26 Eylül 2020 Cumartesi

26 Eylül 2020 Cumartesi 23:00 CORONA GÜNLERİ...............................Corona ile 200 gün

200 günü doldurduk

11 Marttan bu yana 200 gün geçti. Bu süre zarfında ülkemiz corona ile mücadelede adeta kendisiyle yarışmakta. Örneğin 1 milyon kişi başına vaka sayısı dünyada 4.161, ölen kişi sayısı ise 127 görünürken bizde bu rakamlar 25 Eylül itibariyle 3.752 ve 95 seviyesinde. Yine ölüm/vaka sayısı oranı dünya genelinde %3,0 iken Türkiye’de bu oran uzun süredir %2,5. Öte yandan vakalar aylık olarak son üç aydır %17-15, ölümler ise %15-10 artıyor. Dünyada ise aylık vaka artışı ortalama %57-42, ölümlerdeki aylık artış ise %31-24 aralığında seyrediyor.

Türkiyede vaka sayılarının pik yaptığı günler 11 Nisan 5.138, 16 Nisan 4.801 ve 20 Nisan 4.674 idi. Sonraki günler 2 Hazirandaki 786 seviyesine kadar düştü. Sonra Haziranın sonuna kadar küçük bir dalgalanma yaşandı. Bu süreçte en yüksek vaka sayısı 15 Haziranda 1.592 olmuştu. Ardından 22 Temmuzdaki 902 seviyesine kadar yine bir alçalma görüldü. 4 Ağustosta yeniden binin üzerine çıktı (1.083) ve 16 Eylüldeki 1.771’e kadar ulaştı. Şu anda 10 gündür yatay bir seyir izliyor. En son 23 Eylülde 1.767 yeni vaka görüldü.

Öte yandan dünya sürecin pik noktasını 27 temmuzda 328.808 vakayla yaşadı. 19 Mayıstaki 112.637 vakayla başlayan Haziran ve Temmuzda devam eden kabarmanın en üst noktasıydı bu. O noktadan bu yana çok zigzaglı ama yatay bir seviyede ilerliyor. Mesela en son 19 Eylülde  318.738’i gördü ama 22 Eylülde yine 200 binler seviyesinde 222.256 rakamındaydı.

30 Mart itibariyle Türkiye'de; 1600'ün üstünde (1610) kişiye yeni tip corona virüs (Covid-19) tanısı konulduğu, toplam vakanın 11 bine (10827) ve can kaybının da 170'e yaklaştığı (168) açıklanmıştı. Türkiye Günlük Korona virüs Tablosunun güncel verilerine göre bugün test sayısı 11 bin 500'ün üzerinde (11535), toplam test sayısı da 77 bine yakın (76981) gerçekleşmiş bulunuyor. Toplam vakalar yapılan testlerin %13,3’sı, ölüm oranı ise %1,5 seviyesinde. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 725, toplam entübe hasta sayısının 523, toplam iyileşen hasta sayısının da 162 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %1,5 olarak gerçekleşmiş.

30 Nisan itibariyle 42.004 testten 2.615’i pozitif çıkmış. Vefat sayısı ise 93 olmuş. Toplam vakalar 120.204 (aylık artış %36,4), can kayıpları ise 3.174’e ulaşmış. Toplam test sayısı 1 milyonu geçmiş (1.033.617) bulunuyor. Toplam vakalar yapılan testlerin %11,6’sı, ölüm oranı ise %2,6 seviyesinde. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 1448, ölen kişi sayısı ise 45 görünüyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 1.514, toplam entübe hasta sayısının 803, toplam iyileşen hasta sayısının da 4.846 artışla 48.886 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %40,7 olarak gerçekleşmiş.

31 Mayıs itibariyle ülkemizde inişe geçmekle birlikte günlük 839 artışla 164 bine (163.942) dayanan bir vaka sayısına (aylık artış %15,5) ulaştı. Vefat sayısı ise 25 artışla 4.540 (aylık artış %43,0)olmuş. Vakalar toplam 2 milyon 39 bin 194 test sayısının % 8,0'ü oluyor ki bu oran Martın sonu Nisan başlarında %15'leri geçmişti. Ölüm oranı ise çok az bir artışla %2,7 seviyesinde. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 1975, ölüm sayısı ise 55 olmuş görünüyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 648, toplam entübe hasta sayısının 287, toplam iyileşen hasta sayısının da 989 artışla 127.973 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %78,1 olarak gerçekleşmiş.

30 Haziran itibariyle günlük 1.293 artışla 200 bine (199.906) dayanan bir vaka sayısına (aylık artış %15,5) ulaştı. Vefat sayısı ise 16 artışla 5.131 (aylık artış %13,0)olmuş. Vakalar toplam 3 milyon 381 bin 650 test sayısının % 5,9'u oluyor ki bu oran Martın sonunda %13,3, Nisan sonunda %11,6, Mayıs sonunda ise %8,0'iydi. Ölüm oranı ise hala %2,6 seviyesinde. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 2.409, ölüm sayısı ise 62 olmuş görünüyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 1.026, toplam entübe hasta sayısının 368, toplam iyileşen hasta sayısının da 1.302 artışla 173.111 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %86,6 olarak gerçekleşmiş.

31 Temmuz itibariyle günlük 982 artışla 231 bine (230.873) dayanan bir vaka sayısına (aylık artış %17,0) ulaştı. Vefat sayısı ise 17 artışla 5.691 (aylık artış %10,9)olmuş. Vakalar toplam 4 milyon 800 bin 823 test sayısının % 4,8'i oluyor ki bu oran Martın sonunda %13,3, Nisan sonunda %11,6, Mayıs sonunda ise %8,0 ve Haziran sonunda %5,9'uydu. Ölüm oranı ise hala %2,5 seviyesine inmiş. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 2.782, ölüm sayısı ise 69 olmuş görünüyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 582, zatürre oranının %8,8 ve toplam iyileşen hasta sayısının da 996 artışla 214.535 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %92,9 olarak gerçekleşmiş.

31 Ağustos itibariyle günlük 1.587 artışla 270 bini (270.133) geçen bir vaka sayısına (aylık artış %17,0) ulaştı. Vefat sayısı ise 44 artışla 6.370 (aylık artış %11,90)olmuş. Vakalar toplam 7 milyon 138 bin 492 test sayısının % 3,8'i oluyor ki bu oran Martın sonunda %13,3, Nisan sonunda %11,6, Mayıs sonunda ise %8,0 ve Haziran sonunda %5,9, Temmuz sonunda %4,8'iydi. Ölüm oranı ise %2,4 seviyesine inmiş. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 3.255, ölüm sayısı ise 77 olmuş görünüyor. Öte yandan toplam yoğun bakım hasta sayısının 961, zatürre oranının %7,5 ve toplam iyileşen hasta sayısının da 1.087 artışla 244.926 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %90,1 olarak gerçekleşmiş.

25 Eylül itibariyle günlük 1.665 artışla 311 bini (311.455) geçen bir vaka sayısına (aylık artış %15,3) ulaştı. Vefat sayısı ise 73 artışla 7.358 (aylık artış %15,5)olmuş. Vakalar toplam 9 milyon 834 bin 572 test sayısının % 3,2'si oluyor ki bu oran Martın sonunda %13,3, Nisan sonunda %11,6, Mayıs sonunda ise %8,0 ve Haziran sonunda %5,9, Temmuz sonunda %4,8, Ağustos sonunda %3,8'iydi. Ölüm oranı ise %2,5 seviyesinde. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 3.752, ölüm sayısı ise 95 olmuş görünüyor. Öte yandan toplam ağır hasta sayısının 1.601, zatürre oranının %6,6 ve toplam iyileşen hasta sayısının da 1.318 artışla 273.282 olduğu açıklanmış. Buna göre iyileşme oranı da %87,7 olarak gerçekleşmiş.

Süreç ölçme değerlendirme

Ülkemizde yapılan testler 200 gün sonra 10 milyona (9.834.572) yaklaştı. Bugün artık ortalama günlük 100 bin test yapılıyor. "Vaka sayılarının toplam test sayısına oranı" 30 Martta %13,3 iken, 11 Nisanda %15,3 olmuştu. 

Bu noktadan itibaren düşüş başladı ve 17 Nisanda %14,2, 30 Nisanda %11,6, 2 Mayısta %11,2, 7 Mayısta %10,6, 14 Mayısta %9,3 26 Mayısta %8,4 ve en nihayet 31 Mayısta %8,0'a kadar geriledi. 30 Haziranda %5,9 olan oran, 31 Temmuzda %4,8'e, 31 Ağustosta  % 3,8'e, son olarak 25 Eylülde de % 3,2'ye kadar düştü.

"Ölüm oranları" virüse yakalanan her bin kişiden kaçının kurtarılamadığını gösteriyor. Bu ölçüt 30 Martta 15 iken, 30 Nisanda 26 ve 31 Mayısta 27 ile en yüksek seviyeyi bulmuştu. Daha sonra önce 30 Haziranda 26'ya, 31 Temmuzda 25'e, 31 Ağustosta  da 24'e kadar düştü. Son olarak 25 Eylülde de 25 olduğu görülüyor. Ki bu rakam dünya ortalaması olan 42’nin epey altında.

"İyileşme oranları"na da bakacak olursak bu ölçüt de virüse yakalanan her bin kişiden kaçının sağlığına kavuştuğunu gösteriyor. 30 Martta sadece 15 kişi iyileşmişken, 30 Nisanda 407, 31 Mayısta 781, 30 Haziranda 866 ve 31 Temmuzda da 929 kişi iyileşti. Bu süreç içindeki en yüksek seviyeydi. Daha sonraki süreçte önce 31 Ağustosta 901'e kadar son olarak  25 Eylülde  877'ye kadar düştü. Öte yandan 25 Eylül itibariyle hastanede tedavi gören 1.601 yoğun bakım ağır hastanın 31 bin (30.805) aktif hastaya oranının %5,2 olduğunu kaydetmek gerekiyor.

Dünya ile kıyaslama açısından bir diğer ölçüt "1 milyon kişi başına vaka sayısı" oluyor. Ülkemizde 1 milyon kişi başına vaka sayısı  30 Nisanda 1448, 31 Mayısta 1.975, 30 Haziranda 2.409, 31 Temmuzda 2.782, 31 Ağustosta 3.255 ve son olarak da 25 Eylülde 3.752'ye kadar çıkmış oldu.  Ancak bu rakam bile dünya ortalaması olan 4.073’ün altında.


24 Eylül 2020 Perşembe

24 Eylül 2020 Perşembe 23:30 CORONA GÜNLERİ...............................Corona fırtınası

Dünya dalgalanıyor

Bugün itibariyle Dünya genelindeki teyitli vakalar 31.673.086'yi aşmış durumda. Salgın sebebiyle ölenler ise 972.372 olmuş. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 4.073, ölüm oranı ise yüzde 3,07 olarak gerçekleşmiş.

2 ay önce 20 Temmuzda Dünya genelindeki teyitli vakalar 14.507.491 idi. Salgın sebebiyle ölenler 606.173, ölüm oranı ise yüzde 4,2 olarak gerçekleşmişti. 

Bu verilere göre iki ay içinde vaka sayıları katlanmış (+%118). Vefat sayısının artışı ise %60,4 seviyesinde görünüyor. 

18 Mart'ta ajanslar Corona Virüsü vaka sayısının tüm dünyada 200 bini aştığını bildiriyorlardı. Can kaybı ise 8 binin (%4) üzerine çıkmıştı.  2 Nisanda haberlerde Corona virüsünün dünya genelinde 1 milyondan fazla kişiye bulaştığı açıklanmış. Can kaybı sayısı ise 50 bini (%5) geçtiği bilgisi paylaşıldı. O günlerde salgından ölenlerin vaka sayısına göre oranı %1 ile %13 aralığında değişiyor, ortalaması ise %5,2 görünüyordu.

Nisan ayı sonlarında Dünya genelinde hayatı adeta durma noktasına getiren yeni tip Corona Virüste hayatını kaybedenlerin ve tanı konulanların sayısı her geçen gün artmaya devam ediyordu. Yeni tip corona virüsün (Covid-19) dünya genelinde bulaştığı kişi sayısı 28 Nisan itibariyle itibariyle 3 milyonu, can kaybı ise 210 bini (%7) aşmış durumdaydı. Bir ay önceye göre vaka sayısı 2 misli ölüm sayısı ise 3 mislinden fazla artış göstermişti. 

Bir ay sonra 28 Mayıs itibariyle tüm dünyada vaka sayısının 5.591.067'a, ölenlerin ise 350.458'e ulaştığı (%6,3) görüldü. 29 Haziranda onaylanmış vaka sayısı 10 milyonu (10.039.286) aşarken, can kaybı %5 ölüm oranıyla 500 bini (499.664)  buldu. Bir ay önceye göre vaka sayısı %86, ölüm sayısı ise 1,3 misli artmıştı. 

20 Temmuzda Dünya genelindeki teyitli vakalar artık 15 milyona (14.507.491) doğru gidiyordu. Salgın sebebiyle ölenler de 600 bini (606.173) aşmıştı. Gerçekleşen ölüm oranı ise % 4,2 olarak gerçekleşmişti.  Bir ay önceye göre vaka sayısı %45, ölüm sayısı ise %21 artmıştı. 

Bir ay sonra Ağustos sonu Eylül başı gibi vaka sayıları 26 milyonu geçti. Salgında ölenlerin sayısı ise 860 binden fazlaydı. 3 Eylül itibariyle koronavirüs (Kovid-19) salgınında dünya genelinde tespit edilen vaka sayısı  26.072.551, o güne kadar hayatını kaybedenlerin sayısı ise 863.933 kişi (%3,3) olmuştu.  Bir ay önceye göre vaka sayısı %80, ölüm sayısı ise %43 artmıştı. 

23 eylül itibariyle dünya genelindeki teyitli vakalar 31.673.086'yi aşmış durumda. Salgın sebebiyle ölenler ise 972.372 olmuş(%3,1). Bu gün de salgının başlangıç günlerinde olduğu gibi ülkeden ülkeye değişmekle birlikte ölüm oranı %1 ile %12 aralığında değişiyor. Bir ay önceye göre vaka sayısı %21, ölüm sayısı ise %12,5 artmıştı.   

Aşağıdaki tablodan da görülebileceği üzere ülkeler gerek vaka sayısı, gerek ölümler konusunda birbirlerinden farklı dalgalanmalar yaşıyor. Nüfuslar dikkate alınmadan yüksek vaka ve ölüm sayılarını karşılaştırmak çok anlamlı değil. Bu yüzden durumu daha iyi anlamak üzere ölüm oranı, 1 milyon kişi başına vaka ve ölüm gibi ölçütler kullanmak gerekiyor.

23 Eylül itibariyle vaka sayısı sıralamasında 1.nci durumdaki ABD'de onaylanmış vakalar 6.917.928’i, ölümler de 200.731’i aşmış (1.nci) durumda. Ölüm oranı %2,9 (23.nci) görünüyor. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 20.992 (8.nci), ölüm sayısı ise 609 (8.nci) olarak gerçekleşmiş. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 3.834.208 (1.ncı), 139931 (1.nci),  %3,6 (16.nci), 11.634 (3.ncü), ve 428 kişi (8.nci) imiş.    

ABD'yi 5.646.010 (2.nci) vaka ile Hindistan takip ediyor. Hindistan 90.020 ölüm ile ABD’nin ardından 2.ncü durumda. Ölüm oranı %1,6 (40.nci). Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 4.150 (36.nci), ölüm sayısı ise 66 (38.nci) olmuş. 20 Temmuzda Vaka sayısı 1.118.043 (3.ncü), ölenler 26.816 (8.nci), ölüm oranı %2,4 (20.nci) idi. Yine 1 milyon kişi başına vaka sayısı 822 (25.ncü) ve ölüm sayısı ise 20 (33.ncü) olmuştu. 

Hindistanı 4.591.604 (3.ncü) vaka ile Brezilya  takip ediyor. Vefat sayısı 138.108 (2.nci) olmuş. Ölüm oranı %3,0 (22.nci) görünüyor. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 21.726 (6.ncu), ölüm sayısı ise 653 (5.nci) olmuş. 20 temmuzda bu rakamlar 2.099.896 (2.nci), 78772       (2.nci), %3,8 (14.nci), 9.936 (5.nci), 376 (10.ncu) idi

Rusya vaka sıralamasında 1.122.241 ile 4.ncü ülke. Ancak 19.799 ölümle 12.sırada, ölüm oranı ise %1,8 (37.nci) olmuş. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 7.648 (23.ncı), ölüm sayısı 135 (29.ncı) olarak gerçekleşmiş. 20 temmuzda bu rakamlar 777.486 (4.nci), 12323          (11.nci), %1,6 (23.nci), 5.298 (10.ncu), 85 (25.ncu) idi.  

Vaka sayısı itibariyle 777.537 (5.nci) kişiyle dünyada beşinci ülke bir Güney Amerika ülkesi Kolombiya. Şu ana kadar 24570 kişi (11.nci) ölmüş. Ölüm oranı %3,2 (20.nci). Orada da 1 milyon kişi başına vaka sayısı 15741 (10.nci), ölüm sayısı ise 497 (13.ncü) olmuş. 20 temmuzda bu rakamlar 197.278 (18.nci), 6516 (16.nci), %3,3 (17.nci), 3.994 (13.ncu), 131 (20.ncu) idi

Vaka sayısı itibariyle 776.546 kişiyle dünyada altıncı ülke yine bir Güney Amerika ülkesi olan Peru. Orada da şu ana kadar 31586 (7.nci) kişi ölmüş. Ölüm oranı ise %4,07 (18.nci). 1 milyon kişi başına vaka sayısı 24168 (6.ncı), ölüm sayısında ise 983 ile 1.nci durumda. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 353.590 (6.ncı), 12.998 (10.ncu),  11.005 (4.ncü), %3,7 (15.nci) ve 405 kişi (8.nci) imiş.  

705.263 kişi ile vaka sayısında dünya yedincisi yine Güney Amerika’dan Meksika. Meksika'da vefat sayısı 74.348 (4.ncü). Ölüm oranı %10,54 (2.nci), Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 5.572 (46.ncı), ölüm sayısı ise 587. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 344.224 (7.nci), 38.888 (4.ncü), %11,3(4.ncü) ve 308 kişi (14.ncü) imiş.  

Dünyada 8.nci ülke salgının başlangıcında Avrupa’da önde olan İspanya. Vaka sayısı 682.267, ölüm sayısı ise 30.904 (9.ncu).  Ölüm oranı %4,53 (16.ncı). Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 14.485 (17.nci), ölüm sayısı ise 656 (4.ncü) seviyesinde. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 260.255 (12.nci), 28.420 (7.nci), %10,9 (5.nci), 5526 (9.ncu) ve 609 kişi (3.ncü) imiş.  

663.282 kişi ile vaka sayısı bakımından dünyada 9.ncu sırada bir Afrika ülkesi var. Güney Afrika’da bugüne kadarki vefat sayısı 16.118 (13.ncü). Ölüm oranı %2,43 (47.nci), Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 11.285 (22.ncı), ölüm sayısı ise 274 (24.ncü). Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 364.328 (5.nci), 4.848 (22.ncü), %1,4, 6.199 kişi (8.nci) ve 86 (24.ncü) imiş.  

10. sırada yine bir Güney Amerika ülkesi Arjantin var. Vaka sayısı 652.161. Bu güne kadarki ölüm 13.952 (14.ncü), ölüm oranı %2,1 (30.ncu) olarak gerçekleşmiş. Diğer yandan 1 milyon kişi başına vaka sayısı 14.512 (11.nci), ölüm sayısı ise 310 (17.nci) olmuş. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 126.755 (20.nci), 2220 (29.ncu), %1,8 (22.nci), 2.821 (16.ncı), 50 (28.nci).

Fransa salgında 468.069 vaka sayısı 11. Ülke. Ölüm sayısı 31.416 (8.nci), ölüm oranı %6,7 (5.nci) olarak gerçekleşmiş. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 6.978 (26.ncı), ölüm sayısı ise 468 (14.ncü)olmuş. . Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 174.674 (19.ncu), 30152 (6.ncı), %17,3 (1.nci), 2.604 (19.ncu), 464 (6.ncı).

Güney Amerikanın bir diğer ülkesi Şili 449.903 vaka ile dünyada 12.ncisi. Ölenlerin sayısı bakımından 12.345 ile 15.ncü sırada. Ölüm oranı %2,7 (25.nci). Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı oldukça fazla; 23.545 (4.nci), ölüm sayısı ise 646 (6.ncı) görünüyor. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 330.930 (8.nci), 8.445 (15.ncü), %2,6 (18.nci), 17.320 (2.nci) ve 451kişi (7.nci) imiş.  

Çinden sonra ikinci atlama taşı İran şu an itibariyle vaka sayısı olarak 432.798 (13.ncü) görünüyor. Ölenlerin sayısında 24.840 ile 10.ncu, ölüm oranı ise  %5,7 (11.nci) durumda. İran'da nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 5.194 (33.ncü), ölüm sayısı ise 298 (18.nci) gözüküyor. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 273.788 (10.ncu), 13979 (9.ncu), %5,1 (9.ncu), 3.286 (14.ncü) ve 171    kişi (18.nci) imiş.  

14.ncü sırada 409.729 onaylanmış vaka ile İngiltere var. Ölüm sayısı itibariyle 41.862 kişiyle dünyada 5.inci ülke.  Ölüm oranı ise  %10,2 (3.ncü) durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 6.167 (28.nci), ölüm sayısı ise 630 (7.nci) olmuş. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 295.372 (9.ncu), 45273 (3.ncü), %15,3 (2.nci), 4.446 (11.nci) ve 674 kişi (2.nci) imiş.  

Bangladeş 353.844 vaka sayısı ile 15.ncü sırada. Ölüm sayısı itibariyle 5.044 (29.ncu), ölüm oranı ise  %1,4 (42.nci) durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 2.102 (44.ncü), ölüm sayısı ise 30 (45.nci) olmuş. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 204.525 (16.ncı), 2618 (27.nci), %1,3 (25.nci), 1.215 (22.nci) ve 16 kişi (35.nci) imiş.                         

Suudi Arabistan 330.798 vaka sayısı ile 16.ncü sırada. Ölüm sayısı itibariyle 4.542 (32.ncu), ölüm oranı ise  %1,4 (43.ncü) durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 9.667 (16.ncı), ölüm sayısı ise 133 (31.nci) olmuş. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 253.349 (13.ncı), 2447 (28.nci), %1,0 (26.ncı), 7.404 (7.nci) ve 73 kişi (26.ncı) imiş.  

17.nci sırada 327.580 onaylanmış vaka ile Irak var. Ölüm sayısı itibariyle 48.682  (20.nci), ölüm oranı ise  %2,7 (27.ncü) durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 8.372 (20.ncı), ölüm sayısı ise 222 (23.nci) olmuş. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 90.220 (23.ncı), 3691 (26.nci), %4,1 (13.ncü), 2.306 (21.nci) ve 96 kişi (23.ncü) imiş.  

Türkiye’de 308.069 vaka sayısı itibariyle 18. Sırada.  Salgın ölümleri sıralamasında da 7.711 kişi ile 21.nci durumda. Ölüm oranı ise  %2,5   (28.ncü) seviyesinde. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 3.705 (38.nci), ölüm sayısı ise 93 (34.ncü) gözüküyor. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 220.572 (15.ncı), 5475 (20.nci), %2,5 (19.ncu), 2.653 (18.nci) ve 66kişi (27.nci) imiş.  

307.418 Vaka sayısıyla dostumuz Pakistan dünya 19.ncusu. Ölenlerin sayısında 6.432 ile 24.ncü, ölüm oranı ise  %2,1 (32.nci) durumda. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 1.403 (45.nci), ölüm sayısı ise 29 (46.ncü) gözüküyor. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 265.083 (11.ncı), 5568 (19.nci), %2,1 (21.nci), 1.210 (23.nci) ve 26 kişi (32.nci) imiş

Salgının ilk döneminde perişan olan İtalya şu anda 302.537 vaka sayısı itibariyle 20.nciliğe gerilemiş gözüküyor. Ancak ölenlerin sayısında 35.758 ile 6.ncı, ölüm oranı ise  %11,8 (1.nci) durumda. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 15.022 (34.nci), ölüm sayısı ise 594 (9.ncü) gözüküyor. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 244.434 (14.ncı), 35042 (5.nci), %14,3 (3.nci), 4.057 (12.nci) ve 578 kişi (4.nci) imiş

Avrupanın devi Almanya 275.927 vaka sayısıyla dünyada 22.nci geliyor. Ölüm sayısı 9.409 (18.nci), ölüm oranı ise  %3,4 (19.nci) durumda. Nüfusuna göre 1 milyon kişi başına vaka sayısı 3.318 (39.nci), ölüm sayısı ise 113 (32.ncü) gözüküyor. Bu rakamlar 20 temmuz itibariyle 202.845 (17.ncı), 9091 (13.nci), %4,5 (12.nci), 2.440 (20.nci) ve 109 kişi (21.nci) seviyesinde.

23 Eylül 2020 Çarşamba

23 Eylül 2020 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı180.................................Gelecek vizyonu

Gelecek vizyonu

Allaha hamd olsun Susurluğun artık herkesi derleyip toplayarak yönlendireceği ortak bir misyonu var. “Susurluk için ne yapılabilir?” sorusu için bizim verdiğimiz cevap: “Geleceğin Susurluğu için bir Stratejik Plan uygulaması” gerçekleştirmek. Önerdiğimiz şey Güney Marmara Kalkınma Bölgesi içinde Susurluğun orta vadeli bir alt planının yapılması. 

Şu anda geldiğimiz aşamada 2023-28 Stratejik Plan dönemi için Misyon bildirimimiz: “Susurluğun gelecek vizyonu için bir Stratejik Plan çerçevesinde; içerde etkin iş ve güç birliğini, dışarıdan da gerekli desteği sağlamak suretiyle; kalkınma, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimi için çalışmak ve uygulama performansını izleyip gereken güncellemeleri yapmak”şeklinde netleşmiş oldu. 

Kuşkusuz nihayetinde bu bir öneridir. Katılımcı bir stratejik plan çalışması her aşamada ve her konuda güncellemelere açık olmalıdır. Şimdi sıra Susurluğun geleceği için bir "vizyon" öngörüsü ortaya koymaya geldi. Biz yürümeye devam ediyoruz. Katkılarınızla inşallah iki hafta sonra bu menzile de ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

Bugün görmekte olduğumuz gerileme işaretleri nedeniyle yaşanan olumsuzluk Susurluk’ta yaygın bir karamsarlık havası oluşturmuş durumda. Herkes “Bir şeyler yapılması gerektiğini söylüyor”, “içinde bulunan fasit daireden bir şekilde çıkılması lazım geldiğini düşünüyor” ancak “Ayağa kalkıp harekete geçen yok”. Bunu yapması gereken hatta yapabilecek kişiler ya küskün ya da kendi hayat gailelerinin içinde kaybolmuşlar. Duymayan kulaklara, görmeyen gözlere, akletmeyen akıllara ve hissetmeyen gönüllere tekrar bütün gücümüzle çağrıda bulunmak istiyoruz: “Ayağa kalk Susurluk! Kalk ve yürümeye başla. Gelecek ellerinde!” Unutma ki zaman aleyhine işliyor. Artık anla ki, karşındaki tablo kaybettiğin yılların eseri. Hep başkalarından “yapmadılar, etmediler” sızlanması sana ne kazandırıyor? Harekete geçmezsen daha da kötüsü olacak. Gelecekte çocuklarının, torunlarının da sana aynı şikâyeti yapmasını ister misin?  Şimdi bir düşünün bakalım: 50’li yıllarda genç bir adamın ileri çıkıp “Susurluğa Fabrika istiyoruz Sayın Cumhurbaşkanım!” haykırışı olmasaydı 60’lı 70’li 80’li yıllardaki kazanımlarınız olabilir miydi? Rahmetli Nuri Eroğlu belki bilmeden Susurluk için iyi bir “Vizyon” örneği olmuştu. O bir hayalin peşine düştü, ısrar etti ve o rüya gerçek oldu. İlerleyen fabrika inşaatı için “Orada samanlık mı yapacaksınız?”diye alay eden çapsız ve vizyonsuzlara karşı Susurluğa bir gelecek kazandırılmasına öncülük etti. Bunu anlamak için Susurluk kabristanına gittiğinizde etrafınıza bakmak yeter. “Susurluk Şeker Fabrikasından emekli” pek çok yakınınızı, tanıdığınızı göreceksiniz. Onlar bu ünvanı bir şükran ifadesi, bir şeref nişanesi olarak mezar taşlarına yazdırmışlardı. Siz nasıl bir şey yazılsın istersiniz? “Doğdu, yaşadı ve öldü” nasıl mesela? Ne olacaksa olacak o belli zaten. Kazanmaktan değil, nasıl bir yolun yolcusu olduğumuzdan, ne yaptığımızdan sorumluyuz. Bahsedilmeye değer bir gayretiniz, amaç ve hedefleriniz yoksa hiç başkalarını suçlamayın. İşaret parmağınız hiddetle birilerine sallanıyorsa hiç kuşkunuz olmasın diğer dördü de sizi gösteriyor.

Tek tek her insanın bir varoluşu, bir duruşu, bir vizyonu olmalı şu üç günlük dünyada. “Kim var?” denildiğinde, sağına soluna bakmadan “Ben varım!” diyebilmek lazım. “Ben ne yapabilirim ki?” diyerek kafayı yorgan altına gömmek kadar saçma bir davranış olamaz. Hâlbuki olması gereken şey basit; aynen her sabah yaptığınız gibi “Bismillah” deyip ayağa kalkmak.  Ayağa kalktığınızda sizin gibi doğrulup yekinenleri, “İnşallah” diye yola düşenleri görecek, yalnız olmadığınızı anlayacaksınız. Bu durum insanda olduğu gibi kurumlar, şehirler hatta ülkeler için de geçerli. Bu noktada herkesi kucaklayan ve bütün olarak geleceğe yönelten bir vizyon elbette çok önemli. Stratejik plan yöntemi de paket hizmet sunuyor bu konuda talep edenlere. Ülkemizde hatta yakın çevremizde böyle örnekler görmek mümkün. Bu yaklaşımla “mevcut durum, değer ve temel ilkelerden hareketle gelecek vizyonuna uygun amaçlar belirlemek, bunlara ulaşmayı mümkün kılacak strateji ve hedefler koymak, ölçülebilir kriterlerle performans izleme, değerlendirme ve güncelleme” yapmak kolay. İkinci aşama “Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusu zaten bugünden geleceğe bir bakış açısı geliştiriyor. Böylelikle Misyon, Temel Değer ve İlkeler, Vizyon, Stratejik Amaçlar ve Hedefler netleştirilebiliyor. Misyon; bugünden hareket alan ama gelecekteki “temel görev”i açıklarken, Vizyon; değerlere dayalı “gelecek öngörümüz”ü, yani yarınımızın neye benzeyeceğini tasvir ediyor. Yerine getirilmesi gereken görev netleşince ulaşılması arzu edilen geleceğin yani ‘Vizyon’un kavramsal, gerçekçi ve öz bir ifade ile tasarlanıp yazılmasına sıra geliyor. İşte tıpkı bugün olduğumuz nokta gibi.

“VİZYON” sanki oradaymışız gibi, ulaşmak istediğimiz durumu tanımlayan ideal gelecek tasviri. Kendimiz ve şehrimiz için nasıl bir gelecek öngördüğümüzü özgün bir ifadeyle ortaya koymuş oluyoruz. İçinde bulunduğumuz mevcut sorunların üstesinden gelinebildiği takdirde ideal geleceğimizin neye benzeyeceğini anlatıyor. Geleceğe dair şimdiden paylaşılan bir resim gibi.  Orta ve uzun vadede ne yapılmak istendiğinin de güçlü bir anlatımı. Neleri yapmak istediğimizi, gelecekte nerede olmak istediğimizi dile getiriyor. Ulaşılmak istenen yer ve durumu, bunun için ilerlenecek yönü tarif ediyor. Böylece neticede “Nereye ulaşmak istiyoruz?” sorusunun cevabını özetlemiş oluyor. Misyon bugünden hareket alırken, Vizyon da yarınımızı gösterecek. Unutulmamalı ki geleceği hayal edemeyenler onu inşa edemezler. Gelecek vizyonu bir tür kutup yıldızı gibidir, hem bahtınızı hem yönünüzü görürsünüz. Yalnız bu tasarımın içi değerlerle dolu, çevresindeki yol işaretleri ise ilkelerle bezeli olmalı. Zira başarıya götürecek yol; değerler ışığında ve ilkelere uyularak misyon’un yerine getirilmesi suretiyle yürünecek. Amaç ve hedeflere ancak böyle varılabilir. Orta vadede öngörülen, arzu edilen gelecek vizyonuna da ancak bu şekilde ulaşılabilir. Arzu edilen başarılı gelecek de vizyonumuzda dile gelir.  “Nereye gitmek istiyoruz?” sorusunun cevabını ararken bir kere daha göreceğiz ki sahip olunan değerler ve uyulması beklenen ilkelerin gelecek yolculuğu için anlamı büyük. Değerlerle bezeli bir ‘Vizyonu’ olmayan hiçbir yolculuğun amaç ve hedefleri de anlamlı olmaz. Bu yolculuk bizi değerler ışığında, misyon ve ilkeler’e uyarak Orta vade için öngörülen spesifik, ölçülebilir hedef’ ve amaçlar’a ulaştıracaktır. Özetle bu tasarım cümlesi; kısa, öz, geleceğe dönük ve değerlere dayalı olmalı, yol işaretleri ve ilkelerden ışık almalıdır.

Böylelikle Vizyon İfadesi; belirlenmiş misyona ve faaliyetlere anlam kazandıran, enerjilerin temel hedeflere odaklanmasına yardımcı olan, dikkatimizi günün üzerine çıkarıp gidiş yönümüzün doğru olduğunu görmemizi sağlayan, değişim için bir gerekçe ve zorunluluk sunan, mevcutla yetinmeyip daha ileriye ve yukarıya bakmamızı sağlayan bir mahiyet kazanmış oluyor. 

İyi ifade edilmiş bir vizyon kısa ve akılda kalıcı olmalı, ilham vermeli, gelecek idealini tanımlamalı ve heyecan verici bulunmalıdır. Bugünü anlamadan gelecekteki misyonunuzu kavrayamazsınız, geleceği hayal etmeden de Vizyonunuzun anlaşılması zordur. Geleceği ancak Allah bilir. Düşünceler gerçekleşmeyebilir ama eyleme geçmemişseniz ne kadar pırıltılı da olsa o vizyon sadece bir hayaldir. Kuşkusuz vizyon bildirimi; bir yandan ilerlemeye teşvik etmeli, diğer yandan da ulaşılabilir olmalıdır. Bu yüzden iddialı ve aynı zamanda ulaşılabilir, gerçekçi bir ifade olmak zorunda. Şayet bir vizyonunuz yoksa eylemleriniz de sadece bir koşuşturmaca, hareketiniz “Rotası belli olmayan bir gemi” gibidir. Vizyonumuz ona ulaşıldığında; Paydaşların kimler olacağını, ortaya çıkacak değerleri ve neler üretileceğini hatırlatır bize. Rekabet üstünlüğümüzü, nasıl algılanacağımızı, bölgesel/ulusal rolümüzü ve katkımızı aydınlatır. Güçlü bir vizyon öncelikle idealist olmalı, yürekten gelmeli ve hissedilebilmelidir. Aidiyet duygusu için özgün ve çekici olması şart. Ayrıca ayırt edilebilmesi için de benzerlerinden farklı olmalı. İçinden olan/olmayan herkesin ilgisini çekebilmeli.

Şimdi, Susurluğumuzun gelecekte ulaşmasını arzu ettiğimiz “Vizyon” tasarımı için birkaç öneride bulunalım. Birinci önerimiz; “Sosyal ve ekonomik kalkınmasını sağlamış; BÖLGENİN YÜKSELEN YILDIZI SUSURLUK” cümlesi. İkinci vizyon cümlesi önerimiz: “Bölgesinde cazibe merkezi olmayı başaran; özgün, öncü ve GELİŞMİŞ BİR SUSURLUK”. Üçüncü önerimiz; “Büyümüş; İnsanları mutlu, huzurlu ve umutlu; müreffeh, itibarlı YAŞANABİLİR BİR SUSURLUK”. Dördüncü önerimiz: “Sağlık, huzur ve refah içinde yaşam kalitesini arttırmış; çevreye duyarlı YEŞİL BİR SUSURLUK”. Beşinci önerimiz: "Daha fazla değer üreten, daha adil paylaşan; daha ileri GÜÇLÜ BİR SUSURLUK". Altıncı önerimiz: “Değerlerini koruyup geliştirerek her alanda güçlenen, nitelikli insan yetiştirebilen; rekabetçi ve ÜRETKEN BİR SUSURLUK”. Yedinci önerimiz: “İnsan odaklı, gençlerini ve çocuklarını önemseyen; sürdürülebilir KALKINMAYI BAŞARMIŞ BİR SUSURLUK”. Sekizinci önerimiz: “Amaç ve güç birliği yaparak kalkınmasını başarmış, sürekli değişim-dönüşüm ve gelişimle yaşam kalitesini arttıran, huzur içerisinde yaşanabilen; çevreye duyarlı İYİ İNSANLAR ŞEHRİ SUSURLUK”. Dokuzuncu önerimiz: “Güçlü yanlarını ve fırsatları kullanarak üretim tesislerini çoğaltan; OSB ve Lojistik bölge kurulmasını sağlayarak istihdamı arttıran; konum, doğal kaynak ve çevre imkânlarını değerlendirerek BÖLGESİNDE ÖNE ÇIKAN BİR SUSURLUK”.

Önerileri nasıl buldunuz? Konunun netleşebilmesi için birkaç hafta bu konu gündemimizde kalacak. Şu ana kadar yazılanlardan yeterli ipuçları alabileceğinizi düşünüyorum. Şimdi başınızı arkaya yaslayın, gözlerinizi kapatın ve Susurluğu beş yıl sonra nasıl görmek istiyorsanız öyle hayal edin. Ve bana Whatsapp'tan birer cümlelik mesajlar atın ki Susurluğun gelecek vizyonunda bir tuzunuz olsun. “O” yukardakilerden herhangi biri ya da sizlerin katkısıyla oluşacak çok daha etkileyici bir cümle niye olmasın ki? Bir an için gözümüzü yumup hissedelim o anı. Rüyalarımız olsun Susurluk üstüne, hayallerimiz olsun umutla dolu ve dualarımız olsun gelecek için.

yyalcin3@gmail.com

22 Eylül 2020 Salı

22 Eylül 2020 Salı 22:30 CORONA GÜNLERİ.........................................Pencere

Başkan ne dedi? 
Bugünden yarına giden yollar vardır görebilene. Yarının resmi bugünden şekillenir sessiz ve derinden fark edebilene. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslenen Başkan Erdoğan da koronavirüs salgını ile ilgili önümüzdeki günlere ışık tutan şeyler söyledi. Adeta bir pencere açtı önümüzdeki günlere. Evvela salgının tüm dünyada etkisini artırarak devam ettiğini belirtti. Özellikle de Avrupa'da yeniden tırmanışa geçtiğini, ülkemizde de etkisinin görüldüğünü söyledi. Bir de aşı ile ilgili bilgiler verdi birinci elden. Hatta tarih bile açıkladı "İnşallah önümüzdeki yılın ilk aylarında bu aşıları milletimizin hizmetine sunmayı planlıyoruz" dedi. Corona virüsü salgınında son durumun değerlendirildiği kabine toplantısında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca da artan vaka sayılarına ilişkin il bazında bir sunum yapmış. 
Toplantının ardından Başkanın yaptığı açıklamalardan şunları anlamış olduk:

  • Koronavirüs salgını tüm dünyada tesirini artırarak hissettiriyor. Avrupa bölgesinde salgın yeniden tırmanışa geçmiş durumda. 1 yıla yaklaşan bu salgın Asya'dan Amerika'ya, Afrika'dan Avrupa'ya kadar dünyanın tamamına yayılmış bulunuyor. Salgın ilanihaye devam etmeyecek elbette. Tarihteki büyük salgınların da ortalama 2 yıl sürdüğü biliniyor.
  • Türkiye salgınla mücadelesini tüm imkanlarıyla kararlılıkla sürdürüyor.Son dönemde vaka ve hasta sayılarında yaşanan artış üzücü. Virüsün henüz tedavisi olmadığı için salgına karşı elimizdeki en etkili tedbir temizlik, maske ve mesafe üçlüsü. Milletimiz temizliğe dikkat etme, maske kullanımı ve fiziki mesafe hususlarına riayet etmeli. 
  • Türkiye salgının en başından itibaren hem tedbirler hem hastalara verilen hizmetler bakımından küresel çapta örnek gösterilen ülkeler arasında yer aldı. Bunun arka planında geçtiğimiz 18 yılda hastane binasından yatak sayısına, teşhis ve tedavi cihazlarından insan gücüne kadar sağlık sisteminin her alanında gerçekleştirilen büyük dönüşümü var. 
  • Salgınla mücadele tüm imkanlarla ve kararlılıkla sürdürülüyor. İlçelerden büyükşehirlere kadar Türkiye'nin her köşesine ulaşan yatırımların önemi salgın döneminde çok daha iyi anlaşıldı. Başta şehir hastaneleri olmak üzere ülkemize kazandırılan yüksek kapasiteli sağlık kurumları sayesinde kriz rahatlıkla yönetilebildi.
  • Salgına maruz kalan vatandaşlar sağlık görevlilerinin kendilerine tarif ettiği şekilde davranmalı. Virüs taşıdığını bildiği halde evinde izole halde kalmak yerine sokağa çıkan, işine giden, diğer insanlarla bir araya gelen herkes hem yasal olarak suç işliyor hem de büyük bir vebal altına giriyor. 
  • Maske ve mekan denetimlerinde uygulanan cezalar bazı kamu kurumlarında yapılacak işlemler öncesi ödenmiş olması mecburiyeti getiriliyor. İl Hıfzıssıhha Kurulları gerektiğinde özel tedbirler alıp bunları kararlılıkla uygulayabilecekler. Kafe ve restoranların denetimi sıklaştırılacak. İzolasyonda olan kişilerin kurallara uyup uymadıkları daha yakından takip edilecek. İl bazında 65 yaş üstü vatandaşların ulaşım saatlerinde sınırlama yapılabilecek.
  • Bütün bu tedbirler günlük hayatımızın zora sokulması için alınmıyor. Tam tersine amaç en başta bu virüsü taşıyanlar olmak üzere tüm insanlarımızın sağlığının korunması. Tedbirlere uymadığı için virüsü bir yakınına veya başkalarına bulaştırıp ölümüne sebep olan kişinin vicdan yükü çok ağır olur.
  • Tedbir bizden takdir Allah'tan. Hiçbir tedbir almadan takdire teslim olmak dinimizle de kültürümüzle de insanlıkla da bağdaşmayan bir cehalettir. Bizim inancımızda tedbirsiz tevekkül olmaz. Yerli aşımızı üretmek için de hızlı bir çalışma var. 
  • Çeşitli ülkeler tarafından geliştirilen ve son aşamaya gelen aşıların Türkiye'deki çalışmaları yakından takip ediliyor. Bunun yanında kendi aşımızı üretme yolunda da hızla ilerleniyor. Halen süren 8 aşı geliştirme çalışmasından 2'sinde hayvan deneyleri başarıyla tamamlanmış durumda. Özel sektöre ait bir firmanın altyapısı aşının üretimine uygun hale getiriliyor. Yerli aşıda da insan üzerinde deneme çalışmaları önümüzdeki aylarda başlayacak. İnşallah önümüzdeki yılın ilk aylarında bu aşılar milletimizin hizmetine sunulabilecek.
  • Ancak unutulmamalı ki bu krizin üstesinden ancak hem devletin hem vatandaşın üzerine düşeni yapması halinde gelebiliriz. Başta sağlık çalışanları olmak üzere fedakarca görev yapan insanların hakkı ancak sorumlu davranarak ödenebilir. Devletimiz her bakımdan güçlü. Vatandaşlarımız da bireysel sorumluluklarını yerine getirdikleri müddetçe Allah'ın izniyle bu işin üstesinden gelebiliriz. Tarih boyunca nice büyük mücadeleleri zaferle neticelendiren bu millet bu sağlık krizini de yenebilir. 

Bilim insanları ne diyor?

Corona Virüs pandemisi bizim hayatımıza isabet etti ama bu ne ilk ne de son hastalık. Bilim insanları, corona virüs salgınının son pandemi olmayacağını üstüne basa basa söylüyorlar. Bunu, yeni hastalıkların nerede ve nasıl ortaya çıktığını araştıran, küresel sağlık uzmanları söylüyor. Bunun nedeni insanların doğal dünyaya taşmasıymış.  Bu yüzden bilim insanları vahşi yaşamdaki hastalıklara daha yakından bakılmasını istiyor ve uyarıyorlar: "Corona virüs son salgın olmayacak!"

Bazı bilim insanları vahşi yaşamdaki hangi hastalıkların insanlara geçme riski taşıdığını tahmin etmeye çalışan bir dağılım tanımlama sistemi geliştirmiş. Bu yaklaşımın öncülüğünü de, İngiltere'deki Liverpool Üniversitesi'nden bir gurup bilim insanı yapıyor. Bu çalışma gelecekteki salgınlara daha iyi hazırlanmak için girişilen küresel uğraşların bir parçası.

Liverpool Üniversitesi'nden Profesör Matthew Baylis BBC'ye yaptığı açıklamada: "Hastalıkların vahşi yaşamdan insanlara geçeceği ve çabucak tüm dünyaya yayılabileceği mükemmel bir ortam yarattık. Bu yüzden son 20 yılda 6 ciddi tehdit yaşadık. Bunların beşini Sars, Mers, Ebola, kuş gribi ve domuz gribini atlattık ama altıncısına vurulduk. Ve bu da karşılaşacağımız son pandemi olmayacak. Dolayısıyla vahşi yaşamdaki hastalıklara daha yakından bakmalıyız" diye konuşmuş.

Birçok uzman, davranışlarımızın, özellikle de ormansızlaştırma ve çeşitlilik arz eden vahşi yaşam alanlarına taşmamızın, hastalıkların hayvanlardan insanlara geçişini daha sıklaştırdığında hemfikir. Mesela University College London'dan Profesör Kate Jones: "kanıtların genel anlamda, tarım arazileri gibi insanların dönüştürdüğü, daha az biyolojik çeşitlilik barındıran ekosistemlerin, sıklıkla insanların enfekte olma riskiyle ilişkili olduğunu gösterdiğini" söylemiş. Jones, "Bütün hastalıklarda durum bu değil. Ama belirli kemirgen tipleri gibi, insan müdahalesine en dayanıklı vahşi yaşam türleri, patojenlere ev sahipliği yapmak ve bulaştırmakta daha etkili görünüyor" diye de ilave etmiş.

Bu güne kadar dünyada insan faaliyetleri ve vahşi yaşamın "karşılaştığı" yerlerdeki riski, yıkıcı bir netlikle gösteren çeşitli salgınlar yaşandı. Malezya'da, 1999'da meyve yarasalarının taşıdığı Nipah virüsü salgını, bir ormanın kıyısına inşa edilen domuz çiftliğine bulaşmıştı. Vahşi meyve yarasaları, meyve ağaçlarından besleniyor, domuzlar da ağaçlardan düşen, yarı yenmiş, yarasa salyasıyla kaplı meyveleri yiyordu. Enfekte domuzlarla yakın çalışan 250'den fazla kişi virüse yakalandı. 100'den fazla kişi öldü. Bu yüzde 40 oranında öldürücülük ifade ediyor.

Liverpool Üniversitesi'nden Profesör Eric Fevre de, araştırmacıların salgın riski olan yerleri sürekli gözlem altında tutmaları gerektiğini söylemiş. Ormanların kıyılarındaki çiftlikler, vahşi hayvanların alınıp satıldığı pazarlar, bunların hepsi insanlar ve vahşi yaşam arasındaki sınırların belirsizleştiği ve hastalıkların başlama ihtimalinin daha yüksek olduğu yerler. Eric Fevre "Bu etkileşimlerin olduğu yerleri sürekli gözlemlemeli ve sıradışı bir şey görüldüğünde müdahale edecek sistemleri devreye sokmalıyız." diyor.

Fevre, insan nüfusunda muhtemelen yılda üç ila dört yeni hastalığın ortaya çıktığını belirtimiş ve sadece Asya ve Afrika'da değil, Avrupa ve ABD'de de şeklinde konuşmuş. Baylis de yeni hastalıkların sürekli gözlemlenmesinin öneminin giderek arttığına işaret etmiş. Fevre de bu görüşe katılıyor ve bu tür olayların, büyük ihtimalle tekrar tekrar yaşanacağını söylüyor: Fevre'ye göre şu an içinde bulunduğumuz kriz, birçoğumuz için doğal dünyaya etkilerimiz konusunda bir ders.

Bir Sağlık Bakan Yardımcısı "Virüsün dolaşımı artacak, bu inkar edilemez. Enfeksiyonlar da artmaya devam edecek ama bu kontrol ve gözlem altında olacak." demiş. Önümüzdeki aylarda salgında yeni merkez üslerin çoğalacağı ve griple örtüşen yanları nedeniyle karıştırılabileceği anlaşılıyor. Ama endişelenmek de doğru değil. Zira her ikinci dalga muhabbeti salgınla ilgili paniği tetikliyor. Bilim insanları dünyanın her yerinde yaşayacağımız ikinci dalganın şubat,mart ve nisandaki gibi olması zor diyor. Çünkü artık büyük ölçüde maske takıyor, ellerimizi yıkıyor ve birbirimize yakın durmuyoruz. 

Ayrıca bugün testler, filyasyon yöntemi, elektronik izleme mekanizmaları ve uygulanmış tedavi tecrübeleri var. Ülkemizde çok şükür güçlü bir sosyal güvenlik ve sağlık alt yapısına sahibiz. Kaldı ki aşı çalışmalarında yolun yarısı geçilmiş gibi de görünüyor. Muhtemelen kış aylarında ve ilk baharda yaygın bir aşılama mümkün olabilecek. 

İşte baktığımız pencereden 2021'in nasıl olabileceğini böyle tahmin ediyor, hatta gelecek on yıllarda neler olabileceğini de hesap edebiliyoruz.  

20 Eylül 2020 Pazar

20 Eylül 2020 Pazar 23:30 CORONA GÜNLERİ......................................Corona notları

Maske meselesi

Yüzyılın en önemli olaylarından birini yaşıyoruz. Koronavirüs pandemisi sadece dünyada, ülkeler düzeyinde değil şehirlerimizde mahallelerimizde hatta apartmanlarımızda bile birinci gündem maddesi. Etkisi, korkusu ve hayatımıza soktuğu değişiklikler evlerimizde de egemen. Ailemiz içinde ve ruh dünyamızda da tesirleri var. 

Farkında mısınız maske artık hayatımızın değişmez bir aksesuarı oldu. O yoksa kendimizi eksikli hissediyoruz. Kapıdan çıktığımızda eğer unutmuşsak dönüp almak rutin bir durum. Evde kalmamışsa alışveriş listesine "bir paket maske" ilave etmek olağandışı bir şey değil. Evde herkes için ayrı bir yerlerde asılı maskeler görmek de öyle. Arabaların dikiz aynalarına takılmış maskeler görmek artık şaşırtmıyor. Ama sokakta orda burda atılmış maskelere hala alışamadım.

Kokusu ve yüzümdeki baskısı pek sevimli bir şey değil. Eve girdiğimde ya da gerekmediğinde çıkarabilmek, çöpe atabilmek bayağı hoş bir duygu. Çalışanların özellikle de sağlık personelinin kullandığı maskeler daha farklı tabi. Onların katlandığı sıkıntının yanında bizimkisi ne ki. Hele bazıları uzay ya da bilim kurgu filmlerinden çıkmış gibi.  Bütün gün/gece astronot kıyafetlerine benzer koruma giysileriyle çalışmak zorunda olanlara Allah güç kuvvet versin.

Maske kullanmanın türlü biçimleri, renkleri ya da çeşitleri de türedi. Seyyar satıcılarda çıkartmalı, desenli, cicili bicili maskeler gördüğümde "Evet" dedim. "İşte! Maske artık hayatımızın her hücresine girmiş." Kola takılan maskeler, çene altında duranlar yine izah edilebilir de maskesiz yakalananların cebinden çıkarıp "benim maskem var işte burda" demeleri çok komik. Ya da "Neden maske takmıyorsunuz?" diye sorulan esnafın kontra "Siz zabıta mısınız?" diye sorması tam da bize has bir durum galiba. 

Bir şey yer ya da içerken maske takmak mümkün değil. Hatta böyle yerlerde yanındakilerle konuşurken de maskeli olmak çok zor bir durum. Mesafe konusu zaten çok farklı bir olay. Peki o zaman dışarda yemek nasıl yiyeceğiz? Bir yerde oturup çay içerek sohpet edemeyecek miyiz? Mesela evlerimizin balkonlarında bir iki komşuyla kahve içip muhabbet edemeyecek miyiz? Oldukça paradoksal bir durum. Ya da "Rus ruleti" oynamak gibi bir şey.  Ya çok cesuruz ya da ...

Mesafeli olmak

Maske-Mesafe-Hijyen kuralının esas olduğu salgının başından beri sürekli vurgulanıyor. Bu arada bütün dünya bir yandan salgının yeniden kabaran dalgasıyla, öbür yanda da gündelik hayatın kontrollü normalleşmesiyle uğraşıyor. 

Özellikle ekonomik faaliyetlerin yediği ağır darbeden sonra bütün ülkelerde bir toparlanma çabası var. Ekonominin yeniden canlanabilmesi için birçok ülke peş peşe destek paketleri açıklıyor.Türkiye de Mart, Nisan ve Mayıs aylarında uyguladığı kısıtlamaları 1 Haziran itibarıyla gevşetmiş, ekonomik düzenlemelere ve destek paketlerine ağırlık verilmişti.

Tabii öngörülen yeni normalleşme için dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardı. Yetkililer de bu noktaları; maske kullanılması, fiziki mesafenin korunması ve hijyen kurallarına riayet edilmesi olarak sürekli vurguladılar.

Bu arada Eylüle kadar iki bayram ve üç aylık bir yaz tatili geçirmiş olduk. İnsanlar bu süre içinde sahillere, yaylalara ve memleketlerine gittiler. Asker uğurlamaları, taziyeler, cemiyetler, nişan ve düğün kalabalıklarına karıştılar. Tabi tedbirlere de gereği kadar özen gösterilmedi. Bir de gördük ki salgın Anadolunun en ücra köşelerine kadar yayılmış. Şimdi dönenlerle birlikte tehdit büyük şehirlerde. 

Peki, uyulması istenen sosyal mesafe kuralı corona virüsten gerçekten koruyor mu? Bu mesafe ne kadar olmalı? Mesela hangi ülkede sosyal mesafe kuralı kaç metre? DSÖ tarafından daha önce bir metrelik sosyal mesafe uygulaması tavsiye edilmişti. Fransa, İsveç, Singapur ve Avusturya bu öneriye uyuyor. Diğer taraftan Almanya, Avustralya ve Hollanda da sosyal mesafe 1,5 metre kabul edilmiş. İngiltere, İsviçre, İspanya ve İtalya'da ise 2 metre olarak uygulanıyor. Türk Sağlık Bakanlığı ise bu mesafeyi adım ölçüsüyle en az 3-4 adım şekliyle tavsiye ediyor.

Tıp dergisi The Lancet'te yayınlanan bir araştırmada, ülkelerin uyguladığı farklı sosyal mesafe uygulamalarının corona virüse yakalanma oranını ne ölçüde etkilediği incelenmiş. Bu araştırmayı tek cümleyle özetlemek gerekirse maske ve mesafeye dikkat edildiğinde virüs bulaşma riski azalıyor.

Bilim insanları yaptıkları çalışmanın sonucunda, DSÖ'nün tavsiyesi olan bir metrelik sosyal mesafenin virüse yakalanma riskini yüzde 80 oranında azalttığını bulmuşlar. Buna göre, "enfekte olmuş bir hastadan iki metre uzakta iken virüse yakalanma oranı yüzde 1,3; bir metre uzaklıkta ise yüzde 2,6 olduğu açıklanmış. Hiç sosyal mesafe uygulanmadığında ise risk yüzde 13'e çıkıyormuş. Yani bir metrelik sosyal mesafe uygulanan bir toplumda her yüz kişiden 2,6'sı, hiç önlem uygulamayan bir ülkede ise her 100 kişiden 13'ü virüse yakalanıyor. Sosyal mesafenin 2 metre olduğu ülkelerde ise risk her yüz kişiden biri olarak değerlendiriliyor.

1 metreden daha az fiziksel mesafede COVID-19 riskinin yüzde 12,8 olduğu ancak 2 metrelik mesafe ile bunun yüzde 2,6'ya kadar düştüğü belirlenmiş. Ağız ve burnu kapatan maskeler de keza hastalığın yayılmasını durdurmada büyük yardımcı. Dergide yer alan bilgilere göre, maske olmadan virüsün bulaşma şansı yüzde 17,4. Maske kullanıldığında ise bu oran yüzde 3,1'e iniyor. Gözlerimizi korumamız da enfeksiyon olasılığını yüzde 16'dan 5,5'e düşürebiliyor."

Araştırmacılar, bulgularından yola çıkarak normalleşme süreciyle, toplu taşıma araçlarında, restoranlarda, plajlarda, okul ve işyerlerinde sosyal mesafeye dikkat edilmesinin hayati önem taşıdığını belirtiyorlar. Sosyal mesafe uygulamalarının toplumda Covid-19 oranını yüzde 80 ile yüzde 90 oranında düşürdüğünü vurgulayan araştırmacılar, önlem alınmadığı takdirde vakalarda hızlı bir artış olabileceğini duyurmuşlar. 

Hatta bu yazarlar, tüm bu önlemler birleştirildiğinde dahi salgından tam koruma sağlanamadığını, özellikle el hijyeni başta olmak üzere başka gerekli tedbirler de olduğunu söylüyorlar.

Hijyen/Temizlik

Sosyal izolasyon, maske kullanımı ve hijyen bu 7 aylık süreçte hepimizin hayatına girdi.Hijyen yada bizim dilimizle "Temizlik" virüsle mücadelede adeta bu "üç silahşörler"den birisi gibi. Birisi olmazsa diğerleri eksik kalır. Üstelik en kolay, ucuz ve zahmetsiz yol. İnanmayan bunun doğru olup olmadığını virüse yakalanıp da köşeden dönenlere sorabilir. Hani hastaneden çıkarken alkışlanarak çıkanlar var ya onlara. Dikkatle dinlemek lazım onları. Yaşadıkları ızdırap, sıkıntı ve korku nedeniyle bu tedbirlere uymayı nasıl da diğer insanlara içten tavsiye ettiklerini duymak lazım.

Koronavirüs esas olarak boğaz infeksiyonu ve akciğer hastalığı yaptığı için bulaşıcılığı doğal olarak solunumla ilşkilendiriliyor. Kovid-19 özellikle solunum damlacıkları ile bulaşıyor. Bu damlacıkların bulaştığı farklı yüzeylerde saatlerce ve hatta günlerce canlı kalabildiğini de unutmamak lazım. Ancak bu hijyen kuralları sadece Kovid-19’a karşı değil ki, İnsan sağlığını tehdit eden buna benzer pek çok bulaşıcı hastalık var. Bu açıdan hijyen kavramını hem kişisel temizliğimiz hem de yaşam alanlarımızın hijyeni açısından sürekli hatırlamamız gerekiyor.

Kişisel olarak ellerin sabunla en az 20 saniye boyunca iyice ovuşturularak yıkanması ve ardından durulanması, temiz ve kişiye ait bir havlu ile kurulanması gerekiyor. Bu el yıkama işleminin gün içerisinde sıklıkla tekrarlanması önemli. Sabun ve su yoksa alkol bazlı kolonya ya da dezenfektan gibi temizleyicilerle de el hijyeni sağlanabiliyor. Kural şu: eller temizlemeden asla ağız, burun, göz ve yüze dokunulmamalı. 

El yıkama dışında cep telefonları, cüzdanlar, çanta vb. eşyalar da sık sık dezenfekte edilebilir. Tek kullanımlık mendiller ve maskeler kullanıldıktan sonra bir poşet içinde çöpe atılmalı. Öyle görünüyor ki bu süreçte herkesin yanında kolonya ve el dezenfektanı bulundurması yararlı olabilir. 

Uzmanlara göre bu virüsü  taşıyan biri öksürdüğünde veya hapşırdığında doğal olarak ağzından çıkan damlacıklar etrafa saçılıyor. Bu damlacıkların içindeki virüsler de ortamda 3 saate kadar canlı kalabiliyor. Araştırmalar plastik yüzeylerde virüsün kalma süresinin 5 güne kadar uzayabildiğini, cam ve tahta üzerinde 4 gün yaşayabildiğini göstermiş. Bu sebeple, özellikle evlerimizde de sık dokunduğumuz yüzeylerin her gün temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi ayrıca önemli. 

Dünya Sağlık Örgütünün de önerdiği gibi klor, oldukça etkili bir dezenfektan. Bu nedenle evlerin temizliğinde hanımların iyi bildiği klorlu çamaşır suyu kullanımı,özellikle içerisinde bulunduğumuz dönemde artmış durumda. Böylelikle masalar, kapı kolları, elektrik düğmeleri, sehpa yüzeyleri, musluk başları, banyo–tuvaletler ve yaşam alanımızdaki diğer sık temas edilen yüzeyler klorlu çamaşır suyu suyu ile temizlenerek dezenfekte edilebiliyor. Bunun için 5 litre suya yarım çay bardağı ölçüsünde klorlu çamaşır suyu eklemek yeterli.

Evdeki halılar, kilimler, koltuk yüzeyleri özel temizlik ürünleri veya sabunlu suyla silinebilir. Bu süreçte dışarıdan gelenlerin ayakkabılarını kapıda bırakmalarının istenmesi yararlı olur. Yine dışarıda kullanılan giysiler yeniden kullanılmadan önce 12 saat havalandırılabilir.