25 Aralık 2019 Çarşamba

25 Aralık 2019 Çarşamba REİS Gazetesi/sayı141..................................Yörsan'a kayyum

Yörsan'a kayyum

Susurluk için önemli günler yaşanıyor. İte kaka yürüyen Şeker fabrikası sorunu henüz tam olarak çözülememişken, Susurluğu teğet geçen İzmir otobanı mola tesislerimizi büyük ölçüde devre dışı bıraktı. Bu gerçekle daha yeni yeni yüzleşen Susurluk şimdi de mahkemeye iflas dilekçesi veren Yörsan şokunu yaşıyor. Gelen son haberlere göre Türkiye'nin önde gelen süt ve süt ürünleri üreticisi Yörsan'a, Balıkesir Karesi ve Altı eylül ilçeleri Süt Üreticileri Birliği Başkanı Cihat Şimşek kayyum olarak atanmış. Hayırlı olsun. 

Bu gelişme bildik iflas sürecini bir süre daha öteleyen olumlu bir adım. Umutlanmak için henüz erken ama “Çıkmadık candan umut kesilmez” diye bir atasözümüz var. Atılmış bu adımı Susurluk, bölgemiz ve ülkemiz için taşın altına ellerin konulması niyeti olarak görebiliriz. Demek Yörsan’ın ölümü sessizce izlenmeyecek. Aksine onun sosyal ve ekonomik yaşamımıza yeniden kazanılması için çaba gösterilecek. Şimdi sıra Susurluğun topyekûn bu çabalara maddi manevi arka çıkması, destek vermesinde. İnşallah hukuk içinde, hükümetin de katkısıyla Yörsan’ı ve Susurluğu bu girdaptan çıkaracak sağlıklı çözümler üretilebilir.  
Malum, Türkiye'nin önde gelen süt ve süt ürünleri üreticisi Yörsan, geçtiğimiz yıl ekonomide yaşanan genel sıkıntıların şirketin mali yapısını olumsuz etkilediğinden bahisle Susurluk Asliye Hukuk Mahkemesi'ne konkordato başvurusu yapmıştı. Daha sonra fabrika bir yandan üretime devam ederken öbür yanda şirketin çoğunluk hisselerini elinde bulunduranlar tarafından iflas başvurusu yapıldı. Öyle görülüyor ki mahkeme şimdilik iflas başvurusunu erteleyerek, şirkete bir kayyum atamış bulunuyor. Süt Üreticileri Birliğinden yapılan yazılı açıklamadan, Yörsan'ın iflas kararının beklendiği bir dönemde birliğin dilekçe vererek mahkemeden iflas erteleme kararı istediği anlaşılıyor. Neticede mahkeme birliğin başvurusunu değerlendirmiş ve bir kayyum atamış. Birliğin açıklamasına göre; Yörsan firmasının Ekim 2018 yılında şirketin mali yapısında olumsuz etkilenme olması dolayısıyla konkordato ilan etmesinin ardından başlayan süreçte üretim devam etmesine karşın Aralık ayı içinde mahkemeden iflas istemesi üreticilerin, süt tedarikçisi firmaların ve işçilerin alacaklarını alamayarak mağduriyet yaşayacak olması Süt Üretici Birliklerini harekete geçirmiş ve sürece somut olarak müdahil olunmuş. Yörsan'ın mahkemeden iflas istemesinin, üreticilerin, süt tedarikçisi firmaların ve işçilerin mağduriyet yaşayacak olması üzerine, Başkan Şimşek'in iflas sürecinin her kesimi zor durumda bırakacağını göz önüne alarak mahkemeye sunduğu raporlar, erteleme kararının alınmasında etkili olmuş. Netice olarak Şimşek, üretici temsilcisi birliklerinin talebi doğrultusunda mahkeme başkanı tarafından kayyum olarak atanmış.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Şimşek; “konkordato verildiği günden itibaren üreticilerin yüksek miktarda alacaklarının bulunması sebebiyle üretici temsilcisi olarak süreci yakından takip ettiklerini” ifade etmiş.  Şimşek, şöyle devam etmiş: "Üreticilerimizin ve süt tedarikinde bulunanların mağdur olmaması için buradayız. Biz işin içinden gelen, sütü bilen insanlarız. Yörsan fabrikasının faaliyete geçmesi için gereken ham maddeyi karşılayabiliriz. Fakat yürütülen mali sürecin şeffaf bir yönetim anlayışıyla, bu işin paydaşları her kesimin sürece dahil edilmesi gerekir. Bu koşullar sağlanırsa biz süt birlikleri olarak, bu değerin kaybolmaması için zaten taşın altında olan elimiz yerine tüm gövdemizi koymaya dün olduğu gibi bugünde hazırız." Bu sözlerden soruna nasıl müdahil olunduğunu anlıyor ve gelece yönelik cesur beyanları birinci elden duyabiliyoruz. “Yörsan fabrikasının faaliyete geçmesi için gereken ham maddeyi karşılayabiliriz” diyor Süt üreticileri Birliği. Ama elbette bazı talepleri de var. “İşleyen mali sürecin şeffaf bir yönetim anlayışıyla yürütülmesi ve bu işin paydaşlarını da kapsaması” yerine getirilmesi aman aman zor şartlar değil. Bu takdirde “biz süt birlikleri olarak, bu değerin kaybolmaması için zaten taşın altında olan elimiz yerine tüm gövdemizi koymaya hazırız” deniyor açıklamada. Bir mesele çıktığında, deyim yerindeyse ‘bıçak kemiğe dayandığında ’ biri aranır, beklenir kalabalıklar arsından. Adeta “Kim var?” denildiğinde sağına soluna bakmadan “Ben varım!” diyebilen bir sestir duyulmak istenen.  Öyle anlaşılıyor ki şimdilik bu çıkışı Süt Üreticileri Birliği Başkanı Cihat Şimşek yapmış görünüyor.
‘Kayyum’ Arapça kökenli bir kelime. Hukuki bir terim olarak ‘belli bir malın yönetilmesi veya belli bir işi yapılması için görevlendirilen kimse-kişi’ demek oluyor. Her ne kadar son dönemde FETÖ ile iltisaklı şirketler ya da teröre destek veren HDPli Belediyeler nedeniyle artan atama vakaları medyada kayyum olarak yazılıyor olsa da bu sözcük Türk Medeni Kanunu’nda ‘kayyım’ olarak geçiyor. Ne var ki TDK kayyımı değil kayyum kelimesini doğru kabul etmiş. Yani kayyum konumuz bağlamında tıpkı bir vasi gibi yönetimin ya da işin vesayetini alan kişi niteliğinde görev yapıyor. Devlet iş veya mal sahibinin rızasına bakmadan şirkete-kuruluşa kayyum ataması yapabiliyor. Ama bunun için ortada şirketin mal varlığının, hissedarların ve alacaklılarının menfaatinin korunması gibi amaçlarla iflasın ertelenmesi talebi olması lazım. Kısacası; ortada düzeltilmesi gereken bir durum, bir işleyiş bozukluğu, bir talep ya da bir belirsizlik varsa mahkeme kayyum ataması yapabiliyor. Bu yüzden kayyumlar genellikle usulsüzlük yapan kurum ya da şirketlere, devletin el koymasıyla birlikte atanıyorlar. Yasalarla belirlenen bu durumlarda kayyum tayin edilenler, kamu görevlisi sayılıyorlar. Kayyumlar mahkeme tarafından verilen işi halletmek üzere geçici olarak seçiliyorlar. Bütün yetkileri de bu mahkeme tarafından belirleniyor. Yörsan iflas potasında, Süt Üreticileri Birliği de erteleme talebi yapıyor. İşte bu durumda mahkeme şirketin sorumluluğunu devralmak, faaliyetlerini sürdürmek ve mal varlığını koruyarak olabilecek usulsüzlüklerin önüne geçmek amacıyla bir kayyum atamış bulunuyor.
Kayyum olmak için bir sınavı geçmek, bir yaşı doldurmuş olmak ya da belirli bir okulu bitirmiş olmak falan gibi belirlenmiş bariz kurallar yok. Hakim isterse re’sen de atama yapabiliyor. Yani ortada hakime sunulan bir öneri varsa veya hakim aklındaki kişinin işi yapabileceğini düşünüyorsa sahip olduğu yetkiyi kullanarak elindeki listenin dışına çıkabiliyor. Tabii kayyum olarak atanan kişinin daha önce bir suçtan mahkûmiyet almamış, görevi üstlenebilecek yeterlilikte ve yöneteceği şirketin işleyişi hakkında bilgi sahibi olması gerek. 
 


Son olarak kayyumun görev ve yetkileri kendisini atayan mahkeme tarafından belirleniyor. Kendi isteğine göre, bağımsız bir şekilde hareket edemiyor. O görevin sınırları dâhilinde hareket etmekle yükümlü. Kaldı ki geçici olarak görev yapacak kayyuma görev, yetkileri, ücreti ve ne kadar süre boyunca o işi yapacağı açıkça bildiriliyor. Şayet görevini kötüye kullanır ya da verilen sorumluluğu yerine getiremezse görevinden aynı mahkeme tarafından da alınabiliyor. Şimdi sıra; kayyum atamasına Yörsan şirketi tarafından itiraz edilip, edilmeyeceğinde. Ama bunun için itiraz başvurusunu 7 gün içerisinde yapması gerekiyor. Tabii bu talebin bir üst mahkemede değerlendirebileceğini de ilave edelim.
Susurluk ve süt; süt, ayran ve peynir memleketimizin olmazsa olmazları. Yörsan da sevelim sevmeyelim, beğenelim beğenmeyelim Susurluğun son 20-25 yılına damgasını vurmuş bir tesis. ‘Türkiye’de üretilen süt ve süt ürünleri geleneğinin sürekliliğini sağlamak, dünyaya tanıtmak ve sahip olunan bu kültür mirasına sahip çıkmak’ gibi bir tarihi misyondan söz ediyoruz. 

Sevgili S. Ramazan Topraktepe bir yazısında Yörsan için şöyle yazmış: “..Her yönüyle YÖRSAN, şehrimize ekonomik anlamda ve toplumsal anlamda bir katma değer sağlıyordu. Bizim için YÖRSAN hiçbir zaman yabancı sermaye olmadı. Bizim için YÖRSAN; Yedi yüze yakın işçisiyle, köylüsüyle, süt üreticisiyle, o insanların aileleri, çocukları, evi, yolu, ekmeğiyle, mahallesi, fırını, bakkalı, kasabı, yol parası, gelişi, gidişiyle… Bu şehrin kaderi oldu…O yüzden -YÖRSAN özel şirket, kapanırsa kapansın bana ne- diyemeyiz. Unutulmasın ki YÖRSAN’ı, yani bir anlamda “üretim kültürümüzü” kaybedersek her şeyimizi kaybederiz…” 

Susurluk'taki fabrikada çalışan ve yönetim tarafından kendilerine hiçbir açıklama yapılmadığını belirten işçilerin iflas talebi üzerine tazminatlarını alamamak ve işsiz kalmaktan korkmaları çok anlaşılabilir bir şey. Yörsan işçileri, “Fabrikanın iflas aşamasında olmadığını, yönetimin kolay yolu seçerek işçileri de ortada bırakacağı” görüşündeler. 

Bu fabrikanın bacasının tütmesi ve üretime devam etmesi Susurluk için hayati önemde bir konu. Elbette sadece alacaklılarının, süt üreticilerinin değil çalışanlarının da ekmeklerine sahip çıkmalarını bekliyoruz. Kaymakamı, Belediye başkanı, Ticaret odası, Esnaf dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte tüm halkımızın meseleye el uzatması, omuz vermesi gerekiyor. Son pişmanlığın faydası olmaz. Yörsan Susurluğun elinde kalan son umududur. Sadece ilçemize değil, bölgemize ve ülkemize de katkısı azımsanamaz. Dilerim bu umut, bu marka, bu üretim artarak devam eder.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
yyalcin3@gmail.com

24 Aralık 2019 Salı

24 Aralık 2019 Salı 23:00 GEZİ REHBERİ...............................................Avanos'ta bir gün

Avanos'ta bir gün

Ankara Avanos yolu 300 km. 3,5 saatte gidilebiliyor. Avanos'a gitmek isteyenler Ankara, Kırıkkale, Kırşehir, Hacıbektaş, Mucur güzergâhını takip etmeleri gerekiyor. 

İsterlerse Konya yolundan Aksaray, Nevşehir yönünden de gidebilirler. Hemen hemen aynı, isteğinize bağlı.
                              
Sabah saat 06.30'da özel aracımızla yola çıktık. Oğlumuzun Kayseri'de işi var. Bizi Avanos’ta bırakıp geçecek. İş dönüşü de alıp getirecek. Avanos için yaklaşık altı saatlik bir zamanımız var.


Gölbaşından Ankara çevre yoluna çıktık.  Havada kuvvetli rüzgâr var. Bir saat içinde Elmadağ üzerinden Kırıkkale’ye ulaşılabiliyor. Şehir girişinde Kırşehir-Kayseri yönünden sağa sapmak gerek. 

07.30 da Kırıkkale'nin batısından güney doğuya doğru geçtik. Kırıkkale’de rafineri o sabah saatinde bile ışıklar içinde, adeta bir mücevher gibi ışıldıyor.
                              
Sabah gün ışıyor. Yolumuz bir bozkır içinde kıvrılıp, uzayıp gidiyor. Zaman zaman yol üzerinde küçük yerleşim yerleri görüyoruz. Ankara'dan sonra yaklaşık iki saat içinde de Kırşehir’de olunuyor. 

Tam bir Anadolu kenti. Görünen o ki Petlas fabrikası şehir için önemli bir ekmek kapısı olmuş. TOKİ binaları hariç yüksek katlı bina neredeyse yok gibi. Bozkırın tezenesi Neşet ustanın 'Gırşeer'inden geçiyoruz. Doğal olarak onu da anmış olduk.
                              
Nevşehir’e gidilmeyecekse Hacıbektaş’tan sonra Mucur'dan Avanos yönüne dönmek gerekiyor. Zaten bir süre sonra karşıda bulutlar içinde Kayseri'nin Erciyesi görünüyor. Kar örtüsüyle muhteşem bir manzara. Gülşehir ilçesinden geçerken bölge isimlerindeki kafiye dikkatimi çekiyor. Kırşehir, Nevşehir, Gülşehir…

Avanos'a yaklaşıldıkça Kapadokya coğrafyasına girdiğinizi anlayabiliyorsunuz. Kırmızı renkte bir toprak yapısı ve yolda peri bacası benzeri oluşumlar var. Girişte tuğla fabrikaları görüyoruz.

Avanos, eski Aksaray-Kayseri kervan yolunun üzerinde yer alıyor. Nevşehir’in bir ilçesi. Kent merkezine 18 km uzaklıkta ve il merkezinin kuzeydoğusunda. Nüfusu 13 bin 500.

Aşık Seyrani’nin ‘Kör de bilir yolunu/desti bardak kırığından bellidir’ dizesi adeta Avanos'un sloganı olmuş. Orta ve Kuzey Anadolu’ya hayat veren Kızılırmak’ın killi toprakları bu bölgede tarih boyunca Avanos'a da geçim kaynağı olmuş.

Bilinen tarihi geçmişi MÖ 2 binli yıllara uzanan Avanos’un ilk yerleşimcilerinin Hititler olduğu düşünülüyor. Bu dönemde Zu-winasa ya da Nenassa ismiyle anılıyormuş. Sonraları Venessa, Evranos, Evani, Evenez gibi isimlerle bilinmiş. Zamanında Kapadokya krallığı içerisinde en önemli üçüncü merkez iken talihin cilvesi şimdi oldukça küçük bir ilçe.

Avanos’un Selçuklu ordusu komutanlarından Evranos Bey’den ya da bölgede sıklıkla üretilen 'evani' adı verilen toprak kaptan adını aldığı düşünülüyormuş.

İniş noktamız küçük bir meydan.  Sağa dönüp taş köprüden geçerseniz Nevşehir ve Kayseri’ye gidiyorsunuz. Buradan Kayseri 73 kilometreymiş, yani bir saat mesafede. Biz sola dönüp şehir merkezine doğru Kızılırmak boyunca kahvaltı yapabileceğimiz bir yer arıyoruz. 

Yolumuzun üstünde solda 'Kapadokya Lezzet sofrası' adında bir lokanta kahvaltı yapabileceğimiz bir yer gibi duruyor. 35 liraya serpme kahvaltı veriyorlar. Bir kahvaltı ve ilave olarak bir melemen bize yetiyor. Çaylar fincanda.

Lokantanın hemen çapraz sağında Avanos'un yeni Camisi var. Caminin sağında Kızılırmak üzerinde diğer kıyıya doğru uzanan bir asma köprü görülüyor. 

Cami'nin bulunduğu mahalle Avanos'un merkezi sayılabilecek bir mahalle. Belediye, kamu binaları ve çeşitli alışveriş yerleri var.

Çarşılar dışardan bakıldığı kadar değil. Aşağıya ve yanlara doğru dehlizler, odalar, mağaralarla dolu. Işıklar yakılınca göz alıcı renkte ve ışıl ışıl bir dünya ile karşılaşıyorsunuz. Bu kadarmış, bitti dediğiniz anda bir başka bölme daha açılıyor önümüze.

Bu noktada çok eskiden yerleşim yeri olarak kullanılmış mağaralar sonradan yapılan evlerin altında kalmışlar. Bu yüzden karşıdan bir şeye benzemese, harabe gibi görünseler de epeysi restore edilip turizme kazandırılmaktaymış.

Bazı evler atölye, bazıları atölye-çarşı, bazıları da orijinal mimarisi korunarak butik otel tarzında yeniden değerlendirilmişler.
                              
Dolaştığımız çarşılar daha ziyade hediyelik eşya veya evler için topraktan kap kacak, ya da dekoratif amaçlı el sanatlarıyla dolu. 

Anlattıklarına göre son zamanlarda seramik işi de hayli ilerlemiş. Bu bölgedeki dükkânların çoğunda atölye, çömlek ustası ve satış yeri aynı mekânda.

Kafamızda belli bir şey yok, dolaştıkça gördükçe bazı şeyler 'bizi de, bizi de al!' diyor sanki.

Selma hanım böyle sanat işlerine meraklıdır. Almasak da her şeye baktı, sordu. 

Ben daha çok seramik ve çini işleriyle ilgilendim.

Ne yazık ki eski Avanos evleri ya da konaklarla ilgilenemedik. Aslında ben vaktimiz olsa daha çok onlarla ilgilenmek isterdim. Sadece bu yapıların önünde fotoğraf çekilebildik.

Avanos yeni camisi kitabesine göre henüz çok yeni, 1988 yılında yapılmış. Sarı Avanos taşından. Öğle ve ikindi namazımızı burada kıldık.

Camiden çıkınca hemen arkasındaki asma köprüye yöneldik. 

Avanos halkı tarafından tahta köprü olarak da isimlenen asma köprü Avanos'un en ilginç özelliklerinden birisi. Çelik halatlar nedeniyle üzerinden geçerken hafifçe sallanıyor.

Köprüye çıktığımda önümüze sarı bir köpek çıktı. Anlaşılan burayı kendine mekân bellemiş. Deneyimli olduğu için de zararsız, yol vermeyi biliyor.7

Selma hanım iki üç adımdan sonra köprü sallanınca korkup geri çıktı. 

Ben de onu yalnız bırakıp karşıya geçemedim. 

Aşağıda ırmağın içinde birçok ördek ve kaz kendilerine atılan ekmek parçalarına uçuşuyorlar. 

Biraz bu manzarayı ve çıkardıkları şamatayı izledik, fotoğraf çektim.

Sabah kahvaltı ettiğimiz mekânda buranın meşhur desti kebabının yapıldığını öğrence sipariş vermiştik. 

Vakti geldiğinde kebabımızı yemek için aynı lokantaya gittik. Kebap öncesi ilgi ve ikramları güzeldi. 
                              
Çıka çıka desti kebabı diye fincan ya da kupaya benzer küçük bir toprak kap geldi önümüze. Doğrusu shov yaparak açtılar. 

Selma hanım biraz uykusuzluktan olsa gerek, biraz da 'Bu da neymiş? Benim tas kebabım daha güzel' der gibi bakıyordu. 

Lezzeti güzel, ekmek olarak yanına verdikleri pide ve ikramlarla doyurucuydu. 

Bir çorba ve bir desti kebabına 55 lira ödedim, fena değildi.                           
Yemekten sonra bu defa da sola dönüp düz devam ederek meydana kadar yürüyoruz. Eczane, süpermarket, restoran, belediye, çarşı ve hediyelik eşya satıcıları gibi yerlerin çoğunluğu bu mahallede.
                              
Meşhur testi yapan çanak ustası heykeli de bu meydanda. Eski bir çanak çömlek ustası tarafından yapılmış.

Bu heykelde Avanos'un en önemli gelir kaynaklarından olan çanak yapımı ve halıcılık konu edilmiş. İlçede hala turizm amaçlı desti ve halı yapımı devam ediyor.

Halı ve bazı çini seramikler daha çok dışardan geliyormuş ama çanak, çömlek, desti ve bazı seramik ürünleri yoğun olarak burada üretiliyormuş.

Önünde fotoğraf çekindiğimiz heykelin kaidesi Avanos taşından. Kaidenin üzerindeki ve etrafını çevreleyen figürler ise desti yapımında kullanılan Avanos çamurundan yapılmış. En üstte de desti yapan bir usta figürü bulunuyor.

Çarşıyı dolaşıp yine taş köprüye, başladığımız noktaya geri geliyoruz.

Günümüz şartlarına göre dar bir köprü olsa da Avanos'un can damarı olan bu köprünün ayakları tarihi eser olduğu için fazla restorasyona izin verilmiyormuş.

Anlatılanlara göre bu ayaklar Avanos'lu ustalar tarafından Avanos taşından yapılmış. Üstü birçok defa bakımdan geçmiş ama ayaklar hiç bozulmamış. 
                              
Saat 16.30'da oğlumuz Kayseri'den dönüp bizi bıraktığı o küçük meydandan aldı. Dönüş yoluna çıktık. 

Kırşehir'i geçtikten sonra artık hava kararmıştı. Kırıkkale'den itibaren de yağmur vardı.

Ama çok şükür saat 20 gibi Gölbaşı'ndaki evimize geldik. Kısa ve yorucu bir gündü ama memnunduk. Kapadokya’ya gitsek Avanos’u böyle göremezdik. Görmemek de eksiklik olurdu doğrusu.