17 Mart 2020 Salı

17 Mart 2020 Salı 00:00 CORONA GÜNLERİ.........................................İşler karışıyor

İşler karışıyor

16 Mart Pazartesi günü evi toparladım 2 otobüsüne yetişmek için hazırlanıp çıktım. Kedilere bol bol mama ve su bıraktım. Oğlum Oğuzhan "Bu sabah Bozüyükte kar var, Herkese güzel haftalar" diye yazmış. Sabah fabrikaya girişte ateşini ölçmüşler. Çiğlide inebilmek ve servisleri ile Şemikler’e gidebilmek için Uludağ firmasından bilet aldım. İzmir’e yolculuğumuz 14:11 itibariyle başladı. "Yola çıktım. İnşallah 5 gibi çiğlide ineceğim. Servisleri varmış" diye haber verdim kız kardeşime ve çocuklarıma. "Hayırlı yolculuklar" dediler. Büyük kızım "Dikkat et sen de baba" dedi ilave olarak. "Sağ ol kızım" dedim. Yolculuk iyi geçti 17:28 de İzmir Şemikler’de Annemleydim.

Akşam haberlerinde umut verici haber vardı. ABD'de Corona virüsüne karşı koruma sağlamak amacıyla geliştirilen aşının ilk denemesi Seattle'da bir gönüllü üzerinde yapılmış. Türkiye'de ise Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye'deki Corona vakası sayısına ilişkin güncel bilgileri paylaşmış: "29 yeni tanı konuldu. Toplam hasta sayımız 47 oldu."

17 Mart'ta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Türkiye'de Corona virüsü kaynaklı ilk can kaybını açıkladı. Açıklamaya göre hayatını kaybeden hasta 89 yaşında bir erkekti. Bu arada dünyanın öbür ucuna ulaşan salgın ABD'de 50 eyalete de yayılmış durumdaydı. Avrupa'da en yoğun salgının yaşandığı İtalya'da ise toplam vaka sayısıysa 31 bin 506’ya yükselmiş, son 24 saatte 345 kişinin hayatını kaybetmesiyle ölü sayısı 2 bin 503’e çıkmıştı. Nihayet beklenen olmuş Avrupa Birliği sınırlarını birlik dışı ülkelere kapatmıştı.

Sabah saat 10'da annemin Pet-CT randevusu için hastaneye gittik. Bir tekerlekli sandalye yardımıyla annemi arabadan indirip nükleer tıp bölümüne girdik. Sıra bize gelinceye kadar yaklaşık bir saat geçti. Sonra bizi aldılar, kolundan bir damar yolu açılarak ilaç verildi. Bir saat kadar hasta odasında içebildiği kadar su verilerek bekledi. Bizimle ilgilenen hemşire orta yaşlı, nazik, iyi kalpli ve tatlı dilli biriydi. Sırası geldiğinde annemi tarama makinasından geçirdiler. Bütün bunlar öğleye kadar sürdü. Annem iyi durumdaydı. Sonuçlar yarın öğleden sonraya çıkarmış. Arabamızla hep birlikte eve döndük.

Hastanede henüz salgınla ilgili bir hareketlilik ya da kısıtlılık görünmüyordu. Ancak haberlere göre Corona kâbusu iyiden üzerimize çökmek üzereydi. 12:59'da oğlum Oğuzhan "Bizi şirket geri çağırdı. İstanbul’a dönüyoruz, Evden çalışacağız artık" mesajı çekti. Denetim için Bozüyük'teydiler. Şirketi kapatıp herkesi evde çalıştırma planı varmış. "Keyifsiz oldu ama durumlar gergin" diye de duygularını ifade etmiş. Büyük kızım "Böylesi daha iyi" diye moral vermiş. 17:16'da Oğuzhan: "Sağ salim evdeyim" diye İstanbul’a döndüğünü haber verdi. 

Evinin ihtiyaçları için markete gitmiş. 18:20'de "Markette hiçbir şey yok ki, makarna bulamadım" diye yazmış. Adapazarı’ndaki büyük kızım abla olarak "Şehir dışına çıkabiliyorsan buraya gel" demiş. Oğuzhan da "Toplu taşıma kullanmamayı tercih ediyorum. Bir de hiçbir şey belli değil" diye cevaplamış onu. Ankara'dan küçük kızım "Babam gelir belki yanına" diye katılmış konuşmaya. Oğuzhan ona da: "Haftaya gel arabayı al dedi de..Bilmiyorum" diye karşılık vermiş. Bu küçük konuşma bile artık sorunun ne denli hayatımızı derinden etkilemeye başladığını ve belirsizliğin koyu bir sis halinde üzerimize çöktüğünü gösteriyordu.

Bu arada ben annemin yanında İzmir'deyim. Bir gün önce eline kına yakılmasını istemiş. Umreden getirdiğim Mekke kınası yakılmış ellerine. Bu akşam keyfi yerinde. Oturduğu yerden yine bize (21:38) eskilerden anlatmaya başladı. Anlattığı hikâye gelin olduğu günden bir anı. Gelin alma bir at arabası ile yapılmış. Önce davul zurna olup olmayacağı iki aile arasında küçük bir kriz çıkarmış. Neyse araya sözü dinlenen büyükler girmiş çalgıcılar getirtilmiş Susurluk’tan. Sonra da gelin inerken o zaman henüz yaşı küçük olan dayım bahşiş istemiş. Küçük dede dediğimiz dedemin kardeşi onu kolundan tuttuğu gibi bir tarafa fırlatmış. Tabi dayım daha çocuk, salya sümük ağlamış. Yine kalbi merhametli bir aile büyüğü araya girip 10 lira bahşiş vermiş de olay daha büyümeden önlenmiş. 

Anlattığı şeyler işte böyle önce tatlı başlayıp sonunda hep acı izler bırakmış hikâyeler. Onu dinlerken kafam karma karışık oluyor. Öncelikle çok hoş bir Gürcü şivesiyle anlatış tarzı var. Kayda alıp dinlemek lazım. Yazıyla o etkiyi aynen yansıtabilmek neredeyse imkânsız. Ağzım açık dinlerken hikâye epey ilerlemiş, kayıt için artık geç kalmış oluyorum. Bir yandan da anlatılanların çoğu ölüp gitmiş, onların arkasından konuşulması beni rahatsız ediyor. "Sus artık, yeter!" de diyemiyorum. Yaşlı ve hasta bir kadını bu son demlerinde üzmek asla istemem. Çok çok "Anne kul hakkından bol bol alacağın var. Onları günaha girerek heba etme" diyebiliyorum ancak. Kız kardeşlerim de yanındaysa onların bu muhabbetini kesip konuyu başka yönlere çekebilmek hiç de kolay değil. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder