
Saltbuyurmanlık
Türk Dil Kurumu bir zamanlar çok çok özel bir işlev yüklenmişti. Uydurduğu kelimeler çoğunlukla tutmadı, unutulup gitti. Ancak halen
varlığını devam ettiren, benimsenmiş olanlar da var. Bu çalışmaların yayımlandığı ilk Türk Dili Dergisi 1936'da çıkmış. 155 sayfada 5500 adet yeni kelime çıkarmışlar.
'Arkasalaytım' arkeoloji demekmiş. Eski türkçe 'aytmak' yani konuşmak fiilinden 'loji' karşılığı 'aytım' ekini üretmişler. Ondan da 'kurnaytım' (kronoloji),
'kütükeytim' (jenealoji) ve 'gizaytım' (tasavvuf) kelimelerini.
Komik değil mi ? Ama daha da komikleri var:
'sosyasarlık' (sosyalizm), 'somtöz' (sentez), 'titülemek' (ünvan vermek),
'diyelek' (diyalekt) ve 'arsoman' (sanatkâr) gibi.
Meselâ diktatöre 'saltbuyurman', bu çeşit idareye ise
'saltbuyurmanlık' adını uydurmuşlar ki tam bir buyurganlık örneği
diyebiliriz.
Bildiğimiz tesadüf 'biledüşüm' olmuş, zaruri ihtiyaç
maddeleri için 'kıstamgerekler' kelimesini önermişler. Nedir bu ? Engerek filan
mı demeyin. 'Kirtübilmeserlik' (dogmatizm) içinde kalmakla
suçlanabilirsiniz.
En iyisi siz 'kendellik' i (medeniyet) tercih edin,
ağzınızı bozmayın; 'kendeldirim' (medeni yaşam) yani çağdaş yaşam halinizi
kederlemeyin.

Türkçede Arapça gibi Farsça'dan da pek çok kelime var.
Aslına bakarsanız eski Roma tebası bizans halkı rumlardan, ermenilerden,
kürtlerden de almışız. Biraz dikkatli bakarsanız belde ve şehirlerimizin pek
çoğunun eski adlarının Türkçeleştirilerek yaşadığını görebilirsiniz. Bizim
kültürümüz hiçbir kompleks taşımadan Asya'dan Avrupaya, Orta doğudan Afrikaya,
Kafkasya'dan Balkanlara kadar karşılıklı etkileşim İçinde oluşmuştur.
Atalarımızın problem etmediği bu alış verişi ben de normal buluyorum.
Zevzek de böyle bir etkileşim sonucu dilimizde yer
bulmuş. Hikayesi Farsça 'sebz' den geliyor. Sebz yani sebze; yeşil olan,
yeşillik manasında bir kelime. Türkçede çok eski zamandan beri kullanıldığı
biliniyor. Sebzenin çoğulu sebzeler kelimesi yerine zerzevat ya da zarzavat
kullanıldığına mutlaka şahit olmuş ya da okumuşuzdur. Arapça ile de yakın
ilişkisi var. Kelimenin farsça sebze-vât karşılığı arapça yazılışı
'hadravât'mış. Nitekim 'hadr' kelimesi arapçada sebze anlamının yanısıra yeşil
anlamına da geliyormuş.
Argoda ise sebze deyince sadece muhiblerinin anladığı;
ingilizce grass gibi cannabis sativa yani kenevir, kendir, esrar otu, haşiş
kastedilmiş oluyor. 16.yüzyıl İstanbul halk ağzında aynı anlamda boy gösteren
zevzek sözcüğünün de farsça sebzenin küçüğü olan 'sebzek'ten geldiği
anlaşılıyor.
Başlangıçta zevzeklenmek fiili İstanbul türkçesinde
19. yüzyıl sonuna kadar özellikle ingilizce 'to be stoned' deyimiyle anlatılan
durum için kullanılmış. Zevzeğin bugünkü anlamı da bu zevzeklenmek fiilinden
geri üretme olmuş olmalı. İpe sapa gelmez sözlerle konuşan ve olur olmaz gülen
insanlara deniyor. Osmanlı kayıtlarına göre eskiden, daha kahvehaneler
yaygınlaşmadan Galata'da sıra sıra zevzekçi tekkeleri olduğu
belirtiliyor.
'Zevzek' ten bir çok kelimenin türediği anlaşılıyor.
Meselâ 'Zevzekçe' gevezeye yakışan, geveze gibi anlamında. 'Zevzeklenme' ise
gevezelenme manasına geliyor. Aynı şekilde 'Zevzeklik etmek' te gevezelik etmek
yerine kullanılıyor.
Kelimeler
de canlılar gibi doğuyor, gelişiyor ve değişiyorlar. Bu hemen hemen her dilde böyle. Hikayeleri bazen alakasız, bazen
başkalarıyla ilintili, bazen karmaşık, bazen de tebessümlere yol açan gariplikler
içeriyor.
İlaveten yabancı dilden gelen bazı kelimelerin dilimize yerleşmesi
sırasında oldukça
komik değişimler geçirdiği
de bir gerçek. Meselâ Fransızca kökenli çul çaput, pez parçası anlamındaki toilette kelimesinin tuvalete dönüşmesi de böyle hikayelerden.
Aslına bakarsanız doğal ihtiyaçları giderme
mekânlarının adını açıkça söylemek insanlara hep zor gelmiş. Bizde hela veya
ayak yolu denilmiş. Amerikada restroom (istirahat odası), İranda abdesthane
olmuş. Arapça ismi ise oldukça tanıdık: kenef.
Bir başka tanıdık isim yüz numara. Nereden geldiği
oldukça alakasız. Fransada eskiden kat tuvaletlerine numarasız oda anlamında
sans numero deniyormuş. Cent numero yani yüz numara, diğeriyle sesdeş bir
kelime. İkisi de san nümero okunduğu için kopyalanarak bize geldiğinde sorgusuz
sualsiz yüz numara olarak kabullenilmiş.
İngilizlerin su dolabı anlamındaki Water Closet'i ise
önce WC olarak kısaltması umumi tuvaletlerin adı olmuş, daha sonra da alafranga
tuvaletler için klozete dönüşmüş.
Biz yine toilette kelimesine dönelim. 17. yüzyıl
modası kadınlar için oldukça ağırmış. Giyilmesi saatler süren karmaşık
kıyafetlerine Fransızlar biraz da alaycı bir ifadeyle toilette diyorlarmış.
Sonraları kadınların süslenip püslenmelerine faire la toilette, giyinip
süslendikleri yer için de çul-çaput-bez odası anlamında cabine de toilette
denilmiş.
19. yüzyılda tren istasyonlarındaki umumi helalar için
de aynı terbiyeli deyim kullanılmış. Burada insanlar bir yandan makyaj
tazeleyip giysilerini düzeltirken bir yandan da ihtiyaç gidermişler.
Bitmedi. Tuvalet kelimesinin serancamı devam ediyor.
Latincede tela çuval bezi ya da kanaviçe gibi seyrek dokunmuş kumaş anlamına
geliyormuş. İtalyancadan dolaşarak aynen türkiyeye gelmiş bir kelime. İşte bu
kelimenin Fransızcası toile. Okunuşu tual olduğundan yağlıboya resim için
kullanılan kaba dokulu keten kumaşlar için de bu kelime kullanılıyor. Türkiyede
ise aynı kelime tuval olarak okunup yazılmış.
İşte tuvalet kelimesi toile (tual-tuval) sözcüğünün
ette ekiyle küçültülmüş hali oluyor. Esas anlamı bez parçası, çulcuk. Neticede
fransızın toilette kelimesi bizde olmuş tuvalet.
----------
Bıngıldak,
bebeklerin kafatası kemikleşmeden önce, kemiklerin birleşme yerlerinde bulunan, elle basılınca oynar gibi
olabilen kıkırdak bölüm. Üstü saçlı deri ve deri altı yağ dokusu ile kaplıdır.
Halk
ağzında sözünde durmayan, oynak kimse anlamında da
kullanılabiliyor.
Beyni koruyan kafatası birden fazla kemikten oluşmuş. Anne karnındaki dönemde bu kemikler arasında
birleştirici hatlar ve bıngıldak adı verilen
baklava dilimi şeklinde bölgeler olur. İşte halk dilinde bıngıldak denilen
yumuşak bölge kafa kemiklerinin birleşme noktalarının arasındaki bağ doku
oluyor. Önce 6 tane olan bıngıldak sayısı doğum öncesi bir taneye düştüğünden
doğum sonrası sadece ön bıngıldak kalıyor.
Tebessüm ettiren bir kelime ama annelerin en çok
hassas olduğu ciddi bir konu aslında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder