26 Temmuz 2020 Pazar

26 Temmuz 2020 Pazar 22:30 CORONA GÜNLERİ................................Zaman çarkıfeleği


Günler geçiyor

Günler bir bir geçiyor. Artık ne takvime bakıyorum, ne de bugün neydi telaşındayım. Herkes için zaman biraz farklı akar bunu fark edeli çok oldu. Gençken günler yıllar geçmek bilmezdi, ya da öyle sanırdım. İmkan olsa yılları üçer beşer atlamak isterdim hızlıca. Yapmak istediğim, ulaşmayı düşlediğim o kadar çok menzil vardı ki. 

Ben acele ettikçe zaman direnir, ağırdan alırdı sanki. Zorluklar, olumsuzluklar bir biri ardına ve nefesimi kesercesine inadına üstüme geliyorlar zannederdim. Mücadele ederken elimdeki günleri yaşayamıyor, aksine haftalar aylar beni yudum yudum içiyor gibiydi. Öylesine ağır, öylesine kanırta kanırta geçiyor gibiydi zaman. 

Şimdi roller değişti, günler sanki çarkıfelek olmuş. Fır fır dönüp geçip gidiveriyorlar gözümün önünde. Her günün birbirinden farklı, renkli ve tekrarı mümkün olmayan birer ikramiye olduğunu biliyorum artık. Hızla geçince bütün farklı renkler soluk beyaza dönüşüyorlar onun da farkındayım. Ama nedense ayrıntıları hatırlayamıyorum eskisi gibi. 

O yüzden galiba  gözümü dört açıp neler olup bittiğini gözlemlemeye, neyi nasıl yaşadığımı iyice anlamaya çalışıyorum. Yoksa unutacağım kesin. Halbuki geçmiş günleri düşündüğümde onları teferruatıyla zihnimde bulabiliyorum. Yaş almak böyle bir şeymiş, öyle diyorlar. Neyse ne, takvime bakmayı o yüzden bıraktım. Bana zaman kaybettiriyor. Her anı, her doğan günü, her akşamın güzelliğini hissederek yaşamak istiyorum. 

Çocukluğumdan beri yazmayı severim. Der çalışmayı da yazarak yapardım. Lisedeyken herkesin yaptığı gibi ceplerim kopyalıklarla dolu olurdu. Ama üniversitede bile hiç çıkarıp da kopya çektiğim olmadı. Benim için bir çeşit muska gibiydiler, onları yazarken çalışmış olurdum zaten. Şimdi de her gün aşağı yukarı 2-4 sayfa yazıyorum. Bunlar hem anı hissederek yaşamamı sağlıyor, hem de not düşüyor zaman çarkıfeleğinin her yaprağına. Mesela Corona günlerini 138 gündür yazıyorum. Başlangıçta bizim ömrümüze denk gelen olağanüstü bir olayın tanıklığıydı notlarım. Sonrasında kendi yaşamımı, ülkemi ve dünyayı seyrettiğim bir pencere haline geldi yazdıklarım. 

Corona günlerinde kâh salgının üzerimizdeki etkilerini yazdım, kâh rakamlarla seyrini anlattım. Bazen önemsediğim, yazmak istediğim hisler, düşünceler aktı satırlarıma. Bazen ülkemle ilgili görüşlerimi açıklama fırsatı buldum bu pencereden. Arada günlük gibi kullandığım da oldu. Ama bütün bunlar aslında yaşadığım zamanı kana kana içmek gibiydi. O beni gençken öyle içmişti, şimdi de ben onu. İntikam ya da ödeşmek için değil, aklıma bile gelmedi. Ama gerçek bu; yazmak ve elimin altında hızla dönen zaman çarkıfeleğin renklerini kayda almak istiyorum o kadar.

Ben öyle yapar mıyım bilmem, bazı yaşlılar sürekli bulmaca çözüyor. Alzheimer hastalığını geciktirirmiş. Doğrudur, bir şey diyemem. Şu anda böyle bir ihtiyaç hissetmiyorum. Belki daha sonra. Memuriyet hayatım, yöneticiliğim rakamlarla, mevzuatla ve kurallarla geçti.  Mali konularda herkesin bana baktığı bir ortamda unutma, şaşırma gibi bir tercihim yoktu. Beynim bir hesap makinesi gibi çalışıyordu. Rakamlar her şey değildir ama pek çok şeyi onlarla daha kolay anlayabiliriz. İstatistik için yalancı derler meselâ. Her şeyin yalanı dolanı olur, rakamların niye olmasın ki? Aslında yalancı olan maalesef insandır, rakamların ne günahı var. Ben onlara inandım, yararlandım ve kimseyi yanıltmadım çok şükür. 

Bu konuda çok hatıram var ama aklıma gelmişken bir tanesini anlatayım. Yıl 2007, Mecliste Mali Hizmetler Müdürüyüm. Başkanımız Bülent Arınç. Kendisi üzerimde hakkı alan, tanıdığım güzel adamlardan biridir. Ben 2006'nın Ekiminde bu göreve gelmişim. Daha önce başka bir birimin başındaydım. Yıl bitmiş, başkan geçen yıl hakkında icraatını bir basın toplantısıyla anlatacak. Benden önce kendisine bütçe uygulamasına ilişkin bilgiler verilmiş. Konuşmasının bir bölümünde 2006 yılına dair şöyle bir bahis var: "Geçen yıl %40 tasarruf yaptık!" Görünce Başkanı bunun doğru olmadığı noktasında uyardım, bu benim görevimdi. Bana neden diye sordu haklı olarak: "Başkanım %40 tasarruf yaptık demek, aslında bana verilen Bütçeyi %40 eksik uyguladık demektir" diye açıkladım. Zeki adam, ne demek istediğimi anladı ama yine de yüzündeki ifadeyi unutamam. "Peki ne diyeceğiz o zaman?" bakışıydı bu. Dedim ki, "Elinizdeki broşürde öyle yazıyor ama siz şöyle söyleyin: Geçen yıl azami tasarrufa riayet edilmiş, bütçenin %60'ı etkin bir şekilde harcanarak, tüm hizmet ve yatırımlar eksiksiz gerçekleştirilmiştir." Sonraki yıllarda üç Başkanla daha çalıştım, 6 bütçe hazırladım ve uygulamasını izledim. Bu olay kulağıma hep küpe oldu ve meseleye "harcama etkinliği" yönüyle baktım. 2012 yılında emekli olup bıraktığımda, TBMM'nin harcama etkinliği %90'ı aşmış bulunuyordu.

Günün ardından

Bugün ülkemiz Corona günlerinin 139.ncusunda. Bizim 2020 yılı körfez yazlık günlerimizin ise 52.ncisi bitti. Coronada düşüş sürüyor, bir taraftan da yaklaşan Kurban bayramı telaşı var. Maskeye bir türlü alışamadık galiba. Ben şahsen çoğu zaman unutup çıkıyorum. Geri dönüp almaktan başka çare yok. Evin bir yerlerinde bayrak gibi henüz daha atılmamış maskeler asılı duruyor. Herkes birbiriyle karışmasın diye ayrı ayrı yerlere asıyor çünkü. Mesafe ve hijyen konusunda bizden kaynaklı sorun yok. Ancak Pazar yerlerinde insanlar pek uyamıyorlar bu kurallara. Bereket bulunduğumuz bölgede aktif corona hadiseleri pek görülmedi. Geçenlerde kiracı bir çiftin testinin pozitif çıktığı duyuldu. Bu haber bile siteyi heyecanlandırdı. Sonra duyduk ki hastanede müşahade altına alınmışlar, bu kez de negatif çıkmış sonuçları. Zaten de hemen gittiler.

Türkiye'nin bugünkü 26 Temmuz tablosuna göre vaka sayısı 226.100'e yükselmiş durumda. Bugün 40.016 test içinde 927 yeni vaka (% 0,23) tespit edilirken iyileşenler ise 1.010 olmuş. 17 hastanın da vefat etmesiyle Türkiye'de Koronavirüs sebebiyle kaybettiğimiz insan sayısı toplam 5.613'e (% 0,25) çıkmış. İyileşenlerin toplam sayısı ise 209.487' a (% 92,7) ulaşmış. Bakan Koca: "Yeni vaka sayımız, son günlerdeki ortalamasında. İyileşen hasta sayımızla yeni vaka sayımız arasındaki fark düne yakın. Yoğun bakım, entübe ve riskli gruptaki hasta sayımız yaklaşık aynı düzeyde seyrettiği için vefat sayıları birbirine yakın gerçekleşiyor" demiş. Bu sözler dikey değil yatay gittiğimizi gösteriyor. 

Sağlık Bakanı Fehrettin Koca, 24 Temmuzda: "Türkiye genelinde bakanlığımız tarafından yaklaşık 150 bin kişiyle yapılan Covid-19 tarama çalışmasında, rastgele test edilen her 1000 kişiden 2,5'inde test sonucu pozitif çıkmıştır. Vakaların yüzde 46'sı İstanbul'da. COVID-19 kaynaklı vefatlarınsa yüzde 50,2’si yine İstanbul’da.  İstanbul'da yapılan tarama çalışmasında ise, rastgele test edilen her 1.000 kişiden 2,9’unda test sonucu pozitif çıkmıştır. Bu oran, Türkiye genelinden yüzde 13,8 yüksektir. Hepimizin iyiliği için dikkatli olalım. Hayat riske yenilmesin" demişti.

Evet, mümkün olduğu kadar dikkatli olmaya, hayatımızı riske etmemeye çalışıyoruz ama bu çaba bitecek gibi de görünmüyor. O yüzden günlük hayatımız devam ediyor çaresiz. Her gün sabah oluyor, sıcak bir gün geçiriyoruz. Gün batıyor, akşam serinliği ve nihayet uyku. Bakarsan günler çarkıfeleğin yaprakları gibi dönüp duruyor. Bu rutini anlamlı ve renkli kılansa aradaki ayrıntılar. Mesela buranın nemsiz oksijeni bol havası, esen serin rüzgarı sıcak temmuz günlerini sorun haline getirmiyor. Esinti sivriler için de sineksavar gibi. 

Sabah yürüyüşlerim ve denize devam. Denizin güzel olduğu günler biraz daha fazla olsa da girip çıkmak ve duş en çok yarım saat. Saat 10 ile 10.30 arası kahvaltı hazırlama saati. Sonrası buranın en güzel anlarından biri; kahvaltı zamanı. Bölgede yetişen domates, salatalık, biber, zeytin ve peynir sofranın olmazsa olmazları. Ekşi maya köy ekmeklerini de severiz, bulur alırız, soframızdan eksik olmaz. Saat 12'ye kadar arka bahçe balkonunda birlikte oluruz ailemle. Bu yıl en küçük torunumuz da bizimle. Çocuk 9 aylık oldu, neredeyse her gün değişiyor. Bugün "Allah, Allah" demeyi öğrendi. Bu hafta el sallamayı ve öpücük göndermeyi de. İki haftadır hızlı bir şekilde emekliyor. Ama en çok sevdiği şey ayağa kalkıp bizim eşliğimizle yürümeye çalışmak. Ayın başında ilk dişini gördük. Çok güleç yüzlü ve sağlıklı maşallah. Arada simitle denize bile sokuyor annesi, neşesini görmek lazım.

Günümün en az 3 saati yazmakla geçiyor. Susurluk için REİS gazetesine yazdığım haftalık yazılar 162.cisinde. Mayısta üç yıl dolmuştu. Son altı aydır özel bir konuda seri şeklinde bir yazı dizisi yazıyorum. İnşallah Susurluğun 2023-28 dönemi stratejik planı için alt yapı oluşturacak. Corona yazılarım ise bugün 139.ncusunda. Başka alanlarım da var yazdığım ancak bu ikisi önde geliyor. Geçen yıl 4 kitap yaptım, 4 evladıma da ithaf edip verdim. Bundan sonra sırada damat ve gelinlerim ile torunlarım var. Benden yazılmış birer mektup gibi okusunlar inşallah. 

Gün içinde ön ve arka bahçelerimle de uğraşıyorum. Bu yıl sebze ekmedik, belirsizlik var diye. Ama çiçeklerim, fidanlarım ve meyva ağaçlarım var. 2-3 günde bir dönüşümlü çapalayıp suluyorum. Bu yıl ne elma, ne şeftali, ne de üzüm pek yok. Geçen sene var yılıydı herhalde. Yine de üstündeki birkaç meyva bile büyüdükçe beni mutlu ediyor. Yine bu sene arka bahçede kendiliğinden kabak, karpuz ve kavun fideleri çıktı. Onlara bakmaya çalışıyorum. Onların da ürünlerini alabileceğimden emin değilim ama olsun, bahçemi yeşil görmek bana yetiyor.

Yine bu yıl evimiz hiç görmediği kadar kedi gördü. Büyük kızımın kedisi Pati, oğlumun kedisi Rakun, bizim bahçe kedilerimiz Panda ve Boncuk. Büyük kızım, torunlarım ve kedileri Pati Adapazarına gittiler. Şimdi oğlumla birlikte kedisi Rakun geldi. Kendisi tam bir istanbul hanımefendisi. Boncuk sürekli diğer bahçeleri ve komşuları dolaşıyor. Ama Panda günün çoğunda bizimle. Öncek gün veterinere götürüp iğnelerini yaptırdık. Aksırığı geçmemişti, bu yüzden her sabah ilacını veriyorum. İnşallah iyileşir.

Yarın Burhaniye pazarı. Bugün buradaki küçük pazara gittik, bazı ihtiyaçları da aldık ama Burhaniyeye de gitmeden olmayacak. Çoruk köylü Hacı Kemalden, Kırtıklı köylü kadınlardan organik taze sebze almadan dönmeyiz. Zaten Kurban için de görüşme yapmam gerekiyor. Nasipse 7 kişilik bir guruba girdik. Bu sene virüs nedeniyle kurbanlarımızın başında beklemeyecekmişiz. Ertesi günü onlar haber verecek almaya gideceğiz. İkinci gün kızım ve torunum gidecekler. Son günü de oğlumuz İstanbula dönecek. Biz şayet aksi bir durum olmazsa biraz daha kalacağız. Ankaradaki oğlumuzdan haber bekliyorduk. Torunumuz Ece için bir bakıcı kadın bulmuşlar galiba. Kreşe vermek istemiyorlar. Size ihtiyacımız var deseler gidecektik, yine de gideriz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder