29 Kasım 2017 Çarşamba: Umre yolculuğumuzda 12. gün
Bugün öğleden sonra Ebu Kubays dağı yamaçlarında yer alan Haşimi (ya da Ebu Talip) mahallesinde bazı ziyaretlerde
bulunacağız.
Bu kapsamda peygamberimizin doğduğu ev, Cin mescidi ve Cennet ül
Muallaya gideceğiz. Belki biraz da çarşı gezmesi ve alışveriş.
Sabah 3,5'ta buluşma yerinde toplaştık. Hanım gelemedi.
Kadınlar birlikte kabeye gittiler. Biz de erkekler olarak üst kata çıktık.
Sabah terli terli üşümeyeyim diye hem boynuma tülbent sardım, hem de siyah hırkamı giydim. İyi oldu.
Tavaf namazından sonra sabah ezanını bekledik. Burada
gerçekten çok güzel okunuyor. Bir kaydını almak istiyorum. İnşallah unutmam.
Namazda okunan kur'an da son derece dokunaklı. Bazen okuyan imamın da ağlamaklı
olduğunu anlıyoruz.
Namaz sonrası A.Aziz kapısındaki yürüyen merdivenlerden
aşağı iniyoruz. Müthiş bir insan seli ejyad yoluna doğru akıyor. Biz dönerken
ihramlı ve başörtülü yüzlerce insan da bu tarafa doğru yürüyor.
Doğrusu içinde
olup ta etkilenmemek mümkün değil. Hissiyatımı tarif edemem.
Timorlu, kamboçyalı, Endonezyalı, Malezyalı, Hintli,
Pakistanlı, Ummanlı, Cezayirli, Mısırlı, Bangladeşli, Kazak, Türkmen,
Etiyopyalı, Sudanlı, Arap, Türk, …Daha memleketini çıkartamadığım onlarca ülke
insanı iki yönlü akıyor.
Yaşlısı-genci, kadını-erkeği, çocuğu-kızı,
bebeği-ergeni, engellisi-aması, …Binlerce çeşit insan. Sabahın bu erken
saatinde, dünyanın geri kalanı uyurken hareket halinde. Tavafın, sayın bir
başka türü 7/24 bu caddede yaşanıyor.
Odaya çıktığımda Eşimi namazını bitirmiş buldum.
Kahvaltıya indik. Sonra da saat 11'e kadar uyuduk.
Meydan gölgelik. Herhalde zemzem tower'in güneşin önüne
geçmesinden.
Namaz bitince buluşma yerine gidip bir portatif tabure-sandalyeye
oturdum. Bir müddet insan denizini seyrettim. Sonra da defterimi çıkarıp
yazmaya başladım.
Saat bir gibi "Hadi !" dediler.
"Gidiyoruz". Eşim de bana işaret ediyordu. Birlikte ejyad köprüsü altından
ismail kapısı yönüne doğru yürüdük. Yanımıza iki yaşlı kadın katılmıştı. Biri
daha önce kaybolan Nesibe teyze, diğeri de ufak tefek, hep güleç yüzlü olan oda
arkadaşı. Onları kaybetmemek için hanımla gözetiyoruz.
Kral sarayının duvar kenarını takip ederek kabenin batı
tarafına, diğer yanına çıktık. Biraz yürüdük sarı boyalı, iki katlı, beton bir
evin önüne geldik. Burası peygamber efendimizin vaktiyle doğduğu evin bulunduğu
yermiş. Son zamanda bu bina yapılmış. Şimdi kütüphane olarak kullanılıyormuş.
Selçuk hocanın verdiği bilgiye göre peygamberimiz meşhur
fil vakasından 52 gün sonra doğmuş. Bugün mutlu bir tesadüfle Türkiye'de onun
doğum günü, mevlid kandili olarak kutlanıyor.

Burada yerleşik kabileler her biri bir dağın yamacında
yaşıyorlarmış. Önceleri kabenin etrafına yerleşim olmamış. Kabeyi tavaf ederler
sonra kendi mahallelerine dönerlermiş.
Peygamberimizin doğduğu ev de onun
kabilesi Haşimoğulları mahallesi oluyor.

Peygamberimizi koruyan kollayan amcası Ebu Talibin evi de
burada. İslamın en büyük düşmanları yine amcaları olan Ebu Cehil ve Ebu Lehep
te.
Peygamberlik gelene kadar Mekke'nin en zenginlerinden
Hatice ile evli ve lakabı 'Muhammed ül Emin'. Ama peygamberlik geldikten sonra,
hele hele amcası Ebu Talip öldükten sonra sıkıntılar başlamış.
Bu sıkıntılar
arasında Hz. Hatice annemiz de ölmüş. Müslümanlar Mekke'de üç yıl muhasara, bir
nevi ambargo altında yaşamışlar. Bunlar hüzün yılları.
Ardından peygamberimizin Taif denemesi olmuş. Maalesef o
da kan revan içinde bitmiş. Sonrasında Medine'lilerle görüşmeler, akabe biatı
ve hicret…
Selçuk hoca bunları anlatıp bir dua edelim dedi. Bitmek
üzereydi ki bir arap bize: " Burada dua edilmez ! Peygamber burada değil,
Medine'de. Kabeye dua edin…" vs. şeklinde sözlü müdahalede bulundu. Hatta
elindeki küçük broşürleri "Alın bunları okuyun !" gibisinden uzattı
Selçuk hocaya.
Arapça konuşan, bilen olmadığı için adama karşılık
veremedik tabi. Oysa biz sadece dua ediyorduk. Peygamberimizin hatırasına selat
ü selam getiriyorduk. O binaya (haşa) tapıyor ya da dua ediyor değildik. O bize, biz ona söylene söylene oradan ayrıldık. Sanırım Suudi hükümetinin bir
görevlisi ya da bu yönde çalışan bir vakıf vb. üyesi idi.
Bu olay üzerine düşündüm de sanırım bir noktaya kadar
onlar da haklı. Biz oraya geldiğimizde o binaya doğru secde edip namaz kılan
birini görmüştüm. Kabeye sırtını
dönmüştü. Oraya dönük olarak yapılan duanın da bu tür bir yanlış algıya sebep
olabileceğini kabul ediyorum. Ancak onların bu toptancı tavrı da son derece
rahatsız edici.
Biz Türkler zaten büyüklerimizin türbelerine, mezarlarına
saygı gösteren, ziyaret edip dualar okuyan bir milletiz. Ama bunu asla onlara
tapınmak, şirk ya da yalvarmak kasdıyla yapmıyoruz.
Cahillikten kaynaklanan
bazı, hurafe, bidat, adet ve haller istisna tabi ki. Bunlar bizi de utandırıp
rahatsız ediyor. Keşke konuşup meramımızı anlatabilseydik.
Peygamberimizin doğduğu evden geriye doğru cin
mescidinden geçerek Cennet ül Mualla'ya vardık. Burada Hz. Hatice,
peygamberimizin çocukları ve bazı sahabe i kiram yatıyorlar. Aynı zamanda
zamanın müşrikleri de burada gömülüler.
Hocanın anlattığına göre uygulama şöyleymiş: Her ailenin
bir mahzeni olur, ölüleri oradaki raflara gömülürmüş. Bir iki sene içinde
çürüyen cesedin kemikleri bir kenara toplanır, yerine yenileri konurmuş.
Böylece bu kabristan ölüler arşivi gibi hiç dolmazmış.
Dışarıdan bakıldığında buranın kabristan olduğuna dair bir
işaret yok. Adamların kabir uygulaması da bu şekilde. Mezar, türbe gibi şeyler
yok dünyalarında.

Cin mescidinin de hikayesi şöyleymiş: Peygamberimiz
Taif'ten sonra burada hayvanlarını otlatan bir çobanın yanına gelmiş. Onun
çevresine bir daire çizmiş ve oradan çıkmamasını söylemiş.
O çobanın anlattıkları ve Kur'an ı Kerim'deki ilgili
ayetlere göre peygamberimiz orada bir grup cin tafesiyle görüşüyor. Onlara
İslam'ı anlatıyor ve Kur'an okuyor.
Onlar da daha önceden bir vesile
dinledikleri Kur'an'ın bir insan sözü olamayacağı düşüncesiyle durumu
büyüklerine anlattıklarını, onların da işin aslının ne olduğunu anlamak için
kendilerini gönderdiklerini anlatıyorlar.

İşte bu olayın cereyan ettiği yere daha sonra bir küçük
mescit yapılmış. İnsanlar o hatırayı ansınlar, bilsinler ve unutmasınlar diye.
Aslında mescit küçük, iddiasız bir yer. Bu konuda da herhangi bir açıklama yok.
Cemaati de oranın esnafı ve oturanları olmalı. Bir de bizim gibi gelen
ziyaretçiler.
Cin mescidinden sonra yine cennet ül Mualla tarafına
döndük. Yanında yüksek katlı apartmanların zemin katı çarşı şeklinde
düzenlenmiş.
Dükkanlar zemzem tower altındakilerle benzer özellikte.
Ancak burası sanki daha orta direk müşterilere hitap ediyor. Umreye ya da hacca
gelenlere dönük hediyelik eşya var çoğunlukla. Bizim Hacı Bayram esnafımızın
benzeri satıcılar.
Selçuk hocayla birlikte birkaç yerde telefon baktım. Biri
Nokia telefonu 120 rayalden 80 riyale kadar düşürdü. Neredeyse alacaktım.
Aziziyeye gitmeden almayayım diye çıktık Selçuk hocayla. Bu arada eşim istediği fileli çantayı buradan 20 riyale almış oldu.
Böylece riyalimiz yine bitti. Hanımda 200 TL, bende
de 50 dolar var. Daha çok bakıyoruz ama almıyoruz. Çünkü önümüzde 8-9 günümüz
var, sabretmeliyiz.
Öncelikle Cuma günü Oflu beni nereye götürecek bakalım.
Selçuk hocayla da Aziziyeye gideceğiz. Benim Blackberry'den bulabilecek miyiz ?
İstediğim gibi bir Nokia telefon alabilecek miyiz ?
Dokunmatik olmayan, büyük
tuşlu, geniş ekranlı, türkçe menülü, kameralı ve interneti olabilecek bir model
arıyorum.
Alışveriş için saat 5'e kadar bir saat müsaademiz vardı.
Sonrasında toplanıp Mescid i Haram'a doğru yürüyüşe geçtik.
Elif'le kandil görüşmesi yaptık. Bandırma ensar'ın face
sayfasını söyledim. Biz gönderemiyoruz, ama orada fotoğraflar var,
bakabilirler diye.
Akşam namazını kralın sarayının son ucundaki meydanda
kıldık. Bu saray da yıkılacakmış. İnşallah öyle olur. Kabenin etrafı bu yanda boğulmuş
adeta. Açılır biraz.
Bu gece mevlüt kandili ama kimsede yatsıya dönecek mecal
kalmadı galiba. Zaten yemek yedik, saat sekiz oldu.
Otelin sokağında aldığımız
yarım kilo çekirdeksiz üzümden biraz yıkayıp atıştırdık. Kalanını odaya
çıkardık.
Ben biraz defterimi çıkarıp yazdım. Annemle, Oğuzhan'la ve
Safiye'yle de kandil görüşmesi yaptık. Oğuzhan'a kargoyla 20 kilo zemzem
gönderdiğimizi haber verdik.
Yorgunum ama yazmaya devam ediyorum. Ayrıca yatsı
namazını da kılmam lazım. Hanım birkaç çamaşırını yıkadı, duş aldı. Şimdi namaz
kılıyor. Biraz önce canı istedi, aşağıya inip çay getirdim. Arada ben de yudumluyorum.
Yarın nasip olursa üçüncü umremizi yapacağız. Mikad yeri
Cirane. Herhalde yine öğle namazına kadar kabede tavaf ve say bitmiş olur.
Biraz da fotoğraf çekmeli.
Mecburen öğle namazından sonra otele geleceğiz. Ama akşam
ve yatsı namazları için yeniden Mescid i Haram'a gelebiliriz. Bir söylentiye
göre burada mevlid kandili yarınmış. İnşallah öyledir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder