḫrâc” md.)

[4] (Câmiʿu’l-beyân, III, 304-307, krş. Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ḥyy” md.)

[5] (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳży”, “mvt” md.leri)

[6] (“Daʿavât”, 82; “Duʿâʾ”, 10)

[7] (Wensinck, el-Muʿcem, “iḥyâʾ”, “imâte”, “ḳabż”, “teveffî” md.leri)

[8] Kaynak <https://islamansiklopedisi.org.tr/muhyi>

[11] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 312

[14] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 322

[17] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 337

[20]  Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 346

[23] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 346

[26] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 358

[29] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 361