19 Haziran 2018 Salı

19 Haziran 2018 Salı 16:30 GÖRECELİ..................................................Bil kadrini hâlin

Bil kadrini hâlin

Normal nedir? Bu sorunun cevabı kişiden kişiye, ülkeden ülkeye ve zamandan zamana değişir. 

'Normalin tanımı' gibi benzer şekilde 'doğrunun-yanlışın tanımı' da tarih boyunca en çok değişmiş kavramlardan. Bırakalım tarihi, günümüz toplumlarında bile farklılık gösterirler. 

Bunlar varoluşları icabı 'anormaldirler' aslında. Çünkü standart ve kalıcı değildirler. Sürekli değişim halinde olmak değişmeyen özellikleridir. 

Bu anlamda 'normal' işte bu değişim sürecininin belli bir andaki görünümü olarak karşımıza çıkmaktadır. Normali 'Kendi özgürlüğümüz bir başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter' sözüyle de anlayabiliriz. Çünkü toplumsal yaşamda özgürlüklerin birbirini sınırladığı gibi insanların 'normal' leri de birbirini sınırlayabilmektedir. 

Bazen iki aşırılığın ortasına denk gelen orta yol haline de normal gözüyle bakılır. Makul ve mutedil olmak böyle durumlar için söylenmektedir. Bu durumda bile uçlardaki farklılıklar doğal olarak orta yolu etkileyecektir.

Genelde normalin tanımı 'kurala uygun, alışılagelen, olağan, düzgün, aşırılığı olmayan, uygun' şeklinde yapılmaktadır. Bu sözlük tanımına göre bir şeyin normal olup olmadığını belirleyen bir de kural koyucu vardır. Kuralı ise daima hakim, iktidar ve güçlü olan koyar. O halde güç değiştiğinde kurallar da değiştiğinden normal de değişmektedir.

Peki değişmez, mutlak bir 'normal tanımı' olamaz mı? Kuşkusuz var. Ama o da ancak idealist ve mistik kurallar çerçevesinde. Aksine mutlak olmayan, değişime açık ama olabildiğince de geçerli olabilecek bir tanım ise ancak ütopik bir yaklaşımda mümkün olacaktır. O da uygulanamayacak kadar havada kalır.

İşte görecelilik. Başladığımız noktaya geri dönme hali. Antik çağdaki sofistler’in ileri sürdüğü 'kesin bilginin mümkün olmadığı' fikri gibi sabit bir bilimsel 'normal tanımı' yapmak da mümkün değil galiba.

Bu da insanın putlaştırdığı 'akıl ve bilim'in çaresiz kaldığı nokta. İlahi vahiy yoksa 'normal'i bilemez, doğruyu yanlışı anlayamayız. Bu yüzden insana iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı hatta hak ve batıl arasındaki farkı gösteren yeteneğe 'Furkan' denilmiş. Aynı zamanda 'Kur'an-ı Kerim' için de kullanılıyor.

Kendinizi nasıl tarif edersiniz ? 

Ankaralı, Elazığlı, Balıkesirli...., Alaşehirli, Sındırgılı, Aybastılı...olarak mı ? Ya da Gakkoş, Dadaş, Can, Efe, Yiğit, Delikanlı,Cveneburi,..misiniz ?

Baba, anne misiniz ? Oğul, kız, torun, yeğen, abi, abla, kardeş mi ?

Kendinizi işçi, emekçi, memur, esnaf, iş adamı...olarak mı tanıtırsınız, yoksa siz bir polis, çiftçi, öğretmen, mühendis, serbest meslek, doktor, vali, emekli, müdür, sanatçı mısınız ? Dindar biri misiniz ? Ateist ya da nihilist olabilir misiniz ? Fazla dindar sayılmam ama benim kalbim temiz, zaten dedem de müftüymüş diyenlerden misiniz yoksa ? 

Dindarsanız; her zaman her yerde kendinizi müslüman, hristiyan, yahudi,....olarak tanımlar mısınız ? Mensubu olduğunuz mezhep, meşrep, loca, kulüp ya da tarikatınızı bir kartvizit olarak kullanır mısınız ?

Mesela kartvizitinizde açık açık Türk, kürt, arap, roman, gürcü, laz, yörük, manav, çerkes, macır,....yazar mı ?

Karadenizli olabilirsiniz, doğulu, egeli, trakyalı,....da. Peki bu vasfınızı her ortamda kimliğinizin önüne koyar mısınız ?

Bir solcu musunuz ? Ya da sağcı ? Belki de liberal. Muhafazakar, devrimci, demokrat, laik, şeriatçı, milliyetçi,.... olma ihtimali de var. Ne sağcıyım ne solcu diyenlerden de olabilirsiniz islamcıyım diyenlerden de.

Diyelim ki milliyetçi bir arnavutsunuz. Yurt dışına gittiğinizde, size ısrarla türk diyen pasaport polisine hayır ben arnavutum mu dersiniz inatla.

Amerika'da, Fransa'da, Avusturya'da siz gerçekte ateist bir yörük bile olsanız niye türk değil de 'Hey müslüman !' diye hitap ederler acaba ?

Fantazi bu ya; uzaya giden bir laza bir ufo rasgelse 'Nasilsun, iyi misun ? beni taniyr misun ? Amicemi bilir misun ?' derler mi ? Yoksa 'Hey dünyalı ! Niye geldin buralara ? diye mi sorarlar.

Hepimiz öleceğiz. Adlarımızın Ayşe, Mehmet, Georg, David, Çhen Çhan,... olması fark edecek mi ? Türkleri ayrı cennete koyacak, arapları ayrı cehenneme mi atacaklar ? Gencin yaşlıdan, güzelin çirkinden, sarışının siyahtan, zenginin fakirden farkı olacak mı ki ? 

Allah, Allah ! ne kadar da farklı kimliğimiz varmış değil mi ? Yerine, zamanına, adamına göre farklı kartvizit gösteriyoruz anlaşılan. Kafamız karışıyor. Bazen de her yerde geçmeyen kartvizitleri birbirine karıştırıyoruz. Hatta kavga ediyor, anlamsız didişmelere giriyoruz.

Ahh dünya ! Senin hallerin ne kadar da göreceli. 

Giden gelmez gelen meşkûkdür bil kadrini hâlin/Bu dehrin mihnet ü zevkı bütün efkâra tâbi'dir
----------------
Ziyâ Paşa

SÖZLÜK
Meşkûk: Şüpheli, Kadr: Kıymet, değer, Dehr: Zaman, Mihnet: Sıkıntı, Efkâr: Fikirler

ANLAMI
Giden gelmez, beklenen şüpheli; eldekinin kıymetini bilmeli. Karşılaştığın hâl, sana sıkıntı mı verir yoksa ferahlık mı; bakış açısına bağlı.

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder