Sosyal
yaşamımızda hepimizin az çok yaşadığı bir durumdur gelin-kaynana kavgası.
Kuşkusuz
ne gelinler vardır ki; kaynanasıyla ana kız gibi geçinirler. Ne kaynanalar
vardır ki gelinine toz bile kondurmak istemez. Ama nedense kendi eliyle
evlendirdiği, mürüvvetini istediği oğluna-kızına azap çektirecek ölçüde huysuz,
geçimsiz kaynanalar da var. Gelin geldiği evde adeta terör estiren gelinler
de.
Bu
bugünün meselesi değil. Geçmişte de varmış, galiba gelecekte de hep var olacak.
Hadise insanlık tarihi kadar eski. Mesela Kayseri Kültepe´deki arkeolojik
kazılarda gelin-kaynana kavgasına ilişkin 4 bin yıllık tabletler bulunmuş. Kazı
alanında bulunan tabletlerden birinde
gelin kocasına kaynanasından şikayet ediyormuş.
Demek ki
erkek annesi olmanın avantajlarını sonuna kadar kullanmaya çalışan ve biricik
oğullarını aileye sonradan katılan bir kadınla paylaşma konusunda sıkıntı
yaşayan anneler sadece günümüzde yokmuş. Hatta eski yunan mitolojisinde bile
geçiyormuş bu tür kavgalar.
Bu anlamda tarihin en mutlu gelininin Havva annemiz olduğu kuşkusuz…
Bu anlamda tarihin en mutlu gelininin Havva annemiz olduğu kuşkusuz…
Çarşıda
et kaynana / Başında bit kaynana / Oğlun bekler mutfakta / Dışarı git gaynana
Sokakta
geziyorsun / Oğlumu üzüyorsun / Güzel desem değilsin / Maymuna benziyorsun.
Gelin
ile kaynana arasında yaşananlar, kız çocuğunun annesiyle yaşadığı rekabetin bir
türevi olarak görülebilir. Zira geleneklerimiz çiftleri, eşlerinin
ebeveynlerine “anne”, “baba” demeye zorluyor.
Anadolu’da
evlilik, ailesinden çıkan iki insanın kurduğu yeni bir kurumdan çok, erkeğin
yetiştiği aileye bir eklemlenme olarak algılanıyor. Genç “ kız alınır”, başka
bir aileye “gelin gider”.
Ama
maalesef gelinin kaynanaya, kaynananın geline karşı tutumunu da aynı toplumda
oluşmuş bazı peşin hükümler belirliyor ve kafalarında taşıdıkları bu ön
yargılara göre davranıyorlar.
Mesela
genç kızlarımız daha evlenmeden türkülerimize de geçen şu bakışla bileniyorlar:
'Tabakası aynalı / Şu oğlana varmalı / Oğlan pek güzel amma / Anası olmamalı'
Kaynanalar
da boş durur mu ? Onlar da el cevap şöyle düşünüyorlar tabi: 'Başı saçaklı
gelin / İpten kuşaklı gelin / Dün geldin adam oldun / Leylek bacaklı gelin.'
Gelin ve
kayınvalide böylece daha ortada hiçbir şey yokken¸ birbirleri için peşinen bazı
olumsuz düşüncelere sahip olarak, adeta düşmanca bir bakış açısıyla işe
başlıyorlar. Konuyu kadim anadolu kültürünün 'mani'leriyle açmaya çalışalım.
Eli
elekli gelin / Kolu kolçaklı gelin / Oğlanı ben doğurdum / Şişe bacaklı gelin.
Hop hop
kaynana / Güp güp kaynana / Ben oğlunla yanyana / Sen dışarda kaynana
İlim
insanları bu sıcak atışma-sataşmayı bir nevi iktidar kavgası olarak açıklıyor.
Çünkü bizim gibi ataerkil geçmişli toplumlarda erkeğe sahip olmak, aynı zamanda
aile içinde iktidar ve güce sahip olmak demek.
Kaynana
bu yüzden, mevcut iktidarını ve gücünü geline de kabul ettirmeye çalışıyor. Bu
da gelin için daha başında zorlu bir sınav anlamına gelmektedir.
Sonuç olarak
her iki taraf ta lüzumundan fazla geriliyor, en küçük bir anlaşmazlıkta bile
hemen kavgaya tutuşuveriyorlar.
Ak tavuk
almadın mı? / Kümese salmadın mı? / Kör olası kaynanam / Sen gelin olmadın mı?
Masa
üstünde pekmez / Bu pekmez bana yetmez / Gelinin dediği laf / Benim kulağıma
gitmez.
Gelin ve
kaynana arasındaki bu rekabet, belki de kökleri çocuklukta atılan duyguların
yeniden harekete geçmesinden kaynaklanıyor. Evlilik, adeta kaynananın
iktidarını, gelinin olgunluğunu ispatlamaya çalıştığı bir çatışmaya dönüyor.
Çoğu
zaman da erkek, annesi ile eşinin arasında kalıyor. Aynı kişiyi seven iki
kadın, sudan sebeplerle anlaşamayarak hayatı önce kendilerine, sonra tüm aile
bireylerine zehir ediyorlar. İşin içine bir de görümceler, eltiler, baldız ve
dünürler de katılınca durum daha da
vahimleşiyor tabi.
Böylece başta anlamsız inatlaşmalarla başlayan tartışmalar
bir süre sonra maalesef boşanmalara kadar gidebiliyor.
Karpuzları
dil gelin / Ara sıra gül gelin / Ben gibi bulamazsın / Kıymetimi bil gelin.
Kapılar
dayanıyor / Karyolam boyanıyor / Çok söyleme kaynana / Efendim uyanıyor.
Bu
yandan bakınca evlendirinceye kadar gözünün içine bakarak büyüttüğü, akşam
sabah bir arada olduğu, yemeğini yapıp çamaşırını yıkadığı oğlu, gelinin
gelmesi ile birlikte kendisine karşı ilgisini azaltmış görünüyor. Netice;
kayınvalidenin oğlunu kıskanması, adeta gelinini kendisine rakip gibi görmesi
oluyor doğal olarak. Hatta bazı kaynanalar evlenen oğlunu gelinine
kaptırdığını, yıllarca emek verip büyüttüğü evladını elinden kaçırdığı
duygusuna kapılabiliyorlar.
Bağda
erik kaynana / Dişin gedik kaynana / Oğlun yemiş getirdi / Sensiz yedik kaynana
Gız
gelin dır dır etme / Fazla ileri gitme / Vakitsiz horoz gibi / Gece yarısı
ötme.
İlim
insanları kayınvalidenin gelinine baskın olma arzusu ve buna karşı gelinin
bağımsız olma isteğinin gelin-kaynana
çatışmasının önemli nedenlerinden biri olduğunu söylüyorlar.
Kayınvalide, hem yaşının verdiği tecrübeden
hem de oğlan anası olmasından dolayı gelininin kendi sözünü dinlemesini
istiyor. Oğlu ile birlikte gelininin çok
itaatlı olmalarını ve sözünden çıkmamalarını istiyor. Öte
yandan yeni evli gelin ise bağımsız olmak, istediği gibi yaşamak, evinde rahat
olmayı arzulamaktadır. Sonuç: birbirine en azından soğuk davranmak oluyor tabi.
Elİ
etekli gelin / Basma yelekli gelin / Selam vermeden geçti / Hain yürekli gelin
Ak tavuk
almadın mı / Kümese salmadın mı / Ah cadı kaynana ah / Sen gelin olmadın mı
Ne kadar
gariptir ki kaynana, kendisi gelin olduğunda kaynanasından kötü davranış
görmüşse acısını bu defa gelininden çıkarmaya çalışıyor. Hiç yokken olmayacak
bahanelerle geliniyle çekişiyor. Bu arada yanlışlıkla yapılacak en ufak bir
davranış bile onun kalbini kırmaya yetiyor. Bugünün kaynanası dünün gelini
olduğunu unutuyor, gelin yarın bir gün kendisinin de kaynana olacağını
düşünmüyor.
Daha da
ilginci, aynı sözü annesinden duyan gelin ya da aynı söz veya davranışı oğlu ve
kızından gören kayınvalide, 'el kızı'ndan ya da 'el oğlu'ndan duyduğu söze daha
çok alınabiliyor.
Eli
bıçaklı gelin / Eteği saçaklı gelin / Oğluma horamı geçtin / Yengeç bacaklı
gelin
Kaynanayı
ne yapmalı / Kaynar kazana atmalı / Yandım allah dedikçe / Altına odun atmalı
Bu arada
tabi ki; gelin-kayınvalide anlaşmazlıklarının merkezinde olan evlat/eş
konumundaki erkek, annesi ve eşi arasındaki kavgalardan birinci derecede
olumsuz etkilenen kişidir. Anası ile eşi arasında bir tercih yapmak zorunda
kalmak zor bir durum olsa gerek.
En üzücü
olanı da kişiliklerinin tam oluşma aşamasında olan çocukların durumu.
Onlar da
evin içerisindeki bu olumsuz tablolardan çok etkileniyorlar. En çok ihtiyaç
duydukları anda sevgi yerine bu tür kavgalara şahit oluyorlar. Bu da onların
ruhsal gelişimine aynen yansıyor maalesef.
Bu
konuya ister tarihsel perspektiften bakın. Geçmişten bugüne gözlemleyin.
Toplumlara göre, coğrafyalara göre inceleyin. Gördüğünüz şey şu olacak;
Gelin
kaynana ilişkisi, rekabet, kıskançlık, ayrımlaşma-bireyleşme gibi çetrefil
sorunların yoğunlaştığı kadim bir çatışma alanı. Göreceli bir konu. Evet,
değişiyor, farklılaşıyor ama sürüyor. Adeta kadınların genlerinde yaşıyor bu
çekişme. Bu kadim kavganın haklısı yok, sonu yok, hayrı da yok.
İsterseniz
kayınvalide (kız annesi ya da oğlan annesi fark etmez) tarafından bakın,
isterseniz kız ya da gelin açısından görün değişmez: Sonuç Nasreddin hocanın
'Sen de haklısın' fıkrasına dönüyor.
En büyük
silahları gözyaşı olan iki kadına nasıl 'Sen haksızsın' denilebilir ki ? Bu da
işin bir başka göreceli tarafı.
Diyeceksiniz
ki; Bu nasıl iş, herkes haklı olabilir mi ? Sen de haklısın kardeş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder