Hayat devam ediyor
Coronavirüs kasırgası dünyada etkisini sürdürüyor. Tabi bizim ülkemizde de yürütülen etkin mücadeleye rağmen yeni vakalar ve ölümler sıfırlanamıyor. Kuşkusuz bu hastalığa yakalananlar zor günler yaşıyor. Elbette onların ve ölenlerin yakınları da öyle. 65 yaş üstü insanlar endişeli. Her gün işe gitmek durumunda olanlar tedirgin. Esnaf bu şartlarda kepengini kapatmamaya çalışıyor.
Her gün yapılan 100 binin üstünde test, yeni vakalar ve filyasyon takip ve kontrolleri sağlık bakanlığının yoğun çalıştığı bir alan. Öte yandan hastaneler ve sağlık personeli halen 20-30 bin civarında aktif hastanın tedavisiyle de uğraşıyor. Bilim kurulu süreci izliyor ve hükümete sürekli güncel tavsiyelerde bulunuyor. Hemen herkes aşı çalışmaları yapan bilim insanlarının vereceği müjdelere kulak kesilmiş durumda.
Güvenlik güçleri normal görevlerinin yanında sürekli değişen corona tedbirleriyle de meşguller. Okullar sözde açıldı ama yüzyüze eğitim henüz tam olarak uygulanamıyor. Corona ile birlikte hayatımıza "görüntülü iletişim", "uzaktan eğitim", "evden çalışma" ve "video konferans görüşmeler" gibi sosyo-teknolojik farklılıklar girdi. Çalışan evlatların "kreş sorunu" bakıcı kadın bulma, dede-nene yardımına sığınma derdine dönüştü.
Pandemi çalışan kadına ilave yükler de getirdi. Evdeki yoğunluk bezdirdi, bir an evvel işine, normal düzenine dönmek istiyor. Ev hanımlarının işi daha zor, onların kaçacak nefes alacak yerleri yok. Bir tarafta korunması gereken büyükler öbür yanda tepesinden inmeyen küçükler. Bir karışlık evde bunaldıkça bunalıyorlar. Dolmuş, otobüs şoförü daralıyor. Kazancı üçte bire düşmüş durumda. İşveren stres içinde; Bu teker nasıl dönecek? Nasıl yatırım yapılacak? İşler ne zaman düzelir ki?
Misaller o kadar çok ki. Yolun yarısı geçildi/mi? Peki ya öbür yarısı nasıl geçecek? Her şeye rağmen ayakta kalmak, hayata tutunmak lazım. Sabretmek, direnmek gerekiyor. Bunu hep biliyoruz. Ama nasılını yaşamadan anlayamayacağız. Bunu da hissediyoruz.
Madalyonun arka yüzü
Bu dünya neler gördü neler. Ne savaşlar, ne hastalıklar gördü bu güne
kadar. Ne kıyımlar, ne zulümler yaşadı insanlık. Kan oluk oluk aktı, göz yaşı
sel olup taştı. Kuraklıklar oldu zaman zaman, kavruldu tarlalar aç kaldı hep
mahlukat. Ağaç kabuğu kemirdi insanlar, fakirlikten taş kaynattı tencerede
analar. Bir avuç topraktan yine bir avuç mahsul çıkarırdı el gücüyle insanlar.
Orakla hasat yapar döğenle harman döverlerdi. At çok nadirdi, zenginlerde
bulunurdu. Eşek vardı eskiden fakirin binek aracı. Öküz arabası zamanın
kamyonuydu.
Rahmetli annem çok çekmişti. O yüzden eski zamanları hiç sevmezdi.
"Bugün her şey var, biz neler çektik" derdi hep. Yeni doğum yapmış
gelinlerin sırtında bebesi tarlaya harmana gitmesinin nasıl bir şey olduğunu
anlayamayacağımızı söylerdi sık sık. Suyun evlere gelmesini bir milat gibi
anlatırdı. "Su duvardan akmadan önce, sonra" diye bölerdi zamanı
ikiye. Sıtmayı duymuş, veremi yaşamış, bitlenmenin ne demek olduğunu yaşamıştı.
Şimdi bir corona salgını yaşıyoruz ya. Arada bir deprem, sel gibi
afetlerle sarsılıyoruz ya. Bazen ekonomik, bazen de siyasi krizlerle
dalgalanıyoruz ya. Sanıyoruz ki çok kötü bir zamandayız. Gittikçe de fena
oluyor hayatımız. Ben kendimi bildim bileli hayat pahalılığından şikayet eder
çevremdekiler. "İşler kesat, bozuk" demeyen esnaf görmedim ben hiç.
Siyasiler hep eleştirilir, sağlığında hakkı teslim edilen devlet adamı
duymadım. "Kör ölünce badem gözlü olur" demişler ya ardından
methiyeler düzeriz nedense hayattayken kızdıklarımıza.
Coronavirüs hastalığı şu anda bizi sıkıntıya sokuyor, zahmet veriyor.
Ama, 70'li yıllarda gençler birbirini öldürürken sıkıntıda değil miydik?
Pandemi dünya ekonomilerini de zorluyor, doğru. Ama biz ne devalüasyonlar ne
krizler gördük öyle değil mi? Amerikanın Çinle, Ukrayna'nın Rusya'yla,
Pakistan'ın Hindistan'la, İran'ın Suudi Arabistan'la, İsrail'in Filistin'le,
Küba'nın ABD ile ve daha bir çok ülkenin bir çok ülkeyle didişip durması yeni
bir şey mi? Ermenistan'dan, Yunanistan'dan, Suriye'den, Fransa'dan ve daha pek çok ülkeden yönelen açık gizli saldırılar
ilk defa mı oluyor bize karşı?
Mesela terör belası ilk defa musallat olmuyor bize. Ermeni terörü bugün
unutulmuş olabilir ama bu ülkenin geçmişinde çok daha derin izler bırakmıştır.
Adı ne olursa olsun; ister PKK, ister YPG, ister DEAŞ, ister El Kaide, ister
DKKP-c olsun hepsinin bu ülkede kanlı izleri var. Batılı ülkeler ilk defa mı
bize karşı bir tür şer ittifakı içindeler? Bunu düşünenler Kıbrıs'ı, Kurtuluş
savaşını neden yaptığımızı, Çanakkaleyi, Sevr'i, Balkan savaşlarını, Osmanlı
Rus savaşını ve daha pek çok tarihi olayı unutmuş olamazlar. Bazen şöyle
düşünüyor olabiliriz: "herkes bize saldırıyor, herkes bize düşman,
başımızdan hiç bela eksik olmuyor".
Üzerinde yaşadığımız kadim topraklar binlerce yıldır bu acılara sahne
olmuş. Sadece bize, bu güne has değil olup bitenler.
Evet, corona virüs salgını çok ciddi bir durum. İnsan yaşamı söz konusu ise her hastalık ciddidir ve endişe verir. Bu daha önce kolera salgınında, çiçek, kızamık, çocuk felci vb. bir çok hastalıkta da yaşanmıştı. Günümüzde iç içe yaşadığımız kalp krizleri ve kanser hastalıkları da en az diğerleri ve corona kadar ciddi. Dünyayı sadece kendi penceremizden bakarak doğru anlayamayız. En azından her olayın geçmişi, nedenleri, benzerleri ve bir arka planı olduğunu dikkate almamız gerekiyor. Madalyonun arka yüzü her şeye rağmen hayatın devam ettiğini gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder