25 Kasım 2017 Cumartesi

272 25 Kasım 2017 Cumartesi 22:00 UMRE GÜNLÜĞÜ.....................Mekke turu

Mekke turu


25 Kasım 2017 Cumartesi: Umre yolculuğumuzda 8. gün

Sabah 6'da kahvaltı edip 7 gibi lobiye indik. Bizi geziye götürecek otobüsü bekliyoruz.


Ancak 7.30'da geldiler. Diğer otellerden olanları da toplayarak gelmiş. İki otobüsüz.  

Bugün ilk önce Sevr dağı, sonra Arafat, Müzdelife, Mina, Nur dağı ve Cennetül Mualla'yı kapsayan bir tur yapacağız.

İlk durak Sevr (1) dağı. Peygamberimizin hicret ederken arkadaşı Ebubekir ile saklandıkları mağaranın olduğu dağ. Yemen yönünde. Asıl hedef Medine ama şaşırtmaca olarak önce bu yöne iz bırakmışlar.

Sevr dağı düşündüğümden de yüksekmiş. Çıkan insanlar var Tırmanma ve inişi iki üç saat sürer. Biz de çıkamayız. Zaten otobüsler de o kadar beklemeyecek.

Sevr mağarası ağzını bir örümceğin kapattığı ve bir güvercin de yuva yaptığı yer. Böylece iz sürüp mağaranın ağzına kadar gelen müşrikler buraya kimse girmemiş diyerek geri dönmüşler. 

Ayrıca Ebubekir'in yakalanacaklarını sanıp endişelendiğinde peygamberimizin 'Korkma ! Allah bizimle beraberdir' dediği mağara.

Yine Ebubekir'in peygamber zarar görmesin diye yılan deliğini ayak topuğuyla tıkayıp, yılan ısırdığında peygamberimizin onu iyileştirdiği mekan. Tehlike geçince buradan inip medine yönüne doğru hicrete devam etmişler.

Rehberimiz mikrofonla bilgiler veriyor. Grup topluca onu dinliyor. Biz de hanımla bulduğumuz bir yere oturup izliyoruz.

İkinci durağımız Arafat. (2) Oraya vardığımızda o da beni şaşırtıyor. Gördüğümüzden, bildiğimizden daha küçük bir tepecikmiş. Kayalık. Üzerinde beyaz bir dikili taş var. İnsanlar tepeye çıkan merdivenlerden çıkıp iniyor.

Kalabalık yüzünden beş dakikalık bir yükseltiyi on beş dakikada çıkabiliyoruz. İşporta türü satıcılar da hem merdivenleri hem de tepeyi daha da sıkışık hale getirmişler.

Onca uyarıya rağmen insanlar taşa el sürmeye, öpmeye, ona doğru yönelip namaz kılmaya çalışıyorlar. 

Aslında taşın bir özelliği yok. Üzeri yazı çiziyle dolmuş. Ellerin değdiği yerler yağlı kirli ve simsiyah.  Kalabalıktan sıyrılıp aşağı inmeye çalışıyoruz.

Çıkmadan önce rehberimiz Arafat hakkında bilgi verdi. Arafat bilmek, tanımak demekmiş. 

Cennetten çıkarılıp yeryüzünde farklı iki noktaya indirilen Adem'le Havva 300 sene sonra ancak burada buluşabilmişler. 

Birbirlerini tanıyıp bildikleri için Arafat denilmiş buraya. O güne arefe denilmesi de bundan.

Havva annemiz Cidde taraflarında, Adem babamız da güney doğu asya srilanka civarından buraya gelmişler. Allahın yönlendirmesi ve meleklerin rehberliğinde kabeye doğru gelmiş ikisi de.

İnsanlar bu olaya hürmeten haccda Arafat üzerinde toplaşıp buluşuyorlar.

Arafat tepesi bir ovanın içinde. Etraf yeşillendirilmiş. 

Haccda yüzbinlerce çadır milyonlarca insanla dolu oluyor bu ovada. Arafatın çevresinde çadır kurulan yerler şimdi boş. 

Ama haccda burası bir mahşer gibi olmalı.

Hacılar Arefe günü Arafat vakfesinden sonra (Sabah namazından sonra) Müzdelife'ye (3) doğru yola çıkıyorlar. 

Orada öğlen ile ikindi namazı birleştirilerek kılınıyor. 

Müzdelife zaten bir "toplanma, bir araya gelme" mekanı. Arafat ile Mina arasında. Müzdelifeden sonra ise şeytan taşlanıyor. Kurban kesiliyor ve hacı olunuyor.

Arafatta iki paket yaş hurma aldık.  Birini otobüste dağıttık. Hayrımız olsun. Allah kabul etsin.
 
Şimdi sıra Hıra mağarası, yani Nur dağında. (4)

Peygamberimiz nübüvvet öncesi zaman zaman burada inzivaya çekilir, tefekküre dalarmış. 

Bir gün ona Cebrail görünmüş ve meşhur 'İkra ! BismiRabbikellezi….' ayeti (5) inmiş. Peygamberimiz korkmuş tabi. Dağdan inip evine koşmuş. 

Hz. Haticeye 'Ört ! Üstümü ört !' demiş titreyerek. Daha sonra Cebrail tekrar ayetlerin devamını indirmiş resulullaha. 

Hz. Hatice eşinin bu halini görünce onu Varaka'ya (6) ama ve yaşlı bir adam) götürmüş. Varaka da 'o bir peygamber, bu gelen Cebrail, indirilen şey de Vahiy. Ona kavmi eziyet edecek, buradan sürmek isteyecekler' demiş. Bunlar Hıra mağarası ile ilgili rivayetler.

Tekrar otobüslere bindik. Bu dağ da oldukça yüksek. Yine insanlar bir zincir halinde, beyaz karıncalar gibi çıkıyorlar. Ama çıkış ve iniş üç saati buluyormuş.

Yol üzerinde küçük küçük mescidler var. 

İşte bu Mekkenin kuşatılması sırasında peygamberimizin ordugah kurduğu yer. Merru’z – zahran adlı yer mekkeye yaklaşık 16 km uzaklıkta. Şu anda orada bir mescid var.

Bir süre sonra Cennetül Mualla (7) mezarlığı yanından geçiyoruz. 

Daha sonra gelecekmişiz. Şimdi öğle namazı yakın. Namazdan sonra ikindiye kadar Mescid i Haramda vakit geçiriyorum. Kabe yine karşımda.

Eşimle birlikte ikindiden sonra buluşma yerine gittiğimizde kimseyi bulamıyoruz. Halbuki birlikte tavaf edecektik.

Onlar olmayınca kendimiz tavaf etmeye karar veriyoruz. En üst kata çıkamadığımız için 1.katta (3.kat) tavafa başlıyoruz.

Akşam ezanı okunduğunda biz 6. şavtı tamamlamıştık. Namazdan sonra kalan 7. şavtı da yürüyoruz. Ardından iki rekat tavaf namazı.

Kendimize iki tabure-sandalye bulup kabeyi gören bir yerde seyredeceğiz. Bir yerde iki kadın iki erkek arasında bir boşluk var gibi. Müsaade isteyip oraya giriyoruz. 

Kadınlar Türkmüş. Hanım onlarla muhabbete dalıyor. Ben de sağ tarafımdaki iki pakistanlı ile iletişim kurmaya çalışıyorum.

Türk olduğumu anlıyorlar. Birisi sürekli bir şeyler söylüyor ama eleştiriyor mu iltifat mı ediyor bilemiyorum. Keşke anlaşabilseydik. Konuşması ingilizce değil.  Pakistanlı olduklarını anladım ama kendi yöresel lisanını kullanıyorlar.

Bir ara eşim da katılıyor konuşmaya. Anladığım kadar yaşlı ve konuşkan olan 'dillerimiz ayrı ama kuranımız bir, Allahımız, kabemiz bir' diyor sanki. Onlar beni, ben onları seviyorum.

Kızlardan biri fotoğrafımızı çekiyor.  Yatsı namazı yakın, oradan ayrılıyoruz. Hanım kadınlar tarafına ben erkekler tarafına halı serili yerlerde yatsı namazını kılıyoruz.

Bir ara beklerken öğretmenimi arıyorum. Dün 24 kasım öğretmenler günüydü. Biraz konuşuyoruz.  Daha konuşmak istiyor.  Ama yatsı namazı yakın müsaade istiyorum. Çok çok selamları var. Dua istiyor.

Yatsı namazından sonra oyalanmadan otelimize dönüyoruz. Eşim kendini yorgun hissediyor.

Yemek yiyip yatıyoruz. Saat henüz on bile değil. Ama uyumalıyız. Sabah 3'te kalkıp tavafa gideceğiz.

-------------------
(1) Sevr dağı:  Mekke'nin güney batısında Yemen yolun üzerinde Kâbe'ye yaklaşık 5 km. uzaklıkta, yüksekliği 500 m. civarında olan bir dağdır. Bu dağın zirvesine yakın bir yerde Peygamber Efendimiz ile arkadaşı Hz. Ebubekir'in Mekke'den Medine'ye hicret ederlerken üç gün gizlendikleri bir mağara bulunuyor.

(2) Arafat Dağı, Mekke'nin güney doğusunda 25 km uzaklıkta 454 metre yükseklikte olan bir dağ. Peygamber efendimizin Arafe günü vakfeye durduğu ve mübarek hutbesini okuduğu yer ise, Arafat ortalarında “ Nabit ” denilenbir tepe. Bugün burası Cebel-ür-rahme diye biliniyor. Doğu, kuzey ve güneyi dağlarla çevrili. Adem ile Havva'nın cennetten indirildikten sonra buluştukları yere "Arafat", buluştukları güne "arefe" denilmiş.

(3) Müzdelife kelimesi, "yaklaşmak, yakınlaşmak" anlamındaki Arapca "zelefe" kökünden türetilmiş olup, "yaklaşılan, yakınlaşılan yer" anlamında. Ayrıca burası, "toplanma, bir araya gelme" anlamında cem adıyla da anılıyor. Arafat ile Mina arasında. Bu bölge Arafat’tan Mina’ya doğru giderken Arafat’ın iki geçidinden sonra Muhasır vadisine kadar olan kısma verilen ad oluyor.

(4) Nur Dağı ya da Cebel-i Nur, Mekke’nin yaklaşık 6 km kuzeyinde. Mekke'den Mina'ya giden yolun yakınında bulunuyor. Mekke'nin kuzeydoğusunda, 300 m. yüksekliğinde kütle kayalardan oluşan ve Kâbe'ye 5 km. mesafede bulunan bir dağ. Hz. Muhammed (sav)'in evine bir kilometre uzaklıkta.  İlk vahyin indirildiği Hira Mağarası bu dağda yer aldığı için ışık manasına gelen bu adı almış.

(5) Ikra’ bismi rabbikellezî halak (Yaratan Rabbinin adıyla oku! (Alak, 98/1)

(6) Varaka bin Nevfel, Hz. Hatice (r. anha)'nin amcasının oğludur. Nasturi olan Varaka Mekke'nin rahibi ve vaizi olan ilim sahibi bir zattı. Tevrat ve İncil'i biliyordu ve bunları Arapçaya tercüme etmişti.Hz. Peygambere (sav) nübüvvet geldiği zaman yaşlanmış, gözleri kör olmuş vaziyetteydi.

(7) Cennet-ül Mualla Mezarlığı. Mekke'deki kabristanın ismidir. İslamiyetten öncede mekke mezarlığı olan bu yer haremi şerife 2 km uzaklıkta olup cin mescidine oldukça yakındır. İslamdan önce ve ilk yıllarında hacun adıyla biliniyordu. Sonraları Malat adıyla anılmış, türkçemize çevrilirken mualla diye çevrildiği ve rasullahın 'bu kabristan ne güzeldir' demesi üzerine Cennetül-Mualla adını almış. Peygamber Efendimiz'in ilk ailesi Hz. Hatice validemiz ve bazı Sahabe-i Kiram bu kabristanda medfun. Buradaki türbeler ve kabir taşları, Osmanlılardan sonra yıkılarak yerle bir edilmiş bulunuyor.

24 Kasım 2017 Cuma

271 24 Kasım 2017 Cuma 23:58 UMRE GÜNLÜĞÜ...........................Mescid i Haramda ilk cuma

Mescid i Haramda ilk cuma


24 Kasım 2017 Cuma: Umre yolculuğumuzda 7. gün

Sözleştiğimiz gibi sabah 3'te kalktık. Mescidi harama geldiğimde daha saat 4 olmamıştı.  Ama olağanüstü bir kalabalık vardı. Bugün Cuma olduğu içinmiş.


1.katta tavafa başladık. Kadınlar bir grup kabeye gireceklerdi. Selçuk hoca ve biz okuyarak dönmeye başladık.  Çok kalabalıktan 3. şavtta en üst kata çıktık. Orası daha tenhaydı.

Sabah ezanı iki defa okunuyor burada. Biri teeccüt (1) içinmiş. Bir saat sonra da namaz ezanı okunuyor. İlki biz dördüncü şavtta iken okundu. Biz Selçuk hocanın söylediklerini tekrar ederek tavafa devam ettik.

Diğeri okunduğında tavafımız tamamlanmıştı. Kendimize kabeyi gören bir kıyı bulduk ve tavaf namazlarını kıldık. Bu namazın birinci rekatında kafirun, diğerinde ihlas suresi okunuyor. İki rekat.

Daha sonra sabah namazının sünnetini kıldık. Kaameti beklerken Selçuk hocaya teeccüt namazıyla Vitr namazının alakasını sordum. Tahmin ettiğim gibiymiş. 

Peygamber efendimiz (sav) teeccüt namazının arkasına +1 rekat daha kılarmış. Ama bu gece oluyor tabi.

Osmanlı zamanında bu namaz yatsı namazından hemen sonra üç rekat olarak kılınmaya başlamış. Muhtemelen gece kalkılamazsa diye bu şekil adet olmuş. Halbuki aslı bu değil.

Kaamet okundu namaza durduk. 1. rekatta imam biz rükua giderken aniden secdeye gitti. Şaşırdık ama cemaate uyduk. Sonra tekrar kalktı ve okumaya devam etti. 

Namazdan sonra Selçuk hocaya bunu da sordum. Okuduğu secde ayeti nedeniyle böyle yaptı dedi. Biz böyle yapmıyoruz. Belki de namazdaki rüku ve secdeler yeterli diye düşünüldüğünden.

Namazdan sonra bir derya deniz insan seli halinde dışarı çıktık. Ejyad meydanı mahşeri kalabalıktı.  

Burada Cuma günü tatil olduğu için sabahları böyle olurmuş. 

Diğerlerini epey bekledik. Neden sonra peyderpey geldiler. Aşağıya inememişler. 

Dolayısıyla onlar da bizim gibi 1. katta yapmışlar tavafı. Bu arada Emineyle de birbirlerini kaybetmişler. Bereket eşim kafileden diğer bir gruba katılıp devam etmiş. 

Ama Emineye onları bırakıp kaybolduğu için kızgındı. Diğerleri de öyle.

Otele kahvaltıya gittik. Zavallı Emine eleştiriler dört yandan gelince doğru dürüst kahvaltı edemedi. O da üzüldü tabi.

Neyse kahvaltı ettik. Sonra da bir müddet dinlenmek üzere odalarımıza çekildik. Cumaya erken gidebilmek için 9.30'da otelden çıktık. Bu sefer herkes ayrı ayrıydı. Ama daha sonra eşim  bir gruba katıldı. İkindiden sonra buluşmak üzere sözleşip ayrıldık.

Ejyad rampasından direk 1. kata çıktım. Tavaf edenlerle bir müddet yürüdüm. Sonra hacerül esved hizasından biraz ötede halı serili bir bölümü gözüme kestirdim. Ön tarafta bir kişilik bir yer vardı. Geçtim oraya oturdum.

Defterimi çıkarıp yazmaya başladım. Saat 11'e kadar yazdım. Sonra kalktım zemzem içtim. Yanımdakine de ikram ettim. Gül kokulu ıslak mendil verdim. 

O zaman anladım ki o da Erzurumluymuş. Biraz konuştuk. Daha evvel de gelmiş. Ancak o da çok değiştiğini söyledi.

Cuma hutbe ve namaz sıralı olarak tamamlandı. Tabi hutbe arapça olduğu için hiçbirşey anlamadık. Etraf çok kalabalık. Gerçekten gözümün değdiği her yer insan seli. Çeşit çeşit insan. Bunların arasında Türkler hemen anlaşılıyor.

Namazdan sonra biraz zikir, biraz da dua ettim. Ama ilk defa gözyaşlarımı tutamadım. Dilim döndüğü, bilebildiğim kadar tüm dualarımı sıraladım. Herkesi anmaya çalıştım.

Çıkmadan birkaç fotoğraf çektim.

Cumadan çıkışta buluşma yerinde kimse yoktu. Bu arada Oflu Aliyi bulmak iyi olurdu. Telefon almak için daha önceden konuşmuştuk. Yeğeni varmış Mekkede. 

Aklıma bizim köylü Mithat geldi. Ona telefon ettim. Ofluyu görürse benim telefonumu vermesini ve beni aramasını istedim. Onlar otele dönüyorlarmış. Ben Selma ile ikindiden sonra sözleştiğim için beklemeliyim. 

Saat biri geçiyor. Bir saat kadar daha vaktim var. Bitişiğimizdeki zemzem towerin yan tarafında yolumuzun üstünde bir çarşı var galiba. Dolaşsam mı ki ?

Bayağı bir AVM imiş burası. Çok sayıda dükkan var. Hani ne istersen. Ben telefon satan bir yer arıyorum.

Üst katlarda bir inci mağazası gözüme ilişti. 'İstanbul inci' diyor. Yaklaştım Kadir isimli satıcıyla tanıştım. Biraz incilerle ilgilendim. Fiyatlarını, çeşitlerini öğrendim. 

Hanımla birlikte geliriz diyerek telefon satan var mı diye sordum. 1. katta Panasonic mağazasına gitmemi söyledi. 

Gittim, mağazayı buldum ama kapalıymış. Birine 'Neden?' diye sordum. Tatil gibi bir şeyler söylediler. 

Anladığım kadar beşte açılırmış. Herhalde buranın tatil günü Cuma ya onun için olmalı.

Neyse, dolaşmaya devam ettim. Bir yerde torunum için istediğim gibi bir küçük seccade buldum. 10 Riyale aldım. Bu arada bir döviz bürosunda dolarımı riyale çevirdim. 172 riyal etti.

Birkaç elektronik eşya satan dükkanda Nokia tuşlu telefon sordum. Gösterdikleri modellere baktım. 130 riyalle 290 riyal arasında değişiyor fiyatlar. 

Ama hem benim aradığım model değiller, hem de güvenemedim tabi. Tek başıma bilemem, nasipse Aliyle halletmeliyim o işi.

Saat ikiyi yirmi geçe namaz için içeri girdim. Yine halı serili bir erkekler bölümü buldum zemin katta. Ön safta oturdum ve defterimi çıkarıp yazmaya başladım.

Bir taraftan da önümde akan tavaf seline bakıyorum. 

Yaşlıları engelli sandalyesiyle tavaf ettirenler, bir elinde bir kucağında veya boynunda çocuk taşıyan gençler. Siyahlar, sarışınlar, ihramlılar, çarşaflılar, erkekler, kadınlar akan bir sel gibi önümden geçiyorlar. 

Etrafımda kur'an okuyan, dua eden, dinlenen, sohbet eden insanlar. Sade seyretmesi bile insanı irkiltmeye yetiyor.

İkindi namazını kıldık. Sağ ayağım, topuğum çok acıyor. Sanki içinde diken varmış gibi. Buluşma yerine zar zor geliyorum. Gelirken kendime bir tabure-sandalye bulup aldım. Karnım aç. Olsa belki birkaç hurma yerdim. Birkaç defa zemzem içtim. Gelip buluşma yerine oturdum.

Biraz sonra baktım hanım geliyor. Beni gösteriyordu, yanında da Selçuk hoca vardı. Beni aramış bulamamış. 

Halbuki telefonundaki aramalara bassa görüşebilecek. Onun rehberinde yer alan numaram +9'lu değil demek ki. 

Değiştirmeliyim.

Öğle namazından sonra arkadaşlarıyla otele gitmişler. Şimdi de tavaf etmek istiyormuş. Sen git dedim, ben gidemeyeceğim, topuğum çok acıyor. O bana üzüldü, ben de onun tavaf yapma şevkine sevindim. Maşallah Allah içine bir istek verdi. Bu iyiye işaret.

Onlar gittiler. Bir saat kadar gelmezler. Bense hem dinleneyim, hem de defterime yazmayı sürdüreyim...

Selçuk hoca yarın arafata, müzdelifeye gideceğimizi söylemişti. Ayrıca Pazartesi ve Perşembe günü de umre yapmak isteyenleri götüreceklermiş. Galiba Pazar günü bir başka gezi var. Bunlar iyi haberler. İnşallah haftaya cumaya kadar zamanı iyi değerlendireceğiz.

Şu topuğumun acıması iyi olmadı. Galiba ilk gün çıplak ayakla yaptığım tavaftan oldu. İncinmiş olmalı. Şimdi patik giyiyorum ama olan da oldu işte. 

Hanımda da nezle boğaz ağrısı başlangıcı haller var. İnşallah ağırlaşmaz. Ben de şu iki ilave umreyi yapabilsem. Bu acıyla sanırım günde ancak bir tavaf yapabilirim.

Eşim ve arkadaşları şu ara tavafı bitirmiş olmalılar. Çünkü saat beşe geliyor. İnşallah olumsuz bir şey olmamıştır. Aklım hep onda. Kendi durumumu unutuyorum.

Biraz önce güzel bir şey oldu. Telefonum çaldı. Baktım bir Ankara numarası. Açtığımda Bülent Arınç'ın makamı dediler. Buyrun dedim, müsaitseniz başkanım görüşecek. Çok sevindim. 

Biraz sonra tanıdık bir ses önce 'Selamünaleyküm Yılmaz' dedi. Sonra da 'Gelmişsin, ben biraz rahatsızdım. Şimdi hiç olmazsa hayırlı olsun, Allah kabul etsin, mübarek olsun diye aradım' dedi.

Bende 'başkanım şu anda mescidi haramda kabenin karşısındayım. Akşam namazını bekliyorum' dedim. 'Oh, çok güzel. Allah mübarek etsin, dualarını kabul etsin'  dedi. 

'Tabi eşinle birlikte gitmişsindir' 'Evet' dedim. 'Niyet etmiştik. Allah nasip etti geldik.' Tekrar dua istedi benden. Ben de zaten dua ediyorum' dedim. Karşılıklı iyi dileklerle kapattık.

Gerçekten çok sevindim. Allah razı olsun, vefa güzel şey. 

Gelen geçen birkaç tanıdık selam verip, neler yazıyorsun ? dediler. Ben yazıyorum dedim. Böyle yazarım işte. Bu mübarek yerler, değerli anlar unutulmasın diye. İnşallah dua niyetine kabul olur.

Aslında buradaki manzaraları her karesiyle, her saniyesiyle yazmak, anlatmak isterdim. Ama günlüğümü bu haliyle bile acizane ancak devam ettirebiliyorum.

Ben bu hale şaşkınım. Buraya gelip ilahi davet nedeniyle 'Buyur Allahım geldim !' diyen binlerce müslümana şahidim. Muhteşem tablolar, ibretlik sahneler, küçücük çocuklar, kucağı bebeli anneler, yaşlılar, engelliler görüyorum. Hepsi bu davete icabet ettiler. İnşallah biz de onlara dahiliz. Bu kongreyi birlikte yapıyoruz. Rabbim umremizi, ziyaretimizi, davete icabetimizi kabul etsin. Mebrur (2) kılsın.

Akşam namazını dışarıda kıldım. Hanımlar hala gelmedi. Buluşma yerinde bekliyorum. Herhalde yatsıdan sonra gelecekler diyordum ki geldiler. Morali bozuktu.

Abdest tazelemek istediğini söyledi. En yakın tuvalete götürdüm. Abdest alıp çıktı. Yatsı yakındı. Meydanda kadınların bulunduğu bir bölüme götürdüm. Ben de onların hemen arkasına oturdum. Topuğum çok  sızlıyor. Gece krem sürmeliyim.

Yatsıdan sonra buluşup otele gidecektik. Ama biraz kırık gibi. Bu yüzden biraz da moral olsun diye onu zemzem tower AVM çarşılarına götürdüm. Alt kat ve üst kat çarşıyı gezdik. 

Telefona da baktık uzun elbiselere de. Telefon konusunda fazla istekli değil. Kendisine almayı düşündüğümü söyleyemedim. Buradan almaya güvenmiyor. 

Türkiye'de birkaç ay çalışabilirmiş. Sonrası için pasaporta işlenmesi ve 100 lira civarında bir harç ödenmesi gibi bazı işlemler gerekiyormuş. En azından güvenli bir yerden almalı. Alamama ihtimali daha yüksek görünüyor.

Bu arada dün ikram edilen yeşil çayı (Magribi) da aradım. Arapça bilemeyince derdini anlatmak zor. Neyse bir markette 12 riyale bir kutu bulup aldım. Bakalım içinden ne çıkacak.

Hanım nedense bana da biraz kızgın gibi. 'Beni başkalarına bırakıyorsun, kafana göre istediğin şeyi alıyorsun' filan diyor. Ben de 'neden beni ikide bir incitecek şeyler söylüyorsun ?' dedim. Sustuk. Otele öyle gittik.

Yemek yedik erken yatmak için katımıza çıktık. Bu arada Nesibe teyzenin yine kaybolduğunu öğrendik. Hanım onların odalarına girdi. 

İki üç saat gece vakti epey hareketli geçti. Telefonla firma yetkililerini aradım. Birkaç defa görüşüp durumdan oda arkadaşlarını haberdar ettik. Bulunup getirilmesi 12'yi buldu. Meğer alışveriş için kaybolmuş. 

Herkes kızgın ama ne yapsın. Kadın elindeki parayı tamamen harcamaya kararlı.

Sabah 6.30'da lobide toplaşacağız. Sevr dağı, Nur dağı, Arafat ve cennetül muallaya gidilecekmiş.

----------------------
(1) Teheccüd: Sözlükte, uyumak ve uyanmak manasında olup, zıt anlamlı kelimelerden. Daha sonra gece uyanıp namaz kılan kimseye, bu kökten türetilmiş “hecûd” denilmiş ve böylece teheccüd, terim olarak namaz ve Allah’ı zikir için gece uyanmak manasında kullanılmış. Genellikle yatsı namazından sonra, daha uyumadan veya bir miktar uyuduktan sonra kılınan namaza gece namazı (salatü’l-leyl) deniyor. Gece uykusu bölünerek kalkıp kılınan namazlara ise teheccüd namazı denmiş.
(2) Mebrur: Hayırlı, beğenilmiş, makbul, yararlı, sadık olmakla makbule geçmiş olan.

23 Kasım 2017 Perşembe

270 23 Kasım 2017 Perşembe 22:10 UMRE GÜNLÜĞÜ......................Kabe hakkında

Kabe hakkında


Selçuk hocanın anlattıklarına göre kabenin gökte melekut aleminde aslı varmış. Adem yeryüzüne indirildiğinde bir benzerini istemiş. Melekler yapıvermişler. 

Böylece gökte melekler yeryüzünde insanlar sürekli aynı izdüşümde tavaf edip duruyorlar beytullahı.

Beyt ev demek. Allah kur'anda beytim demiş. Bu yüzden adı beytullah.

Sonraları bu bölgeden başta Nuh tufanı olmak üzere bir çok sel suyu kabeden iz bırakmamış. Ne zaman ki İbrahim cariyesi  Hacer ile oğlu İsmaili buraya yerleştirmiş. Zemzem suyu nedeniyle insanlar artık yollarını buradan geçirir olmuşlar.

İlk Yemen tarafından bir kabile gelip yerleşmiş. İsmail onlardan bir kızla evlenmiş. Böylece araplar bölgede çoğalmışlar.

Hz.İbrahim Allahın emriyle gelip oğluyla kabenin temellerini bulmuş ve onu yeniden inşa etmişler. 

Kur'an bize İbrahime 'İnsanları davet et !' emrini  haber veriyor. 'Ben nasıl duyururum' diyen İbrahime Cenab ı Allah 'Sen çağır, ben duyururum' diyor. 

Bunun üzerine Hz. İbrahim bir dağın üzerine çıkıp insanları buraya ziyarete çağırıyor. İşte o günden bu yana 'Lebbeyk ! Allahümme Lebbeyk !' diyerek insanların buraya gelişlerinin hikayesi.

Hacerül Esvedin de bu inşa sırasında Ebu Kubeys dağından getirilip Hz.İbrahim tarafından yerleştirildiği rivayet edilmiş. 

Muhtemelen volkanik bir taş ya da gök taşı parçası. Cennetten geldiğine inanılıyor.  Peygamberimiz de ona selam vermiş, öpmüş ve saygı göstermiş. Biz de onun sünnetine uyuyoruz.

Bu konuda şöyle ilginç bir rivayet var. Hz. Ömer şöyle diyor: 'Ey hacerül esved ! Sen bir taşsın, biliyorum. Eğer Allah rasulünün seni öptüğünü, selam verdiğini ve hürmet gösterdiğini görmeseydim vallahi seni kırar parçalardım.'
 
Bütün bunlar şunu gösteriyor: saygı gösterilmesi gereken şey; herşeyin sahibi Allahtır. Kabe de, hacerül esved de, zemzem de. 

İnsanların buraya gelip tavaf etmesi, say yapması, selamlaması, öpmesi ve saygı göstermesi hepsi Allahadır.

Onun çağrısı, daveti üzerine geliniyor. Davete icabet ediliyor. Beytullah Allahın evi olduğu için ziyaret ediliyor. 

Hacc Allahın emri olduğu için, tavafı, sayı, umreyi, peygamberimiz bu şekilde yaptığı için yapıyoruz.

Hiçbir zaman hiçbir şeyde Allahın hudutlarını çiğnememek, aşmamak lazım. 

Telbiyede ne diyoruz: 'La şerike leke lebbeyk !' Yani ' Senin eşin ortağın yoktur. Sen teksin. Senin Davetine uyup geldim. Buyur Allahım !'

Bunu unutmamak gerek.

Kabenin tavaf başlangıç yönünde Rüknü Yemani köşesi var. Onun da selamlanması gerekiyor. 

Nedeni şu: Peygamberimiz burada cebraili ve melekleri görmüş, öyle yapmış.  İnsanlar tavafa başladığında melekler buna şahit olup dua ediyorlarmış. Bu yüzden tavafa başlarken 'BismillahiAllahüekber !' diyerek orayı selamlıyoruz. 'Allahım senin isminle başlıyorum. Sen birsin ve teksin.'

Rüknü yemaniden sonra kabe kapısı var. Biraz yüksekçe yapılmış. Herkes giremiyor. 

İnsanlar bu bölgeden itibaren hatim bölgesine kadar yoğunlaşıyor. Kabeye yaklaşmak, tutmak, el sürmek, öpmek ve elleriyle yaslanıp öyle dua etmek istiyorlar.

Hemen ilerde makamı İbrahim var. Hz. İbrahimin taş üzerine çıkmış ayak izi burada muhafaza ediliyor. 

Rivayet şu ki: Hz. İbrahim kabeyi onarırken bu taşı iskele olarak kullanmış. Hz. İbrahim bir taşı nereye koymak isterse bu taş havalanır onu oraya eriştirirmiş. İşte bu sırada ayak izleri taş üzerine çıkmış. Bu bir mucize. Onu Ancak Allah resulleri yapabilir.

Bu yüzden onun hatırasına Allah için iki rekat namaz kılmanın faziletine inanılıyor.

İbrahim makamından sonraki köşede hilal şeklinde bir duvar var. Buraya 'hatim' deniyor. Tavaf sırasında buraya girilmiyor ama namaz sonrası burada namaz kılmak için büyük bir rağbet var.

Çünkü burası kabeden sayılıyor. İlk kabe dikdörtgen şeklindeymiş. Sonraki zamanlarda seller nedeniyle yıkılan kabe onarılırken malzeme yetersiz kalmış. O yüzden şimdiki kare şeklinde küçülmüş. Kalan kısım böyle çevrilerek muhafaza edilmiş. Kabeden sayıldığı için içinden geçerek tavaf olmuyor. Ama yine kabeden sayıldığı için içinde namaz kılmaya çalışıyor insanlar.

Akşam namazından sonra çıkmadım. Biraz kur'an okudum. Boşaldıkça daha ön saflara geçtim. Böylece en son bariyerden önce ikinci safa kadar ilerledim. Kabe tam karşımdaydı. Defteri çıkarıp yazmaya başladım…

Sol yanımda türkler vardı. Bazen konuşmalarına kulak veriyordum. Hemen yanımdaki sakallı cübbeli biri. Bilgili ollduğu anlaşılıyor.

Ona sordular. Hocam buranın bir özelliği var mı ? Çünkü ön safta olan bir gurup arap iftar etmiş ve buranın yerlisi oldukları anlaşılıyordu. 

Yanımdaki zat 'Burası Ümmü Hâni (1) annemizin evinin olduğu yer. Rüknü yemaninin tam karşısındayız. Bu insanlar da Mekkenin esnafları. Daima buraya gelir birbirlerine ikram ederler. Peygamberimiz burada miraca çıktı. Son zamanlara kadar bu ev muhafaza edilmişti. Merdivenle aşağıya inilir ve namaz kılınırdı.  Ancak son yapılar burayı da yok etti. Şimdi burada sadece yukarda gördüğünüz değişik renkteki avize 'kaldı.

Yine sordular: 'Hocam eskiye nazaran kabenin bu halini nasıl görüyorsunuz ?' Dedi ki: 'Haremi mahzun, hapsolmuş, esir görüyorum. Etrafındaki yüksek yapılar yokken burayı, minarelerini görürdük. Heybetliydi. Şimdi öyle değil.'

Düşündüm de haklı galiba. Evet bu kadar fazla sayıda insanı burada misafir edebilmek te zor iş. Herhalde ihtiyaçlar da zorluyor ki harem bölgesi bu kadar betonlaştı. 

Şu anda umrenin en tenha zamanıymış. Ancak yine de belki bir milyon insan var. Hem kabenin hem  de çevresindeki dört katta 7/24 durmadan tavaf yapılıyor. Her yer insan seli.

Zaten zemzem kuyusundaki inşaat nedeniyle kabe çevresi daraltılmış durumda. 

Birkaç gündür ihramlı olmayan erkekleri tavafa almıyorlar. Sadece ihramlı erkekler ve kadınlar kontrollü olarak tavaf yapabiliyor.

Haremde namaz kılacak yer bulmak bile zor. 

Bu nedenle genişletme, kapasiteyi arttırma, ihtiyaçları ve güvenliği sağlama amaçlı yapılaşmalar haklı gibi duruyor.

Ama belki aslı muhafaza ve estetik açıdan yapılan eleştiriler de haklı olabilirler.

Yazmaya devam ediyorum…Yatsı ezanı okundu. Büyük bir lezzet alarak yatsıyı kıldım.

Namazdan sonra insanların boşalmasından yararlanarak  kabe zeminindeki açık alana çıktım. Zemzem içtim ve birkaç fotoğraf çektim.

Büyük bir kalabalık içinde dışarı çıktığımda saat sekizdi. Ejyad ve A.Aziz kapıları önündeki meydan adeta bir insan seli halindeydi. 

3 nolu tuvaletin yan tarafında, artık buluşma yerimiz  olan kısma gelip grubu beklemeye başladım.

Beklerken de yazmaya devam ettim…

Saat 20.30'a doğru beklediğimiz hanımlar da geldi. Alışveriş bile yapmışlar. 

Ayten hanıma bir namaz bezi almış. Bir de sürme takımı. Ama üzerinde riyal olmadığı için Emine hanıma borçlanmış. (20 riyal)

Otelimize döndük. Yolda Yağız için seccade baktım ama yine alamadık. Biri sanki olabilirdi ama o da 15 riyal dedi. 10 riyale verse alabilirdim. Diğerlerinden daha iyiydi. Yolda yeşil çaya da baktım. 

Namaz için beklerken bir küçük kağıt bardakla yeşil bir şey ikram etmişlerdi. Değişikti, hiç içmemiştim. Yeşil, zencefilli bir kahveye de benziyordu. Ben yeşil çay diye aradım.

Bir yerde sordum. 8 riyale 10 riyale satılıyor. Dolar bozamadığı için olmadı.

Yemek yedik çay içtik ve sabah namazı için gece üç buçukta lobide olmak üzere sözleşip uyuduk.
-----------------
(1) Ümmü Hâni: Kadın Sahâbîlerden. Ebû Tâlibin kızı ve Hazreti Ali’nin kızkardeşi.  Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) sekiz yaşından itibâren amcası Ebû Tâlibin yanında büyüdüğünden Onu çok iyi tanır ve öz kızkardeşi gibi severmiş. Onun istek ve arzusunu hiç geri çevirmezmiş. Hazreti Ümmü Hâni de, Peygamber efendimizi ( aleyhisselâm ) aynı şekilde sever ve ona hürmette kusur etmezmiş.

Peygamberimiz ( aleyhisselâm ) Hicretten bir yıl önce Taif dönüşü çok üzgün imiş. Her taraf düşman dolu olduğundan bir gece Ümmü Hânî’nin Ebû Tâlib Mahallesindeki evine gelmiş. “Amcan oğlu Muhammed’im, kabûl edersen, misâfir geldim” buyurmuş. Ümmü Hânî ( radıyallahü anha ): Senin gibi doğru sözlü, emîn, asil, şerefli misâfire can feda olsun. Yalnız teşrîf edeceğinizi önceden bildirseydiniz birşeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek bir şeyim yok demiş. Peygamberimiz de( aleyhisselâm ) yiyecek içecek istemem. Rabbime ibâdet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir, buyurmuşlar.

Ümmü Hânî ( radıyallahü anha ) misafirine yer gösterip babasının kılıcını almış ve evin etrâfında dolaşmaya başlamış.

Resûlullah ( aleyhisselâm ) o gün Taifte çok incinmişti. Abdest alıp yalvarmaya, af dilemeğe, kulların imâna gelmesi, se’âdete kavuşmaları için duâya başlamış. Çok yorgun ve üzüntülü imiş. Hasır üzerinde uzanıp uyuyuvermiş.


İşte o anda Allahü teâlâ Cebrâil aleyhisselâmı gönderip resulünü davet etmiş. Resûlullahın ( aleyhisselâm ) mi’râcı bu gece bu evde olmuş.