Corona yalnız değil
Sadece Corona değil hayatımızı tehdit eden. Bir sürü şey yaşamımızı olumsuz etkiliyor. Bazıları toplumsal olarak öne çıkıyor, bazıları da küresel düzeyde. Ailemiz içinde yaşananlar çoğunlukla dar bir çerçevede sıkışıp kalıyor. Hani derler ya “Kol kırılır yen içinde kalır” misali. “Ayıptır” diyoruz, “korkuyoruz”, “incitmekten incinmekten” sakınıyoruz. Sonuçta ya bir yerlerden patlıyor, saçılıyor ortalık yere. Ya da içimizde dert olup birer kanser hücresine dönüşüyor üzüntülerimiz.
Ya bireysel kafa
karışıklıklarımız, içine girdiğimiz girdaplar, onlar ne olacak? Yaptığımız hatalar,
yanlışlıklar hatta suçlar değil mi ruh dünyamızı daraltıp bize de dünyayı dar
eden? Pişmanlıklarımızın silemediği kirler, lekeler az mı tehdit vicdanlarımıza?
Bazen inandığımız şeyler elimizde kalıyor. Ne doğru ne yanlış karıştırıyoruz. Neye
inanacağını şaşırıp, patinaj yapıyor kalbimiz.
Kitap diyoruz, bilgi
diyoruz okudukça sarpa sarıyor düşünce dünyamız. Aklımız yeni tabirle “kafayı
yiyor” dengemizi yitiriyoruz. Bazen de güvendiğimiz insanlar sahtekar çıkıyor,
yıkılıyor bir şeyler içimizde. Sevdiklerimiz, peşinden gittiklerimiz kaybediyor
biz de onlarla birlikte yeniliyoruz. Yeniden ayağa kalkmak, kendimizi onarmak
bir hayli zor oluyor. Kişisel gelişim teknikleri öğreniyoruz, uygulamaya
çalışıyoruz hayatımıza. Bir de bakıyoruz ki duvarlara toslamışız, üstünde şu
yazıyor: “Başarmanın şablonu yoktur!”
İçimizde bir “enerji” varmış bulmalıymışız. Toplum içinde “birey” olmalıymışız. Bu öğüte kapılıp kendimizle o kadar çok meşgul oluyoruz ki; bir de bakıyoruz etrafımızda kimse kalmamış. Sonuçta yalnız bir “birey” olmak hiç hoşumuza gitmiyor bu defa. Ama olan olmuş, hiçbir şey olmamış gibi devam edemiyoruz.
Hamd olsun “Allah vardır, birdir” inanıyoruz. “Muhammed de onun kulu ve resulüdür” biliyoruz. Ama bu apaçık yolda bile o kadar farklı görüş, yorum ve bilgi var ki. Acizliğimiz ruhumuzu eziyor, yüzümüzü semaya kaldırıp “Ya rabbim, sana sığındım” demekten başka çare bırakmıyor bize.
Keyfimiz yerindeyken küçücük bir sivrisinek bile canımızı sıkar. Bir de üçü beşi dadanır kolumuzu bacağımızı ısırırlarsa canımız yanar ki hem nasıl? Bir karasineğin asla soframıza konmasını istemeyiz. Ufacık bir şeydirler ama midemizi kaldırırlar. İlaçlarız, öldürürüz ama tamamen de kurtulamayız onlardan. Toplu ilaçlamaların başka neleri zehirlediğini aklımıza bile getirmek istemeyiz.
Sadece onlar mı? Sayacağım mahlukatın (!) yanında onlar çok masum kalır. Öyle bir dünyanın içindeyiz ki dört bir yanımız akreplerle, yılanlarla dolu. Hayır, bildiğiniz yılan çıyandan bahsetmiyorum. Bunlar da senin benim gibi insan. Varlıklarına alıştığımız için genelde farkında bile değiliz.
Çoğumuz için onlar birer TV haberi, 3.ncü 4.ncü sayfa dolgusu. "Şok! Şok! Şok!...Az sonra..." diye izlediğimiz birer hayal kahramanı sanki. Ne zaman ısırıyorlar, canımız yanıyor. O zaman basıyoruz yaygarayı: "Nerde polis, nerde bu devlet!"
Yaşadığımız toplum hep iyilerle, kendi halinde işinde gücünde insanlarla dolu değil. Elbet hırsızı da var, yankesicisi de. Sahtekarı da var, dolandırıcısı da. Banka soyguncusu da var, kendi şirketinin içini boşaltan da. Katili, sapığı, mafyası, hatta tanımadığı masum insanların canına kıyacak kadar gözü dönmüş belki yüzlerce terörist yaşıyor aramızda.
Şu köşebaşında gördüğümüz otçu, yolumuza çıkan tinerci, dipsiz kuyularda titreyen eroinmanlar da bizim insanımız. Yalpalayarak düşe kalka giden o sarhoş da. Kaçakçısı, sahte içki imalatçısı, marka sahtekarı hepsi bu ülkenin birer karanlık köşesini mesken tutmuş icra i sanat ediyorlar.Telefonunuza gelen her çağrıya cevap veriyor musunuz? Ahizenin öbür ucunda size dijital bir tuzak kurulmadığından ne kadar emin olabilirsiniz ki?
Şimdi böyle anlatınca itici geliyor değil mi? Peki o halde, seyrettiğimiz filmlerde, bağımlısı olduğumuz dizilerde onlarca insanın öldürülmesini nasıl keyifle seyredebiliyoruz? Toplumumuzun dibine kibrit suyu döken magazin programlarına, aile birliğimizi berhava eden ahlaksız ilişki haberlerine nasıl oluyor da tepkisiz kalabiliyoruz? Yollara çıkıp "Susma! Sustukça sıra sana gelecek!" diye bağırabiliyoruz da, çıkarımıza geldiği, bizden yana olduğu zaman torpile, suistimale, yolsuzluk ve usulsüzlüklere karşı nasıl oluyor da sessiz kalabiliyoruz?
Evet Corona ölümcül bir salgın. Şu anda küresel çapta at koşturuyor. Hepimizi korkuttu, maske takmaya, birbirimize mesafeli durmaya hatta evlerimizde hapsolmaya razı olduk. Düşündükçe gülesim geliyor; "Bir zaman gelecek herkes peçe takacak" deselerdi katiyyen inanmazdım. Ama şimdi neredeyse bütün dünya peçeli. Özgürlüklerini en önde tutanlar, can korkusuyla o özgürlüklerden bir anda vazgeçiverdiler.
Peki sırf Corana mı ölümcül? Kanser illetine ne oldu? Kanserden ölenler daha hafif bir sebeple mi ölmüş oluyorlar yani? Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) paylaştığı verilere göre, sadece 2018 yılında, 18,1 milyon insana kanser teşhisi konulurken, 9,9 milyon kişi kanserden hayatını kaybetmiş. Aynı WHO'nun 2014'te paylaştığı rapora göre ise, Türkiye'de erkeklerde kansere bağlı ölümlerin sayısı 58 bin 400, kadınlarda ise 32 bin 500 olmuş. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Mayıs 2017 verileri Türkiye'de her 5 can kaybından 1'inin kanserden öldüğünü gösteriyor. Sağlık Bakanlığı ise, Türkiye'de her yıl ortalama 163 bin kanser vakası olduğunu açıklamış.
Ya kalp krizinden ölenler? Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, dünyadaki ölümlerde ilk sıra kalp damar hastalıklarında. Yılda en az 17,9 milyon kişi bu hastalık nedeniyle hayatını kaybediyor. Bu rakam tüm ölümlerin yüzde 31'i demek. Dahası dünya genelinde kalp ve buna bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının 2030 yılında 23 milyona ulaşacağı tahmin edilmekte. Türk Kardiyoloji Derneği, Türkiye’de her yıl 300 bin kalp krizinin görüldüğünü bunun da 100-125 bin kişinin ölümüne yol açtığını açıklamış. Bu da şu anlama geliyor; kalp krizi geçirenlerin 3'te 1'i maalesef hayatını kaybediyor.
Rabbimiz Kuran ı Kerimde bir sivrisineği bile misal vermekten çekinmemiş. Allah tanımaz bir zalim Nemrut'un burnundan beynine giden bir sinek sebebiyle başını duvarlara vura vura öldüğünü bilmeyen yoktur. Bence Koronavirüs de böyle bir misal. İnsanlara ne olunca neler olabileceğini gösterdi. Daha da başımıza neler gelebileceğini bilmiyoruz. Kolumuzu ısıran bir sivrisineğin stma gibi ölümcül bir virüs taşıdığını bir düşünün. Ya da kara sineklerin veba gibi mikroplar bulaştırdığını. Rabbim korusun, düşüncesi bile dehşet verici. Bir zaman gelecek belki "Corona da neymiş ki?" diyeceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder