İşte bir
uzun yolculuk daha. Yine otobüsle, yine gündüz, yine iki yanda akıp giden
manzaralar, köyler, şehirler. Her seferinde olduğu gibi yine hüzünle sevinç
arasında karmaşık duygular.
Yolculuk
baba evi, ana ocağından, kendi evimize Ankara'ya doğru. Nasıl her sılaya gidiş
özlemle hasretle doluysa, her eve dönüş de sevinçle, umutla dolu oluyor. Geride
bıraktıklarımızın burukluğu da, evimizde bizi bekleyenlerin sevgisi de
yüreğimizde. Ne ondan ne bundan geçemediğimiz duygular onlar.
Bu defa
yolculuğumuz Corona günlerinin kasvetli havasında gerçekleşiyor. Bir
mecburiyetten çıktığımız yollar salgından dolayı belli bir tedirginlik içinde
tüketildi. Yapmak zorunda olduğumuz işler aynı gerilmeyle ama kısa sürdü çok
şükür.
Çok mu
kötüydü, hayır. Aksine bu arada yıllardır görüşemediğimiz bazı akrabalarımızı
bulduk tanıdık. Sarılamadık, yakınlaşamadık ama biraraya gelmiş olmak bile
yetti. İnşallah hastalık bittiğinde yine ama bu sefer doya doya görüşmek üzere
ayrıldık.
Şimdi daha
mutlu ama yüreğimizin bir parçasını da arkada bırakmış gibi evimize dönüyoruz.
İnsanın evi gibisi yok. Hiç kuşkusuz "evim evim güzel evim" diyeceğiz
vardığımızda. Evimizin her köşesini gözlerimizle seveceğiz. Ama en önemlisi
çocuklarımıza ve torunlarımıza kavuşacağız yeniden. Her gün görüntülü görüştük
ama aynel yakin olmak öyle mi ya?
Memleketimizi,
doğup büyüdüğümüz toprakları şimdilik inşallah yine geleceğiz diye geride
bıraktık. Rahmetli ana babalarımızı hissettik evlerinde, eskiden olduğu gibi
sanki sağmışlar da onları ziyaret etmiş gibi olduk. Gittikçe yabancılaştığımız
sılamızdan 30 yıldır ekmeğini yediğimiz, suyunu içtiğimiz şehre dönüyoruz.
Arafta olmak böyle birşey işte.
Şu anda
Bozüyük'teyiz. Dışarıda kar yağıyor. Bursa'dan bu tarafa özellikle de
Mezitler'de yağış çoğaldı. Yolda çok güzel kar manzaraları gördük. Orman, dere,
köyler hepsi beyaz bir örtünün altında o kadar güzel ki. Tabi sıcak otobüsün
camından, rahat koltuğundan bize öyle görünüyor olabilir. Ancak yine de kar
yeryüzüne yakışıyor, yolculuk da lapa lapa yağan karda çok hoş.
İşin
gerçeği karı özlemişiz. Biz de tabiat da. Her inen kar tanesi toprağa beyaz
bereket olarak düşmekte. Geline benzeyen ağaçlar, üzerine kar yorganı çekmiş
tarlalar bu özlemin tadını en az bizim kadar doyasıya çıkarıyorlar.
Kar örtüsü
köyleri de güzelleştiriyor. Hiç bir çirkinlik yok o tabloda. Bacası tüten her
ev orada yaşayan insanları hatırlatıyor. Gözleri bulutlarda rahmet bekleyen,
bereket dileyen toprak insanlarını düşündürüyor. Dilerim en az bizim kadar
sıcak yuvalarında mutlu olsunlar. Onlar sayesinde ekmek bulabiliyoruz, etimiz
onlardan geliyor, sütümüz yumurtamız da öyle.
Her
geçtiğimiz köye bu duygularla içimden el sallıyor, sağlık ve bereketlerinin çok
olmasını diliyorum. Yediğim elmanın o gördüğüm ağaçtan gelmediğini kim iddia
edebilir ki. Salatamdaki marul ya da soğan şu tarladan geliyor olabilir.
Rabbimize hamd olsun,bizi aç, susuz ve açıkta bırakmıyor.
Yolculuk düşünceleri
“Yolculuk” kavramı oldukça ilginç
bir kavram. Pek çok farklı yönde ve boyutta anlam derinlikleri var. Düz anlamı
ulaşım manasında. Bir ülke içinde, kentler arasında ya da ülkeler arasında gidiş
gelişler demek. Herhangi bir taşıtla bir yere gidip gelme ve gezi amaçlı seyahatler
de bu kapsamda. Tabi ki eğlence, turizm ve tatilin yanı sıra dini, kültürel ve
eğitsel amaçlı yolculuklar da.
"Dünya bir kitaptır. Yolculuğa
çıkmayanlar bunun yalnızca bir sayfasını okuyabilirler" demiş ünlü
Hristiyan düşünür Augustinus. Kendisi 354 – 430 yılları arasında yaşamış. Aziz
Augustinius olarak biliniyor. Bir teolog olmasının yanı sıra, Batı düşüncesi
içinde ünlü ve etkili filozoflarından.
Yolculuğu ifade etmek için bir yabancıya
ihtiyaç yok. Bizim kültürümüzde de yol ve yolculuk sıkça karşımıza çıkıyor.
“Hiç bir yol yoktur ki sonu olmasın!” demiş meselâ
Hafız. “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun,
yol onun üzerinden geçer…” demiş Fatih Sultan Mehmet.
Ancak sözünün devamında”..Sen dağ olmaya heveslenme, asla
gururlanma; yol ol ki herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile
üzerinden geçesin” de demiş İstanbul’un Fatihi çağ kapatıp çağ kapatan Sultan
Mehmet. Buradaki “yol” bildiğimiz yol değil. Bu yol, hem insanın kendisine hem
de ülkülerine nizam veren bir istikamet.
“Nereden
geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın”demiş Şeyh Edebalı. Yolun sadece ileriye giden bir çizgi
olmadığını, onun bir evveli ve kökleri olduğunun da unutulmaması gerektiğini
hatırlatıyor. Bu bir “devamlılık” vurgusu, yolculuğun bir başka boyutu.
Mevlana “Fikir
ona derler ki, bir yol açsın yol ona derler ki, bir gerçeğe ulaşsın”derken yolun ve yolculuğu “fikir” kavramıyla eşleştirmiş. “Yol
odur ki doğru vara/Göz odur ki, hakkı göre/Er odur ki alçakta dura/Yüceden
bakan göz değil” diyerek adeta tarif etmiş Yunus Emre. Şeyh Şadi Şirazi
“Ben
doğru yolda kaybolmuş kişi görmedim” diyerek yolun “sırat-ı müstakim”le
bağlantısını kurmuş.
“Yola çıkmalı, yolda olmalı ve yol almalıyız. Yolu bulmalı, yol olmalıyız”sözleri Ömer Tuğrul İnançer'e ait. İstikametin nihayetinde bir yol ve yolculuktan ibaret olduğunu özetliyor. Ama Şeyh Sadi'den de keskin bir uyarı var: “Eğer tuttuğun yol, Allah'tan başkasına gidiyorsa, yarın seccadeni cehenneme sererler.”
Yol kadar “yol arkadaşlığı” da önemli. Hz. Mevlana bunun için “Sen "gel" de yeter ki. Yola yük olmam. Yol olur gelirim” demiş olmalı. “Bir insanı tanımak için, kendisiyle yol arkadaşlığı etmelidir” demiş Şinasi. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da “Yol arkadaşı yoksa yol neye yarar” şeklinde bir ifadesi var. Bu o kadar önemli ki “Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu…”demiş üstad N. F. Kısakürek. Mevlana”Dost ise, düşünme ver ömrünü gitsin. Dost değilse. Hiç bekletme yol ver gitsin” derken hiç kuşkusuz yol arkadaşlarını iyi seç anlamında bir nasihatte bulunuyor.
Hz. Mevlana “Kar taneleri ne güzel anlatıyor, birbirine zarar vermeden de yol alabilmenin mümkün olduğunu”derken yolda yürümenin adab ve ahlakını anlatmış.Yusuf Has Hacib“Yola çıkan insan yol üstünde evini yapmaz; göç eden kimse de eşyasını evde bırakmaz...” demiş yol halinde olan insan için. “Tam teslim ol; tıpkı toprağın çiftçiye teslim olduğu gibi. Zira "aşk deryası" nda teslimiyet yelkenini açmadan yol alınmaz” sözleri de Mevlana'ya bir süre yol arkadaşlığı eden Şems-i Tebrizi'den. Ölüme giderken dahi “Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan..”diyen Pir Sultan Abdal da yola ve yolculuğa sadakatin altını çiziyor.
Ömer Hayyam yolların çeşitliliğini ve insanın yollarla imtihanını şöyle ifade etmiş: “Herkes gönlünce bir yol arıyor kendine. Ama bir gün, bir ses haykıracak göklerden; "Herkesin yolu kendine varır, arama başka yerde." N.Fazıl Kısakürek “Yollar bir yumaktır, uzun dolaşık” demiş bu yüzden. “Herkes bir yol tutmuş gidiyor, Allah'a gitmeyen yol neye yarar” diyen Hz. Mevlana da aydınlığa çıkan anayolu bir kere daha hatırlatmış insanoğluna.
Yolculuğun bir başka anlamı da “zaman”
bağlamında. Gidiş gelişlerde yolda geçen süre, zaman alan bir süreç ya da ömür
çizgisi yolculuk olarak nitelendirilebiliyor. Bu yüzden çok defa “ömür”
anlamında da kullanılmış yolculuk. Şair Abdurrrahim Karakoç “Zaman kısa, ben yorgunum, yol uzun” diyerek
ömür yolculuğunun tenakuzlarını saymış kısa bir cümlede. O meşhur türküde “Uzun ince bir yoldayım/Gidiyorum gündüz
gece/Bilmiyorum ne haldeyim/Gidiyorum gündüz gece”derken Aşık Veysel de
aynı zaman tünelini anlatmaya çalışmış.
Mevlana“Başarı bir seyahattir, hedef değil. Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür, yarın değil” derken yolun ve yolculuğun bizatihi kendisine ve "mutluluk" denilen duyguya dikkat çekiyor. Tıpkı “Ey yolcu! Kalbe yürü, orada seyret, orada gez dolaş” sözleriyle "kalbe"vurgu yaptığı gibi. Eğer kalp söz konusu ise Dadaloğlu'nun “Gönülden gönüle yol gider derler. Onu sürmeğe bir hoşca can gerek” dizesini de burada anmak gerek.
Aslında hepimiz doğduktan sonra ölüme doğru giden bir yolculuğun yolcularız. Manzara değişiyor, günler geçiyor, zaman akıyor ve yolculuk devam ediyor. “Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin/İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler/Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin/Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler” dizelerinde yolculuğunun yalnızlığını ve yanlışlığını dile getirmiş Kaldırımlar şiirinde Necip Fazıl Kısakürek. Nihayet “Su testisi, su yolunda kırılır” şeklinde bir Türk Atasözümüz de var yanlış yollarda gidenler için.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder