18 Temmuz 2020 Cumartesi

18 Temmuz 2020 Cumartesi 22:30 CORONA GÜNLERİ.........................Denizde zaman


Körfez ve deniz

Corona günlerinin son bir buçuk ayı memleketimdeyim. İki haftasını işlerim sebebiyle Susurlukta geçirdim. Geri kalan bir ay Akçay Altınkum ile Ören arasında yer alan 1803 konutluk Orjan sitesinde geçti. Daha önce de gelmiştim ama ailece kalmak için buraya ilk gelişimiz 1991 yılında olmuştu. O zaman evimiz henüz kaba inşaat halindeydi. Bir odasına pencere kapı yaptırarak hasır üzerinde yatmıştık. O yıllarda aynı zamanda kooperatifin denetçiliğini de yürütüyordum. Takip eden yılllar her gelişimizde bir şeyler yaptırarak, getirdiğimiz eski eşyalarımızla döşeyerek hem kalmış hem de tamamlamaya çalışmıştık.

Bu süreç aşağı yukarı on yıl sürmüştü. Tabi o günlerde yoğun memuriyet görevlerim sebebiyle ben çok kalamıyordum. Genellikle bir hafta, en çok 15-20 gün izin kullanabiliyor, hafta sonları ve tatilleri kullanarak gidip geliyordum. Böyle yazları çocukların okulları tatil olunca geliyor iki ay kadar kalıyorduk.

Ben köyde doğdum, köylerde ve Susurlukta büyüdüm. Sonra yatılı okul ve üniversite, ardından memuriyet…Denizi Üniversite tahsili için İstanbula gittiğimde ancak yakından görmüş biriyim. Ama çocukluğumdan derede yüzmeyi, balık tutmayı bilirim. Çok sonraları körfezde denizle daha içli dışlı olunca çok farklı gelmişti, ürkmüştüm hatta. Hala denizde balık tutmayı beceremem. Bereket yüzmeyi biliyorum, çocuklarıma da öğrettim. Yetecek kadar denize girer çıkarım. Yıllardır adetim sabah yürüyüşünden sonra denize girmektir. En çok yarım saat, akabinde duş alıp evde kahvaltı hazırlamak artık bir gelenek oldu bizim evde.

Körfezin denizi güneye nazaran soğuktur. Kazdağlarından inen derelerle beslenir, altından yer yer tatlı su kaynadığı da söylenir. Tatil sezonu da kısadır buranın. Zira Ağustosta bir deli rüzgar çıkar, tatilci rahat edemez üstelik bir de denizi de karıştırıp bulandırır. Ama Haziran ayı ile Eylül ve Ekim ayılarının tadına doyulmaz burada. Bu iki aydan da tatilleri kısa olanlar ve çocukları okuyanlar yararlanamaz. Çalışırken umudum emekli olunca en az 4-5 ay burada kalabilmekti. Mayıs sonunda gelip Ekim sonunda gidebilmeyi düşlemiştim. İlk yıllarda bunu yaptım da ama son zamanlarda yine planlarımız şaştı. İki yıldır önce torunlarımız, sonra rahmetli annemin hastalığı ve en sonunda da Corona musibeti engelledi uzun kalmamızı.

Yine de halimize hamd olsun. Camimiz de, marketimiz de oturup yemek yiyebileceğimiz çay kahve içebileceğimiz yerler de var. Bahçemizde meyve ağaçları yetişti, yeşilliğimiz çiçeklerimiz eksik olmuyor. Hatta birkaç kuşak beslediğimiz  kediler bile var balkonumuzda. Aralıklarla da olsa, kısa da olsa yaz gelince burada olmayı seviyoruz. Eskiden çocuklarımız küçüktü, şimdi evlendiler torun torba sahibi olduk. Bazen evimizin küçük gelmeye başladığını bile düşünüyorum.

Deniz üzerine

Deniz deyince aklıma derin, tuzlu bir serinlik gelir. Maviden yeşile her ton renk bulunur derinliğine, büyüklüğüne göre. Körfezin denizi güneye göre daha serindir ama daha az tuzlu olduğunu söylerler. Fazla derin de değildir. Bu yüzden hep açık mavi tonlarda gördüm onu.

Zeytin ağaçlarıyla kaplı yamaçlardan, kazdağının köylerinden çok güzel görünür körfez. Havası temiz olduğundan çok da güzel manzara resimleri çekilir. Ayrıca gün batımı da muhteşemdir buralarda. Akşam sırf güneşin batışını görmek için çıkarlar insanlar sahile. Banklara oturup seyrederler manzarayı. Akşam güneşi tıpkı kızıl bir tepsi gibi ufku da kızartarak batar dağların ardında.

Dere çocuğu olduğum için denize pek güvenemem. O yüzden açılamam çok fazla. Rüzgarlarla denizin alakasını da körfezde iyi belledik. Karadan denize esen rüzgar iyi, denizden karaya ya da poyrazdan esen rüzgar kötü biliniyor burada. Nedeni denizin iyi ya da kötü algılanmasıyla ilgili. Bazen süt gibi, çarşaf gibi olur: bu iyidir denize girenler için. Bulanık, çırpıntılı ya da dalgalı deniz için "kötü" denilir. Bu yüzden sahilden gelenlere sorulur:"Deniz nasıl bugün?" Cevap iyiyse müşterisi çok olur, kötü denmişse o gün seyrek olur denize girenler. 

Bizim yazlıkçılığımız denize pek bağımlı sayılmaz. Ama bunca seneden sonra onsuz bir yaz da düşünemiyorum. Bizim bulunduğumuz sahil körfezin en dip noktası. Edremitten Havrandan gelen dereler çok kirli akıyor. Bazen bu kirlilik göze görünür, kokusu hissedilir de olabiliyor. Son yıllarda bu yüzden çevre aktivistleri oldukça faal burada. Ancak yapılan hiç bir ölçüm sağlığa zararlı bulgu vermedi. Yine de o derelere yapılan kaçak deşarjların önlenmesi ve kirliliğin azaltılması gerekiyor. Bu yönde Balıkesir Büyükşehirin, Çevre Bakanlığının ve DSİ'nin bazı çalışmaları olduğunu biliyorum. İnşallah bu çalışmalardan 2020 sonuna kadar bir sonuç alınır. 

Denizin kadına benzetilmesi oldukça bilinen bir teşbih. Bir anı bir anına benzememesi, kaprisli ve sıcak halleri, dışardan güzel görünüp içine girenler için ölümcül olabilmesi onu böyle tarif ettirmiş bazılarına. Binlerce tonluk gemileri üzerinde taşıyabiliyor. Binlerce millik mesafelere yük ve yolcu götürmede büyük kolaylık. Ancak, bir fırtına çıktığında o gemilerin kabusu da olabiliyor deniz aynı zamanda.

Sabah saati, güneş henüz tepeye gelmeden beton iskeleden o maviliğe atladığımda büyük bir ferahlık hissediyorum vücudumda. Yürüyüşten sonra, o serinlik hani derler ya "çivi gibi" yapıyor insanı. Tuzlu su insanı yüzeyde tutuyor zaten. Tatlı suda insan yüzeyde kalabilmek için daha fazla güç harcar. Oysa denizde; telaş etmezseniz ellerinizi ensenizde bağlayıp bir yatakta yatıyormuş gibi sırt üstü uzanabilirsiniz. 

Yüzmeyi severim ama en fazla yarım saat kalırım suda. Hele de kumda uzanıp güneşlenme gibi bir adetim hiç yoktur. Her şey yerinde, zamanında ve ölçülü olmalı. Denizi severim ama temiz oksijenli havayı, şırıl şırıl akan derecikleri, tatlı suyu, yeşillikleri ve güzellikleri yaşamayı daha çok severim. Etrafta hamd edecek o kadar nimet var ki. Deniz de onlardan biri, ne fazla ne eksik.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder