29 Ocak 2021 Cuma

29 Ocak 2021 20:30 Cuma CORONA GÜNLERİ.....................................Yolculuk üzerine

Yolculuk notları 

İşte bir uzun yolculuk daha. Yine otobüsle, yine gündüz, yine iki yanda akıp giden manzaralar, köyler, şehirler. Her seferinde olduğu gibi yine hüzünle sevinç arasında karmaşık duygular.

 

Yolculuk baba evi, ana ocağından, kendi evimize Ankara'ya doğru. Nasıl her sılaya gidiş özlemle hasretle doluysa, her eve dönüş de sevinçle, umutla dolu oluyor. Geride bıraktıklarımızın burukluğu da, evimizde bizi bekleyenlerin sevgisi de yüreğimizde. Ne ondan ne bundan geçemediğimiz duygular onlar.

 

Bu defa yolculuğumuz Corona günlerinin kasvetli havasında gerçekleşiyor. Bir mecburiyetten çıktığımız yollar salgından dolayı belli bir tedirginlik içinde tüketildi. Yapmak zorunda olduğumuz işler aynı gerilmeyle ama kısa sürdü çok şükür.

 

Çok mu kötüydü, hayır. Aksine bu arada yıllardır görüşemediğimiz bazı akrabalarımızı bulduk tanıdık. Sarılamadık, yakınlaşamadık ama biraraya gelmiş olmak bile yetti. İnşallah hastalık bittiğinde yine ama bu sefer doya doya görüşmek üzere ayrıldık.

 

Şimdi daha mutlu ama yüreğimizin bir parçasını da arkada bırakmış gibi evimize dönüyoruz. İnsanın evi gibisi yok. Hiç kuşkusuz "evim evim güzel evim" diyeceğiz vardığımızda. Evimizin her köşesini gözlerimizle seveceğiz. Ama en önemlisi çocuklarımıza ve torunlarımıza kavuşacağız yeniden. Her gün görüntülü görüştük ama aynel yakin olmak öyle mi ya?

 

Memleketimizi, doğup büyüdüğümüz toprakları şimdilik inşallah yine geleceğiz diye geride bıraktık. Rahmetli ana babalarımızı hissettik evlerinde, eskiden olduğu gibi sanki sağmışlar da onları ziyaret etmiş gibi olduk. Gittikçe yabancılaştığımız sılamızdan 30 yıldır ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz şehre dönüyoruz. Arafta olmak böyle birşey işte.

 

Şu anda Bozüyük'teyiz. Dışarıda kar yağıyor. Bursa'dan bu tarafa özellikle de Mezitler'de yağış çoğaldı. Yolda çok güzel kar manzaraları gördük. Orman, dere, köyler hepsi beyaz bir örtünün altında o kadar güzel ki. Tabi sıcak otobüsün camından, rahat koltuğundan bize öyle görünüyor olabilir. Ancak yine de kar yeryüzüne yakışıyor, yolculuk da lapa lapa yağan karda çok hoş.

 

İşin gerçeği karı özlemişiz. Biz de tabiat da. Her inen kar tanesi toprağa beyaz bereket olarak düşmekte. Geline benzeyen ağaçlar, üzerine kar yorganı çekmiş tarlalar bu özlemin tadını en az bizim kadar doyasıya çıkarıyorlar.

 

Kar örtüsü köyleri de güzelleştiriyor. Hiç bir çirkinlik yok o tabloda. Bacası tüten her ev orada yaşayan insanları hatırlatıyor. Gözleri bulutlarda rahmet bekleyen, bereket dileyen toprak insanlarını düşündürüyor. Dilerim en az bizim kadar sıcak yuvalarında mutlu olsunlar. Onlar sayesinde ekmek bulabiliyoruz, etimiz onlardan geliyor, sütümüz yumurtamız da öyle.

 

Her geçtiğimiz köye bu duygularla içimden el sallıyor, sağlık ve bereketlerinin çok olmasını diliyorum. Yediğim elmanın o gördüğüm ağaçtan gelmediğini kim iddia edebilir ki. Salatamdaki marul ya da soğan şu tarladan geliyor olabilir. Rabbimize hamd olsun,bizi aç, susuz ve açıkta bırakmıyor.


Yolculuk düşünceleri

“Yolculuk” kavramı oldukça ilginç bir kavram. Pek çok farklı yönde ve boyutta anlam derinlikleri var. Düz anlamı ulaşım manasında. Bir ülke içinde, kentler arasında ya da ülkeler arasında gidiş gelişler demek. Herhangi bir taşıtla bir yere gidip gelme ve gezi amaçlı seyahatler de bu kapsamda. Tabi ki eğlence, turizm ve tatilin yanı sıra dini, kültürel ve eğitsel amaçlı yolculuklar da.

"Dünya bir kitaptır. Yolculuğa çıkmayanlar bunun yalnızca bir sayfasını okuyabilirler" demiş ünlü Hristiyan düşünür Augustinus. Kendisi 354 – 430 yılları arasında yaşamış. Aziz Augustinius olarak biliniyor. Bir teolog olmasının yanı sıra, Batı düşüncesi içinde ünlü ve etkili filozoflarından.

Yolculuğu ifade etmek için bir yabancıya ihtiyaç yok. Bizim kültürümüzde de yol ve yolculuk sıkça karşımıza çıkıyor. Hiç bir yol yoktur ki sonu olmasın!” demiş meselâ Hafız. “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer…” demiş Fatih Sultan Mehmet.

Ancak sözünün devamında”..Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin” de demiş İstanbul’un Fatihi çağ kapatıp çağ kapatan Sultan Mehmet. Buradaki “yol” bildiğimiz yol değil. Bu yol, hem insanın kendisine hem de ülkülerine nizam veren bir istikamet.

“Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın”demiş Şeyh Edebalı. Yolun sadece ileriye giden bir çizgi olmadığını, onun bir evveli ve kökleri olduğunun da unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor. Bu bir “devamlılık” vurgusu, yolculuğun bir başka boyutu.

Mevlana “Fikir ona derler ki, bir yol açsın yol ona derler ki, bir gerçeğe ulaşsın”derken yolun ve yolculuğu “fikir” kavramıyla eşleştirmiş. “Yol odur ki doğru vara/Göz odur ki, hakkı göre/Er odur ki alçakta dura/Yüceden bakan göz değil” diyerek adeta tarif etmiş Yunus Emre. Şeyh Şadi Şirazi “Ben doğru yolda kaybolmuş kişi görmedim” diyerek yolun “sırat-ı müstakim”le bağlantısını kurmuş.“Cehennemde olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz/Bu yol ki "hak" yoludur dönmek bilmez yürürüz” dizesi de istiklal marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy'dan.

“Yola çıkmalı, yolda olmalı ve yol almalıyız. Yolu bulmalı, yol olmalıyız”sözleri Ömer Tuğrul İnançer'e ait. İstikametin nihayetinde bir yol ve yolculuktan ibaret olduğunu özetliyor. Ama Şeyh Sadi'den de keskin bir uyarı var: “Eğer tuttuğun yol, Allah'tan başkasına gidiyorsa, yarın seccadeni cehenneme sererler.”

Yol kadar “yol arkadaşlığı” da önemli. Hz. Mevlana bunun için “Sen "gel" de yeter ki. Yola yük olmam. Yol olur gelirim” demiş olmalı. “Bir insanı tanımak için, kendisiyle yol arkadaşlığı etmelidir” demiş Şinasi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da “Yol arkadaşı yoksa yol neye yarar” şeklinde bir ifadesi var. Bu o kadar önemli ki Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu…”demiş üstad N. F. Kısakürek. Mevlana”Dost ise, düşünme ver ömrünü gitsin. Dost değilse. Hiç bekletme yol ver gitsin” derken hiç kuşkusuz yol arkadaşlarını iyi seç anlamında bir nasihatte bulunuyor. 

Hz. Mevlana “Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirine zarar vermeden de yol alabilmenin mümkün olduğunu”derken yolda yürümenin adab ve ahlakını anlatmış.Yusuf Has Hacib“Yola çıkan insan yol üstünde evini yapmaz; göç eden kimse de eşyasını evde bırakmaz...” demiş yol halinde olan insan için. “Tam teslim ol; tıpkı toprağın çiftçiye teslim olduğu gibi. Zira "aşk deryası" nda teslimiyet yelkenini açmadan yol alınmaz” sözleri de Mevlana'ya bir süre yol arkadaşlığı eden Şems-i Tebrizi'den. Ölüme giderken dahi “Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan..”diyen Pir Sultan Abdal da yola ve yolculuğa sadakatin altını çiziyor.

Ömer Hayyam yolların çeşitliliğini ve insanın yollarla imtihanını şöyle ifade etmiş: “Herkes gönlünce bir yol arıyor kendine. Ama bir gün, bir ses haykıracak göklerden; "Herkesin yolu kendine varır, arama başka yerde." N.Fazıl Kısakürek “Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık” demiş bu yüzden. “Herkes bir yol tutmuş gidiyor, Allah'a gitmeyen yol neye yarar” diyen Hz. Mevlana da aydınlığa çıkan anayolu bir kere daha hatırlatmış insanoğluna.

Yolculuğun bir başka anlamı da “zaman” bağlamında. Gidiş gelişlerde yolda geçen süre, zaman alan bir süreç ya da ömür çizgisi yolculuk olarak nitelendirilebiliyor. Bu yüzden çok defa “ömür” anlamında da kullanılmış yolculuk. Şair Abdurrrahim Karakoç “Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun” diyerek ömür yolculuğunun tenakuzlarını saymış kısa bir cümlede. O meşhur türküde “Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz gece/Bilmiyorum ne haldeyim/Gidiyorum gündüz gece”derken Aşık Veysel de aynı zaman tünelini anlatmaya çalışmış.

Mevlana“Başarı bir seyahattir, hedef değil. Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür, yarın değil” derken yolun ve yolculuğun bizatihi kendisine ve "mutluluk" denilen duyguya dikkat çekiyor. Tıpkı “Ey yolcu! Kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş” sözleriyle "kalbe"vurgu yaptığı gibi. Eğer kalp söz konusu ise Dadaloğlu'nun “Gönülden gönüle yol gider derler. Onu sürmeğe bir hoşca can gerek” dizesini de burada anmak gerek.

Aslında hepimiz doğduktan sonra ölüme doğru giden bir yolculuğun yolcularız. Manzara değişiyor, günler geçiyor, zaman akıyor ve yolculuk devam ediyor. “Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin/İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler/Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin/Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler” dizelerinde yolculuğunun yalnızlığını ve yanlışlığını dile getirmiş Kaldırımlar şiirinde Necip Fazıl Kısakürek. Nihayet “Su testisi, su yolunda kırılır” şeklinde bir Türk Atasözümüz de var yanlış yollarda gidenler için. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder