8 Mayıs 2019 Çarşamba

08 Mayıs 2019 Çarşamba 21:00 GÜLÜMSETEN KELİMELER...............Saltbuyurmanlık,Zevzek,Tuvalet,Bıngıldak


Saltbuyurmanlık
Türk Dil Kurumu bir zamanlar çok çok özel bir işlev yüklenmişti. Uydurduğu kelimeler çoğunlukla tutmadı, unutulup gitti. Ancak halen varlığını devam ettiren, benimsenmiş olanlar da var. Bu çalışmaların yayımlandığı ilk Türk Dili Dergisi 1936'da çıkmış. 155 sayfada 5500 adet yeni kelime çıkarmışlar. 

'Arkasalaytım' arkeoloji demekmiş. Eski türkçe 'aytmak' yani konuşmak fiilinden 'loji' karşılığı 'aytım' ekini üretmişler. Ondan da 'kurnaytım' (kronoloji), 'kütükeytim' (jenealoji) ve 'gizaytım' (tasavvuf) kelimelerini. 

Komik değil mi ? Ama daha da komikleri var: 'sosyasarlık' (sosyalizm), 'somtöz' (sentez), 'titülemek' (ünvan vermek), 'diyelek' (diyalekt) ve 'arsoman' (sanatkâr) gibi.

Meselâ diktatöre 'saltbuyurman', bu çeşit idareye ise 'saltbuyurmanlık' adını uydurmuşlar ki tam bir buyurganlık örneği diyebiliriz. 

Bildiğimiz tesadüf 'biledüşüm' olmuş, zaruri ihtiyaç maddeleri için 'kıstamgerekler' kelimesini önermişler. Nedir bu ? Engerek filan mı demeyin. 'Kirtübilmeserlik' (dogmatizm) içinde kalmakla suçlanabilirsiniz. 

En iyisi siz 'kendellik' i (medeniyet) tercih edin, ağzınızı bozmayın; 'kendeldirim' (medeni yaşam) yani çağdaş yaşam halinizi kederlemeyin.

Zevzek; geveze, çok ama boş konuşan, münasebetsiz, ağzı ve eli durmayan, çok konuşan, çenesi düşük, lafçı, lafazan, lakırtı ebesi kişiye deniyor. 

Türkçede Arapça gibi Farsça'dan da pek çok kelime var. Aslına bakarsanız eski Roma tebası bizans halkı rumlardan, ermenilerden, kürtlerden de almışız. Biraz dikkatli bakarsanız belde ve şehirlerimizin pek çoğunun eski adlarının Türkçeleştirilerek yaşadığını görebilirsiniz. Bizim kültürümüz hiçbir kompleks taşımadan Asya'dan Avrupaya, Orta doğudan Afrikaya, Kafkasya'dan Balkanlara kadar karşılıklı etkileşim İçinde oluşmuştur. Atalarımızın problem etmediği bu alış verişi ben de normal buluyorum.

Zevzek de böyle bir etkileşim sonucu dilimizde yer bulmuş. Hikayesi Farsça 'sebz' den geliyor. Sebz yani sebze; yeşil olan, yeşillik manasında bir kelime. Türkçede çok eski zamandan beri kullanıldığı biliniyor. Sebzenin çoğulu sebzeler kelimesi yerine zerzevat ya da zarzavat kullanıldığına mutlaka şahit olmuş ya da okumuşuzdur. Arapça ile de yakın ilişkisi var. Kelimenin farsça sebze-vât karşılığı arapça yazılışı 'hadravât'mış. Nitekim 'hadr' kelimesi arapçada sebze anlamının yanısıra yeşil anlamına da geliyormuş. 

Argoda ise sebze deyince sadece muhiblerinin anladığı; ingilizce grass gibi cannabis sativa yani kenevir, kendir, esrar otu, haşiş kastedilmiş oluyor. 16.yüzyıl İstanbul halk ağzında aynı anlamda boy gösteren zevzek sözcüğünün de farsça sebzenin küçüğü olan 'sebzek'ten geldiği anlaşılıyor. 

Başlangıçta zevzeklenmek fiili İstanbul türkçesinde 19. yüzyıl sonuna kadar özellikle ingilizce 'to be stoned' deyimiyle anlatılan durum için kullanılmış. Zevzeğin bugünkü anlamı da bu zevzeklenmek fiilinden geri üretme olmuş olmalı. İpe sapa gelmez sözlerle konuşan ve olur olmaz gülen insanlara deniyor. Osmanlı kayıtlarına göre eskiden, daha kahvehaneler yaygınlaşmadan Galata'da sıra sıra zevzekçi tekkeleri olduğu belirtiliyor. 

'Zevzek' ten bir çok kelimenin türediği anlaşılıyor. Meselâ 'Zevzekçe' gevezeye yakışan, geveze gibi anlamında. 'Zevzeklenme' ise gevezelenme manasına geliyor. Aynı şekilde 'Zevzeklik etmek' te gevezelik etmek yerine kullanılıyor.

Tuvalet
Kelimeler de canlılar gibi doğuyor, gelişiyor ve değişiyorlar. Bu hemen hemen her dilde böyle. Hikayeleri bazen alakasız, bazen başkalarıyla ilintili, bazen karmaşık, bazen de tebessümlere yol açan gariplikler içeriyor. 

İlaveten yabancı dilden gelen bazı kelimelerin dilimize yerleşmesi sırasında oldukça komik değişimler geçirdiği de bir gerçek. Meselâ Fransızca kökenli çul çaput, pez parçası anlamındaki toilette kelimesinin tuvalete dönüşmesi de böyle hikayelerden.

Aslına bakarsanız doğal ihtiyaçları giderme mekânlarının adını açıkça söylemek insanlara hep zor gelmiş. Bizde hela veya ayak yolu denilmiş. Amerikada restroom (istirahat odası), İranda abdesthane olmuş. Arapça ismi ise oldukça tanıdık: kenef. 

Bir başka tanıdık isim yüz numara. Nereden geldiği oldukça alakasız. Fransada eskiden kat tuvaletlerine numarasız oda anlamında sans numero deniyormuş. Cent numero yani yüz numara, diğeriyle sesdeş bir kelime. İkisi de san nümero okunduğu için kopyalanarak bize geldiğinde sorgusuz sualsiz yüz numara olarak kabullenilmiş. 

İngilizlerin su dolabı anlamındaki Water Closet'i ise önce WC olarak kısaltması umumi tuvaletlerin adı olmuş, daha sonra da alafranga tuvaletler için klozete dönüşmüş. 

Biz yine toilette kelimesine dönelim. 17. yüzyıl modası kadınlar için oldukça ağırmış. Giyilmesi saatler süren karmaşık kıyafetlerine Fransızlar biraz da alaycı bir ifadeyle toilette diyorlarmış. Sonraları kadınların süslenip püslenmelerine faire la toilette, giyinip süslendikleri yer için de çul-çaput-bez odası anlamında cabine de toilette denilmiş. 

19. yüzyılda tren istasyonlarındaki umumi helalar için de aynı terbiyeli deyim kullanılmış. Burada insanlar bir yandan makyaj tazeleyip giysilerini düzeltirken bir yandan da ihtiyaç gidermişler. 

Bitmedi. Tuvalet kelimesinin serancamı devam ediyor. Latincede tela çuval bezi ya da kanaviçe gibi seyrek dokunmuş kumaş anlamına geliyormuş. İtalyancadan dolaşarak aynen türkiyeye gelmiş bir kelime. İşte bu kelimenin Fransızcası toile. Okunuşu tual olduğundan yağlıboya resim için kullanılan kaba dokulu keten kumaşlar için de bu kelime kullanılıyor. Türkiyede ise aynı kelime tuval olarak okunup yazılmış. 

İşte tuvalet kelimesi toile (tual-tuval) sözcüğünün ette ekiyle küçültülmüş hali oluyor. Esas anlamı bez parçası, çulcuk. Neticede fransızın toilette kelimesi bizde olmuş tuvalet.
----------
Kaynak: Sevan Nişanyan, Elifin öküzü

Bıngıldak, bebeklerin kafatası kemikleşmeden önce, kemiklerin birleşme yerlerinde bulunan, elle basılınca oynar gibi olabilen kıkırdak bölüm. Üstü saçlı deri ve deri altı yağ dokusu ile kaplıdır.

Halk ağzında sözünde durmayan, oynak kimse anlamında da kullanılabiliyor.

Beyni koruyan kafatası birden fazla kemikten oluşmuş. Anne karnındaki dönemde bu kemikler arasında birleştirici hatlar ve bıngıldak adı verilen baklava dilimi şeklinde bölgeler olur. İşte halk dilinde bıngıldak denilen yumuşak bölge kafa kemiklerinin birleşme noktalarının arasındaki bağ doku oluyor. Önce 6 tane olan bıngıldak sayısı doğum öncesi bir taneye düştüğünden doğum sonrası sadece ön bıngıldak kalıyor.

Tebessüm ettiren bir kelime ama annelerin en çok hassas olduğu ciddi bir konu aslında.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder