15 Kasım 2021 Pazartesi

15 Kasım 2021 23:30 Pazartesi CORONA GÜNLERİ..............................Corona günleri

Corona günleri

Bugün 15 Kasım 2021 Pazartesi. Dünyada Virüsün ortaya çıkmasının üzerinden de 692 gün geçti. Coronavirüs salgını ülkemizde de 613.ncü gününde. Bu süreç kuşkusuz hayatımızı pek çok şekilde etkiledi. Artçıl etkileri ise şu ara bütün ülkeleri ve ekonomileri sarsmakta.

Geçen gün eşim etraftaki bebekli çocuklu kalabalığı gösterip: "Pandemide çocuk patlaması oldu galiba" dedi. Olabilir, bunu istatistikler yayınlandığında göreceğiz. Ancak bizim için hep "torunlar" zamanı olarak hatırlanacak. Bu dönemde 2 torun büyüttük, ikizlerimiz de 5 aylık oldular. Pandemi Martta iki yılını bitirecek ancak henüz sona ermiş değil. Torunlarımız da her geçen gün biraz daha fazla hayatımızı etkiliyorlar.

Elbette hemen herkesin bu pandemiyle birlikte yeni hobileri, meşguliyetleri oldu. Evden çalışma yaygınlaştı. İnternetten alışveriş büyük ölçeklere vardı. Bahçeli evlere ilgi arttı. Öğrenci ve ana babalar uzaktan eğitim deneyimi yaşadılar. Telefonlarımızla, sosyal medya ile daha çok zaman geçirir olduk. Yakınlarımızla görüntülü görüşmeyi keşfettik ve en çok yaptığımız şeylerden biri oldu hayatımızda. Daha bir sürü ilginç şey.

Kişisel olarak pandemide bol bol yazdım. Yazdıklarım neredeyse haftalık bir yayın organını aksamadan çıkaracak kadar yoğun ve çeşitliydi. Mesela bunlardan biri "Corona günleri" başlıklı olanlar. Eylül ayına kadar her gün hiç ara vermeden yazdım. Bir buçuk aydır da haftalık olarak yazmaya devam ediyorum. Yine bu dönemde memleketim Susurluk için "Bir stratejik plan önerisi" adlı çalışmayı tamamlamayı başardım. Bu sürecin ilginç hikayesini birkaç hafta boyunca "Corona günleri" başlığı altında okuyabilirsiniz. 

Bugünlerde sanki coronavirüs yokmuş gibi davranmamız aslında bilinçaltında "artık bitsin" isteğimizden. Etrafa baktığımızda hayatın olağan akışı içinde, hiçbir şey yokmuş gibi aynen yoğun ve hızlı bir tempoda devam ettiğini görebiliriz. Yüzlerdeki maskeler olmasa neredeyse bittiğini düşüneceğiz. Ama öyle değil. Kışa girerken yeni bir 5.nci dalgadan bahsediliyor. Özellikle de Avrupa, şu sıralar alevlenen salgının tam ortasında.

Tüm dünyada corona vakaları toplamda 254 milyonu (254.306.450) geçmiş durumda. Haftalık vaka sayısı (254.306.450-251.198.268) 3.108.182, bir günlük ortalama (3.108.182 /7) ise 444.026 görünüyor. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (459.875-444.026) 15.849 kadar, yani %3,4 azalma var.

Corona vakaları bizde de toplamda 8 milyonu (8.432.018) geçmiş durumda. Vakalar bir önceki haftaya göre 172.515 (8.432.018-8.259.503=172.515/8.259.503) %2,1 artış kaydetmiş. Haftalık vaka sayısı (8.432.018-8.259.503), bir günlük ortalama (172.515/7) ise 24.645 görünüyor. Bu durumda geçen haftaya nazaran günlük ortalama vaka sayılarında (28.262-24.645) 3.617 kadar, yani %12,8 azalma var. Bu dünya ortalamasına göre %9,4 daha hızlı bir azalma.

Dünyada ölümler de iki haftadır artık 5 milyonun (5.118.913) üstünde. Bir hafta içinde (5.118.913-5.074.005) 44.908 can kaybı yaşanmış. Bu da ortalama (44.908 /7) 6.415 demek. Şu halde geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayılarında (7.041-6.415) 626 azalma söz konusu. Buda günlük ortalamada (626/7.041) %8,9 azalma anlamına geliyor.

Türkiye'deki vefatlar de iki haftadır artık 70 binin üstünde. 15 Kasım itibariyle de maalesef 73.746 oldu.  Buna göre bir hafta içinde (73.746-72.314) 1.432 vefat gerçekleşmiş. Bu geçen haftaya göre (1.432 /72.314) %1,9 artış demek. Bir başka açıdan günlük ortalama (1.432 /7) 205 vefat anlamına geliyor.  Yani hala her gün bir uçak dolusu insan kaybetmeye devam ediyoruz. Her ne kadar geçen haftaya göre günlük ortalama ölüm sayılarında (212-205) 7 kadar bir azalma (7/212=%3,3) varsa da ortalamanın hala 200'ün üzerinde olduğunu görebiliyoruz. Bu azalma dünya ortalamasına göre (9,4-3,3) %6,1 daha yavaş.

Ancak 15 Kasım itibariyle iyileşenlerin toplamı 7.914.217'ye ulaşmış durumda. Bu da toplam vakaların 93,86%'i demek. Geçen Pazartesi günü bu oran 93,68% idi. Yine çok küçük de olsa (93,86-93,68) %0,18 artış var. Bu haftanın tablosunda geçen haftanın umut verici gelişmesinin devam ettiğini görüyoruz. Yani günlük iyileşmeler yeni vakaların hep üstünde gerçekleşiyor. Ortalama olarak her gün 24.645 yeni vakaya karşılık 25280 kişi iyileşmekte.

Ülkemizdeki vakalarda ve vefat sayılarında gözlenen yatay seyir, hiç kuşku yok ki aşı uygulamasının sonucu. Aşılama oranlarında yavaş da olsa artış sürüyor. Bir hafta önce 8 Kasım itibariyle  en az 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 89,68%  ve 2. doz ortalaması ise 79,38% olmuştu. Yine o gün itibariyle 1.(55.663.530), 2. (49.270.114) ve 3.(11.423.235) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamı da 117.562.317'e yükselmiş durumdaydı.

Bugün 15 Kasım itibariyle 1 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfus 90,01% seviyesindeyken 2. doz ortalaması da 80,08% olmuştu. Ayrıca 1.(55.867.039), 2. (49.707.889) ve 3.(11.685.335) doz aşısını yaptıran vatandaş sayısı toplamda 118.559.680'ye ulaşmış durumda.

Bu verilere göre; her gün ortalama (118.559.680-117.562.317=997.363/7=) 142.480 doz aşılama yapıldığı ve bir haftada (997.363/117.562.317) binde 8,5 kadar bir artış gerçekleştiği anlaşılıyor. Bir başka açıdan aynı veriler geçen haftaya göre günlük ortalamada (153.726-142.480=11.246/153.726=) 7,3% bir azalış olduğunu gösteriyor. 

BİR ÖNERİ HİKAYESİ (I)

Yıllardır ‘sıla’mdan yani ‘memleket’im Susurluk’tan uzakta yaşıyorum. Yatılı okul, üniversite, 35 yıl gurbette memuriyet ve nihayet emeklilik dönemim doğduğum yerden uzaklarda geçiyor.

Elbette sıla-i rahim sebebiyle alakam hiç kesilmedi. Her geçen yıl benden büyük akrabalarım giderek azalsa da köklerimin orada olduğunu biliyorum. Akranlarımın çoğu hayat mücadelesi nedeniyle orada değiller, yeni gençleri neredeyse hiç tanımıyorum. Bu yüzden gittiğimde kendimi yalnız ve yabancı hissetsem de nihayetinde oraya ait olduğumun farkındayım.

Bu yüzden “Nerelisin?” diye soranlara “Susurlukluyum” demeye devam ediyorum. Orada olmasam da kalbim Susurluk’la beraber. Gelen haberleri izliyorum, hakkında yazılanları okuyorum, konuştuğum insanlardan bilgi almaya çalışıyorum. Bunlar beni kâh üzüyor, kâh umutlandırıyor.  

1999’da yapılan seçimde memleketime olan vefa borcumu ödemeye çalışmıştım. Susurluğu gelecek yıllar ve gelişmelere karşı uyardım. Yeni sanayi yatırımlarına ihtiyaç olduğunu, Susurluğu teğet geçecek bir İzmir otobanı plânlandığını, gençler için bu günden bir şeyler yapılmazsa ilerde büyük sorunlar yaşanacağını dilim döndüğünce anlattım.

Ne yazık ki aynı şeyleri 22 yıldır yine söylüyor ve yazıyorum. Emekli olduktan sonra son iki buçuk senedir de sırf Susurluğa katkım olsun diye REİS gazetesine bilâ ücret yazı yazdım. Elim, dilim, yüreğim yettiğince yazmaya ve önerilerde bulunmaya çalıştım. Duyan, anlayan olmazsa da dua ederim, başka ne yapabilirim ki?

Bu çabam benim anama, babama, atama bağlılığım gibi sıla-i rahim inancımla da ilgili. Orada birilerine yardımım ve katkım olur diye düşündüm hep.

Susurluk’la ilgili ilkyazım Reis gazetesinde 6 Eylül 2017’de ‘Haydi Susurluk!’ başlığıyla çıkmıştı. Zaten ondan sadece 5 ay önce Nisan ayında gazetedeki haftalık yazılarıma başlamıştım. İkinci yıl 15 Ağustos 2018’de ‘Bir Susurluk rüyası’ yazım yayınlandı. Sonrasında bir yıl boyunca ara ara ağırlıklı olarak Susurluk’la ilgili yazılar yazmaya devam ettim.

Meselâ; 7 Kasım 2018’de ‘Susurluk değerleri’, 4 Eylül 2019’da ‘Meselâ dedim’, 11 Eylül 2019’da ‘Otoyolun düşündürdükleri’, 11 Eylül 2019’da ‘Lojistik’, 25 Eylül 2019’da ‘Susurluk’ta çocukluk’, 4 Aralık 2019’da ‘Quo vadis?’, 18 Aralık 2019’da ‘Yörsan depremi’ ve 25 Aralık 2019’da ‘Yörsan’a kayyum’ başlıklı yazılar böyle çıktı.

Fakat özellikle 22 Ocak 2020’de ‘Sıla-i Rahim’ yazımdan itibaren sadece Susurluk üzerine yazmaya karar verdim. Bu arada 29 Ocak 2019’da ‘Alacakaranlık’, 5 Şubat 2019’da da ‘Yol çatırığı’ yazılarım yayınlandı.

O dönem sık sık ‘Susurluk için artık bir şeyler yapılmalı’ sözünü duyduğumu hatırlıyorum. O cümle bende ‘Susurluk için ne yapabilirim?’e dönüşünce 12 Şubatta Susurluk için önerilerimi ulaştırmak, ortak bir bilinç oluşturabilmek ve katkılarını alabilmek amacıyla 60 kişilik bir ‘Susurluk WhatSapp grubu’ oluşturdum.

Bu gruba başlarken şöyle bir çağrım olmuştu: ‘Susurluklu akraba, dost ve arkadaşlarım. Susurluğun geleceği için çorbada tuzumuz olsun diye sizlerden bir gurup oluşturdum. Susurluk için gelecek önerilerimi sizlere ulaştırmak, bir ortak bilinç oluşturabilmek adına. Şüphesiz böyle bir arayışın sınırı bu değil. Giderek artacak. Kimi akrabam, kimi çocukluk kimi de okul arkadaşım. Bazısı dostlarım, yol ve dava arkadaşlarım. Şüphesiz farklı siyasi görüşlere de sahipler. Ancak hepiniz Susurluğu seven, daha iyi olmasını isteyen tanıdıklarımsınız. İstemeyen gruptan çıkabilir. Politik bir amacım ya da beklentim yok. Sıladan uzakta acaba ne katkım olabilir arayışındayım. Değerli arkadaşlar, Biliyorsunuz Susurluk REİS gazetesinde 2,5 yıldır haftalık yazıyorum. Ancak son bir aydır sadece Susurluk için çalışmaya başladım. Sanırım bir süre daha 'Susurluk için ne yapılabilir?' sorusuna bir cevap oluşturmaya çalışacağım. Tezim, önerim; 'Susurluk için orta-uzun vadeli bir bölgesel kalkınma planı, bir stratejik plan yapılmalı. Çıkış yolu ancak böyle olabilir' Hepinize ayrı ayrı çok çok selam.’

Doğal olarak bu süreçte de 12 Şubatta ‘Stratejik Plan’, 19 Şubatta ‘Bölgesel planlar’, 26 Şubatta ‘5n 1k formülü’ ve 4 Martta ‘Anlamadan olmaz’ başlıklı yazılarım Susurluk REİS gazetesinde peş peşe çıktılar.

Yazılarım artık tamamıyla ‘Susurluk için ne yapılabilir?’ sorusu üzerinde düşünmeye ve yazmaya evrilmişti. Böylece ‘Susurluk için 2023-28 dönemine odaklanmış, daha sonrası için de güncellenebilen orta vadeli bir stratejik plân yapılmalıdır’ önerimizin temelleri atılmıştı.

Artık Plan çalışması her hafta yavaş yavaş biraz daha şekilleniyordu. Nitekim Coronanın ülkemizde başladığı gün, yani 11 Martta stratejik plan çalışmasının ilk aşaması olan ‘Neredeyiz?’ sorusuna girmiş bulunuyorduk.

(Devam edecek)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder