Fuzûlî
Hâk-i pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını taştan taşa vurup gezer âvâre su
(Su, ayağının toprağına ulaşayım diye
başını taştan taşa vurarak ömürler boyu,
durmaksızın başıboş gezer.)
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister salar nûr
Dönmez ol dergâhtan ger olsa pâre su
(Su, onun eşiğinin toprağına zerre zerre ışık salmak
ister. Parça parça da olsa o eşikten dönmez.)
Fuzûlî (*)
----------------------
Asıl adı Mehmet Bin Süleyman'dır.
Akkoyunlular zamanında Kerbela ya da Bağdat'ta doğduğu (1483) düşünülüyor. Türk
şiirini önemli ölçüde etkilemiş, yedi Ulu Ozan'dan biri kabul edilen bir Türk
divan şâiridir.
Ailesi göçebe hayatı bırakıp günümüzdeki
Irak bölgesine yerleşmiş Oğuzların Bayat boyundandır.
Azerice, Arapça ve Farsça divan şiirlerini yazmış.
Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade,
anlaşılır bir Türkçedir. Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır.
Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir
aşk, Ehl-i Beyt'e duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil
etmiştir. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi
kolayca başarmıştır. Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği
tek şair Yunus Emre'dir.
"Leyla ve Mecnun" mesnevîsi aynı konuda
yazılmış (Arapça ve Farsça dahil) en iyi mesnevîlerden biridir.
İran şiirinden Hâfız, Türk şiirinden ise
Nesimî ve Nevai çizgisini en başarılı şekilde kemâle erdirmiştir. Kendisinden
sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir.
Kanuni'nin Bağdat'ı fethinden sonra (1534) padişaha
kasideler sunmuştur. Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında 9
akçelik bir maaşla ödüllendirilmiştir. Maaşını alamayınca Şikâyetnâme'yi
yazmıştır. Şikâyetnâme Fuzuli'nin en önemli eserlerinden biridir.
Vezni: fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilâtün / fâ’ilün
Redifinden dolayı “Su Kasidesi” diye anılan bu manzume, başındaki “Kaside der na’t-i Hazret-i Nebevi” ifadesinden de anlaşılabileceği gibi aslında bir naattır.
Bilindiği gibi Hz. Peygamberi övmek ve ona arşı duyulan sevgiyi ifade etmek amacıyla yazılan kasidelere naat deniyor.
Üstat Fuzuli bu naatinde Hz. Muhammed’e duyduğu derin sevgiyle birlikte, suya duyulan hasret ve aşk temalarına yer vermiştir.
Su Kasidesi Fuzuli’nin Türkçe Divan’ındadır.
Saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlare su / Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem / Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su Zevk-i tîgundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk / Kim mürûr ilen bırağur rahneler divâra su Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün / İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su Suya versün bâğban gülzârı zahmet çekmesün / Bir gül açılmaz yüzün teg verse min gülzâre su
Ohşatabilmez gubârını muharrir hattuna / Hâme tek bahmahdan inse gözlerine kare su
Ârızun
yâdiyle nemnâk olsa müjgânım n'ola
Zayi olmaz
gül temennâsiyle vermek hâre su
Gam günü etme dîl-i bîmardan tîgin dirîğ
Hayrdur
vermek karanû gicede bîmâre su
İste peykânın gönül hecrinde şevkum sâkin it / Susuzam bir kez bu sahreda menüm-çün are su
Men lebün müştâkıyam zühhâd Kevser tâlibi / Nitekim meste mey içmek hoş gelür huşyâra su
Ravza-i
kûyuna her dem durmayıp eyler güzâr
Âşık olmuş
gâlibâ ol serv-i hoş reftâre su
Su yolın ol kûyundan taprağ olup dutsam gerek / Çün rakîbümdür dahı ol kûya koyman vare su
Dest-bûsi ârzûsiyle ger ölsem dostlar
Kûze eylen
toprağım sunun anınle yâre su
Serv ser-keşlük kılur kumrî niyâzından meger
Dâmenin duta
ayağına düşe yalvara su
İçmek ister bülbülün kanın meger bir reng ile / Gül budagınun mizâcına gire kurtâre su Tînet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
İktidâ
kılmış tarîk-i Ahmed-i Muhtâr'e su
Seyyid-i nev’-i beşer deryâ-ı dürr-i ıstıfa / Kim sepüpdür mu'cizâtı âteş-i eşrâre su Kılmağ içün tâze gülzâr-ı nübüvvet revnakın / Mu'cizinden eylemiş izhâr seng-i hâre su Mu’cizi bir bahr-ı bî pâyân imiş âlem kim / Yetmiş andan bin bin âteşhâne-i küffâre su Hayret ilen barmagın dişler kim itse istima’ / Barmagından virdigün şiddet güni ensâr'e su Dostu ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayât / Hasmı su içse döner elbette zehr-i mâre su
Eylemiş her katreden min bahr-ı rahmet mevc-hîz / El sunup urgaç vuzû içün gül-i ruhsâre su
Hâk-i
pâayine yetem der ömrlerdir muttasıl
Başını
taştan taşa vurup gezer âvâre su
Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sala nûr / Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su
Zikr-i na’tun virdini derman bilür ehl-i hatâ / Eyle kim def’-i humâr içün içer meyhâre su
Yâ Habîba’llah yâ Hayre’l-beşer müştâkunam / Eyle kim leb-teşneler yanup diler hemvâre su
Sensen ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i Mirâc’da / Şeb-nem-i feyzün yetürmiş sâbit ü seyyâre su
Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner / Hâcet olsa merkadün tecdîd iden mi’mare su
Bîm-i dûzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânuma / Var ümîdüm ebr-i ihsânun sepe ol nâre su
Yümn-i na’tünden güher olmış Fuzûlî sözleri / Ebr-i nîsândan dönen tek lülü-i şehvâre su
Hâb-ı gafletden olan bidâr olanda rûz-ı haşr / Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâre su Umduğum oldur ki rûz-ı haşr mahrûm olmayam / Çeşm-i vaslın vere men teşne-i dîdâre su |
Ey göz!
Gönlümdeki içimdeki ateşlere gözyaşımdan su saçma. (Ki) Çünkü bu kadar çok
tutuşan ateşlere suyun faydası olmaz.
Dönüp duran
(gök)kubbenin rengi su renginde midir, yoksa gözümden akan yaşlar mı dönen
kubbeyi kaplamıştır, bilemiyorum.
(Ey
sevgili!) Senin kılıcının ( kılıca benzeyen keskin bakışlarının) zevkinden
gönlüm parça parça olsa da buna şaşılmaz. (Nitekim) Su da akarken duvarda
yarıklar meydana getirir.
Yaralı gönül
senin okunun (ok temrenine benzeyen kirpiklerinin) sözünü korka korka söyler.
(Nitekim) Yarası olan suyu ihtiyatla, çekine çekine içer.
Bahçıvan,
gül bahçesini sele versin (boşuna) zahmet çekmesin. Bin gül bahçesine su verse
senin yüzün gibi (güzel) bir gül açılmaz.
Hattatın
gözlerine (aynı levhaya) bakmaktan kalem gibi kara su inse de (yine de) gubârî
yazısını senin yüzündeki tüylere benzetemez.
Senin
yanağını anmaktan dolayı kirpiklerim ıslansa ne çıkar? Zira gül elde etmek
isteğiyle dikene verilen su boşa gitmez.
Gamlı
günümde kılıcını (kılıç gibi keskin olan bakışını) hasta gönlümden esirgeme;
(zira) karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.
Gönül! Onun
ok temrenine benzeyen kirpiklerini iste ve ayrılığında arzumu, özlemimi
yatıştır; susuzum, bu çölde bir defa da benim için su ara.
Ben dudağını
arzuluyorum, sofular ise cennetteki Kevseri istiyorlar. Nitekim sarhoşa şarap
içmek, aklı başında olana da su içmek hoş gelir
Su, her
zaman senin cennet misâli mahallenin bahçesine doğru akar. Galiba o da, o
serviye benzeyen nazlı gidişli güzele âşık olmuş.
Toprak olup
suyun yolunu sevgilinin mahallesinden kesmeliyim, çünkü su benim rakibimdir, o
yere varmaya bırakamam.
Dostlarım!
Eğer (sevgilinin) elini öpmek arzusuyla ölürsem toprağımdan bir testi yapın ve
sevgiliye onunla su verin.
Servi
kumrunun yalvarmasından dolayı dik başlılık ediyor. Su, servinin eteğine
sarılır, ayağına düşüp yalvarırsa belki onu bundan vazgeçirebilir.
Gül , bir hile ile bülbülün kanını içmek
istiyor. Su, gül dalının damarlarına girerek bülbülü bundan kurtarsın.
Su, Hz. Muhammed’in yoluna uymuş ve bu hâli ile
temiz yaratılışını dünya halkına açıkça göstermiştir.
(Girizgah Beyiti)
Su, Hz.
Muhammed’in yoluna uymuş ve bu hâli ile temiz yaratılışını dünya halkına açıkça
göstermiştir.
(Methiye bölümünün ilk beyiti)
İnsanların
efendisi, seçkin inci denizi (olan Hz. Muhammet’in) mucizeleri kötülerin
ateşine su serpmiştir.
(Hz.
Muhammed) Peygamberlik (gül) bahçesinin parlaklığını (yeniden) tazelemek için
mucizesiyle sert taştan su çıkarmıştır.
(Hz.
Muhammed’in) Mucizeleri dünyada uçsuz bucaksız bir denizmiş ki ondan ateşe
tapanların binlerce mabedine su ulaşmıştır. ( ve onları söndürmüştür.)
Şiddet
(mihnet, sıkıntı) günü (Peygamberimizin) ensâra parmağından su verdiğini kim
işitse hayret ile parmağını ısırır.
(Onun) Dostu
yılan zehri içse bu zehir âb-ı hayat olur. Fakat düşmanı su içse içtiği o su
elbette yılan zehrine döner.
Abdest almak
için el uzatıp gül yanaklarına su vurunca sıçrayan her su damlasından binlerce
rahmet denizi dalgalanmıştır.
Su, ayağının
toprağına ulaşayım diye başını taştan taşa vurarak ömürler boyu, durmaksızın
başıboş gezer.
Su, onun
eşiğinin toprağına zerre zerre ışık salmak ister. Parça parça da olsa o eşikten
dönmez.
Edebi
sanatlar:
Sarhoşlar
içkiden sonra gelen baş ağrısını gidermek için nasıl su içerlerse, günahkarlar
da senin na’tının zikrini dillerinde tekrarlamayı derman bilirler.
Ey Allah’ın sevgilisi! Ey insanların en hayırlısı! Susuzluktan dudağı kuruyanların sürekli su diledikleri gibi ben de seni özlüyorum.
Sen o
keramet denizisin ki, Miraç gecesinde feyzinin çiğ damlaları sabit yıldızlara
ve gezegenlere (tüm kainata) su ulaştırmıştır.
Senin
kabrini yenileyen, onaran mimara su lazım olsa, güneş çeşmesinden her an bol
bol saf, tatlı ve güzel su iner.
Cehennem
korkusu, yanık gönlüme gam ateşi salmış ama senin bağışlama bulutunun o ateşe
su serpeceğini umut ediyorum.
(Tac Beyit)
Seni övmenin
bereketinden dolayı Fuzûlî’nin sıradan sözleri nisan bulutundan düşüp iri
inciye dönen su damlası gibi birer inci olmuştur.
Kıyamet
gününde gaflet uykusundan uyanan düşkün göz, hasretten yaş döktüğü zaman,
mahşer günü, güzel yüzüne susamış olan bana vuslat çeşmesinin su vereceğini,
mahrum bırakmayacağını ummaktayım.
|
Divan şairleri genelde fikirlerini bir beyitte sona erdirirler. Fuzuli burada 31. beyitle 32. beyiti birbirine bağlayarak iki beyit arasında bir anlam bütünlüğü elde etmiş. Burada şair tam bir dua ile kendisinin bağışlanma emelinden bahsediyor. Hz. Muhammed’i sevmiş olmaktan dolayı eli boş kalmamayı, tam tersine yüzünü görmekle onun meclisine dâhil olmayı umduğunu belirtiyor. Şair şefaat gününde kendisinin de Hz Muhammed’in ümmeti arasında sayılması için yalvarmakta ve onun rahmet nazarının dışında kalmamayı dilemektedir. Su rahmet anlamına geldiği ve hayatın da özünü oluşturduğu için Hz. Muhammed’in şefaatini de sanki bağrı yanıklar içsin diye dağıtılan su ve rahmet olarak değerlendirmiş. Bu yüzden kendisini de o hayrın içinde görme umudunu belirtmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder