11 Mart 2021 Perşembe

11 Mart 2021 14:30 Perşembe CORONA GÜNLERİ................................EL-Râfı’/İsrâ-EL-Muiz/Felak

EL-Râfı’/İsrâ

Bugün Recep ayının dolayısıyla da üç ayların 26.ncısı, Corona günlerinin de 363.ncüsü. Aynı zamanda da Miraç kandili. Cümlemize, tüm alem-i islama hayırlı, mübarek olsun. 

İnşallah üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci de değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmialtıncısı “El- Râfı'” var. Miraç kandili olması münasebetiyle yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden olan Mushaf sırasına göre 17.nci “İsrâ" sûresinin 1.nci ayetiyle ilerliyoruz.

ER-RÂFI':  الرافع  Sözlükte “yukarı kaldırmak, yükseltmek, yüceltmek” anlamındaki ref‘ (rifâ‘) kökünden türeyen râfi‘ kelimesi “yükselten, değerini arttıran, izzetli ve şerefli kılan” demekmiş. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “rfʿa” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de ref‘ kavramı yirmi bir âyette Allah’a nisbet edilmiş. Allah’ın Îsâ’yı kendisine ref‘ edeceğini bildiren âyette râfi‘ (Âl-i İmrân 3/55), “sıfatları yüce” (veya “dereceleri yükselten”) meâliyle başlayan âyette ise (el-Mü’min 40/15) refî‘ ismi yer almış.

Kıyametin kimini alçaltıcı, kimini yükseltici olduğunu beyan eden Vâkıa sûresindeki âyette (56/3) asıl fâilin kıyamet değil Allah olduğu kabul edilmekte. Nitekim muhtelif âyetlerde kıyamet gününde Cenâb-ı Hakk’ın kâfirleri zelil, müminleri aziz ve şerefli kılacağı bildirilmiş (meselâ bk. el-Mü’minûn 23/105-110; ez-Zuhruf 43/68-73; M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “rfʿa” md.).

Râfi‘ hem İbn Mâce hem Tirmizî’nin rivayet ettiği esmâ-i hüsnâ listesinde yer alıyor (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82). Ref‘ kavramı, Kütüb-i Sitte’den başka İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel tarafından nakledilen hadislerde de fiil sîgalarıyla Allah’a izâfe edilmiş (el-Muʿcem, “rfʿa” md.). Bu tür hadislerin muhtevasında ref‘in mânevî açıdan yükseltmeyi ifade ettiği görülüyor. [1]

'O' yukarı kaldıran, yükselten, dereceleri yükselten, izzet ve şeref bahşedendir. Dilediği müminleri alçaltır, Dilediği Mümin kullarının derecelerini de yükseltir, Hak edenlere şeref verip yükseltir" manasına geliyor.

Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber teheccüd namazının iki secdesi arasında şu meâldeki duayı okurmuş: “Rabbim! Günahlarımı bağışla, bana merhamet et, eksikliğimi giderip halimi iyileştir, beni mânen yücelt, rızıklandır; doğru yoldan ayırma!” (Müsned, I, 371; İbn Mâce, “İḳāmetü’ṣ-ṣalât”, 23; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “cbr” md.).

İSRÂ SÛRESİ: سُورَةُ الْاِسْرَاۤءِ 111 âyet. Sûre, adını ilk âyetin konusu olan “İsrâ” olayından almış. “Geceleyin yürütmek” anlamına gelen “İsrâ”, Mîrac yolculuğunda, Hz. Peygamberin bir gece, Mekke’den Kudüs’e götürülmesini ifade ediyor. Sûrenin diğer bir adı da “Benî İsrâil Sûresi”.

Mushaftaki sıralamada on yedinci, iniş sırasına göre ellinci sûre. Kasas sûresinden sonra, Yûnus sûresinden önce Mekke döneminde inmiş. 26, 32-33, 60, 73-74, 80, 107-111. âyetlerle diğer bazılarının Medine’de indiği yolunda değişik rivayetler varsa da, büyük ihtimalle tamamı Mekke’de nâzil olmuş. 

İsrâ olayı, İsrâiloğulları’nın kötülükleri sebebiyle uğradıkları iki büyük işgal ve yıkım, önemli bir kısmı Kur’an-ı Kerîm’den önceki ilâhî kitaplarda da bulunan temel dinî ve ahlâkî buyruklar, yeniden dirilmenin mümkün olduğu ve âhiret sorumluluğu, Allah’ın kuşatıcı ilmi, ilk insanın yaratılışı, İblîs’in isyanı, insanın seçkin bir varlık oluşu, ibadet ve namaz, Kur’an’ın önemi, müşriklerin inatçılığı, müminlerin itaatkârlığı sûrenin başlıca konuları.[2]

Hz. Peygamber’in Mekke’deki Mescid-i Harâm’dan Kudüs’teki Mes­cid-i Aksâ’ya götürülmesi şeklinde gerçekleşen olağanüstü olay İslâmî kaynaklarda, metindeki ilgili fiilin masdarı olan ve “geceleyin yürüme, gece yolculuğu” anlamına gelen isrâ kelimesiyle anılıyor. Bu yolculuğun, hadislerde anlatılan “göklere yükseltilme” safhasının da dahil olduğu tamamı ise “yükselme, yukarı tırmanma” anlamındaki urûc kökünden türetilmiş olan ve “yükselme vasıtası, aleti” mânasına gelen mi‘râc kelimesiyle ifade edilmekte.

Hz. Muhammed’in peygamber olmasıyla birlikte putperestlerin müslümanlar üzerinde kurduğu baskılar, risâletin 6. yılından itibaren Peygamber ailesiyle az sayıdaki müslümanlara karşı ekonomik ve sosyal bir boykota dönüşmüştü. Üç yıl süren ve büyük acılara sebep olan bu boykotun ardından Resûlullah, kısa aralıklarla eşi Hz. Hatice ile amcası ve hâmisi Ebû Tâlib’i kaybetti. Dolayısıyla bu yıla hüzün yılı denildi. Bu acılı olayların ardından genellikle mi‘rac diye anılan büyük mûcizevî olayı gerçekleşti.

İsrâ sûresinin 1. âyeti ile Necm sûresinin ilk âyetleri mi‘rac olayına işaret etmekte. Aynı konuda hadis mecmualarında da kırk beş kadar sahâbî vasıtasıyla bizzat Hz. Peygamber’den bilgiler nakledilmiş.[3]


"Subh
ânellezî esrâ bi abdihî leylen minel mescidil harâmi ilâl mescidil aksallezî bâraknâ havlehu li nuriyehu min âyâtinâ, innehu huves semîul basîr."
 

"Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed'i) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir." [4]

"Bir gece, kendisine bazı âyetlerimizi gösterelim diye kulunu Mescid-i Harâm’dan çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah eksikliklerden münezzehtir. O, gerçekten her şeyi işitmekte ve görmektedir." [5]

“Bir gece kulu (Muhammed’i) ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye Mescid-i Haram’dan (alıp) çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya yürüten Allah’ın şanı ne yücedir! Şüphesiz O her şeyi işitir, her şeyi görür.” [6]


[6] Beyânu’l-Hak, Prof.Dr.Zeki Duman, 1.cilt sayfa 554

EL-muiz/Felak

Bugün üç ayların 27.ncisi, Corona günlerinin de 364.ncüsü. Geçen yıl bu gün Coid-19 küresel Pandemi ilan edilmiş, ülkemizde de ilk vakalar görülmüştü. O günden bu yana tam bir yıl geçti. Bir özetleme yapmanın tam zamanı.

Bu arada Allah'ın izniyle üç aylar boyunca her gün bir “esma”yı anarak ve namazda okunan kısa zammı sure, dua ve zikirleri öğrenerek bu manevi süreci değerlendirmeye devam ediyorum.

Sırada Esma ül Hüsna’nın yirmiyedincisi “El- Muiz'” var. Yine namazda KIYAM halinde KIRAAT edilen, okunan zammı surelerden Mushaf sırasına göre 113.ncüsü olan “Felak" sûresiyle ilerliyoruz.

Ama önce son bir yılı özetleyen, şu andaki durumu gösteren CORONA NOTLARI’mızı paylaşalım:

10 Mart itibariyle Tüm dünyada toplam vaka sayısı 118 milyona (117.997.454) yaklaşmakta. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 15.175 görünüyor. Vefat sayısı ise 2,5 milyonu (2.618.490) aştı. Ölüm oranı %2,22 seviyesinde.

Türkiye'de ise toplam vaka sayısı 3 milyona (2.821.943) doğru gidiyor. Mevcut durumda 1 milyon kişi başına vaka sayısı 14.556 olmuş. Vefat sayısı ise 30 bin (29.227) sınırında. Ölüm oranı %1,04 görünüyor.

Ülkemizde 1 Marttan beri yeni mutasyonlardan kaynaklandığı söylenen bir vaka artışı yaşanıyor. 28 Şubatta 8.424 olan vaka sayısı 10 gün sonra 14.556'ya yükselmiş bulunuyor. Vaka/test oranına bakacak olursak bu artışı daha net görebiliyoruz. %7,7'den %10'a ulaşmış. Yani test olan her 100 kişinin 10'u pozitif çıkıyor.


Tablodan da görülebileceği üzere artış hasta sayılarını da etkilemiş durumda. 28 Şubatta günlük 610 sayısındaydık. 10 Martta bu rakam 814'e çıkmış. Daha yavaş olmakla birlikte ağır hastalarda da artış görülüyor. 1.191'den 1.309'a yükselmiş. Bu vaziyet henüz vefatlara yansımış değil. Şimdilik ortalama 65-66 dolayında. İyileşenlerin oranı ise %95,3'ten %93,9'a düşmüş görünüyor.

Dün bilim kurulu toplanmıştı. Pazartesi kabine toplantısı var. Türkiye’nin risk haritası güncellenecek. Büyük ihtimalle iyiye gitmeyen renk değişimleri olacak. Bunun anlamı bazı bölgelerde kısıtlamalar geri gelebilir.

EL-MUİZ: المعزّ  Sözlükte “dengi ve benzeri bulunamayacak derecede değerli ve şerefli, güçlü ve yenilmez olmak” mânasında masdar ve “güç, şiddet, yenilmezlik” anlamında isim olarak kullanılan izz (izzet) kökünün “if‘âl” kalıbından türemiş bir sıfat olan muiz (muizz) “aziz kılan” demek. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi yücelten, güçlü ve değerli kılan” mânasına geliyor (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ʿazz” md.; Lisânü’l-ʿArab, “ʿazz” md.; Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ʿazz” md.).

'O' izzet ve şeref veren, aziz kılandır. Dilediğini yüceltip aziz kılan, ilimde yükselten Odur" anlamına geliyor.

Muiz ismi Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiyormuş. Fakat esmâ-i hüsnâ içinde yer alan azîz doksan bir ve izzet altı âyette zât-ı ilâhiyyeye izâfe edilmiş (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ʿazz” md.). İzzet kavramı bir âyette ta‘zîzden gelen mâzi (Yâsîn 36/14), bir âyette de i‘zâz masdarından muzâri fiil şeklinde Allah’a nisbet edilmiş (Âl-i İmrân 3/26).

Muiz ismini doksan dokuz esmâ-i hüsnâ listesine alan râvinin Âl-i İmrân sûresindeki âyetten yararlandığı anlaşılmakta: “De ki: Ey mülkün ve mutlak hâkimiyetin sahibi olan Allahım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden geri alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Bütün iyilikler senin elindedir. Şüphesiz ki sen her şeye kādirsin.” Burada yer alan iki âyetin genel muhtevası şirk inancını reddedip tevhid ilkesini pekiştirmekte.

Hz. Peygamber’den rivayet edilen hadis de bu yorumu desteklemektedir: “Allah’ın yücelik ve üstünlüğünü dile getiren âyet (âyetü’l-izz) şudur: Her türlü övgü çocuk edinmeyen, hâkimiyette ortağı bulunmayan, âcizlikten ötürü dost ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah’a özgüdür. Sen O’nu hep böyle yücelterek an” (el-İsrâ 17/111; Müsned, III, 439-440; Şevkânî, III, 257).

Muiz ismi hem İbn Mâce hem Tirmizî rivayetinde yer almış (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), ayrıca çeşitli hadislerde azîz, izzet kelimeleriyle “eazze” fiili Allah’a nisbet edilmiş. Muiz esmâ-i hüsnâ hadisinde müzil (müzill) ismiyle birlikte zikredilmiş. Bunun kaynağı olan âyette de iki isim yan yana getirilmiş.

Müzil kelimesi “zelil olmak, hor görülmek” anlamındaki züll (zillet, mezellet) kökünün “if‘âl” kalıbından bir sıfat olup “zelil, hakir ve alçak duruma düşüren” demektir. Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “dilediği kimseyi hor ve hakir duruma düşürüp bütün üstünlük niteliklerini ondan kaldıran” mânasına gelir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “ẕll” md.; Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “ẕll” md.).

Âlimler, muiz-müzil isimlerinin karşıt olmakla birlikte zât-ı ilâhiyyeye nisbetleri açısından beraber kullanılmasının gerektiğini vurgulamış ve buna kābız-bâsıt, hâfıd-râfi‘ gibi isimleri örnek göstermişlerdir. [1]

FELAK SÛRESI: سورة الفلق  5 âyet. Felâk, sabah aydınlığı demekmiş. Adını ilk âyette geçen "yarıp çıkarmak" anlamına gelen felak kelimesinden alıyor. Felak ve Nâs sûrelerinin beraber nâzil olduğu konusunda ittifak var. Nâs sûresiyle birlikte “muavvizeteyn”, İhlâs ve Nâs sûreleriyle birlikte “muavvizât” adını alıyorlar.

Mushaftaki sıralamada yüz on üçüncü, iniş sırasına göre yirminci sûredir. Fîl sûresinden sonra, Nâs sûresinden önce Mekke’de nüzul olmuştur. Medine’de indiğine dair rivayetler varsa da (bk. Şevkânî, V, 615) üslûp ve içeriği bakımından Mekkî sûrelere benzediği görülür.

Sûre adını ilk âyetinde geçen ve “sabah” anlamına gelen felak kelimesinden almıştır. 5 ayettir. Nâs sûresiyle birlikte “Mukaşkışeteyn” (şirkten uzaklaştıranlar) adıyla da anılmaktadır. Aynı sûrelere başlarındaki “eûzü” kelimelerinden dolayı “Muavvizeteyn” ismi de verilmiştir.

Sûrede bazı kötülüklerden dolayı Allah’a sığınılması öğütlenmektedir. [2] Hz. Âişe’den rivayet edilen bir hadise göre Resûl-i Ekrem rahatsızlık ânında ve gece yatağına gireceği sırada İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini okuyup avuçlarına üfler ve elleriyle bütün vücudunu sıvazlardı (Buhârî, Feżâʾilü’l-urʾân, 14; Ebû Dâvûd, Edeb, 98; Tirmizî, Daʿavât, 21). [3]


"Kul e’
ûzu bi-Rabbi’l-felak. Min şerri mâ halak. Ve min şerri ğâsikın izâ vekab. Ve min şerri’n-neffâsâti fi’l-ukad. Ve min şerri hâsidin izâ hased."

"De ki: "Yarattığı şeylerin kötülüğünden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin kötülüğünden, düğümlere üfleyenlerin kötülüğünden, haset ettiği zaman hasetçinin kötülüğünden, sabah aydınlığının Rabbine sığınırım." [4]

"De ki: "Sabahın rabbine sığınırım;Yarattığı şeylerden gelebilecek kötülüklerden;Karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden;Düğümlere üfürenlerin şerrinden;Bir de kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden!" [5]

"De ki: "Ben, yarattığı şeylerin şerrinden, çöktüğü zaman karanlığın şerrinden, düğümlere okuyup üfleyen (afsuncu ve büyücü)lerin şerrinden ve kıskançlıkları tuttuğu zaman çekemeyenlerin hasedinden karanlıkları yarıp aydınlığı çıkartan sabahın Rabb'ine sığınırım." [6]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder