Salgının metafiziği
Coronavirüs dünyanın öncelikli gündemi olduğundan beri bir çok soru üşüştü aklımıza: “Bu virüsü kim çıkardı?”, “Acaba bir biyolojik silah olarak mı üretildi?”, “Yeni dünya düzeni denilen şey böyle virüslerle mi şekillenecek?”, “Nasıl oluyor da bu günkü bilim ve teknoloji küçücük bir virüsle baş edemiyor?”, “Yoksa bu salgınla cezalandırılıyor muyuz?” Bu konu başta birçok komplo teorisine olmak üzere doğru yanlış pek çok tartışmaya neden oldu. Üzerinde yazıldı, çizildi, konuşuldu.
Bütün komplo teorilerini bir yana bırakıyorum. Bu bahis sonu, dibi olmayan çıkmaz bir sokak. Manevi açıdan bu meseleye nasıl bakmalı ona dair düşüncelerimi yazacağım. Bilgi kirliliğine ve sonu gelmez tartışmalarda kaybolmanın bir yararı yok. Neden? Çünkü bütün bu kafa karışıklığının ötesinde gerçek bir hastalıkla, üstelik hızla yayılan bulaşıcı bir salgınla karşı karşıyayız. Tam olarak ne olduğunu bilmesek, devasını henüz bulamamış olsak bile dünya üzerinde neredeyse 70 milyona yakın insanı hasta eden, öldürdüğü kişi sayısı 2 milyona yaklaşan bir virüsten söz ediyoruz. Bu bir gerçek.
Kur’an bizi sık sık “…Şüphesiz ki
bunda düşünen insanlar için ibretler var” diye uyarıyor. Bundan dolayı yaşadığımız
her olayı, içinde olduğumuz dünyayı ve kainatı birer ayet gibi okumak
gerektiğine inanırız. Bir Müslüman için Coronaya öncelikle bir hastalık olarak bakmak
ve sebebe tevessül etmekten doğal bir şey yok. Olur olmaz yere “Allahın gazabından bahsetmek”
pek isabetli bir şey değil.
Evet, zamanımızda olağandışı bazı hadiseler
yaşanıyor! Corona salgınında dünyanın süper devletleri aciz kaldı; virüs on milyonlarca
insana ulaştı, yüz binlerce insan öldü. Dünyanın düzeni sarsıldı, milyarlarca
insanın hayatı alt-üst oldu. Tüm sosyal etkinlikler iptal edildi, sağlık
sistemleri çöktü, ekonomiler dibe vurdu. İşyerleri, okullar, sosyal tesisler kapatıldı.
Sokağa çıkma yasakları, karantina uygulamaları yaşandı.
Ancak böyle bir musibet dünyanın
başına ilk defa gelmiyor. Bizden önceki nesiller de başta savaşlar olmak üzere,
büyük felaketler ve salgın hastalıklarla karşı karşıya kaldılar. Aradaki fark
insanlığın geldiği noktada her şeyi her an canlı yayında gibi izleyebiliyor
olmamız. Sanki koca dünyamız bir avucumuza sığmış gibi olan biteni
görebiliyoruz. Bizim neslimize de büyük yangınlar, sel ve deprem felaketleri ile
bu corona virüsü denk geldi işte.
Dünyada bu kadar zulüm, bu kadar
şımarıklık, bu kadar kibir ve şükretmeme varken geldi bu büyük bela başımıza. Suriyeli
bir bebeğin yüzü koyun kıya vurmuş cansız bedeni ile entube hastaların yüzükoyun
yatırılmış halleri bize bir an için adaletin tecellisi gibi gelebilir. İşte
görüyoruz ki dünya tüm varlığına rağmen küçücük bir virüse karşı çaresiz
kalabiliyor. Bu acziyeti de Allahın gazabı olarak görülebilir. Fakat şunu da
biliyoruz ki insanoğlunun bütün suçlarına rağmen Allah kullarına asla
zulmetmez!
İnsanoğlu karşılaştığı musibetlerden ders
alıyor mu almıyor mu ona bakmak lazım. Kuşkusuz koronavirüs belası da pek çok
benzeri gibi bir çeşit uyarı. Yüce yaratıcının kullarını yapıp ettiklerine karşı ilahi bir ikazı. Bu konuda “Başınıza
gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir.
(Bununla beraber) Allah çoğunu affeder” [Şura 30] ayetini delil gösterebilirim.
Tarihte gerçekleşmiş büyük felaketler de böyle derslerle dolu. Misal: “De ki: “Yeryüzünde dolaşın da önceki milletlerin sonlarının nasıl olduğuna bakın. Onların çoğu Allah’a ortak koşan kimselerdi” (Rum/42) ayeti de bize bunu hatırlatıyor. İnsanların ekseriyeti tarih boyunca kendilerine gelen bütün İlahi kitaplara ve ikazlara, Allah’ın elçisi olan bütün peygamberlerin davetine rağmen, gaflet, dalalet hatta küfür ve nifaktan maalesef vazgeçmemişler. Firavun ve Nemrutlar tarih sahnesinden hiç eksik olmamış. Dünya sevgisi, makam, şan, şöhret, kibir ve şehvet uyarılardan ders almalarını önlemiş.
İşte koronavirüs de bir uyarı olarak bütün
dünyayı kasıp kavuruyor. Unutmamalıyız ki, bu tür afetler, kendi
yaptıklarımızın bir neticesi olarak karşımıza çıkıyor. Zira Rabbimiz şöyle buyurmakta:
“İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma
ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını
(dünyada) onlara tattıracaktır.” (Rum Sûresi 41. ayet). Demek bu tür İlahi ikazlar;
uyanmak ve tevbe için de bir fırsat veriyor insanoğluna.
Bu virüs çok güçlü gibi görünen devlet
ve toplumların aciz kalabileceğini gösterdi. Kuşkusuz bütün insanlık bir
anda “Künfeyekün” da olabilir. Ancak Rabbimiz merhametlilerin en
merhametlisidir. İnsanoğluna sürekli mühlet vermekte. İnsanlığın kendine
gelmesi, pişmanlık gösterip yaradılış gayesine uygun davranması için fırsat tanımakta.
O ki “Ben insanları ve cinleri ancak
bana kulluk etsinler diye yarattım” buyurmadı mı? Bizler bu gaye için doğmadık
mı? “İşittik ve itaat ettik” demedik mi? O halde Allah’ın yeryüzündeki
halifeleri ve “eşref-i mahluk” olarak kulluk görevimizi hakkıyla yapmak
zorundayız. Çünkü kısa bir dünya hayatında çok önemli mükellefiyetler,
sorumluluklar üstlendik. Allah’ın sonsuz nimetleriyle donatıldık. Ebedi bir
hayata da inandık. Bize düşen O’na, sadece O’na kulluk etmek, O’nun emir
yasaklarını yerine getirmek değil midir?
Onun emir ve yasakları en başta kendi bedenimizi, ailemizi, komşularımızı, ana baba ve akrabalarımızı korumayı da kapsıyor. Tedbir almak, çare aramak, fennine ve icabına uygun hareket etmek hastalıklar için de geçerli. Bir müslümanın musibetlere karşı sabretmesi demek; ye'se ve ümitsizliğe düşmeden, hastalığa karşı mücadele etmesi, sağlıklı ve hayatta kalması demektir. Her şeye olduğu gibi hastalıklara karşı da ibret nazarıyla bakıp ders alabilmek de mümin ferasetinin icabıdır.
Dinde zorlama yok, insan için inanma
mecburiyeti de yok. Ancak ahiret yurdundaki hesap ve ebedi hayat eninde sonunda herkesin karşısına çıkacak. İnancımız budur; işittim ve itaat ettim diyorsak da gereğini
yapmalıyız. Gelecekte virüs belasından çok daha büyük bela ve musibetlerle de karşılaşabiliriz.
Allah’ın gücü ve kudreti her şeyin üstündedir. Buna iman etmemiz icap eder.
“En çok korkman gereken varlık Allah’tır” ve “Allah kuluna kâfi değil midir.” Sadakallahul azim (Azim olan Allah ne güzel ne doğru söyledi) Rabbim her şeye hikmetle bakmayı, baktığımız şeylerde de hakikati görebilmeyi nasip etsin. İhlastan ayırmasın. Korona belasıyla birlikte bütün maddi manevi sıkıntılardan kurtulmak ve yüce Rabbimizin rızasına nail olmak dileğiyle...
Bir virüsün ettikleri
Bugün Corona salgınının ülkemizde
görülmesinin 273.nci günü. 9 ay geride kaldı. Türkiye’de İlk Korona Virüs
Vakası 11 Martta tespit edilmiş, haberi Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca gece
00.30’da düzenlediği basın toplantısında duyurmuştu.
İlk defa Çin'in Vuhan kentinde 12
Aralık 2019'da ortaya çıkan yeni tip koronavirüs 1-2 hafta içinde pek çok başka
ülkeye bulaştı. Ardından da çok hızlı bir şekilde dünyaya yayıldı. Virüs maalesef bugün (9 Aralık) itibariyle tüm
dünyada 68,5 milyon (68.469.834) insana bulaşıp 1,5 milyondan (1.561.953) fazla
insanın ölümüne yol açtı. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 8.805, ölüm sayısı
ise 201 seviyesinde. Buna göre ölüm oranı da (1.561.953/68.469.834) %2,3
görünüyor.
Bu gün yani 9 Aralık itibariyle
ülkemizde de son 24 saatte 204.411 Kovid-19 testi yapılmış. Bunlardan %15,5’u
yani 31.712 kişisi pozitif çıktı. Maalesef vefat edenlerin sayısı 217’ye Yeni
vakaların 6.213’ü yani %19,6’i ise aktif hasta. Ağır hasta sayısı ise 5.901
oldu. Başından beri toplam hasta sayımız 558.517’i buldu. Her ne kadar bunların
447.361’i (%80,1) iyileşip taburcu olmuş ise de vefat edenler de 15.531’u
(%2,78), hastanede tedavi gören aktif hastalarımız da 95.625’i (%17,1) bulmuş
durumda. 1 milyon kişi başına vaka sayısı 10.747, ölüm sayısı ise 299
seviyesinde.
Görüldüğü gibi virüs hem dünyada hem
de ülkemizde tahribatını sürdürüyor. Bir yandan da aşı haberleri gittikçe yoğunlaştı.
Ancak Hazirandan evvel açık bir sonuç beklenmiyor. O zamana kadar ne kadar daha
zayiat vereceğiz Allah bilir. Alınan bütün tedbirlere, gelişmiş sağlık
teknolojilerine, devasa hastanelere, hatta başarılı bir aşı uygulamasına rağmen
ellerimizi yaradanımıza açıp dua etmekle baş başayız. Bu hal kendimizi
sorgulamamıza yol açıyor. Demek her şeye, bütün iddiasına rağmen insanoğlu aciz
ve neticede yaradanına sığınmaya muhtaç.
Yaşadıklarımıza göre kesin olan
insanları hasta eden bir şey var. Özellikle aynı ortam paylaşıldığında çok
bulaşıcı. Yaşlılar ve bazı kronik rahatsızlıkları olanlarda daha ölümcül. Yine de kime nasıl etki edeceği hiç belli olmuyor.
İnsanlar ağırlaşıp; çok öksürüyor, ağrı çekiyor ve aşırı ateşleniyorsa
hastaneye gidiyor. Çok şükür ki bu imkanlarımız var. Ancak bu virüsün yol açtığı enfeksiyonun
bilinen bir tedavisi olmadığı da biliniyor. Hastanede bile olsa yapılan şeyler vücudu
desteklemek, bazı etkilerini önlemek veya azaltmak, virüsü yenmesi için biraz
zaman kazandırmakla ilgili şeyler.
İlk başlarda virüse dair pek çok
komplo teorisi atılmıştı ortalığa. Bugünlerde bitkisel bazlı pek çok üründen bahsediliyor
corona virüsüne karşı. Bazıları da aşı için benzer komplolar üretiyorlar durmadan. İddia
edilen şeyler çok da akla ve mantığa uygun değil. Fırsatçı, komplo teorisyeni kafalardan
çıkma şüpheli ve ortalığı bulandırıcı varsayımlar. Hastalık gelirse o komplo
teorilerinin kimseye hiçbir faydası olmaz. Konuşmaya devam mı ederiz, ilaç mı
kullanırız, macun mu? Ağırlaşırsak evde mi kalırız hastaneye mi koşarız o zaman
belli olur.
Rabbim bu süreçte ölenlere rahmet etsin. Elbette yakınları için yeri doldurulamayacak kayıplar. Hastalara da hemen acil şifalar lutfetsin. Bizler ancak sebebe tevessül etmekle mükellefiz. Bu süreçte başta salgınla mücadele tedbirlerine tam destek vererek kurtuluşumuz için elimizden geleni yapmamız gerekiyor.Bilinenlerle önlemimizi alalım gerisi tevekkel Allah.
Duayı sadece yalvarmak olarak mı bilirsiniz? Rabbimiz Kur’an ı Kerimde acaba niçin: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155) diyor. Düşünmeye ve anlamaya çalışmalı. Bu da bir dua halidir sonuçta.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder