19 Ocak 2021 Salı

20 Ocak 2021 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı197.................................Tarım ve hayvancılık(III)

Tarım ve hayvancılık(III)

Bu hafta da Susurluğun ‘GZFT.09-TARIM VE HAYVANCILIK’ sektörü alanında ’zayıf’yönlerine  bakarak amaç ve stratejilerimiz istikametinde onları güçlendirmeye yönelik yeni bazı hedefler belirlemeye çalışacağız. Yapılan tarama çalışması ve durum analizi sonucu sektörde tespit edilen ‘Zayıf yanlar’ ımız; ZY.09.1-Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü, ZY.09.2-Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması, ZY.09.3-İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş olması, ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması ’  şeklinde tespit edilmiş ve sıralanmıştı. Tarım, nüfusun beslenmesini sağlamanın yanı sıra milli gelire, istihdama, dış ticarete, tarıma dayalı ve bağlı sanayilere yaptığı katkıdan dolayı sosyal ve ekonomik açıdan stratejik öneme sahip bir sektör olarak kabul ediliyor. Kuşkusuz ilçe olarak TARIM VE HAYVANCILIK alanında güçlü yönlere sahip olduğumuz kadar ’ZAYIF’ olduğumuz ya da günden güne zayıflamakta olan taraflarımız da var. Şimdi zayıf yönlerimizin telafisi ve güçlendirilmesine yönelik ne gibi hedefler öngörülebilir, buna kafa yoralım.

Öncelikle bazı konuların ‘AMAÇ.2-KALKINMAYI BAŞARMIŞ ÜRETKEN BİR SUSURLUK’ için ‘StrA.2.3-Üretkenlik ve Rekabetçilik’ şeklindeki stratejik amacımız ve ‘Str.2.3.1-Üretken olma’ stratejimizle ilgili olduğunu görüyoruz. Bunlar; ‘ZY.09.1-Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü, verim düşüklüğü’ ve ‘ZY.09.2-Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması’ gibi zafiyetler.  

Ayrıca bu alanda ‘Ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim’, ‘Boşalan köyler ve yaşlı nüfus' ile ‘Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması’ gibi gerçeklikler de var. Öngöreceğimiz hedeflerin bütün bu meselelerde daha üretken ve rekabetçi bir yapı için bize yardımcı olabilmesi lazım.Türkiye’de nüfusun artışına paralel, işlenebilir arazilerin artmaması neticesinde, toprak üzerindeki nüfus baskısı giderek artıyor ve tarımsal işletme arazileri sürekli parçalanmaya devam ediyor. Bu yüzden Türkiye’de tarım işletmelerinin çoğunluğu yeter büyüklükte olmadığı gibi, tarım toprakları da çok parçalanmış ve verimli biçimde işlenemeyecek duruma gelmiş durumda. Tarım arazileri bir tarımsal işletmenin verimli olamayacağı kadar küçülmüş ve birbirinden uzak, dağınık yerlerde. Yapılan araştırmalar arazi parçalanması ile işletmelerin küçülmesinin birlikte geliştiğini gösteriyor. Bu açıdan Tarım arazilerinin ve işletmelerin küçüklüğü ve verim düşüklüğü en önemli zafiyetlerimizden biri. Günümüzde, toprağın vazgeçilemezliği ve sınırlı üretim faktörlerinden biri olduğu çok açık. Oysa parçalılık ve dağınıklılık tarımsal yapıda bozukluklara ve verimsizliğe yol açtığı gibi verim artırıcı önlemlerin alınmasını da zorlaştırmakta. Sonuç, doğal olarak maliyetlerin de yükselmesi oluyor. Bu nedenle ülkemizde gittikçe daralan tarım arazilerinde üretimde verimlilik için; öncelikle tarım arazilerinin ekonomik büyüklükten daha küçük parçalara ayrılmaktan korunarak amaca uygun kullanılması gerekiyor. Bu sebeple sınırlı toprağımızın yetenek ve niteliklerinin belirlenmesi ile arazi kullanım planlaması yapılması bir zorunluluk. Arazi toplulaştırmalarının bu sorunun çözümü noktasında büyük faydası olacağı bekleniyor. Ancak bir taraftan da:’HDF.2.3.1.10-Tarım arazileri ve işletmelerinin ekonomik büyüklükten aşağıya düşmemesi için çiftçilerimizi bilinçlendirmek’hedefini ihmal etmemeli. İkincisi: ‘HDF.2.3.1.11-Verimliliği arttırmak üzere toprak özelliklerinin belirlenmesi ve arazi kullanım planlaması konularında işletmelere yardımcı olmak’hedefi verimlilik açısından şart

Genel olarak Türkiye tarım ve hayvancılık sektörünün en önemli sorunu işletme sayısının fazlalığı, ancak bu işletmelere düşen arazinin çok az büyüklükte olması. Bu araziler ise miras, alım-satım, ortakçılık, yollar ve kanal inşalarından dolayı sürekli parçalanmakta. Oysa hayvan ve hayvansal ürünler elde etmek amacıyla üretim faktörlerini bilinçli ve sistemli şekilde bir araya getiren, azami kâr elde etmek amacıyla üretimde bulunan, bu üretim sonucu katma değer sağlayan iktisadi ünitelere hayvancılık işletmesi deniyor. Bir ekonominin büyümesi gelişmesi, o ekonomide faaliyet gösteren işletmelerin ölçeklerinin büyümesi ve sayılarının artmasıyla mümkün. İşletme yapılarının rasyonel hale gelmesi, devamlı ve tam kapasitede çalışabilmesi de öncelikle buna bağlı. Bu nedenle sadece ilçemizde değil genel olarak ülkemizde Hayvancılık işletme ölçeklerinin küçük olması üstesinden gelinmesi gereken önemli bir zafiyet. Hayvancılık işletmelerinin büyük bir bölümü aile işletmeleri ve küçük ölçekliler. Hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvancılık işletmelerinin çoğunluğunda üretimde geleneksel yapı hakim. Hayvancılık işletmeleri genellikle işletme tanımında ifade edilen ekonomik bilinçten yoksun. Şayet bir işletmede ekonomik bilinç yoksa üretimde kazançlı bir maliyet fiyat ilişkisi kurmak da kolay olmaz. Oysa ekonominin büyümesi ve gelişmesi, tüm sektörlerde olduğu gibi hayvancılık sektöründe de yığın halde üretim yapan, devamlı ve tam kapasitede çalışan, ihracat yapan, yatırım yaparak gelişen işletmelere sahip olmakla mümkün. Öte yandan işletmelerdeki rasyonelleşme girişimleri ve bu yönde alınacak tedbirler kırsal ekonomik kalkınma ve istihdam için de hayati önem taşıyor. Bu yüzden mevcut zafiyetimizin telafisi ancak; HDF.2.3.1.12-Hayvancılıkta rasyonel işletme ölçeklerinin bilinmesini sağlamak ve bu yönde çaba göstermek’hedefiyle mümkün.

            Genelde Tarım ve Hayvancılık sektöründe görülen bir diğer zayıf yön; ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim ilçemiz için de geçerli. Ülkemizde tarım arazileri; tarımın yapılmasını engelleyecek şekilde parçalı, bozuk şekilli, yol ağı olmayan, sulama ve drenaj sisteminin uygulanmasını güçleştirici bir konumda. Sulama, gübreleme, tarımsal mekanizasyon, kaliteli tohumluk kullanımı ve tarımsal mücadele gibi zamanın tarım yöntemlerinin uygulanmasında gösterilen çabalar verimin bir miktar artışını sağlamışsa da, birim başına bitkisel ve hayvansal üretimin yeterli düzeye eriştiği söylenemez. Parsellerin dağınık ve küçük oluşu üretim faaliyetleri sırasında daha fazla makine ve insan kullanımı gerektirdiği gibi yoğun tarımı da engellemekte. Diğer bir ifade ile birim alana üretim azalırken, maliyet artmakta. Ayrıca, sulama uygulamalarında güçlüklerle karşılaşıldığı gibi, sulama şebekelerinin maliyetlerinin yükselmesine, yüksek yatırım maliyetine karşılık sulama randımanı ve sulama oranının düşük kalmasına neden olmakta. Türkiye’de işletme yapılarının irrasyonelliği, pazarlama hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesine imkân vermediği için hayvansal ürünlerde verim ve kaliteyi artırmak da mümkün olamamakta. Meselâ köylerde yapılan hayvancılık; geleneksel yapıda, ekonomik bilinçten yoksun, yeterince dışa dönük üretim yapmayan, küçük ve dağınık işletmeler. Bu işletmeler, tüketim pazarlarının fiyat, miktar ve kalite eğilimleri hakkında yeterli bilgiye de sahip değiller. Pazardan uzaklıkları paralelinde, ürünlerinin pazarlanmasında çok sayıda aracıya ihtiyaç duyuyorlar. Bu sebeple üreticinin gerçek alın teri ve emeğinin karşılığını alabilmesi de zorlaşıyor. Peki, çözüm ne? Çözüm, tarım ve hayvancılık sektöründe ürünün daha iyi değerlendirilmesi ve gelirin arttırılması ancak; üretim, lojistik ve pazarlamada entegre tesisler ile mümkün. Bu aynı zamanda tüketicinin de uygun şartlarda ürün tüketmesi demek. Bu yatırım ve üretici örgütlerinin de devlet tarafından teşvik edilmesi ve önlerinin açılması gerekli. Ayrıca Tarım arazilerinin sürdürülebilir kullanımı açısından Milli Tarım projesi kapsamında toprak ve su kaynaklarının yönetiminde havza yönetimine geçilmesi sorunun büyük ölçüde aşılmasını kolaylaştırabilir. Bu sebeple ilk hedef: ‘HDF.2.3.1.13-Tarım ve hayvancılıkta üretim-ürün-lojistik-pazarlama zincirini kuracak entegre tesislere yönelmek’olmalı. İkinci hedef ise; ‘HDF.2.3.1.14-Uygun olan alanlarda tarımsal üretim, muhafaza ve pazarlama kooperatifleri kurmak ve güçlendirmek’ yararlı olabilir. Bu hedef kapsamında özellikle üretici bayanların kuracakları kooperatif türü oluşumların Susurluğun kalkınmasında çok önemli bir işlev üstlenebileceklerini düşünüyorum. Üçüncü olarak ekonomik olmayan faaliyetler, verimsizlik ve kötü yönetim alanındaki zayıf yönümüzün telafisi amacıyla arazi toplulaştırmalarıyla beraber ‘HDF.2.3.1.15-Milli Tarım projesi kapsamında planlı havza yönetimine uyum göstermek’ zorunlu gibi gözüküyor. Böylelikle ekonomik olmayan faaliyetlerin, verimsizliğin ve kötü yönetimin de önüne geçilebilir. 

    Uluslararası Çalışma Örgütünün tahminine göre dünyada kırsal nüfustaki azalma gibi tarımsal istihdamın toplam istihdam içerisindeki payı da azalma eğiliminde. Günümüzde dünya nüfusu içerisinde kırsal nüfus oranı yüzde 45’e kadar düşmüş durumda. Nitekim ülkemizde de zaman içerisinde kırsal nüfus azalması gibi, tarımsal faaliyetlerde bulunanların payı da azalış göstermiş. Cumhuriyet döneminin başında toplam istihdam içerisinde tarımsal istihdamın payı yüzde 80’ler düzeyinde iken günümüzde ancak yüzde 18,4 seviyesinde. Yani yaklaşık çalışan her beş kişiden sadece biri tarım sektöründe ve rakamlar gittikçe daha da azalma eğiliminde. Kırsal alanda giderek boşalan köyler ve yaşlı nüfus gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bu sorun sanayileşme ile ortaya çıkan genel bir tehdit olsa da bu olgunun ilçemize yansıması Tarım ve hayvancılıkta çalışacak insan gücünün azalması olarak ortaya çıkıyor. Çevremizdeki büyük kentlerde kümelenen ekonomik faaliyetler ve refah gençlerimiz için çekim merkezi olmuş durumda. Tarımın gençler tarafından cazip bir istihdam alanı olarak görülmemesi ve kırsal kesimde tarım dışı sektörlerdeki istihdam potansiyelinin düşük olması, gençlerin kırsal alan dışında iş aramasına neden oluyor. Buna neden olan şey kırsaldaki insanların ekonomik ve sosyal beklentilerinin karşılanamaması. Böyle olduğunda kente göç kaçınılmaz hale geliyor. Kentlerde hizmet ve sanayi sektörlerinin düşük vasıflı işgücü talebi de, kırsal alandaki genç nüfusun kente göç etme eğilimini artırmakta. Bu durum aslında kentlerin de dengesini bozmakta. Ancak genç nüfusun kente göç etmesi, dinamik bir kırsal ekonomi için ihtiyaç duyulan üretken işgücünün de kaybı anlamına geliyor. Çalışacak insan gücünün azalması, özellikle de köylerde azalan üretici nüfus ve yaşlanma faktörü geleneksel tarım ve hayvancılığımızı yok etmek üzere. Oysa tarım, yoğun iş gücü gerektiren bir sektör ve çalışacak insan gücüne ihtiyaç duyuyor. Tarımsal sürdürülebilirlik için öncelikle kırsal nüfusa gerek var. Üstelik tarım ve hayvancılıkta bilinçli ve girişimci bir genç kitleye ihtiyaç gittikçe artıyor. Bu sorunun üzerine gidilmesi ve orta vadede güçlü hale dönüşebilmek gerekiyor. Bu nedenle kırsalın kırsalda kalkındırılması ve buna göre tedbirlerin alınması stratejik önemde bir devlet politikası. Öte yandan kırsal kesimde açılacak meslek kurslarıyla gençlerin geleceklerini tarımda görmeleri ve bilinçli işletmeler kurmaları ilçe bazında yapılacak çabalarla da sağlanabilir. Böylece hiç olmazsa bundan sonra işletmelerin küçülmeleri önlenmiş, tarım nüfusu azalsa da işgücü niteliği artmış olur. İlaveten kamusal alanda bilgiye yapılan yatırım, destekleme ve fonlarla yapıyı düzeltici özellikte kalıcı çabalar da kuşkusuz etkili olacaktır. Bu nedenle çalışacak insan gücünün azalmasını önleyecek şekilde: HDF.2.3.1.16-Kırsal alanda nitelikli genç üreticiler yetiştirilmesine ve verimli işletmeler kurmalarına yardımcı olmak’ öncelikli hedef olmalı. Diğer bir hedef de boşalma riski taşıyan köyler için alternatif turizm faaliyetleriyle eşgüdüm sağlayacak şekilde ‘HDF.2.3.1.17-Örnek Tarım ve hayvancılık projeleri yapılmasını ve uygulanmasını sağlamak’ zayıf yönümüzün güçlendirilmesinde etkin olabilir.
            Başka bazı zayıf yönlerimiz için ‘StrA.2.4-Özgün, ileri ve Güçlü olmak’ şeklinde bir başka Stratejik amacımız daha var. Bunun için de ’Str.2.4.2-Her alanda ilerleme sağlama’ stratejisi izlemek gerekiyor. Çünkü ‘ZY.09.3-İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş olması’,’ZY.09.4-Markalaşmadaki yetersizlik ile İhracat ve markalaşma potansiyeli yüksek ürünlerin olmaması’ konularındaki zafiyetimizin altında kurumsallaşma, markalaşma ve ihracat deneyim eksiklerimizin bulunduğu açık. Türkiye’de yaklaşık 3 milyon tarım işletmesi var. Tarımsal faaliyet, bu işletmelerde kendi hesabına çalışanlar, işçiler ve tüm aile bireyleri için işten çok daha öte bir yaşam biçimi. İşletmelerin kurumsal olarak gelişmemiş olması elbette ki ekonomiklik açısından ileri ve güçlü olmamızı engelliyor. Ancak özgün bir model inşa etmemizin önünde ciddi bir engel değil. Yetersiz bir sektöre ve zayıf işletmelere sahip olsak da onlar bizim. İhracat ve markalaşma seviyesi düşük ürünler de bize ait değerler. Onlara sahip çıkıp koruyarak özgün bir modelle geliştirmeye çalışmaktan daha doğal ne olabilir. Eğer Susurluk’ta topyekûn bir kalkınma, gelişme ve büyüme söz konusu olacaksa bu değerlerimizle birlikte ve onların üstünde yükselerek olacak. Esasen kırsal üretimin üç ana kalemi var. Bunlar üretim, pazarlama ve finansman şeklinde bir sacayağı. Şayet bu üç unsur doğru çalıştırılabilirse kırsal kalkınmanın olmaması da zaten mümkün değil. Kaldı ki bünyeye uymayan şablon modeller yerine değerlerimiz üzerine oturmuş bize ait işletme modellerini geliştirmemiz daha akıllıca olur. Bir örnek vermek gerekirse; güçlü bir yaş meyve sebze üretim potansiyelimize karşılık pazarlamaya yönelik paketleme tesisleriyle entegre soğuk hava depoları eksikliği ilçemiz için önemli bir boşluk.  Bu alanda sağlayacağımız ilerleme işletmelerimizin kurumsallaşmasına da katkı sağlayacak. Böyle yatırımları yapabilmek; kapasite büyütmek ve güçlenmek de demek. Bu nedenle sektördeki zayıflığımızı gidermenin akla gelen ilk yolu bir seferberlik ruhu içinde üretim, yine üretim, uygun sunum ve daha fazla satış yapmaktır.  Öte yandan Tarımsal faaliyetler; birçok risk, belirsizlik ve yaşamsal önem nedeniyle stratejik bir sektör. Bu nedenle her toplumda çeşitli destekleme araçları ile korunuyor. Şayet uygulanan destekler etkin biçimde kullanılırsa bunu talep eden tarımsal faaliyet ve işletmelerin şartlara uyma çabasıyla birleşip bu zafiyet onarabilecek. O yüzden’HDF.2.4.2.12- Tarım sektöründeki İşletmeleri daha ileri ve güçlü olmaya yönlendirmek hedefi oldukça önemli. Ancak bunu yaparken ‘HDF.2.4.2.13-Mevcut tarım işletmeleri ve ürünlerimizi kendimize ait özgün bir modelle kurumsallaştırmayı denemek’ ihmal edilmemeli. Böylece sektörde zaten güçlü bulunan Susurluk için kurumsallaşma açısından da özgün işletme modelleri geliştirilebilir. Örneğin, doğal üretim, sağlıklı depolama, işleme, paketleme ve internet üzerinden satış vb. uygulamalar kurumsallık açısından pekâlâ kullanılabilir. Ancak bu konuda asıl sıçratıcı formülün’HDF.2.4.2.14-Kurumsallaşan işletmelerimizle tarımsal ürünlerde markalaşma ve ihracat hedeflerini başarmak’ olduğu da asla unutmamalı.

yyalcin3@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder